BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)

By beyzazaydin

152M 3.9M 2.6M

EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok"... More

BENİMLE YAN
BY-1-
BY-2-
BY-3-
BY-4-
BY-5-
BY-6-
BY-7-
BY-8-
BY-9-
BY-10-
BY-11-
BY-12-
BY-13-
BY-14-
BY-15-
BY-16-
BY-17-
BY-18-
BY-19-
BY-20-
BY-21-
BY-22-
BY-23-
BY -24-
BY-25-
BY-26-
BY-27-
BY-28-
BY-29-
BY-30-
BY-31-
Yarışma Soruları(Havamız olsun:DF)
BY-32-
BY-33-
BY-34-
BY-35-
BY-36-
BY-37-
BY-38-
BY-39-
BY-40-
BY-41-
BY-42-
BY-43-
BY-44-
BY -45-
BY-46-
BY-47-
BY -48-
-48'in tamamı-
BY-49-
BY-50-
BY-51-
BY-52-
BY-53- 10M olmanın şerefine!!!
BY- 54-
BY-55-
BY -56-
BY -57-
BY -58-
BY-59-
BY -60-
BY-61-
BY-62-
BY -63-
BY -64-
BY -65-
BY -66-
BY -67-
BY -69-
BY-70-
BY-FİNAL-
BENİMLE YAN -Özel-
Benimle Yan Özel geldi!
BENİMLE YAN KİTAP OLUYOR

BY -68-

1.5M 43.2K 29.4K
By beyzazaydin

Yılbaşını değiştireceğimi söylemiştim. Sadece Masal'ın vurulması aynı kalacaktı. O yüzden eski yılbaşı bölümünü unutup bunu okuyorsunuz. Okuyacaksınız. Yazdım lan okuyun :SDSF

Multimedia'daki şarkıyı kesinlikle dinlemelisiniz. Hele sonlarını şarkısız okursanız gidin ölün. Okadar söylüyorum :Dd

Seksendört - Kendime Yalan Söyledim 'ı dinleyebilirsiniz.

emre aydın sen gitme da olabilir. Bildiğiniz duygusal şarkı varsa, olabilir. :)

Bide Ada Ayaz'ın kuzeni, Masal'ın eski en yakın arkadaşı Göktuğ'la Masal'ı aldattığı için araları bozulan kız.

Bölüm sonunda görüşürüz canlaaar.

İYi okumalar;

"... daha sonra Anıl çocuklara saldırdı tabii. 'Siz benim Alev aşkımın dokunduğu ağaca nasıl dokunursunuz?' diye bağırarak. Ben dayak yer sanıyordum ama birini haklayabildi. Yumruktan çok saçını çekerek dövüşüyor ama çocuk yerde süründü resmen. Diğeri Anıl'ı dövecekken Alev araya girdi çocuğu ittirdi. O dakika, bu dakikadır Anıl Alev'in kendine evlenme teklifi ettiğini sanıyor. Neymiş normalde Alev dayak yemesini patlamış mısırla izlermiş şimdi onu kurtarmış çünkü onu çok seviyormuş, çünkü ona aşıkmış, çünkü ona pizza alacakmış, çünkü onunla evlenmek istiyormuş."

Konuşurken betona sürterek isim yazdığım taşla 'k' harfını çizmeye başlarken derin bir nefes aldım. "Hande'yle Atalay'ın arası da çok güzel. Hande uzaylılarla ilgili bir film alıp Atalay'ın kalbini tekrar fethetti. Sanırım şuan da o filmi izlerken öpüşüyorlar. Gerçi Atalay uzaylı filmini izlerken hayatta dikkat dağıtacak bir şey yapmaz, yanında biri boğulsa 'Git kenara sessizce ölümünü bekle.' der. Senin Hüsno'ya olan aşkın eşittir onun uzaylılara olan aşkı."

Taşı avcuma çekerken gülümseyerek betonda bıraktığım esere  baktım.

Kedicik ve Aslancık.

"Bilmiyorum bu sesli mesajları açıyor musun ama her gün sana olanları anlattığımda gitmemişsin gibi hissediyorum. Seni öyle iyi tanıyorum ki sesli mesaj olmasına rağmen aramada konuşuyormuşuz gibi hayal edebiliyorum. Mesela Anıl'ın çocuklara saldırdığını söylediğimde araya girip 'İyi dövmüşler mi pezevenki?' diye sorardın. Atalay'la Hande'nin öpüştüğünü düşündüğümü söylediğimde 'Canım çekti, gel' derdin." dedikten sonra buruk bir şekilde gülümsedim. "Gelirdim ya." diye mırıldandım.

"Tabii Atalay'a küfretmeden de bitirmezdin konuşmayı. Sonra ne giydiğimi sorardın. Şort giymişsem ışınlanmayı bulup yanıma gelirdin. Aslında iyi numaraymış ha. Şort giydim Ayaz. Gelsene."

Mal gibi etrafıma bakındıktan sonra yumruğumu sıktım. Avcumdaki pürüzlü taş tenimi acıtırken "Ne bekliyordum ki?" diye mırıldandım. Bakışlarımı şiddetle betona yazdığım 'Kedicik ve Aslancık' yazısından uzak tutmaya çalışırken denizin sesinin ardında Ayaz'ın sesini duymaya çalıştım.

"Bilmiyorum artık umrunda mı ama sana bir şey söylemem gerekiyor." dedikten sonra gözlerimi yumdum. "Lütfen bugün gel. Yılbaşına kollarında girmek istiyorum. Kulağına fısıldamam gereken şeyler var."

Gözlerimi araladığımda yanağımda hissettiğim ıslaklık beklediğim, alıştığım bir şeydi. Avcumdaki taşı denize attıktan sonra "Seni seviyorum." diye mırıldandım. Telefonu kapattıktan sonra bir süre rehberime kaydettiğim isminin yanındaki resmine baktım. İkimizin fotoğrafından kırptığım bir resmiydi.

Allah'ım... Gülümsüyordu.

Okadar çok özlüyordum ki sırf yokluğundaki süre azalsın diye durmadan uyuyordum. Daha doğrusu, uyumaya çalışıyordum. Yorganın altına geçipte gözlerimi kapattığımda saniyeler sonra damlalar eşliğinde açıyordum. Kokusu sinmişti her şeyime. Saçıma, giysilerime, nefesime. Kokusuna tutunuyordum ama kokusu beni yakasından silkeliyordu. Gittikçe gitmeye başlayan kokusu beni daha da ağlatıyordu. Her gün o gün olanları anlattığım sesli mesajlarla kendimi avutuyordum. Sanki zorunlu kalıp bir yere işe gitmiş, birkaç haftaya gelecekmiş gibi düşünmeye çalışıyordum. Sonunda döneceği gerçeğine inanmak istiyordum. Herkes öyle diyordu. Ayaz'ın döneceğini düşünüyorlardı ama ben onlar kadar emin değildim. Ona defalarca Selin olmadığımı söyleyip, sonra Selin gibi büyük bir yalan atmıştım önüne. Sonra doğru çıksa bile Ayaz'ın bundan haberi yoktu. Eğer bugün gelirse, kulağına söyleyeceğim şeyler bununla ilgili olacaktı.

