Beni Buna Zorlama

By EnverVefa

2.5M 89K 3.4K

"Birbirimiz için yaratıldığımızı ne zaman kabul edeceksin?" "Asla! Sen ve ben... o kadar farklıyız ki!" "Ah e... More

Tanıtım
Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
Sürpriz! Karakter Bilgilerimiz
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm *FİNAL*
Sonsöz
Sonsöz'den Sonra...

5. Bölüm

102K 3.9K 98
By EnverVefa

Dar alanda kısa paslaşmalar...

Aradan geçen üç haftaya rağmen hiçbir yol kat edememiş olmak Zorlu'nun sinirlerini bozuyor, sabrını zorluyordu. Zeynep hayatında bir hedef olmaktan çıkmış amaç olma yolunda hızla ilerliyorken düşünceli ve centilmen olmanın işe yaramadığına inanmaya başlamıştı. Tam da bu sebeple onun yaşadığı apartmanın önünde park etmiş az sonraki hamlesi için hazırlanıyordu. Zeynep'in evinin olduğu site güvenliğin çok sıkı tutulduğu ve son derece üst düzey ailelerin yaşadığı bir yer olduğu için ana kapıdan içeri girebilmek bile oldukça zahmetliydi. Yine de aynı sitede başka bir arkadaşının -daha doğrusu seminerlerine katılmış öğrencilerinden birinin- yaşıyor olması işini kolaylaştırmıştı. Şimdiyse Zeynep'e yapacağı sürprizin nasıl sonuçlanacağını hayalinde canlandırmaya çalışıyordu. Tabii bir de apartman kapısından içeri girebilmesi için orada yaşayan birilerinin gelmesini bekliyordu. Böylece aşağıdan zile basmak zorunda kalmadan direkt dairesinin önünde karşısına dikilebilirdi. Melek sayesinde büyük emekler sonucu -ki aslında bu bir asistanın diğerine yaptığı iyilikten başka bir şey değildi- onun almaktan en çok hoşlandığı hediyenin çiçek olmadığını öğrenmiş bulunuyordu. Zeynep hakkında öğrendiği her yeni bilgi onu biraz daha şaşırtıyordu aslında. Mesela onun fiziğine bakınca insan tatlı ile arasının iyi olacağına ihtimal vermezdi, oysaki çikolataya büyük zaafı vardı. Her gece iki kadeh kırmızı şarap içtiği ve genellikle İtalyan şarabını tercih ettiği de Zorlu'ya ulaşan bilgiler arasındaydı. Ama bu akşamüzeri gelirken yanında bunların hiçbirini getirmemişti. Onun yerine hayatında en çok değer verdiği varlıklardan biri olan köpeği Sasha için bir hediye vardı. Kaldırımda birinin apartmana yaklaştığını görünce aceleyle arabadan inip karşıya geçti ve merdivenleri çevik bir şekilde çıkıp kapının önünde durdu. Tam o sırada spordan geldiği üstündeki eşofmanlardan belli olan kadın da eğilmiş anahtarı ile kapıyı açıyordu. Hemen arkasından içeri girerken kadına içten bir biçimde gülümsemeyi ihmal etmedi. Bu denli küçük hareketlerin sıradan kadınları kolayca baştan çıkardığını gördükçe Zeynep'in ne kadar zorlu bir hedef olduğunu daha iyi anlıyordu. Nihayet kadının kapısının önünde durduğunda derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi ve zili çaldı. Saniyeler sonra sesi duyulan Zeynep "Kim o?" diye sorduğunda bir an kapının açılmayabileceğini düşünerek endişelendi. Şu noktaya gelene kadar bu ihtimali aklından bile geçirmemişti. Zeynep yüzünden açıkça okunan bir hayretle kapıyı açıp ona bakarken içinde bulundukları durumu kavramaya çalışıyor gibiydi. Zorlu'nun kavrayabildiği tek şey ise arkadan rasgele toplanmış saçları, pembe şortu ve salaş tişörtü ile Zeynep'in ne denli baştan çıkarıcı göründüğüydü. "Zorlu burada ne işin var? Nasıl girdin içeri?" Genç adam tüm yüzüne yayılan kendinden emin bir gülümseyle karşılık verdi. "Bir erkek bir şeyi gerçekten yapmak zorundaysa bir yolunu mutlaka bulur. Ve benim şu elimdekini sana mutlaka ulaştırmam gerekliydi." Zeynep merakla kaşlarını çattığında belirginleşen çizginin kesinlikle oraya ait olmadığını düşündü Zorlu. Kim ya da ne bu harika kadının hayatına endişe katıyordu ki kaşlarının arasındaki o çizgi oluşmuştu? "Nedir o?"

