Gölge Kızın Büyüsü

By careuzay

48.6K 7.7K 6.8K

Nur Ayaz'ın hikayesi pek çok açıdan normaldi. Ta ki işin içine birden fazla seçenek girene kadar. Bu interak... More

oğlanın kızı gördüğü bölüm
1- Pilot bölüm
NOT; yazarın interaktif hakkında konuştuğu bölüm
2- gönüllülük projelerinin olduğu bölüm
3A
3B
4- voleybol maçının olduğu bölüm
5A
5B
6- lise son ve aile
7- Norveç uçuşunun olduğu bölüm
8A
8B
9- Amsterdam, Schiphol Havalimanı aktarmasının olduğu bölüm
10A
10B
11 - Oslo'da yeni bir dönem
12 - Norveç Denizi
13A
13B
14 - kalpleri yumuşatan şey
15 - Kalbin yönetimi ele geçirmesi üzerine
16 - bir şeylerle baş etmek üzerine
17A
17B
17C
18 - içimde yuva kuran kurtlar
19 - ikiye ayrılan bir hayat
20A
20+A
20B
21 - böğürtlenli bir öpücük
22 - esas kızın her şeyi batırdığı bölüm
24 - Ulu Bulut anlatıyor
25 - kediler, kitaplar ve sırlar
26 - İlk aşık olan kaybeder
27 - zombi gecesinin olduğu bölüm
28 - Bir Kalbin Varoluşsal Sancısı
29A
30 - Geleceği Çöl Olan İnsanlar
31 - Aşılacak Duvarlar
32 - Seni Seviyorum ve Korkuyorum
33 - Ökse Otu Altında
34 - Norveç macerasının sonu
35A
35B
36 - Mücadelem Hayatta Kalmak

23 - benim bağımsız bir kalbim var

748 167 181
By careuzay

Labrinth - Forever

Benim bağımsız bir kalbim var. Belki korkak ama kimseye ait değil.


Hani gençlik yılları ilerideki hayatımız için küçük bir parça olacaktı ya tam şu an içindeyken öyle olmuyordu işte. Bazı anları hiç hatırlamayacaktık bile. Hatta hep şey derlerdi; kötü anılar bir bir kaybolacak ve hiç olmamış gibi olacak. Ama tam şimdi benim için her şey ölüm kalım meselesinden ibaretti. Ya ölecek... ya devam edecektim... sadece... sadece devam edecektim. Başka ne yapabilirdim ki?

O geceye tam bir kaos hakimdi. Batuhan benden hoşlandığını söyledikten sonra bir rüyanın içine düştüm ve ağzımı dahi açamadım. Cevapsız kaldığım her dakika Batuhan'ı üzdü. Üzülmesin istedim ama onun  için o an yapabileceğim bir şey yoktu. Aman. Allah'ım. Ne diyebilirdim ki? Gerçekten ağzımı açsam bile bir şey çıkmazdı. O an içinde beynim işlevini yitirmişti. Kızlar beni oyun için almaya geldiklerinde zoraki bir şekilde sonra konuşmamız gerektiğini söylemiştim. Çocuk oyun boyunca hasta gibiydi. Ben de öyle! Şuna bakın! Ulu, Duygu'nun aptal hareketlerine dahi gülebilecek kibarlığı gösterirken ben olmak istemediğim halde bir kalp kıran olmuştum. Harika.

O hafta başı planlanan büyük kamp için hazırlanırken bir gece önceki her şeyi unutmak istiyordum. Söylemiştim. Sadece oturup ders çalışmalıydık. Ama kalkıp birbirimize aşık oluyor, birilerini ayarlamaya çalışıyor, kalbimizi kırıyor ve üzülüyorduk. Bunun olmasını istemiyordum. Ben böyle olsun istemiyordum. Dalya'dan bir hap daha alabilirdim ama bir işe yaramazdı. Öyle işlemiyordu. Fena faka bastım. İşler hiç bu kadar karışık olmamıştı. Böylesi durumlardan ölesiye kaçtığım için ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Gerçi çok düşünmeme gerek yoktu. Önceliğim elbette Ulu'ya ulaşmaktı. Tam olarak ne diyecektim bilmiyorum ama kesinlikle arabulucu değildim. Ona kimseyi ayarlamaya çalışmıyordum. Durup beni dinlemeliydi. Yoksa... yoksa... ah, ne yapabilirim ki? Gerçekten burada mı yollarımız ayrılıyordu? Bunu istemiyorum! Bu... hayır bu seçenek dahilinde bile değildi.

Batuhan'a gelince ise... hayatımda aldığım ilk senden hoşlanıyorum cümlesi için teşekkürlerimi sunmak istiyordum ki bu ona verebileceğim tek olumlu cevap olurdu. Çünkü ben ondan o yönde hoşlanmıyordum. Hoşlanmıyordum... değil mi?

Son kıyafet parçasıyla çantamın fermuarını çekip işimi tamamladım. Kamp buradan birkaç kilometre uzakta bir ovadaydı. Kızlarla araştırmıştık ve çok eğlenceli bir ortam sunduğu konusunda hem fikirdik. Eğer bir gece önceyi hiç yaşamamış olsaydım çok daha mutlu olurdum ama o gece yaşanmıştı ve geri alınamazdı. Bazı sözler ve anlar geri alınmaz, bazı insanlar geri dönmezdi. Yine de kendime kötülük edip çok düşünmeyecektim. Karar vermiştim. Kendimi bunaltmayacak, oğlanlardan ve olası erkek avcısı kızlardan uzak duracaktım.

Arkamı döndüğümde tuhaf bir manzara ile karşılaştım. Şöyle ki; İrem ve Maya çantaları sırtlarında, şapkaları başlarında, gözlükleri yakalarına asılı, Maya'nın yatağı üzerine tünemiş, kolları göğüslerinde bağlı, beni izliyorlardı. Yüz ifadeleri çok ciddiydi.