Yılbaşını Ayaz'sız kutlamak istemiyordum. İzlediğim yabancı diziler sağolsun bahtıl inançlara karşı abartlılı bir inancım vardı. Yılbaşına nasıl girersem öyle geçeceğini düşünmem de bunun içindeydi. Çoğu yılbaşına sevmeyerek girmiş, sevmeyerekte devam etmiştim ama Ayaz'ı tanıdığım senenin yılbaşında sevmeyi dilemiştim. Çünkü hemen önümde Hande sevgilisiyle öpüşüyor, Umut yılbaşı için ailesinden izin alamayıp dışarı çıkamayan Nehir'le mesajlaşıyordu o yılbaşı. Hande öpüştüğü çocuğu seviyor sayılmazdı ama Umut Nehir'i seviyordu. Neredeyse dört senedir her yılbaşına birbirlerini severek giriyorlardı.

Bu gidişle evlenecektiler lanet olasıcalar.

Anıl'la buluşmamıza bir, iki saat kadar erken gelmiştim. Bir saatini Ayaz'a peş peşe sesli mesajlar atarak geçirmiştim. Bir saatti de her zamanki gibi Ayaz'ı düşünerek geçirdim. On beş tatile girdiğimiz için rahattım.

"Happy birthday yılbaşı! Happy birtday yılbaşı! Happy birthday, happy birthday. Happy birthday yılbaşı!"

Telefonumu cebime sıkıştırırken yarım bir sırıtışla Anıl'a döndüm. "O doğum günü için söylenir Anıl."

"Tamam işte." dedikten sonra başındaki yılbaşı şapkasının sallanmasını sağlayan hareketleriyle sağa doğru dans etti. "Yılbaşının doğum günü." dedikten sonra ellerini diğer tarafına çevirip, soluna doğru da dans etmeye başladı.

"Ne oldu Alev yanlışlıkla sana mı baktı?"

Alayıma karşılık gözlerini devirsede dans etmeye devam etti. Mahmut Tuncer feat PSY-Gangnam Style stili dansını sonlandırması için bileğini tutup oturmasını sağladım.  Sahilde yanıma oturduktan sonra kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Görevi; ince bağırsağımda gözüm görür mü?

Sımsıkı sarılmasından kurtulmak için çığlık attığımda kollarını gevşetti ama geri çekilmeme izin vermedi. "Masalak çok mutluyum ya! Gidip Kız Kulesi'ne çıkma teklifi edesim var."

"Ölüyorum bir saniye. Sonra sana geri döneceğim." dedim nefes nefese kollarından kurtulmaya çalışırken. Anladık mutluydu ama benimki de candı sonuçta.

Sonunda kollarından kurtulduğumda önüme gelip bana emo görüntüsü veren saçlarımı omzumdan geriye atıp derin bir nefes aldım. Sıcak yanaklarıma esen rüzgar anında bana insan görüntüsü verirken sinirli bakışlarımı Anıl'a çevirdim.

"Aha bide sinirlenebiliyor. Yeni versiyon musun sen?" dedikten sonra burnumu sıkmaya çalıştığında 'Bu kadar sabretmek yeter' deyip onu denize atmak için ayağımı kaldırdım ama akıllılık -resmen akıllılık- yapıp ayağımı tuttuktan sonra "Tamam rahat duracağım valla." deyip yavaşça ayağımı bıraktı. Onu denize uçurmadığımı görünce tekrar neşeli haline döndü ve "Ne oldu biliyor musun?" diye sordu. Dirseğiyle beni dürterken "Bilmiyorum de." diye fısıldamayı da eksik bırakmamıştı.

Gözlerimi devirirken "Bilmiyorum." diye homurdandım.

"Alev aşkım beni gece on iki de yanına çağırdı. Benimle bir yere gidecekmiş, bana göstermek istediği bir şey varmış. O şeyi gösterdikten sonra bana bir şans verebilirmiş."

"Yılbaşında bizimle değilsin yani." dedim sırıtarak. Sonra aceleyle ekledim. "Hande'yle Atalay da bizimle değil. Umut ilk defa yılbaşı için izin alan sevgilisiyle kutlayacak. Annem zaten o tarz şeyleri kutlamayı sevmez. Babamda yok, kiminle kutlayacak? Selin eve uğraşmıyor o da bizimle değil. Bizimle dediğim grupta bir ben kalıyorum. Bizde sizinle değiliz, boşuna umutlanmayın." diye kendimi avuttum. Anıl'ın yüzü anında düşerken bakışlarını denize çevirdi.

"Ayaz gelmedi mi?"

Güldüm. Cevabını almış gibi tekrar kolunu omzuma attı. Bu sefer amacı iç organlarımla bir deney yapmak değil de, iç organlarımdan en önemli olanı tamir etmekti. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırırken kollarımı beline doladım. Sarıldığım kişinin Ayaz olduğunu hayal edebilmek için gözlerimi kapattığımda ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı. Yakalayamadığım için üzülecekken diğerleri de peşine takılınca Anıl bana daha sıkı sarıldı.

"Ama kankam be öyle yalan söylenir mi?"

"Artık yalan değil." diye mırıldandığımda duymadığı için kendi kendine konuşmaya devam etti. "Ama Ayaz seni seviyor. Selin'i kendisini aldatırken görmesine rağmen onu bırakmadıysa seni de bırakmaz. Bir gerçek var ki seni eskiden Selin'i seviyor olduğundan daha fazla seviyor."

"O da beni Selin'le kıyaslıyor." dedim huysuzca. "Selin'den daha iyi olmak değil konu. Onunla kıyasladığında Selin'le benzer olan özelliklerim de ortaya çıkıyor ve bu sinirimi bozuyor. Selin gibi yalan söyledim. Kırdım, üzdüm onu. Selin gibi kaybettim."

Alaylı bir şekilde güldükten sonra "Boşuna 'Masalak' demiyorum." diye homurdanınca belinde olan elimle cimcikledim. "Anam popoma doğru bir sancılar girdi." diye yakındı. Abartması karşısında güldüm.

"Yani diyorum ki; Ayaz seni Hüsno karıya kaçsa bile bırakmaz. Sevmenin ne demek olduğunu biliyorum. CNBC-e de ki 'e' kadar çaresiz ve acı dolu oluyor insan. Varlığında kıymetini bilmiyor, yokluğunda nefesini bilemiyor. Sen varlığında kıymetini bilemedin, oysa yokluğunda nefesini bilemeyecek. Geri dönecek. Sadece kendi gururuna zaman veriyor. Mal, senin için diz çöküp ağlamış çocuğun seni bırakacağını mı sanıyorsun?"

"Biraz." diye itiraf ettiğimde sırtımda olan elini kaldırıp kafama vurdu. "Bugün olmasa yarın, yarın olmasa diğer gün, diğer gün olmasa elli yaşınızda geri dönecek Ayaz."

Yaşlı gözlerimi silerken hafif bir gülümseme eşliğinde kollarından çıktım. Onun için akan yaşlarım, bir hafta kadar önce ellerine değmiş ellerime geçerken derin bir nefes alıp Anıl'a döndüm.

