Zümra

By thezelalo

871K 44.4K 28.6K

İntikam ateşiyle yanan bir adam... Umuduna sarılan güçlü bir kadın... Zümra Korhan, babasının yaptıklarının b... More

Duyuru
Zümra
1. Ölüm Meleği
2. Canavar
3. Anlaşma
4. İntikam
6. Karar
7. Oyun
8. "Gelinim"
9. 17 Aralık
10. Yardım Çığlıkları
11. Yakın Temas
12. Ah be Kadın
13. Dans
14. Hayal kırıklığı
15. Uyanan çocuk
16. Biriken Acılar
17. Kıvılcım
18. Nefret
19. Arzu
20. Buse
21. Geçmişin acı izleri
22. Çaresizlik
23. Yeni başlangıçlar
24. İtiraf
25. Acı gerçekler
26. Kalp sesi
27. İlk adım
28. Huzur
29. Yıldızlar şahidim
30. Sarıl bana
31. Son Vedam
32. Gerçekler Ve Yüzleşme
33. Son Defa...
34. Silinik Hatıralar
35. 17 Haziran
36. Sarmaşık
37. Hasretinle Yandı Gönlüm
38. "Beyaz Kelebeğim"
39. Canavarın İni
40. Herkes öldürür sevdiğini
41. Acı, Aşk, Vazgeçiş
42. Son Sahne

5. Cehennem

20.4K 1.1K 386
By thezelalo


Keyifli okumalar

Bir küçücük aslancık varmış.
Çöllerde ko-ko koşar oynarmış.
Annesi onu çok severmiş.
Babası onu çok severmiş.
Sen benim ca-ca canımsın dermiş.
Aslan baba harbe gidince.
Küçüğü ra-ra rahatı bitmiş.
Aslan baba harpte vurulmuş.
Küçüğü çö-çö çölden kovulmuş.
Bu öykünün sonu pek hoştur.
Söylemem söy-söy söylemem boştur.

"Bir daha söyle anne." Deyip az önce kapattığım gözümü açtım. "Kızım haydi uyu artık, geç oldu."

"Lütfen, son kez söyle. Söz hemen uyuyacağım." Annem gülümserken kafasıyla onaylayıp yanıma uzandı. Küçük bedenimi kollarının arasına hapsederken dudaklarını saçlarıma bastırıp tekrar şarkıyı söylemeye başladı. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken, "Anne," dedim gözlerimi tekrara açarak. "Aslanın babası onu çok seviyormuş değil mi?" Annem yumuşak sesiyle, "Çok seviyormuş Zümra'm." Dediğinde, "Babam da beni seviyor mu? O da Aslan baba kadar çok mu seviyor?"

Annemin sesi titrerken, "Baban seni, baba aslandan bile çok seviyor." Diyerek elini henüz küçücük kalbimin üstüne bırakıp, "Baban seni, yüreğiyle seviyor. Dışarı vurmayı pek beceremez o." dedi.

"Yani kalbiyle mi seviyor?"

"Evet bebeğim." Küçük kollarımı anneme sıkıca dolarken, "Haydi devam et anne." Deyip gözlerimi sıkıca yumdum. Babam beni yüreğiyle seviyormuş. Yüreğiyle nasıl sevilir bilmiyorum ama güzel bir şey olmalıdır. Ben de babamı yüreğimle seviyorum o zaman. Annemi de yüreğimle seviyorum.

🖤

Camdan karşıdan görünen denizi izlerken yanağımı ıslatan kızgın gözyaşımı silip burnumu çektim. Babam beni hiçbir zaman sevmemişti. Bir kere bile olsa yanıma gelip saçımdan öpmemişti. Oysa annem sürekli saçımdan öper, kokumu uzun uzun içine çekerdi. Annem bizi bırakıp gittiğinden beri babamın bana acımadan söylediği şey hep, "Senin yüzünden." Demesi olmuştu. Benim yüzümden ne olmuştu bilmiyordum? Annem mi benim yüzümden gitmişti? Babam mı benim yüzümden kötü adam olmuştu? Ben ne yapmıştım onlara? Oysa küçük bir çocuktum ben o zaman, ne anlardım kötülükten? Ne anlardım mutsuzluktan?

Babamın hataları çok ağır. Onun hatalarının bedelini ödeyemem, ne onun ne de beni bırakıp giden annemin. Ben kimsenin kurbanı olmayacaktım. Ne babamın, ne de annemin. Dün acı gerçekleri duyunca nasıl davranmam gerektiğini ne yapmam gerektiğini bilmeden bu suçun bedelini bana kesmesine izin vermiştim ama bunu yapmayacaktım. Ben ebeveynlerimin hatalarının bedelini ödemeyecektim.

"Girebilir miyim?" Arkamda duyduğum sesle irkilirken hızla arkamı döndüm. Kapıda bekleyen Hazan'a bakıp kafamla onayladım. Yanıma geldiğinde gülümseyip, "Merhaba, ben Hazan." Diyerek elini uzattı. Elini tutarken, "Merhaba, Zümra." Dedim karşılık vererek. Hazan orta boylarda, kahverengi gözlü ve sevimli bir yüze sahipti. Elimi elinden çektiğimde, "Sadece Zümra mı?" Diye sordu merakla. Sanırım biraz da meraklıydı.

"Evet." Dediğimde yanıma iyice yaklaşıp, "Demir abimin sevgilisi değil misin?" Kahverengi gözleri kocaman açılırken, Dün en son Demir ile konuşmalarımızın aklıma gelmesiyle, "Sanırım sevgilisiyim." Dedim gülümseyerek. Hazan derin bir, "Oh" Çekip bana sarıldı. "Buna çok sevindim. Tebrik ederim." Neden öyle davrandığına anlam verememiştim ama ben de kollarımı bedenine sardım. Sonuçta kız bana sevgiyle sarılmıştı, karşılık vermemek ayıp olurdu. Bir bu derdin kalmıştı Zümra!