"Ne? Ne oldu?" Dedim.

"Sana yüz defa seslendim, Nur." Dedi Maya. "Yüz defa Nur dedim. Adın bu değil mi senin?"

İrem de başını sallayarak "Doğru, adı Nur." Dedi.

"Beni sürekli geçiştiriyorsun." Dedi Maya.

"Tamam, olur, aynen." Diyorsun diyerek Maya'nın sözlerini tamamlıyordu İrem.

"Hayır." Dedim. "Öyle yapmadım."

Maya başını iki yana salladı. "Oğlanların yataklarına kurbağa koyalım mı dediğimde tamam, dedin."

Güldüm. "Şaka yaptığını bildiğim için ben de öyle dedim sadece."

"Ormandaki ayıyla dans edeyim dediğimde de evet dedin."

"Bu bir şaka çünkü Maya." Yüzüne baktım. "Değil mi?"

"Şafak'ı dövelim mi dediğimde olur dedin, Nur."

Suratım asıldı. "Hayır."

"Evet, dedin." Dedi İrem.

Maya gözlerini gözlerime dikti. "Neler oluyor, Nur?" Diye sordu. "Sen kendinde değilsin ve ben bunu fark edecek kadar seni tanıyorum. Allah aşkına seni altına kaçırdığın zamandan beri tanıyorum."

"Hayır, tanıştığımızda tuvalet eğitimim bitmişti."

"Hayır, hala geceleri bezleniyordun."

"Aman Allah'ım bundan neden bahsediyorsun? Tamam beni en çok sen tanıyorsun."

Maya'nın ifadesi değişirken yüzüne kurnaz bir gülümseme yerleşti. "Neler oluyor anlatıyorsun?" Dedi. "Hemen."

İç geçirerek karşılarına geçip oturdum. Tüm bu olanları birine anlatmazsam kendimi yiyip bitirecektim. Maya ve İrem'den başka beni yargılamadan dinleyecek başka kimseyi de tanımıyordum. Tabiki onlara anlatacaktım.

"Ben her şeyi mahvettim." Dedim. "İçine sıçtım."

Maya'nın gözleri irice açıldı. "Bir şeyler olmuş."

"Oldu."

İrem "Ne oldu?" Diye sabırsızlanırken içimi çektim.

"Ben Ulu'dan hoşlanıyorum." Dedim. İkinci itirafım iki kıza oldu. Ondan başka herkese söyleyecek miydim?

Beklediğim şaşkın tepkiyi alamadım. İkisi de son derece... sakindi.

"Siz..." dedim. "Anlamış mıydınız?"

İrem elini kaldırdı. "Çok barizdi."

"Hayır, değildi." Dedim. "Ben bile daha emin ola-"

Maya "Hep bir ihtimaldi, Nur. Onun bakışları hep çok anlamlıydı ve senin de böyle hissetmene sevindim." Dedi. "Siz ikinizi seviyorum ve bence iyi bir ikili olabilirsiniz."

"Maya!"

"Ulu'ya ne zaman söyleyeceksin?"

"Ben mi söyleyeceğim?"

Kızlar güldü. Maya "Çok acemisin." Dedi.

"Hah, sen yedi kocalı Hürmüzsün sanki." Dedim. "Sizin daha önce hiç ilişkiniz bile olmadı. Bana akıl vermeye kalkmayın."

"Benim ablam var." Dedi Maya. "Bir şeyler biliyorum."

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Şu an bu Ulu'yu ilgilendiren bir durum değil." Dedim. "Başka bir mesele var-"

Odamızın kapısı açıldı ve Rusların başı olan görevli kadın sert bir İngilizce ile "Siz! Hemen otobüse geçin! Gidiyoruz!" Dedi.

Sesi, ifadesi ve kapıyı açık bırakıp gidişi o kadar netti ki kızlarla ikiletmeden ayaklanıp çantalarımızı aldığımız gibi odadan çıktık. Kalanı sonra anlatacağımı söylerken avuçlarım terlemişti. Birden kendimizi tarifsiz bir curcunanın içinde bulduk. Tüm odaların kapıları açık, etrafa tabiri caizse bir kaos hakimken kızlarla tek sıra merdivenlerden inmeye başladık. Her zamankinden tuhaf bir hava vardı, Havamal'de. Tüm hareketlilik ve her günün tekrarının dışına çıkmak herkesi heyecanlandırmıştı. Akın akın sokağa taşıp otobüslere biniyordu herkes.

Ulu algılarım son seviyede olduğundan onu hemen gördüm ve o an olduğum yerde durdum. Hatta öyle ani ve beklenmedik durdum ki kolumda olan Maya fark etmeyip tökezledi. Bana bir şeyler diyordu ama duymuyordum. Ulu'nun bir gece içinde değişen saç rengine bakakalmıştım. Saçları maviydi. Bunun beni neden bu kadar sarstığına anlam veremiyordum. En son boyamayacağını söylemişti ama öncesinde birlikte boyamayı da teklif etmişti. Birden başıma giren dehşetengiz bir ağrıyla kafamı ellerimin arasına aldım. Kulaklarım uğuldamaya başladı.

"Rengi de tam dönmüş. Mavi gitmiş. Ama gözlerinde baki kalacak..."

"Nur sen..."

"Boyamayalım. Kalsın böyle. Olur mu? Böyle çok yakışıyor sana. Ben çok seviyorum."

"Kalsın."

Bu... bu da nesi?

"Nur? Ne oldu? İyi misin?" Maya'nın dokuşunuyla ona baktım. "Hasta mısın?"

"Hayır. Sadece... iyiyim. Hadi gidelim. Hangisi bizim?"