"Senin için sevindim.  Alev herhalde Christian Grey misali playroomunu gösterecek. Tabii sen işkence masasında gider bilardo oynarsın."

Dilini şaklattıktan sonra telefonunu çıkardı. "Anastasia Steele misali soyunsa bile gitmeyeceğim." dedikten sonra gözlerini denize çıkardı. "Tamam belki görüntülü arama yaparım."

Gülerek "Neden?" diye sorduğumda başını bana çevirdi. "Masal, Masal, Masal..." dedi onaylamazca.

"Bir kankeyto asla kankeytosunu yalnız bırakmaz. Ayaz gelmiyorsa, ben gelirim canım. Saçlarımı boyarsam, kaslarımı havalandırırsam, yüzümü okunmuş suyla yıkarsam bende bir Ayaz Barkın olabilirim." dediğinde gülmeye başladım. Ayaz olsaydı şimdi 'Sen anca Atalay Barkın olabilirsin' derdi. Ayaz'ı hatırlamamla gülüşüm yavaşça solarken Anıl bakışlarını telefona çevirdi ve rehberde 'Evimin dantelli direği' olarak kaydettiği Alev'i buldu.

"Saçmalama." dedikten sonra "Şimdi iphoneyi hızla alacağım kucağına bırak!" diye uyardım. Anıl iphonesini kucağına bıraktığında sanki ondan habersiz alıyormuş gibi yaparak elimi telefona götürdüm. İphone olduğundan telefonu hızla çekemeyip yavaşça kucağıma aldıktan sonra aynı hızlı tonuma dönüp Anıl'la konuşmaya başladım.

"Tabii ki de Alev'in yanına gideceksin."

"Ama Masalağım kankalar anayasasının ilk dört kuralı neydi?" diye bana 'Uzaylılar müslüman mı?' muhabbeti gibi bir heyecanla sorduğunda gözlerimi devirdim.

"Bir; kankalar derneği bir cumhuriyettir. İki; Kankalar derneği; kankaların huzuru, milli kavga ve kankaların dışındakilere adaletsizlik anlayaşı içinde, kanka haklarına saygılı, Anıl-Masal kankalığına bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir genç derneğidir. Üç; Kankalar derneği, grubu ve fanlarıyla bölünemez bir bütündür. Dili; ergendir. Milli marşı "Ajdar- Şahdamar" dır. Dört; Anayasanın birinci maddesindeki kankalar derneğinin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, ikinci maddesindeki kankalar derneğinin nitelikleri ve üçüncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

Ezberden söylediğim sözlerden sonra "Demek ki ne yapıyormuşum?" diye sorunca sırıttım. "Bu kurallara göre Alev'e diss atıp, ilişkini bitirdikten sonra kankanın yanına gelip onunla Alacakaranlık serisini baştan izlemen lazım."

"Tamam bu gece Jacop aşkımın, Bella şınfırtısıyla öpüştüğü filmi izleriz ama ilişkimizi bitirmesem?" diye sorduğunda gülmeye başladım. "Defol git döveceğim şimdi seni. Bu gece Alev'in yanına gidip, onunla sevgili olmadan gelmiyorsun. Ama diyorsan ki; 'Ben derneğime bağlı bir üyeyim' ozaman Alev'i de kankalar derneğine üye yaparız."

"Ama yalnız kalacaksın."

"Hayriye Teyze yabancı ülkeye kaçmış olan kocasının yasını tutarken bende onunla beraber şalgam suyu içerim. Sorun değil, yalnız kalmam."

Tereddütlü bir şekilde bana bakarken beni gerçekten yalnız bırakmak istemediğini anlayıp gülümsedim ve yanağını öptüm. Hande'de aynı şekilde beni ikna etmeye çok çalışmıştı ama hiçkimsenin benim yüzünden yılbaşını berbat geçirmesini istemiyordum. Muhtemelen yılbaşında Ayaz'ı özleyecek -Sanki başka zaman farklı bir şey yapıyorum- ,Ayaz'ı sevecek -Yine- ve ölene kadar ağlayacaktım.

Anıl'ı yanağını öptükten sonra "Git akşam için soğuk espri hazırla." deyip omzundan destek alarak ayağa kalktım. Betonda oturduğum için tozlanan kalçamı pantolona vurarak temizlerken Anıl'da ayağa kalktı.

"Gel seni eve bırakayım. Şanslıysan kapının önünde indiririm."

Bu hafta içerisinde öğrendiğim kadarıyla Hayriye Teyze ile Anıl tanışıyordu. Anıl birkeresinde Hayriye Teyze'nin arkasına saklanarak onu kötü amellerine alet etmiş, daha sonra 'sapık' damgası yemişti. O gün bugündür Hayriye Teyze onu nerede görse dövdüğünden Anıl bizim mahallenin sınırları içerisine girdiği gibi ambulansı arayacak ruh haline bürünüyordu. O yüzden genellikle bu hafta içerisinde görüştüğümüz zamanlarda mahallenin köşesinde bakkalcı Ahmet Emmi'yle çay içerek beni bekliyor yada bugün olduğu gibi beni sahile çağırıyordu.

"Saol." dedim bankın yanına çektiği motora iğrentiyle bakarken. "Ben almayayım."

"Bebeğimin kalbini kırıyorsun." dedi eliyle gözlerimi kapatırken. "Öyle bakma motoruma."

Ayaz'a aldırdığı bu motora oldukça bağlıydı. Ayaz'ın Hüsno'suna olduğu kadar değildi elbette.

Aklıma tekrar Ayaz geldiğinde yavaşça Anıl'ın elini gözlerimden ittirdim. Kızaran gözlerimi saklamaya çalışırken. "Ben yürüyeceğim. Yürümeyecek olsam bile o motora binmezdim. Gül gibi otobüs var, hem arkaya yürüyorsun hemde, seni taşıyor. Hem spor, hemde kısa yol." dedikten sonra saçmalamayı kesip arkama döndüm. Sanırım ağlayacaktım.

"Alev'in yanından ayrıldığında mesaj atarsın, konuşuruz." dedikten sonra ellerimi beni eski mo gibi gösterek montumun cebine yerleştirip omuzlarımı kaldırdım. Böylelikle montumun yakası kalkarak ağzımı kapamıştı.

Arkamdan "Eve gidince faceden dürt beni!" diye bağırdığında gülerek el sallayıp yürümeye başladım. Bir süre sokaklardaki insanlara içimden 'Tarzsın.', 'Kuş öldü beybi', 'Bizimle değilsin.' gibi yorumlarda bulunduktan sonra dayanamayıp telefonumu cebimden çıkarttım. Eve az kalmıştı zaten. Sadece eve gidene kadar deneyecektim.

Ayaz'ı çaldırdıktan sonra derin bir nefes alıp kulağıma yasladım. Dolu olan gözlerim, yılbaşı telaşıyla koşturan insanlarda gezdirirken içimden dua ediyordum. Açsaydı, sesini duysaydım bütün gece buna tutunacaktım zaten. Yılbaşını yalnız geçirmemiş olacaktım.