Hazan benden ayrılarak, "İyi misin? Dün korkunç bir şekilde kriz geçirdin. Henüz doktor olmadığım için fazla acemiydim." Dedi endişeyle.

"İyiyim teşekkür ederim," dedim. "Sanırım ben de ilk kez kriz geçirdim." Diye ekledim.

"Bedenin fazla yorgun düşmüştü." Hazan'ı dinlerken daha fazla dayanamayıp, "Ben açım." Dedim dan diye.

"Sen hep açsın." Kapıda görünen Mert'e şaşkınlıkla baktığımda bana göz kırpıp odaya girdi. "Merhaba Küçük kız, nasılsın?"diye sordu hiçbir şey olmamış gibi.

"Nasılım sence?!" Diye sordum imayla.

Hazan imamı anlamamıştı ama Mert anlamış olacak ki gözlerini benden kaçırıp kolunu hazanın omzuna atıp kendisine çekti. "Acemi doktor haydi Demir'i çağır da beraber yemek yiyelim," dediğinde Hazan, "Siz tanışıyor musunuz?" Diye sordu Mert'e.

Mert tekrar bana dönüp, "Evet. Kendisi Demir'in müstakbel eş adayı." Dedi ve göz kırparak sırıttı. Bir an söyledikleri karşısında afallayıp Mert'e sinirle baktım. "Ya inanmıyorum! Biliyordum, Demir abimin babaannemin sözünü dinlemeyeceğini biliyordum. Oh oldu." Hazan'a şaşkınlıkla bakarken neden böyle konuştuğuna bir anlam veremedim.

"Her neyse, haydi yemek yiyelim." Mert ile Hazan önden giderken ben de arkalarından onları takip ederek odadan çıktım. Merdivenlere yönelirken arkamda duyduğum sesle, omzumun üstünden Demir'e baktım.

"Zümra, konuşmamız gerekiyor." Dediğinde önümdeki Hazan ile Mert bize baktılar. Tekrar Demir'e döndüğümde bana doğru gelmeye başladı. Bedenimi tamamen ona döndürdüm ve, "Açım, yemek yemek istiyorum." Dedim.

Gözlerindeki sinir büyümeye başladı. "Tek derdin yemek mi şimdi?" diye sordu inanamıyormuşçasına.

Sinirle, "Evet! Tek derdim yemek!" Diye çıkıştım.

Yüzsüz pis zampara!

"Zümra canımı sıkma da şu odaya gir!" Karşımda durup kafasıyla az önce çıktığımız odayı işaret etti.

"Açım dedim!" diye sinirle çıkıştım.

"Bana ne?! Açlığın umurumda bile değil!" Demir sinirle kolumdan tutacağı sırada, Hazan araya girip, "Abi deli misin? Kız dün kriz geçirdi ve dünden beri aç! Kafayı mı yedin?!"diye sordu kaşlarını çatarak. Bakışları ikimizin üstünde gezinirken, Mert araya girip, "Güzelim biz aşağıya mı insek? Onlar, Kedi Köpek gibiler, konuşsunlar araları düzelir." Dedi, sinir bozucu bir şekilde.

Bakışlarımı sinirle Mert'e çekerken, "Hayır Mert! Açım ve şimdi yemek yiyeceğim!" Dedim ve Demir'e son kez meydan okurcasına bakıp merdivenlere yöneldim. Hazan hemen arkamdan gelirken merdivenin son basamağında duraksadım. "İlksin..." Hazan'a bakıp, "Anlamadım." Dedim. Hazan koluma girerken, "Demir Arslan'a sesini yükselten ilk ve sanırım tek kızsın." Dediğinde, birkaç saniye şaşırarak, Hazan'a baktım.

Salona girerken, "Oh oldu, bunu hak etti. İyi yaptın." Kıkırdadığında dudaklarımın kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

Oh olmadı Zümra. Birazdan yine öküz gibi sinirlenirse hiç şaşırıp, korkma.

Hazan salonun solunda duran yemek masasına yönelirken açık saçımı toplamak için gözümü salonda gezdirdim. Salonun ortasında bulunan masanın üstündeki kalemi görmemle masaya doğru yöneldim. Kalemi alıp, dudaklarımın arasına koyup, saçımı yukarıda topuz yapıp kalemi saçımdan geçirdim. Yemek yiyene kadar idare ederdi işte. "Ne yapıyorsun sen orda?" Demir'in sesiyle arkama dönüp yemek masasına doğru yöneldim. Yanından geçerken kolumdan tutup yüzüme baktı. Bakışları boynumdan toplu saçımda gezerken, "Kalemim mi o?" Diye sorup elini kaleme uzattı ama hızlı bir hareketle geriye gidip, "Saçıma dokunma!" Dedim.

"O benim kalemim ve hemen kalemimi veriyorsun!" Tehditkâr bir tonda konuşurken, "Vermeyeceğim." Dedim ısrarla.

"Zümra, sana kalemimi ver diyorum." Üstüme doğru yürüdüğünde geriye doğru adımladım. Kocaman adımlarla üzerime yürürken bir anda belimden tutup elini kaleme götürdü. Bacaklarım koltuğa değdiğinde adım atamayıp duraksadım. Kalemi alırken elimle saçıma dokunmaması için koluna vurmaya başladım.

"Ya bırak beni be! Öküzsün işte Demir Arslan!" Kalem saçlarımdan ayrılırken omuzlarıma düşen kahverengi saçlarım yüzümü kapattı. Omuzlarına hızla vururken bir anda bedenimi döndürdüğünde ne olduğunu anlamadan, Demir koltuğa otururken, bedenim de üstüne düştü.