"Kocaman Türk bayrağını görmüyor musun?" Dedi. "A grubundayız biz. Şu işte."

Maya'nın koluna girip çekiştirdim. "Gördüm, gördüm."

Otobüse binerken başımı yerden kaldırmamaya dikkat ediyordum. Bir şey hatırlamıştım... Ulu'nun saçlarını boyamayacağına dair bir ayrıntıydı ve saçlarını o halde gördüğüm anda kafamın derinliklerinden acı içinde gün yüzüne fırlamıştı. Kayıp bir anı. Onu tetikleyip geri getiren bir olay. Neler olmuştu? Ben farkında olmadan neler yaşamıştım? Maya ile yan otururken İrem çaprazımızdaydı. Cam kenarına oturduğum anda kafamı arkaya yaslayıp gözlerimi yumdum. Yolculuğa baş ağrısı ile çıkmak iyi değildi. Gözlerimi açtığımda Ulu'yu gördüm. Bir düş gibi, eflatun gözleriyle... Ön koltuğa geçerken bizden yana dönmüş ve yüzüme dümdüz bakıyordu. Bir an sadece bakıştık.

Aman Allah'ım gözlerinde ki hayal kırıklığı bana mı ait?

"Saçlarını hangi ara boyadın?"

Maya sormuştu. Gözleri ona kaydı ama cevap veremeden Çağrı araya girip "Gece yarısı boyamış." Dedi. "Hiç yoktan. Halbuki video çekecektim. Süper olacaktı. Sana çok pis gıcık oldum oğlum."

"Çok da şeyimdeydi." Diye homurdandı Ulu.

"Gör sen beyaz adamla bir gün yapacağım. Alacağım var oğlum senden."

"Siktir git."

Çağrı ofladı. "Solundan kalkmış, kimseyi siklemiyor beyefendi."

"Doğru konuş."

"Ama çok güzel ya. Az dokunabilir miyim?" Diye sordu Maya.

Ulu başını iki yana sallarken ruhsuzca güldü. "Hayır." Dedi.

Maya yerine oturdu. "Bulut'a dokunmak gibi olurdu."

"Demek Bulut... Hiç aklıma gelmedi... Neden söylemedin?"

"Çünkü benimle ilgilenmen hoşuma gitmişti. Dikkatini çekmiştim. O meraklı halin... çok hoştu."

"Peki şimdi neden söyledin?"

"Çünkü hatırlamayacaksın."

Tam olarak inleyerek başımı ellerimin arasına almışken tüm bu... düşünceler kafamı allak bullak etmişti. Ve! Bu... bu.... bunlar... da neyin nesi? Neden beynimin içinde Ulu'nun sesi yankılanıyor, çıkmıyordu?

"Nur! Neyin var senin ya?" Maya.

"Her şey yolunda mı kızlar?" Çağrı.

Başımı kaldırmaya çalışırken saçlarımı düzelttim ve gülümseye çalıştım. "İyiyim." Dedim. "Başım ağrıyor."

Ulu'nun kaşları havalanırken Maya "Ağrı kesici bir şey vermemi ister misin?" Diye sordu ki Ulu araya girip "Sakın!" Dedi. "Sen verme. Karıştırıyorsun. Şimdi alınca ne yapacağı belli olmuyor. Gider öper herkesi."

"Ne? Sen neden bahsediyorsun?"

Ne kastediyorsun Ulu Ateşok? "İyiyim." Diyerek onların arasına girdim. "İlaç almak istemiyorum. Geçer birazdan."

Ulu bana baktı. Ne? Bir şeyler ima etmekten vazgeçip artık konuşsan mı? Gözlerine iyi olduğuma dair bir mesaj iletmek istiyordum ki Duygu onların koltuklarının yanında durdu. Geri yaslanıp Maya'yı iyi olduğuma ikna etmeye çalışırken bir yandan Duygu'nun ne dediğini duymaya çalışıyordum.

"Selam. Çağrı, Gizem senin için en önde yer tutmuş. Oradan yol videosu çekmen için..."

Çağrı'nın ağzı kocaman açılırken hoşuna gittiğini belirten bir ses çıkarmaya başladı. "Uuuuu! Teşekkür ederim." Dedi. Ulu'ya döndü. "Görev beni bekler yavru. Bay." Dedi ve eşyalarını toplayıp gitti.

Bir an Duygu, Ulu'ya, Ulu, Duygu'ya ben her ikisine bakıp somurttum. Hayır. Seni hiç affetmeyeceğim, Çağrı Çevik! Önce kendimi sonra seni!

Duygu gülümseyerek "Ben de buraya geçiyorum." Dedi. Ulu'nun yanına! Sonra bize baktı. Maya kulaklığı kulağında yeni yol şarkıları seçmekle meşgul olduğundan Duygu bana gülümseyip "Selam, Nurcan." Dedi. "Naber?"

Ağlayabilirdim. Gerçekten.

Maya neyseki duymadı. Eğer duysaydı orada Duygu'yu fena haşlardı. Ama Ulu duydu. Bana baktı. Sanırım düzeltmem için benden bir atak bekliyordu. Yapmayacaktım ama. Ne? Beni bu yolla görmezden gelmelerine izin vermem suç mu? İnan ben Nuri diyen bile duydum.

"İyi." Diye mırıldandım.

Duygu cevabımla ilgilenmedi. "Oturmayacak mısın?" Diye sordu hala ayakta bana dik dik bakan Ulu'ya.

Gözlerimi ondan çekip camdan dışarıyı izledim. Ulu sonunda Duygu'ya baktıktan sonra sessizce yerine oturdu.