Telefonu çalıyordu ama ya duymuyordu yada açmaya gerek duymuyordu. Gerek duymayacaktı tabii. Artık neyiydim ki onun? Ortadan kaybolduğundan sonra hiç konuşmadığımız için ayrılıp ayrılmadığımızı tam kestiremiyordum. Bana peşinden koşma fırsatı vermemişti. Biliyordum ki peşinden koştuğumda çok geçmeden affedecekti. Birde yanında ağlarsam zaten benden uzak durma şansı yoktu ki.

Tekrar ıslanan yanaklarıma söverken sonlanan çağrıya boş boş baktım bir süre. Derin bir nefes alıp tekrar denedikten sonra telefonumu kulağıma yaslarken gördüğüm görüntüyle olduğum yerde durdum. Dudaklarım aralanırken dolu olan gözlerimi tek elimle silip tekrak baktım ona. Oradaydı işte. Aramızdan, yanımızdan, arkamızdan tanımadığımız bize yabancı olan ama birbirimize bizden daha yakın konumda olan insanlar geçerken birbirimize baktık bir süre.

"Ağlıyorsun."

Sesi telefonundan kulağıma gelene kadar çağrıyı açtığından habersizdim. Aramızda on, on beş metre vardı. Yılbaşı telaşı yüzünden cadde kalabalık olduğundan önümüze geçen insanlardan arada bakışlarımız birbirini bulamıyordu, telaşlanıyordum.

"Ağlamamalı mıyım?" diye sordum telefondaki sesine sonunda konuşmak için ses bulabildiğimde. Sesi bulmuştum bulmasına ama bulduğum ses bana mı aitti pek emin değildim. Hıçkırmamak için zorlandığımdan boğuk çıkan sesim, oturmuş eline kahveyle tablerone almış ne halde olduğumu bir bir anlatıyordu.

"Ağlamaman gerekecek kadar güzelsin."

Alt dudağımı ısırırken başımı hafifçe sağa yatırdım. Şimdi koşmaya başlasam önümdeki herkesi yolumdan çıkarabilebileceğimi biliyordum ama sorun onun da hareketlenip hareketlenmeyecek olmasıydı.

"Ama ağlamam gerekecek kadar da seviyorum."

Aramızdan geçen insanlar birbirimize baktığımızdan habersizdi ama haberleri olsa da aramızdan çekilecekleri mi vardı? Aramızdan çekilseler ne olabilirdi ki? Onu daha rahat görürdüm sadece. Yoksa boşluğa karşı yürüyüp birbirimize yaklaşacağımız yoktu. Şuan da benimle konuşuyor olması bile bir mucizeydi. Sabah, üç saat kadar önce, ona sesli mesaj atıp 'Gel' derken İstanbul dışında olduğunu sanıyordum ama buradaydı işte. Sesli mesajıma gelmiş olmayacağına göre, buradan hiç gitmemişti. Yada yılbaşı için gelmişti. Sonuçta ailesi buradaydı. Attığı her adım benimle alakalı olmak zorunda değildi. Benim o yalanımdan sonra hemde.

"Bende ağlamana dayanamayacak kadar seviyorum."

Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtığında boşta kalan elimi dudaklarıma götürüp ağlamaya devam etmemek için dudağımı dişlemeye başladım. Seviyordu.

Yine de seviyordu.

"Dön ozaman." dedim hıçkırarak ağlayan sesimle. Ben ağlamamaya çalışıyordum ama ses tonum çoktan pes etmişti. "Bana geri dön."

"Gidemedim ki daha." diye hayıflandı. Kulağıma gelen ses tonu gülümsememe sebep olabilirdi karşımda dolu gözlerine bakmıyor olsam.

"Hiç gitme ozaman. Sensiz yapamayacağımı biliyorsun."

"Dönebilmem için gitmem lazım..." dedikten sonra o omuz çökerten ses tonuyle ekledi. "...kedicik."

Telaşla "Ama..." diye başlamıştım ki çağrının sonlandığını belirten ses kulaklarıma doldu. Ellerini ceplerine yerleştirip yavaşça arkasına döndü ve yapısı gereği yol verenler sayesinde rahatça ilerlemeye başladı. Telefonu sımsıkı tutarken hareketlendim. Kimse bana Ayaz'a verdikleri gibi yol vermediğinden birçok insanı yararak geçmeye çalışıyordum. Nefesimi tutup, hıçkırığımı saklamaya çalışırken yüzümü buruşturup ona ulaşma çabalarıma devam ettim.

"Ayaz!" diye bağırdım arkasından.

Şu caddeden çıktığımızda onu kaybetmemiş olursam karşısına geçebilirdim ama kaybetme olasılığımda çok yüksekti. İstanbul'un göbeğinde oturduğumuzdan ve ayrıca yılbaşı günü olduğundan herkes iç içeydi.

Bunca gürültünün ardından bağrışlarımı duyar mıydı bilmiyordum ama bağırmaya devam ettim. "Ayaz bekle! Bir hafta bile dayanamadım, daha nasıl dayanacağım?" diye bağırmaya başladım. Çarptığım ve ayıyarak geçtiğim insanlar ardımdan söverlerken onları umursamayıp elimden geldiğince koşmaya devam ettim. Ayaz'ın saçını seçebiliyordum ama araya giren insanlar yüzünden birkaç saniye kaybettiğim oluyordu. Telaşlı geçen saniyelerin ardından tekrar bulabiliyordum ama benden oldukça uzaklaşmıştı.

"Ayaz hamileyim!" diye bağırmaya devam ettim. Hıçkırıklarımı saklayamıyordum artık. Amacım tam iki bin on beşe girdiğimiz zaman söylemekti ama yeni yıla girdiğimizde Ayaz çoktan gitmiş olacaktı. Sesli mesajlarıma da bakıp bakmadığını bilmediğimden ona nasıl duyurabileceğimi bilmiyordum.

Aramızdaki mesafe yetmezmiş gibi birde gürültü olduğundan sesimi duymayıp yürümeye devam etti. Arkasına dönüp bakmıyordu ki! Biliyordu benim yerimde durmayacağımı. Arkasından koşacağımı, yetişmeye çalışacağımı. Beni o halde görünce duracağını bildiğinden, bana bakmıyordu.

"Özür dilerim başta yalandı ama öyleyim!" diye bağırmaya devam ettim. Kenara ittirip geçtiğim kadın ardımdan bağırarak 'Dikkatli olsana be!' dediğinde omzumun üstünden geriye bakıp "Özür dilerim." diye seslendim. Önüme döndüğümde çarptığım kişi yüzünden birkaç adım geriledim. Kırklarındaki adam "Yavaş." dedikten sonra argo bir şey söyleyip yoluna devam etti. Hıçkırıklarımı duyan bir ben olmalıydım çünkü kimse bana yol vermiyordu. Çaresizce Ayaz'a yetişme çabalarıma devam ederken bakışlarım Ayaz'ı bulamadığında tekrar hıçkırdım.

"Ayaz iki buçuk aylık hamileyim!" diye bağırdım tekrar. Yanımda olsa bile hıçkırıklarımdan anlayamazdı muhtemelen. Derin bir nefes alıp hıçkırıklarımı durdurmaya çalışırken "Dün Hande'yle hastaneye gittik!" diye bağırdım. Artık ona ait olduğunu apaçık belli eden dağınık koyu renk saçlarını göremiyordum. Gözlerim önümde olsa göremeyeceğim kadar yaşlanırken yine de ilerlemeye çalışmaya devam ettim.

