KURTULUŞ MAHALLESİ (Mahalle S...

By zahideesin

6K 394 72

Para her şey mi demekti? Sağlık oldukça olmaz mıydı o? Hem insanın parası yoksa kardeşi vardı. Kurtuluş gibi... More

TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
BÖLÜM DEĞİL
4. BÖLÜM

3. BÖLÜM

498 48 7
By zahideesin

- Yeni bir şehre yerleşmem, buraya alışmam, üniversite hayatı ve üstüne part time çalışan biri olarak uzun zamandır buralarda olamadım farkındayım. Ama hayat beni 1 senedir baya yoruyor özellikle son 3 ayda. Yakın zamanda Sarmaşık Mahallesi'ne yeni bölüm attım. Şimdi de burası, inşallah devamı ile bir düzen tutturacağım.-

.....

Zeyno'dan

Eve döndüğümde Yaman'ın hallerini getirdim aklıma yine. Yeterince yanında olamıyor muyduk? Maddi destek değildi kastım. Dün o kadar yöntem bulmuşken bugün kahvehaneyi satmaya kalkmasına anlam veremiyordum. İkna ettiğimize bile inancım yoktu dünden sonra.

Cebimdeki telefonu çıkarıp Faruk'un ismine tıkladım.

"Buyur Zeyno."

"Faruk'um sen biliyor musun Yaman'ın kime satmaya kalktığını?"

"Allah'tan yabancıya değil lan, Reise."

Adını bildiğin, namını duyduğun ama bir türlü görmediğin o adam.

"Tamam Faruk'um."

Türkü evi onun diye biliyordum, gidip yarın görüşelim bakalım Reisimizle.

Aşağıdan gelen annemin sesiyle kafamı kaldırıp o tarafa çevirdim. Duyurabileceğime inandığım bir ses tonu kullandım.

"Efendiiiiiim."

"Bağırma Zeyno, mahalleye duyurmayacaksın kendini. Ben duyacağım sadece."

"Tamam anne. Ne diyordun?"

"Babanla çıkıyoruz biz."

"Tamam."

Bu saatte nereye acaba? Ben miyim genç siz misiniz anlamıyorum ki.

Bugünün yorgunluğu ve tek kalmışlığın sessizliği ile kapadım gözlerimi.

Sabah olduğunda Tuğçe Ablaya mesaj attım bir saat geç geleceğime dair. Ve adımlarımı Türkü Evi'ne çevirdim.

Vardığımda yenice açıldığını fark ettim. Çok güzel bir havası vardı. Ben incelerken omzuma çarpıp geçen biri ile kendime geldim.

"Görülmeyecek gibi de değilim ki kardeşim, kolum koptu ya."

Benden uzun, zayıf ama küçük duran çocuk yüzünü döndü.

Lokantada çarpan çocuktu.

"Abla valla görülmeyecek gibisin, ufak tefek. Ama kusura bakma, acelem vardı."

Allah'ım nasıl tatlı?

Kaç yaşında ki?

En fazla 19 mudur? Muhtemelen.

"Tamam kardeşim, kolay gelsin işinde sana."

"Yok de mi bir şeyin?"

"Yok, için rahat olsun."

Kafasını sallamasıyla gözden kaybolması bir olmuştu.

Ben de kasanın oraya doğru adımladım.

"Buyrun hanımefendi?"

"Ben Reise bakmıştım."

"Yılmaz abi yok, bırak numaranı geldiğinde vereyim."

Şimdilik iyi bir fikirdi.

"Tamam, o da olur. Ama kesin dönmesini iletir misin?"

"Boşuna Reis değil, elbet döner."

Sen çok bilmiş kasiyer, hiç hoşlanmadım.

"Hadi ya, konuyu da ben söylemeden bilebilir mi? Ya da ben sana diyemezsem sen iletebilir misin?"

"Haklısınız hanımefendi."

"Kahvehane için geldiğimi söyle, anlar  umarım."

Arkamı dönüp işimin yolunu tuttum.

Dengesiz her insan gelip beni bulmasa Zeyno'ya dengesizlik etmedik gidip ölmeliyiz der ve kendini bir yerden atardı.