Bir an için ben de arkama yaslandım ve gözlerimi yumdum. Çözüme odaklan, Nur. Çözüme odaklan, bul ve işe koyul. Sorun değil. Açıkladığım da anlayacaktı. Ulu anlardı. Derinliklerden gelen baş ağırım Ulu iken karın ağrım Batuhan'dı. Batuhan'a ne diyecektim? Ondan o yönde hoşlanmıyordum. Yani o... ne? Her hangi bir olumsuzluk yok mu? Hayır, vardı. O... yakışıklı? Güler yüzlü? Sıcak kanlı? Bazı kusurları olsa da telafi etmeye meyilli? Hayır. Ih! Batuhan'dan da hoşlanamam. Bu çok fazla.

"Nur? Nur Ayaz?"

Gözlerimi açtım ve başımda duran Tuğba öğretmene baktım.

"Efendim?"

"Yoklama alıyorum."

"Ah... buradayım."

Bana bir bakış ayıp devam etti ki Maya'nın radarına yakalandım. Bana sokulup kısık gözleriyle yüzüme bakmaya başladı. Küçük gözlerini saran çok sık, dik ve kısa kirpikleri vardı. Gözleri o kadar koyu kahverengiydi ki siyah gibi... benim yoğun kahverengi çillerimden ziyade onun sönük turuncu çilleri vardı. Sayılı ama güzel. Yanağına dokundum ve onu gülümsettim.

"Efendim, Maya?"

"Bir sorun var, Nur."

"Öyle mi?"

"Öyle. Ve sanırım bu benden kaynaklanıyor."

"Ne?" Tuhaf bir korkuyla ruhum kısıldı. "Neden öyle dedin?"

İç geçirdi. "Bana bir şey anlatmıyorsun. Oysaki her şeyi anlatırsın. Diğerleri insanlarla değil belki ama benimle konuşmayı seversin." Dedikten sonra gözlerimi yumup başını omzuma yaslarken koluma girdi. "Benden bir şey saklamana dayanamam." Dedi. "Ne oluyor?"

"Ulu işte..." diye fısıldadım. İç geçirdim ve bakışlarım ön iki koltuk arasından Ulu ile konuşan Duygu'ya kaydı. Ne konuştukları otobüsün kalan seslerine karışıyordu. Anlayamıyordum. "Bilmiyorum." Dedim. "Bu kez her şey çok farklı."

"Anlıyorum. Çünkü birlikte büyüdük." Dedi. "Ama bana anlat birlikte çözelim. Zor değildir."

Gülümsedim. "Zor değil. Sadece ben zoru oynuyorum."

"Muhakkak. Nur Ayaz, asla kolay oynamaz."

Gülmeye başladığımdan Maya da sarsılıyordu.

"Bu iyi." Dedi Maya gülerek. "Gülebiliyorsan hala umut vardır."

"Var tabi ki. O kadar kolay pes etmeyeceğim." Dediğim sırada Duygu, Ulu'nun saçına dokundu. Karnıma tekme atsalardı bu kadar acıtmazdı. Ulu geri kaçmadı. Belki de pes etmeliydin. Belki de...

"Oturmaya mı GELDİK?" Diye yükselen sesin sahibi Şafak'tı. Elinde mikrofon "Elleri göreyim!" Diyordu ve tüm otobüs ona katılıyordu.

Tabi ki ülkemizin yöresel şarkılarıyla kulaklarımızın pası silinirken birden tüm otobüsün havası değişmişti. Çağrı elinde kamera herkesi çekiyordu.

Tanımadığım bir çocuk "Şimdi size rap yapacağım." Dediğinde arkadaş tayfası alkışlamış, kimi kızlar olumsuz sesler çıkarmıştı. "Bu parçam Uzi'den sana geliyor!" Dedi ve bilmediğim, sözlerini de anlamadığım bir şeyler söylemeye başladı.

Maya "Uzi kim?" Dediğinde "Bilmiyorum." Dedim.

Mikrofon kimse de on saniyeden fazla durmazken sürekli alakasız şarkılar dinliyorduk. Sonunda Aylin eline aldı ve müzik faslı bitti.

"Pekala. Buna bir son vermeye ne dersiniz? Hepimiz rap sevmiyoruz ve sizde güzel söyleyemiyorsunuz." Oğlanların bakışlarını göz devirerek defetti. "Ben Aylin. İstanbul'dan. Bu da arkadaşım Ayça. Burada olmak çok güzel. Sonuçta Norveç'teyiz değil mi? Buraya nasıl geldiniz? Sizin hikayeniz ne? Mesela ben ikinci telefonumu sattım. Tamam bu büyük bir para etmedi ama para yine de paradır, değil mi?"

Maya kafasını geriye atarken "Bu illegal bir terapi seansı mı?" Diye homurdandığında kıkırdadım.

Ayça seansı sürdürdü. "Benim hikayem okulda ilk Norveç'e giden grup ile başlıyor. O zamandan beri tek istediğim böyle bir olay da yer almaktı. Bunun için yaptığım fedakarlık ise..." bizden yana baktı. Maya ve bana. Ne... alaka? "Sevgilimden ayrıldım." Dedi.

Ah... Ozan Norveçli kekim...

Bir grup oğlan onu alkışladı. Ayça gülümsedi ama bu çok sürmedi.

"O mükemmeldi." Dedi. "Bu hayatta onun gibi biri daha karşıma çıkmayacak biliyorum ama bir değişime ihtiyacım vardı. Bu kendimle alakalıydı."

Değişik bir atmosferdi. Herkes ona üzülmüş, hak vermiş gibiydi. Ve bence sanırım haklıydı. Birine bağlanmak ve onda kalmak için çok gençtik. Eğer birbirimiz için doğru insanlarsak ne olursa olsun kavuşacaktık. Öyle değil mi? Sonra mikrofonlar elden ele gezmeye herkes birkaç sözle kendinden bir şey paylaşmaya başladı. Çok ilginç bir hal almıştı.