"Ultrasona girdim." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Nefes nefese kalmıştım ve başımda dönmeye başlamıştı. Elim karnıma giderken olduğum yerde durdum. Bir elim karnımdayken diğer elimi dizime yaslayıp ağlamaya başladım. "Hamileyim."

Bu sefer sesimi ben bile duyamamıştım. Öyle ki içimden mi söyledim yoksa dudaklarım gerçekten aralanmış mıydı emin değildim. Yanımdan geçenler bana çarparak hıçkırıklarımı duymadan giderlerken elimi karnıma bastırıp nefes almaya çalıştım.

Gitmişti.

"Canım iyi misin?"

Sırtımdaki elden hemen sonra gelen sese doğru döndüğümde kırıklarında sarı saçlı güzel bir bayanı gördüm. Endişeyle bakıyordu ağlamaktan beter olmuş yüzüme. "Yardım eder misiniz?" diye sordum hıçkırarak ağlarken. Karnımda bir sancı vardı ve tek başına başa çıkabileceğimi sanmıyordum. Kadın halime acımış olacak ki sırtımdaki elini belime indirip beni kendine çektikten sonra insanları uyararak bir yol açıp beni kenardaki dükkanlardan birine soktu.

"Murat bir su getir hanfendiye."

Kadın beni dükkandaki tahta bir sanlyeye oturtuğunda acıyla inleyip elimi karnıma götürdüm. Kendimi çok zorladığım için bebek bana ceza veriyordu herhalde. Yaşlı gözlerimin önüne tuttukları su şişesini aldıktan sonra güçsüz ve titreyen ellerimle açmaya çalıştım. Dakikalar geçmesine rağmen açamadığımda sinirle bakışlarımı tavana çıkardım. Kadın anlayışla elimden şişeyi alıp, saniyeler içerisinde açtıktan sonra bana tekrar uzattı. "Teşekkürler." diye mırıldanıp şişeyi dudaklarıma götürdüm ve gözlerimi yumdum.

"Bir içişte şişeyi bitirdikten sonra şişeyi kucağıma yaslayıp bakışlarımı kadına çevirdim. "Teşekkür ederim tekrar."

"Daha iyi misin?" diye sorduğumda elimle karnımı sıvazlayarak bir yokladım. Cezası bu kadardı sanırım.

Başımı onayladığımda kadının bakışları elimle tuttuğum karnıma indiğinde hafifçe gülümsedi. "Ufaklığı kızdırdın herhalde."

"Herkes bana kızıyor zaten." deyip karnımdaki velete hayıflanırken. Bunu duymalıydı ve bir hafta boyunca olduğu gibi bana eziyet etmeyi bırakmalıydı. Yemek yemediğim için Anıl bana sütünü helal etmeyeceğini söylüyordu ama içimden de gelmiyordu. Bebekte 'Senin için benim gerizekalı. Nasıl yemek yemezsin?' dermişcesine direk mideme 'Kus' emri veriyordu. Beş kez ard arda kustuğum günleri biliyordum. Halimi bir Hande bildiğinden bizde kalıyor, kustuğum gibi saçımı 'Beş saniyede topuz' evresinden geçiriyordu. Yemek yemem için her gün istediğim yemekleri yapıyor, annemde hasta olduğumu sanıyor ona uyuyordu. Hasta değildim. Sadece sevdiğim adamın olmadığı yerde sevdiğim adamın emanetini taşıyordum.

"Kaç aylık?" diye sorduğunda "İki buçuk." diye mırıldanıp şişeyi isminin Murat olduğunu öğrendiğim on iki, on üç yaşındaki erkeğe uzattım. Murat gülümseyerek şişeyi aldıktan sonra bilgisayarına geri döndü. Sanırım tek derdi lolde level atlamaktı.

"Dikkat et. Bu aylarda düşürme ihtimali çok yüksek."

Bakışlarım korkuyla kadına döndü. Ayaz'ın arkasından koşarken kafa kalmamıştı ki. Tek amacım bebeğin varlığını duyurmaktı ama o sırada bebekten de olabilirdim tabii.

"Bir şey olmamıştır değil mi?" diye sorduğumda gülümseyerek çenemi tuttu. "Yok canım başını döndürmüş sadece. Ama için rahat olsun istiyorsan bir doktoruna görün. Eşini aramamı ister misin?"

"Hayır." diye mırıldanırken sandalyeden yavaşça kalktım. Bir sancı bekledim ama bir sorun çıkartmamıştı bebek. Memnun bir şekilde kadına döndüm. "Ben kendim hallederim."

"Yoksa?" diye sorduğunda hangi dizi hikayesinden bahsedeceğini beklemeye başladım. "Eşinle ayrıldınız mı?"

Evet bu da güzel bir hikayeydi. "Hayır." demekle yetindikten sonra yardımları için teşekkür edip dükkandan çıktım. Hande Atalay'la olduğu için kendi başıma hastaneye gitmem gerekecekti. Bir şey olduğunu düşünmüyordum ama yinede telaşlanan bir tarafım vardı.

İnsanlara çarpmadan ilerlemeye çalışırken Ayaz'ı aradım ama telefonunu kapatmıştı. Asık suratım eşliğinde telefonu cebime attıktan sonra dudağımı dişlemeye başladım. Döneceğini söylemişti bir nevi. Önce gitmesi gerektiğini söylemişti. Ona aşık olmamı sağlayan özellikleri şimdi canımı yakıyordu. Saçlarının yumuşaklığını düşünüyordum, gözlerinin sıcaklığını, dudaklarının tadını ve ellerinin güçlü tutuşunu. Güldüren sözleri, gülümseten tınıları, kızartan bakışları, heyecanlandıran hareketleri. Güzel sevmeleri, çok sevmeleri.

-----------

"Burası ne be midem bulandı."

"Ablamın odası. Çıkışlar arkanda. Acil çıkış pencere ama atlarsan muhtemelen ölürsün. Bir haftadır havalanmıyor ve içinde Masal yaşıyor. Kusmak istiyorsan çöp kutusu köşede. Ben yan odadayım. Yorganı üstünden çekipte ablamı ölü görürsen çığlık atma lütfen. Sevgilimle romantik bir konuşma içerisindeyiz."

Kapının kapanma sesini duyduğumda gözlerimi araladım. Yorganın altındaki karanlığa bakıp, bir ses daha beklemeye başladım. Yoksa tekrar uyumayı planlıyordum.

"Acaba kapıdan ip atıp yorganı çektikten sonra mı Masal'la konuşsam? Böyle olmuyor çünkü yerde bir çöp va..." Çığlık attığında homurdanarak yorganı kafamdan çektim ve yarım yamalak kalkıp yüzüne yastık fırlattım.

"Git koridorda çığlık at. Burada uyuyorum." dedikten sonra tekrar uzanıp yorganı üstüme çektim. "Sürtük." diye tıslamaktan da geri kalmamıştım.