"Bu Sasha için," derken arkasında sakladığı üstüne fiyonk yapıştırılmış kemiği çıkarıp ona uzattı. Zeynep ciddiyetini korumak için alt dudağını ısırdı. "Bunun için mi geldin yani buraya kadar? Sasha'ya kemik vermek için..." Zorlu avcunun içiyle alnına hafifçe vurdu.

"Ah ne kadar aptalım! Senin için de bir şeyler düşünmem gerekirdi değil mi?" Zeynep'in eğlendiği her halinden belli olsa da kolay teslim olmaya niyeti yoktu. Kollarını göğsünde kavuşturup hafifçe kapıya yaslandı. "Bilmem, gerekir miydi?" "Bu durumda yarın elimde bir şişe İtalyan şarabı ile tekrar gelmeliyim." Zeynep tek kaşını kaldırıp ona imalı bir bakış atarken Zorlu devam etti. "Ve ondan sonraki gün de belki elimde bir kutu çok özel çikolata ile gelebilirim."

"Bu durumda güvelikten seni içeri almamalarını istemem gerekecek."

"Ya da beni şimdi içeri davet edersin ve eğer sohbetimden keyif almazsan ki -bu ihtimal dahilinde bile değil- bir daha seni rahatsız etmem."

"İçeri davet edecek kadar tanımıyorum seni..."

"O halde ben seni dışarı davet etsem?" Zeynep onun ne denli kararlı olduğunu anlamak istercesine birkaç saniye genç adamı süzdükten sonra "Pekâlâ, seninle bir kahve içeceğim... Ama sadece tek bir fincan sonra gelip incelemem gereken evraklar var."

"Evraklar ha... Mini şortla çalışan bir iş kadınından daha seksi hiçbir şey olamaz," dedi Zorlu genç kadını beğeniyle incelerken. "Şansını zorluyorsun bence... Beni aşağıda bekle üstüme bir şeyler geçirip geliyorum," dedikten sonra hatırlayarak elini uzattı ve güldü. "Cidden buraya bir kemikle geldiğine inanamıyorum." Zorlu üstü fiyonklu kemiği ona uzatırken sırıtıyordu. "Ne derler bilirsin. Birinin kalbini kazanmak için kaleyi içten fethetmelisin. Bu durumda Sasha iyi bir başlangıç, kabul etmelisin." Zeynep içeri girip kapıyı kapatmadan önce hafifçe dönüp ona yan gözlerle baktı.

"Bu kale pek çok fethe karşı koydu, dikkat et de senin için hayal kırıklığı olmasın." Bu konuşmanın üzerinden iki saat geçmiş ve bir fincan kahve, iki hatta üç fincan olmuştu. Yine de ne evraklar Zeynep'in aklının ucundan geçiyor ne de Zorlu'nun çoktan kalenin içine sızmaya başladığını fark ediyordu genç kadın. Nedense kalkmak ve bu geceyi sonlandırmak bir türlü içinden gelmiyordu. Yine de bunu karşısındaki erkeğe itiraf edecek değildi. Çünkü işin aslı kendisine bile itiraf edebilmiş değildi. Her şeye rağmen yaklaşık bir saat kadar sonra istemeyerek de olsa gitmesi gerektiğini kabullendi. "Güzel bir sohbetti ama artık eve dönmem gerek..."