"Ben... İrem. İzmir'den gelen tek kişiyim." Dedi İrem. "Neden geldiğimi biliyorum. Karanlıktaydım. Kendine zarar veren ve bunu hak ettiğini düşünen biriydim. Ben kaçtım. Oradaki kendimden. Buraya gelmek kendim için yaptığım bir iyilik oldu bana. Yeniden doğmak için bir totem."

Alkışladılar onu. Utangaç bir ifade ile bizden yana baktığında Maya ve ben ona büyüyen küçük kızımız gibi baktık.

"Seni seviyorum." Diye fısıldadım ve Maya "Seni seviyoruz." Dedi.

İrem'in gözleri doldu ve gülümsedi.

Duygu "Ben gitmek istedim ve geldim." Dediğinde alaylı gülüşmeler oldu. "Dramatik bir hikayem olmadığı için üzgünüm ya." Diye homurdanarak mikrofonu Ulu'ya verdi.

Ulu "Ailem bu işi organize eden vakıfla ortak ve... kendi çocuklarını göndermemeleri saçma olurdu değil mi?" Dedi. "İşte o yüzden buradayım. Bu sanki... yerine getirilmesi gereken bir şart gibi."

Belki biraz acelece mikrofonu Maya'ya uzattı. İçimde Ulu'ya karşı akan nehir hızlandı. Hep bir hikayeden ibaretiz işte.

"Ben Maya. İstanbul. Türkiye'de doğup büyüdüm ama bir melez olarak sınırsız ırkçılığa uğradım. Ne derseniz deyin; akran zorbalığı gerçek ve bunu yapanlarınız burada da var. İnkar etmeyin çocuklar. Her neyse... Burada pek çok ülkeden insan var ve aslında hepimiz farklıyız işte... ve ben ilk kez kendimi sürüden ayrılan o kişi olarak görmüyorum. Burada hepimiz eşitiz."

Maya'nın elini tuttum. Biliyordum. Her zaman içine attığı bir sorundu bu. Baş etmek için yalnız kaldığı...

Maya "Şafak Şen'i İskoç sanmalarına bayılıyorum." Dediğinde güçlü bir kahkaha tüm otobüsü sardı.

Ön taraftan ayağa kalkan Şafak gülümseyerek reverans yaptı. Gözlerinde tuhaf bir parıltıyla ve şaşırtıcı bir şekilde sessiz kalarak Maya'ya bakmaya devam etti. Maya'ya göz attığımda onun da aynı derin ifadeyle Şafak'a baktığını gördüm. Ama! Birileri aranızda ne olduğunu artık söylese ya! Öpüştünüz değil mi?

İllegal terapi devam ettiğinden mikrofon şimdi bendeydi ve ne diyecektim?

Önce yutkundum. Kuruyan dudaklarımı yaladım. Pas. Beni geçsek ya. "Nur. İstanbul. Ben... sınava girmek istemedim. Ama evde de mezuna kalamazdım. Çünkü... insanlar konuşur. O yüzden buradayım."

Arka sıralardan biri "Ben de sınavdan kaçıyorum." Diye bana takıldı.

Başımı sallayarak mikrofonu bir arkaya uzattım çünkü devam etmek istemedim. Tuhaf bir şekilde her şeyi söyleyebilirmişim gibi gelmişti. Saklandığım gölge ve içimde büyüttüğüm korkularımdan...

"Ben Batuhan. Ankara."

Sesini duyunca irkilmeme engel olamadım. Neden bilmiyorum. Onun bu otobüste olduğunu bile fark etmemiştim.

"Ben de sınavdan kaçtım. Buraya gelmek için ailemin benim için seçtiği belki de hiçbir zaman sevmeyeceğim bir bölümü okumaya ileride de o işi yapmayı kabul ettim."

Birileri bunun sorun olmadığıyla ilgili bir şeyler dedi.

Batuhan "Sorun değil sanırım... çünkü geldiğim için pişman değilim." Dedi. "Aslına bakarsanız yaptığım ve söylediğim şeylerden hiçbir zaman pişman olmam."

İşte bu sözlerin ardından biraz doğrulup arkaya bakma gafletinde bulundum. Anında göz göze geldik. Ne de olsa son sözlerini bana bakarak söylüyordu. Ne de olsa son sözlerini bana söylüyordu. Ürkekçe yerime geri sinerken gözlerimi yumdum. Allah'ım.

"Nur iyi misin?"

Maya'ya baktım. "İyiyim." Sadece bir savaşın ortasında silahsız kalmış gibi hissediyorum.

Bana bakmaya devam ederken İrem'in ona atıştırmalık bir şeyler uzatması dikkatini dağıttı. Ben de köşeye kaçıp camdan dışarı bakmaya başladım. Önümde oturan Ulu'nun da başını cama yasladığını gördüm. Saçları çok koyu değildi ki bu boyayı çok uzun süre tutmadığını düşündürdü bana. Ama vazgeçmişti. Boyamayacaktı. Hayır... boyarsa birlikte boyayacaktık ve o beni oyun dışı bırakmıştı. Hayır... ben kendimi oyunun dışına atmıştım. Ben olan her şeyi hak ederdim.

Bir an kafamı cama bastırıp gözlerimi sıkıca yumdum. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Diğer türlü akıl sağlığımı koruyamayacaktım çünkü. Müziğe ve kitabıma sığındım... hep yaptığım gibi...

Labrinth'in sadece ağzını açmasıyla ve birkaç mırıltıyla yorumladığı şarkısı Forever'ı dinlerken ürperip bakışlarımı kitabın satırlarında tutmaya gayret ettim. People We Meet on Vacation kitabını okuyordum. Emily Henry ait bir kitap. Bana da Dalya verdi. Orjinal dilinde okursam iyi olur diye başladım ama... akmıyordu kitap. Belki de daha yabancı dilde kitap okuyacak kadar pişmemiştim. Yine de yarıladım ve ne anlattığını anlıyorum. Friends to lovers mantığını baz alıyordu ve bunun iyi ve kötü yanlarını resmen uzaktan izliyordum. Arkadaşlıkla başlayan bir aşk... bir ilişki... kötü değildi bana kalırsa... hatta belki daha samimiydi.