"Resmen bir an önce pizzaya bastım! Annen senelerdir kapının önünden geçmemiş gibi duruyor. Yada bu görüntüyü görüp öldü." Pencereyi açtığını belirten ses geldikten sonra "Allah'ım yaşıyorum." dedi sevinçle. Gözlerimi devirdim.  Abartıyor yani. Tamam yılbaşında tek olduğumdan depresyonu biraz abartmıştım ama iğrenilecek bir yer olmadığından da emindim.

"Bu odaya bir kurtarma ekibi lazım. Bu nasıl bir odadır ya?"

Ada'nın kafasını duvara sürtüp Nuri Alço kahkahalarından atmamak için zorlanıyordum. Sabırla derin bir nefes alamadım çünkü yorganın altındaki havayı tasarruflu kullanmam gerekiyordu. Sadece küfretmekle yetindim bu yüzden.

Yorganı birden üstümden çekince güneşe yüzüksüz çıkmış Elena gibi kıvranmaya başladım. "Ver şunu seni tipsiz ornitorenk. Sanane öleceksem aptal?"

Uzandığım yorganı arkasına attıktan sonra bana iğrentiyle baktı. "Saçların terden yağlanmış. Öyle ki o yağla Somali'ye papates kızartabiliriz."

Yorganımı kurtaramadığımdan homurdanarak elimi kendime çektim. "Ne fark eder saçım çirkin yada güzel?"

"Evet fark etmez çünkü üstünde çirkin."

 Homurdanıp tekrar uzandım ve kollarımı bacaklarıma sararak kendimi ısıtmaya çalıştım. "Sana dokunmak istemiyorum o yüzden kalk ve kendini sürükleyerek banyoya götür."

"Tamam canım." dedikten sonra meşhur uyku öncesi mırıltılarımı çıkarmaya başladım. Ada bu mırıltıların ne anlama geldiğini bildiği için sinirle çığlık attı. Her sinirlendiğinde böyle yapardı. Sonra bende sinirliysem onu döverdim.

Sırıttım. Güzel anılardı.

"Ah birde sırıtıyor. Yemin ediyorum manyamışsın sen. Tamam Ayaz gibi bir çocukla sevgili olduktan sonra ayrı kalmak her kızın başına gelmemesi gereken çok korkunç bir olaydır ama bu kadar da insanlıktan çıkılmaz ki."

Ayaz kuzeni olmasa biraz önceki konuşmasından Ayaz'a yavşadığını çıkarıp onu dövebilirdim ama kuzeniydi işte. Ayrıca...

Yatakta hızla doğrulurken "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum şüpheyle. Yüzünü buruşturarak bana baktı. "Şöyle çirkin olunca seni ciddiye alamıyorum. Kalk kendine gel."

"Ada." dedim 'Birazdan kafana tekme atacağım' ses tonumla. Gözlerini devirdi. "Ayaz dört beş saat önce sarhoş olup her bokunu anlattı. Onlara yemeğe gitmiştik, akrabayız ya. Baktım kapıda bir mal saçma sapan bir şarkı söylüyor. 'Çok mu şaşırırsın cehenneme kar yağdırsam, benimle yan' falan filan. Sırf o şarkıyı kesmesi için gittim kapıya sinirle açtım. Ayaz içeri yuvarlandı. Babası evde olmadığından ve annesi Sanem Yenge Ayaz'ı o halde görürse Ayaz'a kapı kulpuyla saldıracağından iş bana düştü. Annesiyle, annemler içeride otururken Ayaz'ı alt katta ki boş odalardan birine soktum. Kahve götürdüm, kafasından aşşağı kapağını deldiğim su şişesiyle ıslattım. Kusmadığı ve ayrıca sızmadığı için kendine gelmediğinden oturdum yanına derdini sordum. Bunu bekliyormuş gibi seni anlatmaya başladı. Dedim 'Salak sen bizim çarpık bacağa mı aşık oldun?' ama o demek ki benim seni gördüğüm gibi görmüyor."

Gözlerim dolarken "Şimdi?" diye sorduğumda ayağının ucundaki çöpü iğrenerek yatağın altına ittirdikten sonra bakışlarını bana çevirdi. "Kendine gelmiştir. Sanem Yenge'ye hasta olduğuna inandırdım fazla ilgi gördü. Annesinden kurtulmak için iyi olmuştur merak etme."

Bana söylediği şarkıyı sarhoşken söylemesi beni gülümsetmiş, bana bir umut vermişti. Caddenin ortasındaki o garip telefon konuşmamızdan sonra benim gibi o da mahvolmuş kendini içkiye vurmuştu demek ki.Benim içkiye vurma ihtimalim yoktu çünkü hamileydim. Bebeğe zararlı olabilirdi ve ayrıcada annem salondaydı, beni gebertirdi.

"Peki sen neden buradasın?" diye sordum ağlamamak için burnumu çekip gözlerimi kırpıştırırken. Sırıtarak tipime baktı. "Aşıklar kavuşturması yapacağım."

"Neden, kanser mi çıktın?" diye sorduğumda sırıtması yavaşça silindi. Gözlerini devirdikten sonra masanın üstünden bir kalem alıp beni dürttü. "Git banyo yap."

"Saçmalama Ayaz asla benimle görüşmez." dedikten sonra tekrar uzanmaya çalıştım ama yatakla arama kitap fırlattı. Kafam sert kitaba yaslandığında homurdanarak doğruldum. Okadar kirli miydim ya bana dokunmuyordu? Gerçi Ada böyleydi. Bluzumda bir toz görsün hemen temizlemeye kalkışırdı. Fazla temiz ve pinpirikliydi.

"Ya şimdi Sanem Yenge onu hasta sandığından hayatta bırakmaz. Eğer ben gidip Ayaz'la takılacağız, dikkat edeceğim dersem, izin verebilir. Ayaz'da evden kurtulmak için seve seve bana katılacak. Sonra ben benimle bara gelmezse onun sarhoş olup eve dayandığını Sanem Yenge'ye söylemekle tehdit edeceğim. Sonra tıpış tıpış benimle bara gelecek. Sende bara geleceksin. Sonra o kalkıp gidemeyecek benim sayemde. Sende kalkıp gitmeyeceksin yoksa manikürüm, pedikürüm yeni demem kapışırız valla. Ben Ayaz'ı arayıp onu evden kaçıracağımı söylerken sen banyo yapıyorsun. Ben gemi olan tipini hiç değilse kayık yapıyorum. Sonrada bara gidiyoruz. Ben seni tanıdığım arkadaşıma emanet ediyorum. Gidiyorum Ayaz'ı alıyorum. Sonra sizi kavuşturuyorum. Sonra dün gece kestiğim sarışın çocuğun yanına gidiyorum. Hadi kalk."

Her ne kadar fazla umutlanmak istemesemde plan bana da mantıklı gelmişti. Ada'nın kalemle dürtüklemeleri eşliğinde banyoya gittikten sonra hızlı bir duş aldım. Saçımı taramak, dişlerimi fırçalamak gibi rütin ama sıkıcı olan işleri tamamladıktan sonra odaya geri döndüm. Odayı tertemiz görünce kaşlarımı kaldırdım. Ada masayı sildiği bezi elindeki çöp torbasına attıktan sonra başını kaldırıp beni gördüğünde yorgun bir şekilde eliyle yatağın üstünü gösterdi. "Git şunları giyin gel ben çöpü atacağım."