Saçlarım yüzüne düşerken, iki elimi koltuğun sırt kısmına dayadım. Elleri hâlâ belimdeydi ve yüzlerimiz birbirine hiç olmadığı kadar yakındı. Karadan da kara irislerini yeşil irislerimden bir an bile çekmiyor, sıcak nefeslerimiz birbirimizin yüzünü okşuyordu. "Sakın bir daha saçıma dokunma!" Dişlerimin arasından konuşurken, bakışları bir an dudaklarıma kaydı. "Sakın Demir Arslan!" dedim sertçe.

"Kedi, Köpek gibiler demiştim." Mert'in sesi ve Hazan'ın kıkırdamalarıyla Demir belimdeki ellerini çekerken ben de üstünden kalkıp yüzüme düşen saçımı düzelttim. Hazan bana bakıp, "Barıştığınıza göre yemek mi yesek artık?" Diye sorduğunda kafamla onaylayıp Demir'e baktım.

Oturduğu koltuktan kalkıp önden yürüdü. Hazan ile Mert'de yürüdüğünde yerdeki kalemi alıp tekrar saçımı topuz yapıp masaya geçtim. Demir kalemi tekrar gördüğünde bu sefer ses etmeyip yemeğe başladığında ben de yemek yemeye başladım.

Masadaki sessizliği bozan şey Mert'in sesi olmuştu. "Hazal nasıl?" Hazan'a bakarken elindeki çatalı masaya bıraktı. "Geldiğinizi öğrendi ve okuldan sonra size gelecekmiş. Umarım ona oyuncak almışsınızdır."

"Ben aldım ama Demir'i bilemem." Hazal'ın kim olduğunu bilmeden yemek yemeye devam ettim.

Hazan, "Hazal benim küçük kardeşim, beş yaşında ve tam bir oyuncak avcısı." Dediğinde ona bakıp gülümsedim. Yanımda oturan Demir'e bakıp, "Şimdi konuşabiliriz." Dedim ve saçımdaki kalemi çıkartıp masaya bırakarak masadan kalktım. Demir, masaya bıraktığım kalemi parmaklarının arsına alıp, ayağa kalktı ve önden yürümeye başladı. Hazan bize bakıp, "Bu nasıl bir aşk? Gerilim dolu." Deyip ve Mert'e baktığında arkamı dönüp Demir'i takip ettim.

Demir kaldığım odaya girdiğinde içeri girip kapıyı kapattım. Camın önündeki koltuğa otururken karşısındaki sandalyeye oturup konuşmasını bekledim. "Zehri bu akşam sana enjekte etmeye başlayacağım. Bugünden itibaren tam yüz seksen gün boyunca her akşam sana zehri vereceğim." Kollarını göğsünde birleştirdi.

"Sana boyun eğip kabul mu etmeliyim?" diye sordum, tek kaşımı kaldırarak.

"Bana boyun eğip eğmemen umurumda bile değil. Sana o zehri istesen de istemesen de vereceğim ama zorla vermeyi tercih ederim. Acı çektiğini görmekten zevk alırım." Sinirlerim bozulmuştu ve daha fazla dayanamayıp kocaman bir kahkaha attım.

"Biliyor musun Demir Arslan?" Yüzümü ona yaklaştırıp fısıltıyla, "Babam beni hiçbir zaman sevmedi." Yüzümü geri çekerken derin bir nefes alıp, "Yani anlayacağın, babamın umurunda bile değilim. O yüzden intikamın işe yaramayacak." Dedim.

"Yarayıp, yaramaması da benim umurumda değil. Onun kanından olman benim için yeterli." Ayağa kalktığında rahatça ceketini düzeltip arkasını dönüp kapıya ilerledi. "Annen gibi boyun eğmeyeceğim! Beni zehirlemene izin vermeyeceğim!" Diye arkasından bağırdığımda hızla arkasını dönüp sinirle üzerime yürüdü, "Sakın bir daha annemden bahsetme!" dediğinde, bir an kara gözleriyle beni öldüreceğini düşündüm.

"Bahsedersem ne olur?! Ben ne annenim, ne de kurbanınım!" Korkusuzca gözlerine bakarken söylediklerim onu daha da sinirlendirdi. "Ne beni sevmeyen babam, ne de beni bırakıp giden annem umurumda bile değil. Onlar için kendimi feda etmeyeceğim." Dedim.

Kahretsin ki umurunda Zümra! Çünkü sen tam bir aptalsın her şeye rağmen hâlâ onlar için çabalıyorsun.

Adımlarını durdurduğunda ayakkabılarımızın ucu birbirine değdi. "Peki ya amcan? Onu beş parasız ortada bırakırsam? Onları tek kurşunla öldürmek hiç zevkli olmaz. En iyisi parasızlıktan ve açlıktan ölsünler değil mi?" Dudakları alayla kıvrılırken, sırıtıp, "Yazık," dedim gülümsememi derinleştirerek, "Beni ailemle tehdit etmekten başka hiçbir şansın yok." Bir adım geriye gidip kara irislerine alayla baktım.

Kaşları çatıldı.

Hızlı ve burnundan solumaya başladı.

Çenesi kasıldı.

İşte bu hiç iyi olmadı Zümra. Kaçacak bir yer bulsan iyi olur. Öküzdü işte. Boşuna öküz demiyorum ya, kızgın bir boğa gibiydi şu an, her an bana saldırabilirdi. Sakin ol Zümra, sakin ol ve gözlerini gözlerinden çekme. Aferin Zümra aldın başına öküzü! Bir şey yapıp dikkatini dağıt.

Kapının açılmasıyla, "Demir, haydi oğlum ağaç oldum aşağıda." Deyip içeri giren Mert'e içimden defalarca teşekkür ettim.