İnsanlığın benimle derdi neydi ki?

Ekmek tekneme, cağnım sağlık kabinine geldiğimde Tuğçe Ablayı her zamankinden durgun ve de üzgün yakaladım.

Yine mi Faruk yüzündendi ki?

"İyi misin Tuğçe Abla?"

"Sayılır Zeyno."

"Neden iyi değilsin? Derdin mi var?"

Senin etrafında olup dertsiz olan var mı?

"Hem de iki ayaklısından. Gelirim elbet üstesinden. Şimdi konumuz bu değil."

Bizim konumuz mu var?

"Şimdi konumuz ne?"

"Düğün var mahallede, ne giyeceğiz diye de mi konuşmayalım?"

"Abla düğün senden önemli mi? Söyle derdini derman olabiliyorsam olayım. Olamazsam yolunu arayayım."

"Net bir problem yok, şimdilik bir ihtimal üzerine düşünmekten kötü oldum. İlerde gerçekleşirse ki umarım ben boşa evham yapmış olurum da gerçekleşmez o zaman zaten duyarsın."

Sevdiğin de sen gibi Tuğçe Abla. İçine atar kırgınlığını, kızgınlığını, derdini, tasasını... Benzemişsiniz bu konuda. Gözlerim birbirinizle dertleştiğiniz, sırtınızı birbirinize dayadığınız günleri göstersin bana inşAllah. Nasıl güzel anlaşırsınız siz. Nasıl yakışırsınız birbirinize... Sizden güzeli olmaz Kurtuluş'ta.

"Sık boğaz etmiyorum ama sen içinden çıkamadığın an ara beni, gelirim yanına. İlla bir şey olmasını bekleme bazen duygular da acıtıyor."

Güzel bir gülümseme yolladı bana.

Birkaç küçük işle ilgilendikten sonra ikiye ayrıldık.

Eczaneden gelen yeni ilaçlar ile medikallerden gelen kutuları açıp kendi düzenimce yerleştirdim.

Tuğçe abla da aşıya gelenleri hallediyordu.

Bi kahvaltı arası verip devam ettik.

İşleri hava kararmadan bitirmemiz ve birkaç yaşlı çiftin evine gitmemiz lazımdı.

6'ya doğru sedyeye kendini atan Tuğçe abla ile ben de yorulduğumu hissettim.

"Bugün serumlu hasta olmasaydı iyiydi."

Kesinlikle.

Odanın biri sürekli dolu kaldığından diğer tek oda kalıyordu. Oraya da sırayla almak zorunda kalmıştık. Uzun sürmüştü.

"Nolur yatma Tuğçe abla. Uykum geliyor. Hadi gidip gelelim diğer taraflara da."

"Şimdi sana satmış gibi olmayım ama ben nöbete kalcam bugün, sen kendin gitsen. Zaten 2 ev ve birbirlerine yakın."

Nöbet nerden çıkmıştı?

Kazanç yetiyor diye nöbet sistemini kaldıran da kendisiydi.

Nadir kalırdık nöbete.

Baya nadir.

Çalmaya başlayan telefonumla düşünmeyi bıraktım.

Bir yandan telefonu ararken öte yandan Tuğçe Ablaya laf yetiştirmeye çalışıyordum.

"Bana satmış gibi olmazsın tabii ama..."

"Zeyno kasanın oraya da bak, parayı koyarken telefonu da koymuş olma."

"Bakıyorum şimdi ama dediğim gibi satmış gibi olmuyorsun. Sen çok yorgunsun madem nöbet de tutma."

"Bak dosya kağıtlarının altında. Tutayım ya epeydir gecelemiyordum, mesleğimin kötü yanlarını da hatırlayım."

"Evet buradaymış. Nöbet konusunda da ne diyeyim ki. Kendin bilirsin o zaman."

Çalan telefonum susmuştu. Artık hazırlanınca dönerdim arayan her kimse.

Hasta yanına gideceğimden önlüklerimi değiştirmedim. Beyazlı pembeli nasıl güzeldim.

"Bu hastalara ne yapılacak?"