"Evraklar değil mi?"

"İşkolik olduğumu hiç gizlemedim biliyorsun..."

"Eh n'apalım her güzelin bir kusuru vardır ve gülü seven dikenine katlanır." Zeynep küçük bir kahkaha attı. "Ben pek gül sevmem."

"Önemli değil, zaten benim de dikenlerim yok. O kadar sevilesi bir tipim ki anladığında beni sevmeden geçen zamana yanacaksın." Genç kadın hiç etkilenmemiş bir ifade takınarak sakin bir şekilde sordu. "Her zaman böyle ukala mısın?"

Zorlu baştan çıkarıcı bir şekilde güldü. "Hayır genelde daha ukalayımdır. Seninleyken kendimi frenliyorum." Ve o güldüğü an, daha sonra Zeynep'in de hatırlayacağı üzere, genç kadının kalbini ona tam anlamıyla kaptırdığı ilk andı. "Eee yarın akşam seni kaçta alayım?"

"Ne için?" diye sordu şaşkınlıkla Zeynep. "Yemek için tabii ki... Seni sıkmadığıma ve yaklaşık üç saattir benimle olduğuna göre iddiayı ben kazandım."

"Ortada bir iddia olduğunu sanmıyorum," derken Zeynep bir yandan eşyalarını eline alıp kalkmaya hazırlanıyordu. Zorlu yanına gelip sandalyesini çekerek ona yardımcı oldu ve kulağına eğilip alçak sesle açıklamaya devam etti. "Evet, ortada bir iddia vardı ve sen ikinci kahveyi sipariş ettiğinde resmen kaybetmiş oldun." Zeynep pişmanlık dolu bir iç geçirdi. "O ikinci kahvenin başıma dert açacağını biliyordum." Zorlu tek kaşını kaldırıp etkileyici bir şekilde gülümsedi.

"O halde yarın benimle yemek yiyeceksin. Sekizde alırım seni."

O akşamdan sonra aralarındaki samimiyet hızla ilerlemeye başlamıştı. Zorlu'nun teklifsizce girdiği ve her geçen gün daha fazla kendini hissettirdiği Zeynep'in hayatındaki varlığı beklenmedik bir biçimde genç kadına keyif vermeye başlamıştı. Bir erkek için asla yeterince zamanı olmamış, hedefleri işte elde etmeyi arzu ettiği başarı üzerine odaklanmıştı. Şimdiyse Zorlu'ya hayatında neredeyse işi kadar yer açmaya başlamıştı. Her şeyin bu denli çabuk değişmesi sadece baş döndürücü değil kimi zaman endişe verici de olabiliyordu genç kadın için. Elbette kafasındaki tek soru işareti de bu değildi.

"Kırmızı gül sevmediğini sanıyordum," dedi Buse kardeşinin ofisindeki rahat koltuğa kurulmuş masanın üzerindeki gösterişli vazoyu incelerken. Zeynep güllere bakıp gayriihtiyarî gülümsedi. "Evet, kırmızı gül sevmiyordum değil mi? Çok sıradan bulduğumu söylerdim hep..."

"O halde neden orada duruyorlar ve neden sen âşık gözlerle onları süzüyorsun?" Aslında nedenini çok iyi biliyordu Buse ama kardeşinin ağzından duyacağı bir itiraf kadar keyif alacağı başka bir şey yoktu şu dünyada. Aşkın oku nihayet kardeşinin kalbine isabet etmişti. Zeynep ise daha kendi kabullenmekte zorlandığı bir gerçeği ablasına söyleyecek kadar emin değildi Zorlu'ya olan hislerinin aşk olduğundan.