Demir'in bakışları hala bendeyken, "Sen in aşağıya, biraz daha bekle. Benim küçük bir işim var." Dedi, gayet sakin bir tonda.

Kesinlikle beni öldürecekti. Hızla yanından geçip kapıya koştum. "Yok ya, git sen git. İşin vardır." Dediğimde Mert kahkahayı bastı.

Demir bana dönüp, "Zümra içeri gir!" Diye hırladı resmen.

"Ay yok ben hiç rahatsızlık vermeyeyim, Hazan'ın yanına gideyim en iyisi." Deyip hızla aşağıya doğru koşar adımlarla ilerledim.

Demir arkamdan, "Zümra!" Diye seslense bile aldırmadan salonda oturan Hazan'ın yanına oturdum. Hazan merdivenlerden yukarı bakarken, "Yine delirdi mi?" diye sordu. Kafamla onaylarken, "Öküz işte," deyip kıkırdadım. Onu sinir etmek harikaydı.

Birkaç saniye sonra merdivenlerden gelen ayak sesleri ile, Demir, "Akşam görüşürüz küçük aslan." Dedi imayla ve dışarı çıktı. Arkasından da Mert çıkarken akşam ne yapacağını merak etmeye başladım. Kesinlikle akşama kadar bir yol bulup Demir ile yalnız kalmamalıydım.

Hazan sessizliği bozarak, "Yakışıyorsunuz." Dedi.

Bakışlarını kapıdan çekip bana baktığında, "Biz mi? Ay yok aslında hiç de yakışmıyoruz. Aslında onu o kadar çok sevmiyorum, o beni çok seviyor. Peşimden ayrılmıyor, ne desem yapıyor." Hazan kıkırdayıp, "İnanmam. Ya nasıl başladınız merak ettim." Neye yeni başladık? Diye sormak istedim ama kafama dank edince uyduracak yalan aramaya başladım. Aslında biz sevgili değiliz ve birbirimizden nefret ediyoruz. Hatta o beni öldürmek istiyor mu desem?

Ay yok Zümra olmadı birde kim oldu-

Tabi ya! Beni nasıl tanımadı. Sonuçta haberlere vermişlerdi öldüğümü. Yani muhakkak sosyal medyadan da görmesi lazım. Ah kafayı yiyeceğim ya!

"Zümra," Hazan'a döndüğümde, "Daldın." Dedi yüzünden bir saniye bile eksilmeyen gülümsemesiyle. "Demir abim ile nasıl tanıştığınızı merak ettim. Yani o genelde o kadar kolay kolay aşık olan birisi değildir. Daha doğrusu daha önce hiç aşık olduğuna şahit olmamıştım. Biri hariç." Dediğinde, yerimden kıpırdanıp koltuğa iyice oturdum ve yalan söylemek için boğazımı temizledim.

Kesinlikle cehennemliksin Zümra!

"Demir beni görür görmez aşık oldu. İlk görüşte aşk yani." Evet, evet kesinlikle harika başlamıştım. Hazan merakla bana bakarken konuşmaya devam ettim. "Ben, martılara simit atarken yanıma gelmiş benimle konuşmaya başlamıştı. İkimiz biraz sohbet ettikten sonra yanımdan ayrıldı, aynı o günün akşamında ise tekrar karşılaşmıştık." Buraya kadar gerçek ama Zümra. "Sonra ise Demir her sabah ve akşam yanımda bitiyordu. Peşimden ayrılmıyordu, ben de ikimize bir şans verdim." Dedim.

"Onu sevmiyor musun?" diye sordu.

"Sence seviyor muyum?" Diye sorusuna soruyla cevap verdim. Omuzlarını bilmem dercesine kaldırıp indirirken gülümseyip, "Tabi ki de seviyorum, ama sanki o beni daha çok seviyor. Bilmiyorum, git dese gitmem. Ben git desem yine aynı şekilde o gitmez. Sanırım Mert haklı, Kedi ile Köpek gibiyiz." Deyip Hazan'a baktım.

Ne güzel bir hikaye Zümra!

Hazan bir şey diyecekken, "Züleyha Hanım nasıl oldu? Yukarıda mı? Neden buraya getirmiyorsunuz?" Diye sordum art arda.

"Yengem gayet iyi. Dün o da küçük bir kriz geçirmişti, şimdi iyi ama. Normalde buraya gelmezdi ama abim isteyince birkaç saatliğine getirmiştik yani burada değil. Aslıda normalde Demir abim ile Mert de bizde kalıyor. Bu akşam da eve gelmezse yarın babaannem buraya damlar."

"Demir abin mi?" diye sordum merakla. Hazan, Demir ile Mert'in yakınlıklarını merak etmeye başlamıştım. Gerçi ben her şeyi merak ediyordum.

Hazan gülümseyerek, "Yok, kuzeniz. Mert, Demir abi ve ben üçümüz amca çocuklarıyız." Dedi. "En yakın zamanda Demir'in kocaman ailesiyle tanışırsın." Diye eklediğinde çalan telefonuyla koltuktan kalkıp masadaki telefonunu eline alıp açtı. Telefonla konuşurken küçük adımlarla salonun cam kapısından dışarıya çıktı. Kısa bir süre sonra içeri girdiğinde telaşla, "Benim çıkmam gerekiyor. Yanında kalmak isterdim ama yengem biraz rahatsızmış." Dedi, endişeyle.

"Sorun değil, git sen." Dedim. Hazan kapıya ilerlerken, "Hiç böyle yapmazdı da, dünden beri hiçbir şey yememiş." Montunu giyip, ayakkabılarını da giydiğinde beklemediğim bir şekilde kollarını bedenime sardı. "Tanıştığıma memnun oldum, kendine dikkat et." Deyip kapıdan çıktı.