Kulaklığın teki kulağımdan uzaklaşınca Maya'ya baktım.

"Geldik, Nur."

Doğrulup camdan dışarıya baktım. Orman içindeydik. Sıra sıra dizilmiş, küçük, ahşap evler vardı. Güzel görünüyordu. Bizden önce gelen arabalardan akın akın öğrenci iniyordu. Yoğunluk çoktu. Birden heyecanlandım ve nefesim daraldı. Böyle anlarda evde olmak isterdim. Güvenli alnından çok uzaktasın...

"Çantanı al, Nur."

Maya'ya döndüm. Ayaktaydı. Sırt çantamı yanıma bırakmıştı.

"Sağ ol."

Ulu'nun gittiğini fark ettim. Duygu hemen arkasındaydı. Onu mavi saçlarından tanımıştım.

"Hadi Nur."

"Tamam."

Kulaklığımı ve kitabımı toparlıyordum ki arkadan birileri Maya'dan yol istedi.

"Hadi Nur. Dışarda bekliyoruz bak."

"Tamam, tamam. Geliyorum ben de."

Maya, İrem'in peşine düşmüşken çantamın fermuarını çekiyordum. Telefonumu cebime atıp ayağa kalmıştım. Daracık koridor da Batuhan ile çakıştım. İkimizde durduk. Bir an ne diyeceğimi bilemeyerek yüzüne bakakaldım. Tuhaf olmak istemiyordum ama elimde değildi. Tuhaftı işte her şey... hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyım?

"Sen geç." Dedi bana.

Ben de başımı sallayarak geçmeye kalktım ama o yine hareket etti. Böyle olunca bir an epey bir yaklaştık birbirimize. Benim saçlarım onun yüzüne değdi belki de. Ben de kokusunu alır gibi oldum. Batuhan'ın gözleri büyürken ben de şaşkındım. Daha da tuhaflaşıyoruz bak.

Gözlerini ilk kaçıran o olurken ofladı. "Çok salakça." Diye mırıldandı. "Önce ben geçeyim." Dedi ve hiç durmadan yürüdü.

Ben de bir an nefes alıp peşine düştüm. Hemen arkasındaydım. Çantasındaki gezegen rozetleri beni gülümsetti. Böyle olmasaydık keşke. Şu iki rozeti alırdım. Batuhan ansızın durup bana döndü. Gözlerine bakıyordum ama hiçbir şey diyemiyordum. Sanki ben buradayım ama beni görmüyordu. Ah, keşke. Görme beni.

"Bir cevap vermek zorunda değilsin." Dedi. "Benimle konuşmak, ağzını açmak zorunda değilsin, Nur."

"Değil miyim?"

"Değilsin. Yeter ki bana öyle bakma." Devam etmeden yüzünü buruşturdu. "Korkmuş gibi..." Dedi ama bundan hoşlanmamıştı. "Boş verebilirsin. Arkadaşlığını kaybetmek istemem. Bunun yani duygusal hislerimin karşılıklı olması şart değil."

Alt dudağımı ısırdım. "Özür dilerim."

"Dileme. Önemli değil."

"Değil mi?"

Gözlerime uzun uzun baktı. Bir şey yazıyor olsa okuyor derdim... İçini çekti. Gülümsedi. Kırıktı epey. Önemliydi işte.

"Değil. Görüşürüz, Nur Ayaz." Dedi.

Değil diyor ama gözleri tam tersini söylüyordu. Cevap vermeme fırsat vermeden gitti. Kendimi zaten kötü hissetmiyormuş gibi daha da kötü hissettim. Bunun beni üzmemesi imkansızdı. Aşkın daima güzel olduğunu düşünmek çocukluktu. Bu şey kalp kırıyordu. Kalp gerçekten kırılıyor ve acıyordu. Nil ve Nuh bana bundan hiç bahsetmedi!

🌩🌩🌩

Biri beni Norveç'ten kaçırıp yakuza çetesine satsa bu kadar üzülmezdim. Tamam bu çok kötü bir örnek. Yakuza çetesi kulağa çok korkunç geliyor ama Duygu ile aynı odada kalmak istemiyorum! Evet, sorun bu! Dört kişilik odada iki Çinli kıza ek olarak ben ve Duygu vardı. Neden Duygu? İrem ve Maya'yı geçtim. Sadece keşke o olmasaydı.

"Çok güzel değil mi, Nurgül? Birlikteyiz. Nerede yatmak istersin? Alt üst bana fark etmez."

Kanım çekilmiş gibi hissediyordum. "Üst." Diye geveledim ve Duygu pencerenin solunda kalan ahşap ranzanın altına oturdu.

"Rahat." Dedi.

Başımı salladım. Geldiğimiz kamp alanı buranın en kapsamlısıydı. Dört kişilik odalar küçük evler şekilde inşa edilmişti. Çok güzeldi. Ciddiyim burada olmak harikaydı ama Duygu ile değil. Karnım... karnım ağrıyordu.

"Ulu'dan bahsetsene."

Dişlerimi sıktım ve ona arkamı döndüm. Burada kalamazdım. Burada onunla Ulu'nun hakkında konuşamazdım.

"İyi biridir." Dedim. Sonra ona bunlardan bahsetmek istemediğimi fark ettim. İyi şeylerden bahsederek ilgisini arttıramazdım. Ama yalan söylemezdim. "O..." dedim. Kötü bir şeyler düşünmeye çalıştım. Ulu'dan soğumasına sebep olacak bir şeyler...