"Ben sevmiyorum ama Zorlu inatla gönderiyor. Bir gün seveceğimi umuyor olmalı," diye kestirip attı olabildiğince sıradan bir meseleymiş gibi göstermeye çalışarak. Buse dikkatli gözlerini kardeşinin üzerine dikip birkaç saniye onu süzdü. "Zorlu ile beraber çok zaman geçirmeye başladınız. Artık bir ilişkiniz olduğunu kabullenme vakti geldi sanırım ne dersin?" diye sordu. Zeynep yerinden kalkıp pencereye doğru ilerledi. Böylece ablasının bakışlarına maruz kalmamak için ona sırtını dönmüş oldu. Aşağıda akıp giden İstanbul trafiğine bakarken ilgisizce mırıldandı. "İlişkinin tanımı nedir bilemiyorum ama sık görüşmekten öte olduğu kesin. Biz sadece birbirini tanımaya çalışan iki insanız." Buse onun bu konuda göründüğü kadar rahat olmadığını hissediyor, bu yüzden kardeşini köşeye sıkıştırmaya devam ediyordu. "Ah yani henüz fiziksel yakınlaşma olmadı diyorsun. Merak etme yakında o da olacaktır. Zorlu'yu yanlış tanımıyorsam kadınlarla arası hep iyi olmuştur."

"Kadınlarla arası hep iyi olmuştur," sözlerinin üzerinde yarattığı sarsıcı etkiyi anlamaya çalışmak bir yana bununla başa çıkmak bile yeterince can sıkıcıydı. Zeynep onun diğer kadınlarla iyi geçinmesini istemiyordu ve bu daha önce hissetmediği bir duyguydu. Hani nerdeyse...

"Onu kıskanıyor musun yoksa?" diye sordu Buse başını hafifçe yana eğmiş keyifle sırıtırken. Zeynep sertçe arkasını dönüp gözlerini onun gözlerine dikti. "Ne münasebet! Benim sevgilim mi ki kıskanayım? Herkesin onun hakkında ne düşündüğü umrumda değil. Demek benimle arası o kadar da iyi değilmiş..."

"Bana kalırsa sen kendini korumak için bilinçli biçimde ondan uzak duruyorsun ama kalbini birine açmak sandığın kadar korkutucu bir şey değil..."

"Ah lütfen Buse az sonra can sıkıcı bir toplantıya girip son projenin neden beklendiği kadar ses getirmediğini açıklamadan önce düşüneceğim son konu kalbimi birine açmak." Elbette bu dudaklarından dökülen sözlerdi ve kalbi bambaşka bir ritm tutturmuştu. Kardeşi gittikten sadece dakikalar sonra Zorlu aradığında aklındaki tek düşünce onun başka hangi kadınlarla arasının iyi olduğunu keşfetmekti.

"Sesin keyifsiz geliyor. Toplantı için şans dilemek istemiştim." Zorlu'nun etkileyici ses tonunu duymak sinirlerine iyi geldiyse de kafasındaki şüpheleri yok etmiyordu. Eğer henüz yakınlaşmadılarsa ve Zorlu bu konuda acele etmiyorsa bunun tek bir anlamı olabilirdi. Doğrudan "Hayatında başka biri var mı?" diye sorabilir ya da akşam buluştuklarında incelikle ağzından laf alabilirdi. Üstelik az sonra önemli bir toplantıya gireceği düşünülürse bu konuya hiç değinmemek daha uygun olacaktı elbette. O halde bekleyecekti.