"Ha, bu arada bir şeye ihtiyacın olursa kapıdaki korumalardan isteyebilirsin." Dediğinde, kafamla onaylayıp gülümsedim. Hazan arabasına binip bahçeden çıktığında eve gireceğim sırada kaçmak için harika bir fırsat yakalamanın sevinciyle etrafıma bakındım.

Bahçe küçüktü ve bahçenin siyah kapısında bekleyen iki tane adam vardı. Küçük adımlarla evin etrafına yürümeye başladım. Evin dört tarafı uzun duvarlarla çevriliyken duvarların da üstünde neredeyse otuz santimlik sivri uçlu tellerle kaplıydı. Bahçeden yalnızca siyah kapıdan çıkabilirdim ve bu çok zor görünüyordu. Bir şekilde o adamları kapıdan uzaklaştırmalıydım. Hızlı düşünmem gerekiyordu, hızlı ve mantıklı olmalıydım.

Aklıma gelen ve gayet mantıklı olan plan için heyecanla içeri girdim. Kaldığım odaya girdiğimde pencereden kapıda bekleyen iri yarı adamlara bakıp korkuyla, "Merhaba, yardım edebilir misiniz? Duş başlığı bozuldu!" Dedim. Adamlar şaşkınlıkla birbirine bakarken aynı andan eve doğru geldiler. Ben de planım için banyoya koşup, duşakabindeki duş başlığını açıp yere bıraktım ve ardından sıcak suyu açarak kabinin kapısını kapattım.

Hızla banyodan çıkarken mutfağa yönelip mutfak masasının üstündeki porselen vazoyu elime alıp odaya geçtim. Korumlar, odama girdiklerinde parmağımla banyoyu işaret edip, "Yalnız sıcak su akıyor." Dedim.

Adamlardan iri olanı, "Siz burada bekleyin lütfen. Asım git su vanasını kapat. Bende buraya bakayım." Dediğinde adını öğrendiğim Asım, "Tamam abi." Deyip odadan çıktı. Bunu tahmin etmemiştim. Planıma göre ikisi aynı anda banyoya girdiklerinde kapıyı kilitleyip evden kaçacaktım.

Adını bilmediğim koruma banyoya girdiğinde arkasından girip vazoyu kafasına vurdum. Adam arkası bana dönük bir şekilde yere yığıldığında gözlerim belindeki silaha kaydı. Hızla silahı elinden alırken, "Özür dilerim." Deyip banyodan çıktım. "Abi vanayı kapattım." Asım içeri girer girmez tutmayı bile beceremediğim silahı ona doğrultup, "İçeri gir dedim." Eli belindeki silahına gittiğinde, "Sakın o şeyi bana doğrultma, seni vururum." Dedim soğukkanlılıkla.

O şey dediğin, silah yalnız Zümra!

"Şimdi silahı yere bırak ve banyoya gir dedim." Adam bana bakakalmışken, "Çabuk!" Diye bağırdım. Asım, "Tamam." Deyip belindeki silahı çıkartıp yere bıraktı ardından da elini havaya kaldırıp banyoya doğru yürüdü. Banyoya girdiğinde hızla kapıyı kilitleyip, "Özür dilerim." Dedim ve silahı sıkıca tutup odadan çıktım. Hızlı adımlarla merdivenlerden inerken açık olan kapıdan dışarı çıktım ama başımda hissettiğim soğuk metalle korkuyla durdum.

"Nereye küçük aslan?" Demir'in sesiyle yutkundum. Korkuyla düzensiz atan kalp atışlarım göğsümü hızla yumruklarken, bir an nefes almayı unuttum.

"De-" Mert bahçeye girer girmez bizi görmesiyle duraksayıp bakışlarını arkamdaki Demir'e çekti. "Oğlum ne yapıyorsun?" Bakışları sıkıca kavradığım silaha kayınca, "İkiniz de o silahları kaybedin! Hemen şimdi! Oğlum kafayı mı yediniz? Hazal arabada." Dedi telaşla.

"Silahı yere at küçük aslan." Yere atmadım, tam tersi daha sıkı tuttum. "Zümra, silahı yere bırak." Demir'in korkunç sesiyle kafamı iki yana salladım. "Zümra, Hazal beş yaşında sizi böyle görmesi hiç iyi değil." Mert bana yavaşça yaklaşırken silahı Mert'e doğrulttum. "Ya beni şimdi bırakırsın Demir Arslan, ya da kuzenin ölür." Dedim içimdeki korku tohumlarının filizlenmesine izin vermeyerek. Demir'in kıkırdamasını duymamla tetiğin soğuk sesini duydum. "Haydi vur bakalım küçük a-"

Hızla bedenimi ona çevirerek, "Kes sesini! Bana küçük aslan deme!" deyip silahı Demir'in kalbine doğrulttum. "Mert, küçük kızın yanına git!" diye bağırdım. "Bugün bu aptal oyun bitecek!" Yeşil gözlerim korkusuzca kara gözlerle buluşurken, kara gözlerin sahibinin dudakları aralandı, "Mert, Hazal'ın yanına git." Dedi, sakince.

"Korumalar nerde! Bu adamların görevleri ne?! Zümra neredeler?" diye sordu Mert. Ama cevap vermedim.

Demir, "Mert git oğlum!" Diye bağırdı. Mert birkaç küfür sayarak uzaklaşırken Demir'le yalnız kaldık. İkimiz de elinde siyah mat silahlarla birbirimize doğrultmuş şekilde bekliyorduk. Demir benim aksime soğukkanlılıkla bana bakarken ben dışarıdan korkusuz ama içeriden korkudan boğulmak üzere ona bakıyordum.

"Silahı bırak yoksa seni gözüm kırpmadan öldürürüm." Dedim.