Duygu ilgiyle bakıyordu bana. Ağzımdan çıkacak her şeyi hava kapacaktı.

"O... fazla çalışkandır." Dedim sonunda. "Bizim okulun birincisiydi."

Duygu sinsice gülümsedi. "O zaman diğer kızlara pek vakit ayıramamıştır." Dedi. "Şimdi ise..." bana baktı. "Bu olay çok iyi oldu değil mi? Bu doğallık her şeye pekala ortam sağlıyor."

Bir an cidden durdum ve ona bakakaldım. "Ne demek istediğini anlamadım." Dedim. "Neye ortam sağlıyor?"

Etrafa bakarken gülümsüyordu. "Her şeye. Demek istediğim her şey olabilir." Bana baktı. "Hiç sevgilin- hayır, boş ver. Asıl sormak istediğim daha önce hiç öpüştün mü? Birini hiç öptün mü?"

Cevabı basitti ama bir şeyler her şeyi değiştirmiş gibiydi.

Yüzü üzerime eğilmişken parlak gözlerle yüzüme bakıyordu. Baş parmağı yüzümü okşadı ve tüm yüzüm ısındı.

"Bunu bin defa hayal ettim ama hayallerimden de güzelmiş." Kaçan nefesim ile aralanan dudaklarıma kaydı gözleri. Beni öpmeyi mi hayal etmişti? İşaret parmağı alt dudağıma değdi. "Ama sen bunu hatırlamayacaksın bile." Dedi. "Ve ben her sana baktığım da acı çekeceğim."

"Bana bunu unutturma, Ulu Bulut." Dedim. "Bu benim ilk öpücüğümdü."

Gözlerime baktı. Ardından dudaklarıma... "Hatırlamaman işime gelir, Nur Ayaz."

Bu... bu da ne ya?! Tüm bu anılar bana mı aitti? Dudaklarım... dudaklarım niye karıncalanıyor?

"Nurcan? Sen iyi misin?"

"Ben mi?"

"Evet, sen. Bir an kötü göründün. Neyse... Biriyle ne kadar ileri gittin diye soruyordum."

Aman. Allah'ım.

Duygu cevabımı beklemedi. Çünkü zaten ilgilenmiyordu. "Acaba Ulu ne kadar ileri gitmiştir?" Diye sordu. Alt dudağını ısırdı. "Bunu düşünüyorum ve-"

"Bi-bilmiyorum. Biz o kadar yakın değiliz."

Duygu bana dudak bükerek baktı. "Öyle olmalı." Diye mırıldandı. "Senden hiç bahsetmedi bile." Ayağa kalkıp "Hadi yerleşelim." Dedi. "Etrafı gezeriz."

Başımı ağır ağır salladım. Konuşma esnasında çantamın yarısını boşaltmıştım ama fark etmemişti. Ve Ulu'nun benden ona bahsetmesine gerek yoktu. Zaten neden olsun ki?

Duygu coşkuyla "Saçları çok güzel olmamış mı?" Dediğinde ona baktım. "Akşam oyun sırasında öyle konuşurken boyamayı düşünüp düşünmediğini sordum ve boyasan çok güzel olur, dedim. Sanırım ben dediğim için boyadı."

Ah... öyle mi? "Güzel olmuş." Diye mırıldandım. "Ben de beğeniyorum."

"Ulu'yu mu?"

Dehşetengiz bir panik önce inanılmaz derecede büyüyen gözlerimi açmamla başladı, ardından ağzıma ulaştı ve zorlukla nefes almaya çalışırken dudaklarım aralandı. Duygu bana bakarken ne gördüğü barizdi. Tüm beden dilimle ona bir şeyler anlatıyordum. Ve bu Ulu'ya karşı duyduğum ilgiyle alakalıydı. Laf ebesi yapmasına gerek var mıydı cidden? Zaten zayıf olduğum bir zamandayım.

Pantolonumun arka cebinden telefonumu alıp kulağıma götürdüm. "Alo, Maya. Ya, öyle mi? Geliyorum." Dedim seri ve düz bir ses tonuyla. "Gitmem lazım. Kızlar beni çağırıyor."

"Tamam." Dedi şüpheciydi. "Sonra görüşürüz, Nurgül."

Kesinlikle. Benimle. Dalga. Geçiyordu!

Bir şey demeden odadan çıktım. Kendimi o kadar kasmıştım ki yumruk olan ellerim de tırnaklarım avuç içlerime batıyordu. Duygu ama duygusuz işte. Maya gerçekten aramamıştı. O an numara yapmak ve oradan çıkmaktı önemli olan. Yine de Maya'nın yanına gidebilirdim. Biri benimle yer değiştirirdi. Bir şekilde yer değiştirmem gerekiyordu. Duygu ile aynı odada kalmak sadece Ulu hakkında sonu gelmeyen konuşmalar yapmak demekti. Ve şu gelen Ulu mu? Bana doğru niye yürüyor? Hayır, hayır. Duygu'ya doğru geliyor olmalı. Hala evin önünde durduğum düşünülürse...

"Konuşmamız gerek." Derken durmamıştı bile. Bileğimi tuttu ve beni peşinden çekti.

"Ne? Be-benimle mi?"

"Özne belirtmediğim için kusura bakma. Evet, seninle."

Allah'ım sesi o kadar mesafeli ki...

Beni peşinden resmen sürüklüyordu. Dengemi sağlamak için diğer elimle de koluna tutundum. Göz ucuyla baktı ve bu sefer elini bileğimden kaydırıp parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. Durmaksızın yürümeye devam etti. Daha alanı çözmeye fırsatım olmadığından nereye geldiğimizi bilmiyordum. Evlerin arkasında kalan açıklığa gidiyordu sanırım. Herkes ya odalarına yerleşiyordu ya da kıyıya inmişti. O yüzden yalnız olurduk. Bunu değerlendirip onunla konuşabilirdim. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyordum da ortadaki yanlış ya bensem?