"Toplantı için şanstan daha fazlasına ihtiyacım olacak," dediğinde sesinin bu denli ters çıkmasını istememişti. "Ben yine de herkesi kendine hayran bırakacağından eminim." Bunu yapmamalıyım diye içinden üç kez tekrarladığı halde kelimeler kontrolsüzce dudaklarından döküldü. "Seni kendime hayran bıraktığım gibi mi?" Doğal olarak Zorlu duyduklarına şaşırmıştı. "Bu da ne demek oluyor şimdi? Benim senden ne kadar etkilendiğim ile ilgili şüphelerin mi var?" 'Keşke bu konuşmayı yapmak için uzun saatlerimiz olsaydı,' diye geçirdi içinden Zeynep sıkıntıyla. Ama hemen telefonu kapatmazsa geç kalacak, bu da onun içinde bulunduğu durumu daha da zorlaştıracaktı. "Sonra konuşuruz. Şimdi gidip bir grup erkeği kendime hayran bırakmalıyım," dedikten sonra tam telefonu kapatacakken Zorlu atıldı. "Zeynep!" "Evet?" "Bilmeni isterim ki şimdiye kadar söylediğim ve yaptığım her ne varsa hepsi gerçekti. Bundan sonra da öyle olacak. Her ne görüyorsan oyum..." Zeynep bir iki saniyelik duraksamadan sonra biraz daha sakinleşmiş bir şekilde karşılık verdi. "Biliyorum. Toplantı yüzünden gerginim. Akşam görüşürüz..." Genç kadın telefonu kapattıktan sonra bile Zorlu ahizeyi bir süre elinde tuttu. Onu rahatsız eden bir şeyler olduğu açıktı ve bu gece mutlaka öğrenmeli kafasındaki bütün soru işaretlerini gidermeliydi. Zeynep'le tam olarak yakınlaşmak istiyor ve bunu için daha fazla sabredemeyeceğini hissediyordu. Genç kadının sıradışı cazibesi kişiliğinin yanında hiç sayılırdı. Yine de şu an bile tüm vücudunun onu arzuluyor olması kişiliğinden çok muhteşem fiziği ile alakalıydı. Onu soyduğunda karşılaşacağı manzarayı düşünmek damarlarındaki kanın daha hızlı akmasına, vücudunun yay gibi gerilmesine yol açıyordu. Aslında Zeynep hayatına girdiğinden beri vücudu gevşemeye fırsat bulamamıştı. Onun en küçük hareketini bile son derece baştan çıkarıcı buluyor, tesadüfen saçı koluna değecek olsa tahrik olmamak için gerçekten çok çabalaması gerekiyordu. Daha önce hiçbir kadının onun üzerinde böyle bir etkiye sahip olmadığını bilmek daha fazlasını öğrenme arzusunu kamçılıyordu. Zeynep'i elinden kaçırmamak, onun fazla üstüne gitmemek için her zaman yapacağının aksine fiziksel yakınlaşma konusunda işleri oldukça ağırdan almıştı. Haftalardır bu tatlı işkencenin sonlanacağı mutlu finalin hayaliyle kafasını doğru dürüst başka bir konuya odaklayamamıştı bile. Daha bu sabah Melek, Murat'ın sabrının tükendiğini ve onu kontrol etmekte zorlandığını söyleyerek Zorlu'yu uyarmıştı. Murat'a mesele üzerinde hemen çalışmaya başlayacağı sözü vererek onu başından atmış ve Melek'ten söz konusu kadın ile ilgili tüm bilgileri almasını rica etmişti. Bir iki gün içerisinde kadın ile iletişim kurması gerektiğinin farkındaydı ve bu canını sıkıyordu, çünkü bu kadın her kimse epey dişli çıkmıştı ve Zorlu'nun onunla özel olarak ilgilenmesi gerekiyordu. Tamamen profesyonel bakış açısıyla yaklaşacak olsa da Zeynep'ten gizlemek zorunda kalacağı ortadaydı. Sorun sadece bu durumu anlamayacağından endişe etmesi değil aynı zamanda hâlâ gerçek işini açıklamamış olmasıydı da. Yine de kendi kendine söz verdi Zeynep ile fiziksel olarak yakınlaşıp, tam anlamıyla sevgili olduklarında daha fazla zaman kaybetmeden tüm gerçekleri ona anlatacaktı. Kapının vurulması ile düşüncelerinden sıyrıldı. Melek başını uzatıp "Geldiler," dedi. Zorlu birden bugünün önemini hatırlayarak ayağa kalktı ve gelen televizyon ekibini karşılamaya hazırlandı.