Ama yapamazdım ki, bir kere silah nasıl kullanılır onu bile bilmiyordum. Sadece tetiğe basarsam içinden kurşun çıkar diye biliyordum.

Dudakları yukarı doğru kıvrılırken, "Beni şimdi öldürmezsen sen öleceksin, ama beni şimdi öldürürsen bile öleceksin." Dedi alayla.

Ne bu yeni bir tekerleme mi?

"Bırak beni gideyim. Bak annen için üzgünüm ama babamın caniliğinin bedelini masum birine kesemezsin. Bu da canilik olur. Bana aynısın yaşatırsan sen de cani olursun. Hem, hem annen de masumdu değil mi? Ben de masumun." Derken sonlara doğru sesim içimden çıkmıştı. "Ben masumum Demir Arslan, benim hiçbir suçum yokken bunu bana yapamazsın."

"Sana bunu yapacağım." Pürüzsüz çıkan sesine şaşkınlıkla baktım, hâlâ çok acımasızdı. Hızla elime uzanırken nasıl olduğunu bilmeden elimdeki silahı alıp beline koydu. Karşısında silahsız bir şekilde dururken, elindeki silahı da beline yerleştirip kolumdan sıkıca tuttu. "Bu iş çok uzadı, akşam bana yalvaracaksın." Hızlı adımlarla bahçedeki küçük evin yanına geldiğimizde içeri girip beni yere attı. Diz kapaklarım ile avuç içlerim acıdan sızlarken yanağıma sıcak bir gözyaşı düştü. Kafamı yavaşça kaldırıp Demir'e baktım.

"O heriflerin ağızlarına sı-" Bakışları beni bulur bulmaz susup dolaptan çıkardığı kelepçeyi sol bileğime takıp yanımda duran kalorifer borusuna bağladı. "Dua et küçük aslan, ben de yalvarışlarına karşı küçücük bir vicdanın tohumu kalmış olsun." Deyip odadan çıktı. Gözyaşlarım yağmur damlaları gibi hızla yanağıma yağarken, Demir'in söyledikleri bir an bile kulağımdan silinmiyordu.

Hiç mi vicdanı ve şefkati kalmamıştı?

🖤

Sessizce ağlarken hava kararmış ve karanlık odada tek başıma soğuk yerde oturmuştum. Neden planlarım hep başarısızlıkla sonuçlanıyordu? Neden bir türlü kaçmayı beceremiyordum? Neden bunun bedelini bana ödetiyordu?

Dış kapının açılmasıyla yerimden rahatsızca kıpırdanıp bacaklarımı karnıma çektim. Odanın lambası açılır açılmaz gözlerimi sıkıca yumup bir süre bekledim. "Nasılsın küçük aslan? Ben çok iyiyim." Duyduğum tıkırtı sesleriyle yavaşça gözlerimi açıp ışığa alışmasını bekledim.

"Sana harika bir sürprizim var ama öncesinde sürprizi hazırlamalıyım. Biraz bekleteceğim." Sesi gayet keyifli çıkarken neden böyle neşeli olduğunu merak etmeye başladım. Yüzüme düşen kahverengi saçlarımı kulağımın arkasına iteklerken kaç gündür bu halde olduğumu bilmiyordum. Sahi ben öleli kaç hafta olmuştu? Ben kaç hafadır bu halde olduğumu bile bilmiyordum.

Önümdeki tekli koltuğu kenara itip televizyonun açısını düzeltti. Sonra elindeki tabletin ekranını televizyona yansıtıp, odanın köşesinde bulunan sandalyeyi yere sürterek yanıma getirip keyifle oturdu. Sağ bacağını, sol bacağının üstüne atarken ceketinin cebinden telefonunu çıkarttı.

"Bu sürprizime bayılacaksın." Telefonu açıp kulağına götürdüğünde, "Dur,dur, dur." Bana bakıp, "Işığı kapatalım,"deyip ayağa kalktı ve ışığı kapatıp yerine oturduğunda, "Başlayalım." Deyip telefonu kapattı. Bakışları televizyona kaydığında onunla birlikte televizyona baktım.

Kocaman ekranın kamera açısında amcamların evini görmemle korkuyla Demir'e baktım. "Seni uyarmıştım değil mi?" Kollarını göğsünde birleştirirken konuşmaya devam etti. "Sana seçimini yap demiştim ve sen yanlış hatırlamıyorsam seçimini yapmıştın. Ama oyunbozanlık yaptın ve bunu yaptığında sonucunun ne olacağını da sana söylemiştim." Dedi.

Kafamı hızla iki yana sallarken, "Onlara dokunma!" diye bağırıp ayağa kalkmaya yeltendim ama elimdeki kelepçe yüzünden kalkamadım.

"Onlara dokunma," pürüzlü çıkan sesimle Demir'in kara irislerine baktım. "Masumlar," diye ekledim. "Ya bu bedeli tek başına ödeyecektin, ya da senin yüzünden ailen de bu bedeli ödeyecekti ve sen rahat durmayarak ailenin bedeli ödemesini sağladın." Dedi, gayet soğukkanlılıkla.

"Yapma, lütfen yapma." Diye yalvardım.

Demir keyifle yerinden kalkarken, "Cık," ladı ve hemen ardından bütün evi yüksek silah sesleri kapladı. Bakışlarım hızla televizyona kayarken, "Bak Zümra Korhan, senin yüzünden masum insanlar ölüyor." Dedi keyifle, amcamların evi dört bir yandan kocaman silahlarla taranırken, "Yapma! Dur, lütfen yapma! Amca! Ah!" diye inleyerek bağırmaya başladım. Kulaklarımı ellerimle kapatırken, "Yapma!" diye bağırdım tekrar, "Lütfen yapma, bırak onları!"