"Antibiyotik iğneymiş. Sen ucu ile bantı götür yanında. İlaçları kendilerinde."

"Tamamdır."

Sırt çantama hepsini atıp dışarı çıktım.

Elimdeki telefondan cevapsız çağrıya anca bakabildim.

Tanımıyordum numarayı.

Geri Ara'ya basıp bekledim.

4. Çalışta açılmıştı.

"Alo, beni aramışsınız. Tanıyor muyum?"

"Aramam için numaranı sen bırakmışsın Zeynep."

Yılmaz bu.

"Ben birine numaramı bıraktım ama sen olduğunu nereden bileceğim?"

"Zeynep, Yılmaz ben. Kapat telefonu, arkandayım."

Pardon, ne?

Telefonu şaşkınvari bırakıp arkama döndüm.

Siyah arabanın hemen önündeydi.

"Buradan geçiyordum, görünce durdum. Kahvehane için konuşmak istemişsin."

"Beni tanıyor musun?"

"Faruk ile Yaman sayesinde. Bin arabaya hem evine bırakayım hem de seni dinleyeyim."

"3 dk konuşmak yeter umarım dediğin gibi."

"Yeterli gelmezse eve girmezsin Zeynep. Şimdi binelim mi arabaya? Gerçekten yetişmem gereken yerler var ve bekletilmeyi sevmiyorum."

"Eve gitmiyorum Reis, müsait vaktinde mesaj atarsın."

"Nereye gidiyorsun?"

Ben de bir bilsem.

"İğneye."

"Atla Zeynep, hızlı yaptığın sürece hepsini hallederiz."

"Tamam bak o olur."

Arabaya binip ilk çiftin ismini söyledim. Biliyormuş zaten evi.

O arabada beklerken hemen yapıp geldim iğneyi.

Şimdi sıra diğer çiftteydi.

Onların evi de yakın olduğundan kısa sürede bitmişti.

"Bu kıyafetle olmak rahatsız etmiyorsa Türkü Evi'ne geçeceğim. Ediyorsa 5 dk vaktin var değişim için."

"Etmez."

Yani yatıp uyumayacağıma göre.

Başını sallayıp oraya çevirdi direksiyonu. Ben de en nihayet onu gözlemleyecek zaman buldum. Uzun olduğunu dışardayken fark etmiştim. Şimdi de iriliğini görüyordum. Kaba değildi ama iriydi. Sert bir yapısı vardı. Göründüğü kadar yansıtmamıştı ama.

"Geldik."

Şimdi kahve nasıl gider Reis biliyor musun?

İçeri girdiğimizde bu sefer de ben birine çarptım.

Kafamı kaldırdığımda emindim de aslında o çocuk olduğuna.

"Yavrum yine mi sen?"

"Bu sefer sen çarptın ama bak."

"Sen de hep bir acelecisin."

Yılmaz ikimize değişik bakarken neyi çözümlemeye çalıştığını anlayamadım.

"Çetin, neden markette değilsin oğlum?"

"Reis, iş burada çoktu Cahit'i gönderdim. O mal da parayı yanına almamış. Gidip kurtarmalıyım kardeşimi kötü kasiyerlerin elinden."

Yılmaz daha ağzını açmadan uçtu.

Kardeşler miydi?

Yılmaz da sanırım bizim nerden tanıştığımızı çözmeye çalışmıştı az önce.

Gerçi tanımıyoruz.

İsmini bile Yılmaz'ın ağzından duydum.

Ben bir masayı gözüme kestirip oturduğumda Yılmaz da gelmişti.

"Birazdan tıngırdanmaya başlanır. Ortalık sakinken konuşalım."

"Kahvem de gelsin ama. Damla sakızlı menengic kahvesi olsun."

Başını sallayıp el işareti ettiği çocuğa siparişi verip bana yöneldi.

"Bizim orayı sen alıyormuşsun."

"Yabancıya gitmesinden iyidir. Hem benim işime geliyor hem Yaman'ın aklının kalacağı biri değilim."