"İçeri alabilirsin."

Kendisi ile röportaj yapacak genç ve oldukça alımlı sunucu kadın beğeniyle etrafına göz gezdirdikten sonra "Eğer ailden zengin değilseniz çapkınlık öğrenmek için can atan epey öğrenciniz olduğunu varsayıyorum," dedi imalı bir şekilde. Genç adam elini uzatırken

"Ben çapkınlık öğretmiyorum sadece erkeklerin kadınları daha iyi anlamalarını sağlıyorum," diye karşılık verdi her zamanki soğukkanlığını koruyarak. "Ben Zorlu Aslan ve siz?"

"Selin Serper. Aslında zaten birbirimizi tanıyoruz değil mi?" derken Zorlu'dan çok kendi ününe dikkat çekmek ister gibiydi. Son zamanlarda magazin ve sosyete dünyasındaki tüm ses getiren röportajların altında aynı isim bulunuyordu: Selin Serper. Zorlu genç kadın ile tokalaşırken tek kaşını kaldırıp etkileyici bir ifade ile gülümsedi. "Yine de ben resmi tanışmalardan hâlâ çok keyif alan eski kafalı bir adamım sanırım." Hiç şüphesiz yaptığı büyü tıpkı diğer tüm kadınlarda olduğu gibi Selin üzerinde de çabucak işe yaramıştı. Neredeyse tüm kadınlarda diye kendi kendini düzeltti yine Zeynep'i hatırlayarak.

"Arkadaşlar gerekli hazırlıkları yaparken biz de kısaca konuşacaklarımızın üzerinden geçelim mi ne dersiniz?" Zorlu iş hayatında gizliliğe önem verir ve bu tarz çalışmaktan özellikle keyif alırdı. Fakat son günlerde beklenmedik bir gelişme olmuş ve sosyete camiasından son derece ünlü bir öğrencisi boşboğazlık yapıp aldığı seminerlerden çevresine bahsetmişti. Dedikodunun ağızdan ağıza dağılması basına ulaşana kadar devam etmişti. Şimdilerde en çok bahsi geçen konulardan biriydi ve Zorlu'nun ekran karşısına çıkıp olumlu bir imaj oluşturması şart olmuştu. Bu kaçınılmaz zorunluluğu güzel bir fırsata çevirip yeni projelerinden de bahsedecek, böylelikle gelişme adına ilk adımı atmış olacaklardı. Röportajın daha sonra yayınlanacak olması ona Zeynep ile konuşmak için yeterli zamanı verecek olsa da bu konuda sıkıştırılmak canını sıkmıştı. "Pekâlâ, dilerseniz toplantı odasına geçelim arkadaşlar burada rahat rahat çalışsınlar," dedi gösterişli ahşap kapıyı işaret ederken. Genç kadının hemen arkasından toplantı odasına girmeden önce Melek'in telaşlı sesi duyuldu.

"Zorlu, acil bir durum var..." Zorlu sakin bir ifadeyle gülümsedi. "Daha sonra Melek, şu an meşgulüm."

"Ben bekleyebilirim ama..." derken Melek onun yanına varmış kulağına fısıldıryordu "ama annenin bekleyeceğinden şüpheliyim." Annesinin beklenmedik ziyareti Zorlu'yu şaşırtmış olacaktı ki birkaç saniye hiçbir şey söylemeden durduktan sonra nihayet durumu idrak ederek toplantı odasına girip Selin'e acil bir işi çıktığını, hemen döneceğini söyledi.