"Yalvar Zümra Korhan! Hayatlarını bağışlamam için daha çok yalvar!" Öfkeyle kudururken bana doğru adımladı, "Amca!" Diye bağırdım.

"Özür dilerim, yapma bırak onları." Yüzümü ateş gibi yakan gözyaşlarım Demir'e zevk verirken gözlerimi televizyondan çekip, "Yalvarırım bırak onları! Söyle dursunlar! Adamlarına söyle dursunlar! Lütfen, lütfen YALVARIYORUM!" Dedim tüm gücümle. Ses tellerim kopacak kadar bağırdığımda Demir bir an duraksayıp, "Cık," ladı ve, "Vicdanım hiç sızlamıyor." Deyip dalga geçti.

"Tamam, tamam kabul ediyorum! Kabul! Bana o zehri ver lütfen! Lütfen beni zehirle ama onları bırak!" Dememle telefonuyla birini arayıp "Tamam." Dedi ve telefonu kapatıp cebine koydu.

Korku ve çaresizce televizyona bakarken hıçkırarak ağladığımı yeni fark etmiştim. Karşımda gördüğüm ev enkaza dönüşmüştü. Evin bütün camları kırılmış ve evin ışıkları sönmüştü. "Amca!" Diye bağırdım yine kalbim tüm ağırlığıyla göğüs kafesime vururken.

"Demir! Demir delirdin mi?" Mert içeri girer girmez bana bakıp televizyona baktığında, "Kahretsin! Ne yaptın sen oğlum! Bu kadar mı cani biri oldun? Bu kadar mi kalpsizleştin? Onlar masumdu, masum! Allah senin-"

"Sus Mert! Sus yoksa seni de gebertirim!" Diye bağırdı tüm siniriyle.

"Beni de gebert kardeşim! Beni de gebert!" Deyip, ışığı açar açmaz, hızla yanıma gelip çömeldi. Hıçkırıklarım bütün evi sararken, ölmek istedim. İlk kez ölmek istedim. Şimdi şuracıkta ölmek istedim.

"Küçük kız bana bak. Ah Demir ah." Yüzüme düşen saçımı yavaşça düzelttiğinde, "Amca," diye mırıldandım, sayısızca mırıltılarımın arasından.

"Anahtarı ver!" Diye bağırdı Mert.

Demir sinirle, "Ne halin varsa gör!" Diye bağırdığında önüme düşen küçük anahtara baktım. Mert belindeki silahı yere bırakırken yerdeki anahtarı alıp kelepçeyi açtı. Kolum ruhsuzca yere düşerken içimdeki ateşin nasıl söndüreceğimi bularak derin bir nefes aldım. Mert'i hızla itip yerdeki silahı alır almaz kocaman adımlarla arkası bana dönük olan Demir'e yaklaşıp silahı doğrulttum.

"Demir Arslan!" diye bağırıp, "Bunun bedelini ödeyeceksin!" Dedim ve hiç düşünmeden tetiğe bastım. Demir kanlar içinde önümde dururken ceketini yarıp sırtına isabet eden kurşunla yüzüme sıcak kan damlaları sıçradı. Yavaşça bedenini bana döndürürken dizleri üstünde yere düştü. Dudaklarımın kenarı yukarı doğru kıvrılarak, "Bu amcam için," dedim ve silahı tekrar ona doğrulttum. Bu sefer tetiğe bastığımda sol omzuna isabet eden kurşunla gülümsememi genişlettim. "Bu da yengem için," Heybetli bedeni diz çökmüş şekilde karşımda dururken, sıktığı dişlerinden ve kırıştırdığı yüzünden acı çekişini izledim. "Ve bu da-"

"Zümra!" Mert hızla elimden silahı alırken birden içeriye sayısızca adam girdi. Hepsi silahlarını bana doğrulttuklarında, Mert, "İndirin silahları!" diye bağırdı.

Demir yüz üstü ayaklarımın dibinde uzanırken, gözümü kırpmadan onu izlemeye başladım. Mert eğilip, "Demir, kardeşim güçlü ol!" dedi ve adamlara bağırarak, "Demir'i eve götürün! Arif hemen Hazan'ı ile Adnan amcamı arayıp buraya çağır! Siz bana bakın! Burada gördüklerinizi unutun!" Ayağa kalkıp bana baktı, "Ve burayı hemen temizleyin!" Diye emir verdiğinde, bir kolunu bacaklarıma ve bir kolunu sırtıma yerleştirip beni kucağına aldı. "Amcamı öldürdü," diye mırıldandım. Yaramazlık yapan bir çocuk gibi hissediyordum. "O, o öyle yapmasaydı ben de yapmazdım." Dedim, kendimi haklı göstermeye çalışarak.

"Geçti küçük kız, Demir de amcan da iyi olacak." Kollarımı yavaşça boynuna dolarken, "Peki ya yengem ile Batuhan? Onlar da iyi olacaklar mı? Ben, ben katil değilim. Onu vurmak istemedim ama vurdum. Onu öldürdüm, katil oldum." Dedim titrerken.

"Katil değilsin, olmadın ve Demir bunu hak etmişti." Bedenim sıcak havanın içine girerken eve geldiğimizi anladım. Mert merdivenlerden yavaşça çıkarken beni kaldığım odaya götürüp yatağa yatırdı. "O öldü. Katil oldum ben. Amcam da öldü, yengem ile Batuhan da öldü. O onları öldürdü, ben de onu vurdum. O öldü ve ben katil oldum." Diye sayıklamaya başladım.

Aklımı kaybetmiş gibiydim. Az önceki görüntüler zihnimde canlanıp duruyordu ve içimdeki korku beni karanlığına çekmek için yalvarıyordu.