"Ulu acaba... bir... dakika..." iki kere tökezledim ama durmadı. "Ulu bence dursak... bir dakika... ah!" az daha düşecektim. Sonunda çığlık attım. "ULU!" Durduğu anda elimi çektim. Parmaklarımı ovuşturdum. "Allah aşkına ne yapıyorsun? Beni öldürmek mi istiyorsun?"

Durup bana baktığında nefes nefeseydi. Ciğerlerinden bir hırıltı yükseliyordu sanki. Yanakları kızarmış, dudakları aralıktı. Gözleri de odaksızdı. Sanki olup bitene şaşırmış gibi bir hali vardı.

"Ulu?"

Gözlerini yumdu, yutkundu ve gözlerini açtı. Buz gibi bir ifadeyle suratıma baktı. Ellerim üşüdü. Bana böyle bakmasın...

"Daha profesyonel olmam gerektiğini biliyorum ama şu an çok sinirliyim." Dedi. "Bunu da hiç böyle hayal etmemiştim haberin olsun!" Saçlarını karıştırdı. "Sinirliyim. Sana değil. Belki biraz da sana... sonra Batuhan'a. Beni... beni tahrik edip durduğu ve benim ona sürekli yenildiğim için..." konuşurken ellerini sallıyor, gerçekten de bir şeye kızmış gibi görünüyordu. "Ama biliyor musun? Bu şey yeteri kadar uzadı ve ben sadece seninle arkadaş olmak istemiştim. Gerçekten güçlü bir bağ kurmak istedim. Sonra... sonra... sonra... elime yüzüme bulaştırdım. Daha açık olmam gerekirdi." İfadesi hüzünlü bir hal aldı. Ofladı. Bana baktı ve omuzları düştü. "Birini kaybetmek çok kolaymış, Nur. Bu hiç hoşuma gitmedi."

O noktada gözlerime öyle bir bakmıştı ki ne diyeceğimi bilemeyerek öylece durdum. Duruşu, ifadesi, konuştukları...

"Tek bir anda her şeyi kaybetmek... tüm geleceği ve geçmişi... çok öfkeliyim... ve sanırım sadece kendime..."

Anlamıyordum onu. Ellerimin üşümesi uyuşukluğa dönüştü. Titriyordum hatta. Tüm gün olanlar boğazıma dizildi. Yutkunamadım. Bana sürekli farklı isimlerle seslendiler bugün... bir çocuğun kalbini onu cevapsız bırakarak kırıyorum ve sen karşımda bana böyle bakınca ruhum bedenimden uzaklaşıyor... eğer ağlarsam çok utanırım ama ben ağlamam zaten. Yasakladım kendime.

"Sen manyaksın." Dedim. Bekle, NE? "Evet, Ulu Ateşok sen bir manyaksın. Şu an ne yaptığını bilmiyorum, anlamıyorum ama SEN HER ZAMAN BÖYLE YAPIYORSUN! Bana ne yaptığının farkında bile değilsin. Ben de bilmiyorum. Çünkü anlamıyorum ki! Hayır, neden yani? Zeki biri sayılırım. Ama anlamıyorum işte! Sen... sen hep aklımdasın. Olmak zorunda mısın? Bazen kalbimi sızlatıyorsun. Oysaki... oysaki! Benim bağımsız bir kalbim var. Belki korkak ama kimseye ait değil. Ama sen... sen... ben seninleyken kendimi tanımıyorum... kalbimi tanımıyorum... ruhumu tanımıyorum ve bu kötü değil. Bu başka. Bu güzel. Sen... sen... bir şey yaptın bana... sen bir şey yaptın bize..."

O an durdum. Farkına vardım. Dehşetengiz bir panik içimde dolaştı, kalbim şişti ve canımı acıttı. Ben neler söylüyordum? Aman. Allah'ım. Neler diyordum böyle? Bu resmen bir aşk itirafı gibiydi. Ama değildi. Amacım bu değildi.

Yumruklarımı çözdüm. Geri döndüm. Geri döndüm ve koşmaya başladım. Gerçeklikten böyle kaçamazdım ama denedim. Şimşekler çakıyor içimde, kimi nereye koyacağımı bilemiyorum. Fırtına beni yakalıyor, kaçamıyorum. Gölgem nerede benim? Saklanmam gerekiyor. İçimdeki aşkı uyutmak, bana zarar vermeyeceğine inandığımda uyandırmam gerek. Yalnız kaldığımda kendime acımam, insanlar içinde iyi olduğuma dair yalanlar söylemem şart. Benim gölgem nerede?

⛈⛈⛈



SadeceNur #photodump başlıyor; miraç halasını çok özlemiş ve uçarak bana geliyor. kampa gidiyoruz; yolda okumam gerekti. Doğal ortamında bir insan canlısı Mayaaaaa :) yüzü gülünce nasıl güzel ama!

MayaLisa burada, Norveç'te olmayı seviyorum. burası bana ait, ben de buraya. Burada sizinle olmayı daha çok sevdim! @irem

İrem ben de burada sizinle olmayı çok sevdim...

☁️☁️☁️

Slmmyfriends :)
Okuyor olduğunuz için teşekkür ederim. Nasıl buldunuz? Gidişatı beğendiniz mi? Bir diğer bölüm Ulu Ateşok'un gözünden olacak. Görüşmek üzere 🌙

İg/@careuzay

Continue Reading

You'll Also Like

866 305 5
Herkes biliyordu neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu ve nerede olması gerektiğini. Ama o geç anladı. Oğuz Kaan... O geç anladı. Yanlış kişinin ya...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.8M 32.5K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.8M 64.2K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
989K 33.7K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!