"Melek sizin tüm ihtiyaçlarınızla ilgilenecek. Lütfen ne gerekirse istemekten çekinmeyin..." Odasından çıkp koridora adımını attığında annesinin, sekreteri hazır ol vaziyette sorguya çektiğini gördü. Diğer iki çalışan kız da selameti kaçmakta bulmuş olacaklardı ki masaları boştu. Zorlu hızlı adımlarla annesine doğru yaklaşırken o da aynı anda arkasını dönüp insanın içine işleyen kararlı bakışlarını onun gözlerine dikti. Perihan Hanım'ın dikkat çekici pek çok özelliği varsa da bunların en başından mağrur ve ödün vermez duruşu gelirdi. Omuzlarına değen yumuşacık sarı saçlarına her zamanki gibi ustalıkla şekil verilmiş, pahalı olduğu her halinden belli olan etek ceket takımı ince vücudunu zarifçe sararak ona son dererece seçkin bir görüntü kazandırmıştı -ki bu Zorlu'nun görmeye alışık olduğu bir şeydi. Olduğundan yirmi beş yaş küçük görünmek gibi bir kaygı taşımadığından dolayı annesi küçük botoks dokunuşları dışında yüzü ile oynatmamıştı. Yine de yaşlanmayı kırk yaşında durduracak bir formül bulmuş olmalıydı ki, kadın her geçen gün daha güzel ve etkileyici görünüyordu. Zorlu'nunki gibi ışıltılı zümrüt yeşili gözleri vardı ve hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında etrafına öfke saçardı. Tıpkı şu an olduğu gibi... "Anne bu ne güzel sürpriz..." derken Zorlu iki kolunu açıp onu sevgiyle kucakladı. Annesi öpmesi için yanağını oğluna uzatırken alçak ama kararlı bir sesle cevap verdi. "Acilen konuşmamız gerekiyor." "Tamam, öğle yemeğine ne dersin?"

"Acil diyorsam acildir! Şimdi, hemen..." dedikten sonra Zorlu'nun odasına doğru ilerlerken genç adam annesini kolundan tutup durdurdu. "Orada olmaz az sonra bir televizyon çekimi yapacağız." Annesi vücudu yarı dönük halde oğluna bakıp tek kaşını kaldırdı. "Bu saçmalığı bütün dünyaya duyuracaksın yani."

"Anne!"

"Önceden gizli yapıyorsun diye sesimi çıkarmıyordum, ama şimdi herkes öğrenince büyük bir rezalet olacak. Ne zaman adam gibi işlerle uğraşacaksın?"

"Anne bu benim işim ve yapmak hoşuma gidiyor. Ayrıca..." Annesi elini kaldırıp onu susturdu.

"Çöpçatanlık yapmanın neresi iş Allah aşkına. Bu işin bir adım ötesi para karşılığı kadın bulmaktır!"

"Anne! İleri gidiyorsun ama. Burada kalıp hakaretlerine katlanacak değilim."

"Alihan Aslan, benimle konuşurken ses tonuna dikkat et. Ailedeki tek erkek çocuk olman şirketin geleceğini sana bağımlı kılsa da kendini bulunmaz hint kumaşı sanma. Hâlâ benim oğlumsun ve benim söyleyeceklerimi dinleyeceksin. Şimdi nerde konuşacağımızı söyler misin?" Zorlu tatsızlığın büyümemesi adına pes etmiş bir şekilde annesini seminer odasına yönlendirdi. İçeri girdiklerinde her ikisi de oturamayacak kadar gerginlerdi. Annesi camın olduğu tarafa doğru bir iki adım atıp aniden geri döndü. "Derhal bu saçmalığa son verip işlerin başına geçmen gerekiyor Alihan." Genç adam bıkkın bir biçimde itiraza yeltendi.

"Anne..."

"Hayır, henüz bitirmedim. Baban çok hasta ve bizim uzun bir süre için yurtdışında olmamız gerekecek." Zorlu doğru duyduğundan emin olmak istercesine annesinin kelimelerini tekrarladı. "Babam hasta mı? Yurtdışında mı olmanız gerekecek? Neden bahsediyorsun sen?" Perihan Hanım hoşnutsuzlukla başını salladı.