"Zümra burada bekle. Sakın dışarı çıkma tamam mı?" Ayağımdaki ayakkabıları çıkarttı ve yanıma oturdu. Bacaklarımı karnıma çekip kolumu bacaklarıma sardığımda öne doğru sallanmaya başladım, "Onu öldürdüm, katil oldum. Yüzüm, yüzüm kan oldu. Sonra bak," Hızla avuçlarımı açıp Mert'e gösterdim, "Bak, bak kan işte. Katil oldum." Mert yüzümü tutup kaldırdığında mavi irislerine baktım. "Sen kimseyi öldürmedin. Demir de ailen de yaşıyorlar." Dediğinde kafamla red ettim. "Yalan söylüyorsun gördüm işte, hepsi öldüler! Hepsi öldüler." Tekrar kollarımı bacaklarıma sararken, "Hepsi öldüler." Diye mırıldandım.

Kapı açıldığında içeri Arif girdi. "Abi Adnan Bey ile Hazan Hanım geldiler." Dedi.

"Tamam siz Demir'in yanına gidin ben geliyorum." Arif odadan çıkınca Mert ayağa kalkıp, "Zümra gitmem gerekiyor burada sakince beni bekle olur mu?" Diye sorduğunda, "Ben katil oldum." Diye cevapladım. "Kahretsin!" Deyip derin bir nefes alıp odadan çıktığında, "Ben katil oldum." Mırıldanıp kafamı yastığa koydum.

"Ya baba tamam. Gıdıklama, söz bir daha Zümra'yı gıdıklamayacağım. Ah!" Batuhan kahkahalar içinde kıvranırken amcam Batuhan'ı gıdıklamayı bırakıp kucağına aldı. "Söz mü oğlum?" diye sordu.

"Söz baba." Batuhan amcama sıkıca sarılırken ilk defa onu kıskanmıştım. Henüz yedi yaşındaydım ve ilk kez birini kıskanmıştım. Benim babam bana hiç böyle sarılıp gıdıklamamıştı. Benimle oynamamıştı bile.

"Zümra kızım, yanıma gelsene." Amcamın beni çağırmasıyla sevinçle yanına gidip dizinin üstüne oturmuştum. Şefkatle saçımı okşarken yanağıma kocaman bir öpücük kondurmuştu. Üstelik sulu sulu, yanağım salya olmuştu ama bu umurumda değildi. Çünkü birinin beni sevmesine muhtaçtım.

Yanağımı ıslatan gözyaşım kulak deliğime girmeden silip sağ tarafıma döndüm.

"Bir küçücük aslancık varmış," diye mırıldandım.

"Zümra kızım ne oldu? Batuhan mı sana kızdı?" Yengem telaşla yanıma oturup yüzümü avuçlarının arasına alırken, "Hayır." Dedim.

"Benimle paylaşmak ister misin?"

"Ece'yi ittim." Deyip yengeme baktım.

"Biliyorum, birine şiddet uygulamak çok kötü ama bana çok kötü şeyler söyledi."

Batuhan odaya girer girmez, "İyi yaptın. Zaten o kız çok gıcıklık yapıyor." Deyip yanıma oturdu. "Ama sana kızgınım. Neden beni çağırmadın? Ben de sana yardım ederdim." Birlikte sırıttığımızda yengem kaşlarını çatarak ikimize baktı.

"Çocuklar bu yaptığınızın çok yanlış."

Batuhan, "Anne ama Ece ile Ali Zümra'ya 'Senin baban ile annen yok.' Diye dalga geçiyorlar. Hem dün de söylemişti. Bugün de söylemişler. Ben orada olsaydım Ali'nin ağzına vururdum."

"Batuhan! Sus oğlum beni sinirlendiriyorsun."

"Tamam anne of."

Yengem bana dönüp, "Kuzum ne olursa olsun birini dövmek çok kaba ve kötü bir şeydir."

"Özür dilerim." Dedim mırıltıyla. Yengem bana sıkıca sarılırken, Batuhan,"Kızım bana bak. Bir daha biri sana karışırsa beni çağır. Beraber döveriz." Derken yengem, "Batuhan!" Diye onu uyarmıştı.

Gözlerimi sıkıca yumup, "Bir küçücük aslancık varmış," Diye mırıldandım.

"Kırlarda ko-koşar oynarmış, annesi onu çok severmiş, babası onu çok severmiş." Hıçkırıklarımın arasında şarkıyı mırıldanırken, son nefesimle, "Sen benim canımsın dermiş." Deyip sustum.

Sustum, sustum ve sustum. Öylece susup bekledim. Annemin geri gelmesi, babamın iyileşmesini beklediğim gibi sabırla sessizce bekledim. Amcamın gelip beni bu cehennemden almasını sabırla bekledim. Batuhan'ın beni korumasını, yengemin bana sarılmasını sabırla bekledim.

🖤

Kendinize iyi bakın.

Kitabımın beğendiğiniz kısımları TikTok ta paylaşarak bana destek olabilirsiniz.

#zümra #thezelalo #Demirarslan #Zümrakorhan

Hastag'leriyle paylaşabilirsiniz.

Son olarak bildirimlerden ve yeni bölümlerden haberdar olmak için İnstagram, TikTok ve Wattpad hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram: thezelalo
Dreame: thezelalo

Kitabımı önermeyi unutmayın lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

40K 9.8K 36
"Seni uyardım! "Dişlerini sıkarak konuştuğunda onu ilk gördüğüm anda ki öfkesiyle yüz yüze geldim "şimdi buradan gidiyorsun! "Bir elini kolumdan çeke...
1.3M 99.3K 27
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
Affet [+18] By Aytac

General Fiction

16.9K 1.4K 31
Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken de en büyük ablası tarafından terk edil...
641K 40.1K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...