"Orasını bilemem. Seni tanıyıp etmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o kahvehane Yaman'dan giderse Yaman diye bir şey kalmaz Yılmaz. Senin için sadece ticarethane, gençler için derbi merkezi, geri kalan semt için de muhabbet edip iki çay yuvarlayacakları bir tostla içlerini bastıracakları zaman öldürecekleri yer olabilir ama Yaman için o kadar fazla değer taşıyor ki. Bizim Yaman'ın babasından kalma bir kere orası, biliyorsundur. Herif, yaz kış ordaydı. Daha bacak kadar çocukken orada servis yapardı. Gözünü orda açtı orda kapadı. Sokakta kaldı orda yattı kalktı. O kahvehane Yaman'ın, Yaman oranın çok kahrını çekti. Biz satmasın diye neler yaptık bilemezsin ama demek ki gecirememişiz gönlündeki düşünceden. Sen bari geri çekil."

"Ben bunları düşündüm Zeynep. Hepsini tek tek düşündüm. Senin kadar detayını bilmesem bile nasıl yapar da çözerim diye uğraşıyorum. Ben geri çekilsem Yaman vaz geçer mi? Sanmıyorum. Ne ben vazgeçeceğim, ne de Yaman."

Bu nasıl çözümdü? Niye anlamamıştım?

"Kahvehaneyi alıp Yaman'ı aylıkçı mı yapacaksın? Kabul etmez. Adımın Zeynep olduğunu bildiğim gibi bilmiyorum. Etmeyecek."

"Ben öyle demedim zaten, ortak olacağım demeye çalıştım."

Gelen kahve tepki vermemi etkilese de bu fikir benim aklıma gelmedi diye az bir bozuldum.

Yılmaz'ın bunu düşünmesi de güzeldi bir yandan.

"Bu güzel bir fikir. Hem ticari hem dostani bir davranış. Teşekkürler."

"Bu mahalle benim ailem, Yaman da parçası. Elimden bir şeyler gelmeliydi."

Kafamı sallayıp önümdeki kahve ile ilgilenmeye başladım.

Yılmaz bana bir şey diyecekti ki telefonu çalmaya başladı.

Gördüğüm isim Çetin'di.

Az önceki çocuk.

"Nerdesiniz oğlum siz? Gönderdiğim gelmiyor........... Ne diyorsun Cahit sen? Hangi hastane koçum?...... Geliyorum."

Çetin yazıyordu, Cahit ile konuştu ve Hastane sordu.

Kaza falan mı olmuştu ki Allah korusun.

"Bir şey mi oldu?"

"Çetin'in apandisti patlamış markette, ambulansla hastaneye gidiyormuş."

"Geçmiş olsun."

Kafasını sallayıp uzaklaştığında çocuk için dualarda bulunmaya başladım.

Sevimliydi sıpa ama sıskaydı vücudu. Ağrılı geçiriyor olabilirdi.

Ben de evime geçtiğimde bugünün yettiğini düşündüm. Üstümdekileri kısa devreye atıp pijamalarımla yatağıma  sokuldum.

1432 kelime



Yavrular en az 50 vote ve 30 yorum gördüğüm ilk gün diğer bölümü bekletmeden atacağım

Başka türlü hayalet okuyucularımı ortaya çıkaramayacağım sanırım

:(

Continue Reading

You'll Also Like

43.3K 2.6K 29
Aşiret Gerçek ailem serisi : İzem Güneş Ulukan 21 tanesi abisi olan izemin gerçek ailesi ortaya çıkarsa ne olur? Kaos tabi ki ! Neyseki izem kaos aş...
24.6K 380 16
Dilini dilime sürtmeye başlamasıyla göğsüne vurmam hızlandı. Gözlerimden yaşlar boşanırken titremeye başlamıştım. O ise hiçbir şekilde bunu umursamıy...
1.6M 49.3K 154
20 yaşında iç mimarlık 2.sınıf öğrencisi ,dış çevre ile çok bağıntısı olmayan genç bir kız. 26 yaşında acımasız, zalim adını bile duyunca korkmaya...
83.5K 5.1K 28
Ateş kaya: Canım dediğim canımı aldı,yar bildiğim yara açtı ASme Sahra Şah: Coğrafya kaderdir denilirdi ama ben ailemin işlediği günahların kehaneti...