"Ne yazık ki doğru duydun. Babana detaylı tetkikler yapılması ve bunların sonucuna göre uygun bir tedavi uygulanması gerekiyor. Bu nedenle Amerika'ya gidecek ve uzun bir süre orada kalacağız." Zorlu duyduklarına inanmak istemiyor, yanlışlık olabileceği ihtimaline sıkı sıkıya sarılmayı tercih ediyordu. "Hastalığı ne? Belki de yanlış teşhis konmuştur ya da..." Annesi elini kaldırıp oğlunu susturdu. "Lütfen Alihan senin için kolay olmadığını biliyorum, ama hiçbirimiz için değil. Yine de gerçeklerle ne kadar çabuk yüzleşirsek o kadar iyi. Böylece derhal bir sonraki aşamaya yani çözüme geçebiliriz. Ender rastlanan bir kanser türünden şüpheleniliyor. Daha doğrusu buradaki doktorların teşhisi bu yönde." Odayı boydan boya geçip oğlunun yanına geldiğinde azametli duruşuna karşın gözlerinde şefkat dolu bir bakış belirmişti. Oğluna sarılıp onu iyice kendine çekerken

"Şu an en çok ihtiyacımız olan şey birlik olmak. Ben her şeye rağmen bu sıkıntının da beraberce üstesinden geleceğimize inanıyorum. Senin işlerin başına geçmeni istiyorum. Baban bunu senden bizzat istemeyecek kadar gururlu davranıyor ama ben..."

"Anne bunu yapmak istesem bile bu kadar büyük bir sorumluluğu üstlenecek bir deneyimim yok."

"Saçmalık! Sen bir Aslan'sın. Öyle doğdun ve ölene kadar da öyle kalacaksın. Şirketi damatlarıma emanet edip gözüm arkada kalarak Amerika'ya gidecek değilim. Hiçbir şey bilmezken bile onlardan daha isabetli kararlar alacağından eminim. Ayrıca senin ne kadar zeki olduğunu herkes biliyor. İşleyişi çözmen sadece bir haftanı tüm şirkete hâkim olman ise iki haftanı alacaktır."

"Yine de..."

"Alihan." Perihan Hanım oğlunun elini elleri arasına alıp Zorlu'nun içine işleyecek kadar yumuşak bir ses tonuyla devam etti.

"Seni hiçbir şeye zorlayamam biliyorum bu yüzden rica ediyorum. Lütfen bu konuda beni geri çevirme." Zorlu ne cevap vereceğini bilemez bir halde öylece annesine bakarken Melek imdadına yetişmişti. Kapıya vurduktan sonra başını içeri uzatıp her şeyin hazır olduğunu ve onu beklediklerini söyledi. Zorlu "Geliyorum," dedikten sonra annesinin elleri arasından sıyrılmaya hazırlanırken kadın oğlunun elini son bir kez sıktı. "Lütfen en azından düşüneceğini söyle. İki haftaya kalmadan gideceğiz." Genç adam başını tek sefer sallayıp "Peki düşüneceğim," dedikten sonra annesinin yanağına bir öpücük kondurdu.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 53.4K 46
Sakın unutma her şer de ya bir hayır vardır ya da BEN! Sevme beni. Ben, senin beni sevdiğin kadar Sevemem. Canın yanar yok olursun...
447K 13.7K 26
Sekreter Serisi'nin ikinci kitabıdır! "Kendi karanlık okyanusumdu beni boğan." Onu bırakmak bu hayatta yaptığım en zor şeydi. Ama gitmek kaçılmazdı...
9.8K 759 22
AkRu FC'ye ithafen yazılmıştır. Olaylar tamamen hayal ürünüdür. Ebru Şahin ve Akın Akınözü oldukça yetenekli oyunculardır. Mezapotamya'nın büyülü top...
1K 93 13
Küllerinden yeniden doğabilmek için bazen yanmak gerekir.Onların içindeki yangın ise kül olana kadar sönmedi. Yıllarca kendi ateşinde yandılar ve kül...