Yatağın üstündekileri kucakladıktan sonra kapıya yöneldim. Omzumun üstünden arkamda can çekişen Ada'ya bakarken odadan çıkıp banyoya girdim. Kucakladığım kıyafetleri çamaşır makinesinin üstüne attıktan sonra incelemeye başladım. Benimkilere güvenmediği için kendi kıyafetlerinden getirmişti. İçinde sadece iç çamaşırlar bana aitti. Onları da en gösterişlilerinden seçmişti. Pembe tavşanlı bornozumu üstümden çıkardıktan sonra siyah dantel iç çamaşırları giydim. Getirdiği kıyafet iki parçaydı. Straplez, bele kadar inmeyip göbekte biten beyaz bir üste kombin olarak belde başlayıp diz üstüne kadar inen sarı bir etek vardı. Etek boyunu gören Ayaz çok mutlu olurdu ama bakışlarını kaldırıp da üstümü gördüğünde benle barışacağı var olsa bile barışmazdı. Üzerimdeki kıyafetleri annem görmesin diye hızla odama koşturdum. Ada bana bakıp sırıttı. "Valla insana benzemişsin."

"Ada ben bunları giyemem."

Sırıtması yavaşça silindi. "Seni gebertirim. Ne demek giyemem?"

"Beni de Ayaz gebertir!" diye çıkıştım. Tekrar sırıttı nedenimi öğrendiğinde. "Kızım ne güzel işte. Yanından ayrılamayacak. Yiyorsa ayrılsın direk üstüne üşüşür erkekler. Birde saçını güzel yaparsak, on numara olacaksın. Güzelim kızsın zaten. Pislik, benden de güzelsin galiba. Dur bakayım. Hayır değilmişsin. E yani."

Bunlar sülale olarak ukalaydı galiba. Bana yatağı gösterdiğinde homurdanarak yatağa oturdum. İlk yardım çantası gibi doldurduğu çantasından ilk yardımın en önemli eşyasını çıkardım. Maşa!

--- Multi (Masal'ın elbisesi)

Üzerime giydiğim siyah paltoyu -Tabii ki Ada'ya ait- çıkarıp geniş koltukta yanıma koyduktan sonra bakışlarımı bardakilere çevirdim. Ada'nın arkadaşıma emanet edeceğim derken ki kastı masa olmalıydı herhalde çünkü Ada beni buraya koyduğundan beri yanıma kimse gelmiyordu. Belki de uzaktan kontrol et demişti, bilemiyordum. Ayaz yanımda bir çocukla beni görürse dağıtırdı ortalığı sonuçta.

Siyah topuklu ayakkabılarımı masanın yere yaslı demirlerine yasladıktan sonra parmaklarımla oynamaya başladım. Güzel görünüyordum ve Ayaz bunu kesinlikle sorun edecekti. Ama daha da sorun edebileceği şey; burada ne aradığım olacaktı.

Yanımdan geçen bir adam bana baktıktan sonra bakışları tekrar beni bulduğunda kıvırcık saçlı bir çocuk anında önüme geçti. "Defol git yoksa seni havlularım."

Gülmemek için zorlanırken çocuğun yüzünü seçmeye çalışıyordum. Sanırım daha önce görmemiştim. Ada'yla büyümemize rağmen onun her zaman farklı bir ortamı olmuştu. Hande ondan daha eğlenceliydi ama sadece benimle takılmayı tercih ettiği için kendini ortamlara atmıyordu. Ada ise kendini ortamlara atıp sadece derslerde falan bizimle ilgileniyordu.

Bana bakan adamın havludan korkmadığına emindim ama yinede yanımdan uzaklaşmaya başladı. Kıvırcık saçlı çocuk bana döndüğünde gülümseyip teşekkür ettim. Adamın karşısında eline aldığı havluyu tekrar omzuna atınca güldüm.

"Çok tehlikeli."

"Hayır sadece bar bana ait. Yiyorsa laf etsinler." dedi o da gülerek. Sırıtıp başımı onayladığımda "Yan masadayım, laf gelirse ve fark etmezsem iki dürt. Ben ve havlum iş başına geçeriz. Ada'ya sözüm var."

Yeşil gözleri ve kıvırcık koyu renk saçlarıyla yakışıklı biriydi. Boyu benden uzun gibi görünüyordu. İnceydi ama yinede giydiği tshirt sayesinde kaslarınında var olduğu belli oluyordu. Benim onaylamamla yan masaya oturup karşısındaki kızla konuşmaya devam etti. İçten gülüştüklerine göre ya sevgililerdi yada çok yakın arkadaş.

Bakışlarımı onlardan alıp barın içine verdiğimde Ayaz'ı gördüm. Dudaklarım aralanırken topuklu ayakkabılarımı demirden çekip yere yasladıktan sonra telaşla doğruldum. Heyecandan elim ayağım tutulmasa, kalkacaktım da.

Üst dudağını yalayarak bara bakarken Ada peşinden yetişti. Ada gülerek bir şey söylediğinde yakışıklı sevgilimin bakışları ona döndü ve kaşlarını kaldırdı. Ada parmağıyla beni gösterdiğinde masanın altına girmeyi düşündüm ama yetişemedim. Ayaz'ın bakışları iki büklüm olmuş beni bulduğunda barın kapısına yöneldi ama Ada anında karşısına geçti. Anladığım kadarıyla onu annesiyle tehdit ediyordu.

Ayaz'ın bakmamasından fırsat bilip doğrulduktan sonra dudağımı ısırmaya başladım. Sağ ayağımı bardaki gürültülü şarkının ritimiyle sallarken Ayaz isteksiz bir şekilde vücudunu olduğum yere döndürdüğünde bacağımı yavaşça durdurdum. Dudaklarımı ısırmayı bırakıpta birbirlerine bastırdığımda önde Ada, arkada Ayaz olmak üzerine bana yaklaşmaya başladılar.

"Aa sende mi burdaydın Masal?"

Ada'nın gerçek kesit oyunculuğuna karşılık kabanındaki tüyleri yolmak istedim ama benden pahalı olduğu için tek yaptığım gözlerimi devirmek olmuştu. Ayaz masada karşıma otururken konuşmaya başladı.  "Evet o da buradaymış. Hadi sen Masal'ın varlığından haberdar olmadığın için biz Masal'la burada işi pişirirken konuşmak için ayarladığın çocuğun yanına yeni görmüş gibi git ve iki dakikada bir bakışlarını bize çevirip aramızın nasıl olduğuna bak."

Ada tedirgince sırıttıktan sonra "Evet öyle yapayım." dedikten sonra rol yapma gereği duymadan ayarladığı çocuğun yanına gitti. Bakışlarımı Ayaz'a çevirdiğimde gözleri üstümdeyken cebinden sigara paketini çıkardı. Yanağımı çiğnerken rahatsızca kıpırdanıp bakışlarımı kucağıma indirdim.

Burada olmaktan memnun değildi.

"Böyle bir kıyafetin olduğundan haberdar değildim." dediğinde bakışlarımı kaldırdım. Kıyafetlere yumruk atmak istiyormuş gibi bakarken sigarasını yakıp çakmağı masanın üstüne fırlattı. Gevşek bir şekilde oturduktan sonra uzun bir nefes aldığı sigara dumanını sigarası hala dudağındayken dışarı üfledikten sonra sigarayı dudakları arasından alıp kaşlarını kaldırdı.

Güzelliğine öyle dalmıştım ki birazdan kıyafetlerime dalacağını unutmuştum.

"Evet hala var olduğuna göre haberdar değildin." Ada'nın olduğunu söyleyip, planımızı biraz daha ifşa etmek istemedim.

Ayaz tekrar sigarayı dudaklarına götürürken bakışlarını benden alıp barın içine çevirdi. "Kabanı giy."

Gürültülü barda sesini tam olarak algılayamadığım için öne doğru eğilip "Anlayamadım?" diye sordum. Bakışlarını bana çevirip birkaç dakika içerisinde bitirdiği sigarasını söndürdü. "Kabanını giy, diyorum. Birkez daha anlayamazsan kalkıp ben giydireceğim."

Bilerek "Anlayamadım." dediğimde bakışlarını küllükten alıp bana çevirdi. Bilerek yaptığımı bildiği için gözlerinde gördüğüm yaramaz ifadeden cesaret alıp devam ettim. "Tekrar söyler misin?"

Pakedinden bir sigara daha çıkarırken üst dudağını yalayarak yüzümü izlemeye başladı. Çenesinin ucuyla masada bana yakın olan çakmağı gösterdiğinde hızla doğrulup çakmağı aldım ve ona uzattım. Kılını kıpırdatmadığında gözlerimi devirip istediği gibi ona doğru attım. Beceriksiz atışıma karşılık tuttuktan sonra sigarasını yakıp çakmağı tekrar masaya fırlattı. Dudakları arasında sigara varken yerinden kalktığında heyecanla yutkundum. Sırıtışımı saklamak için yüzümü eğdiğimde Ada'nın maşa yaptığı saçlarımdan birkaç tutamı omuzlarımdan döküldü. Ayaz arkama geçipte eğildiğinde gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum. Bir eli oturduğum geniş koltuğun sırt kısmına yaslıyken diğer eliyle kabanı aldıktan sonra doğruldu. Başımdan eksilen göğsünün baskısıyla gözlerimi araladım. Beni dürttüğünde öne doğru kaykıldım. Kabanı omuzlarımdan sarkıttıktan sonra birkaç saniye duraksadı. Heyecandan saniyede bir kuruyan dudaklarımı ıslatırken başımı hafifçe sağa çevirip omzumun üzerinden ne yaptığına baktım. Bakışlarımla hareketlendi ama hareketleri oldukça yavaştı. Üzerime doğru eğildiğinde sigarasının külü yanımdan yere düştü. Yanağı yanağıma değerken saçlarımı kabanın içinden çıkarttı. Hareketlerini hızlandırıp arkamdan çekildikten sonra tekar karşıma oturunca dakikalardır tuttuğum nefesimi dışarı üfledim.

Bakışlarımı gözlerine çevirdiğinde kaşlarını kaldırıp indirdi. "Giy."

Sözüne uyup omzundan bıraktığı kabanı giydim. "Önünü kapat."

Heyecandan titreyen ellerim düğmelere gittiğinde sırıttığını gördüm ama emin de değildim. Sigarasını dudakları arasından alıp nefesini dışarı üfledikten sonra külünü küllüğe döküp tekrar dudakları arasına yerleştirdi.

"Şey..." diye mırıldandım ikimizde sessiz kaldığımız için o dördüncü sigarasını falan yakarken. Bakışlarını bana çevirdiğinde kekelememeyi umarak dudaklarımı araladım. "Bir şey merak ediyorum."

Ne var ki kekelemiştim.

Kaşlarını kaldırıp çakmağı masanın üstüne attığında konuşmamı beklediğini anlayıp "Tamam söylüyorum." dediğimde gülecek gibi oldu. Oflayarak ellerimi yüzüme götürdüm. Fazla heyecanlıydım.

"Söyle." dedi ben birkaç dakika ellerimi yüzümden çekmeyince anlayışlı ve güzel ses tonuyla. Sıcak çıkan sesinden cesaret alarak ellerimi yüzümden çektim ve kedi gibi olan bakışlarımı ona çevirdim. Sigarasını söndürmüştü. Elleri ellerimde olması gerekirken boştu. Başka bir sigara yakmayıp bana bakmaya devam ettiğinde derin bir nefes aldım.

"Biz ayrıldık mı?"

Bu terkedilen birinin 'Ama seviyor gibiydi ya...' demesi kadar çaresiz bir soruydu. Merakla ona bakarken tekrar ağlamaya başlamamanın bir gücencesi yoktu. Kaşları hafifçe çatılırken sessiz kaldığında alt dudağımı ısırıp başımı eğdim. Parmaklarımla oynarken aklıma onun parmaklarımla oynadığı birçok anı gelmişti. Bakışlarımı hızla parmaklarımdan alıp bara çevirirken kızardığı için gözlerime güzel bir küfür yolladım.

"Kalk seni eve bırakacağım."

Kalkmasını kızarık gözlerle izledikten sonra kollarımı göğsümde birleştirip arkama yaslandım. "Sıkıldıysan gidebilirsin. Ben biraz daha burada duracağım."

Sesimin kırgın çıkması mı onu durdurmuştu yoksa sözlerim mi anlayamamıştım. Yukarıdan bana bakarken hıçkırmamaya çalıştım. Çok güzel bakıyordu.

"Seni üstündeki varlığı olay yokluğu koyar elbiseyle buradaki pezevenklerle bırakacağımı sanıyorsun al yak bir sigara."

Söylediği şeye gülümsediğimde bakışları dudaklarıma kaydı. Bakışları dudaklarımda olduğu için burnumdan aldığım nefes yetmemeye başladı. Dudaklarım aralandığında titrek bir nefes aldım pekte temiz olmayan bar havasından. Ama Ayaz'ın kokusunu da içeriyordu bu hava.

"Ayrıldık mı?" diye sordum tekrar. Bakışlarını yavaşça dudaklarımdan aldıktan sonra hızla karşıma oturup elini masanın üstündeki pakete atınca ondan önce davranıp paketi aldım. "Ayrıldık mı Ayaz?"

"Evet!" diye çıkışınca elimin içinde paketi sıkmaya başladım. Tek ezilen ben olmamalıydım. Gözlerim dolarken sorarken öne doğru kaykıldığım masada arkama yaslandım ve dolu gözlerimi ondan alıp paketi masanın üstüne attım. Titreyen ellerim kucağımda kendine bir yer edinirken dudaklarımı birbirine bastırıp ağlamamaya çalıştım.

"Sikeyim, ağlama. Elimden her şeyi alıyorsun, ağlama artık."

Bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerini gördüğüm gibi dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Eğer Ada Ayaz'ında dediği gibi aramız nasıl diye iki dakika da bir bizi izliyorsa aramıza girmesi gereken yer tamda burasıydı ama biz bizeydik, herkesin ortasında. Ne Ada geliyordu ne de başka biri.

"Neyini alıyorum Ayaz?" diye sordum ama sesimin yeterince güçlü çıkmadığını fark ettiğimde yineledim. "Neyini alıyorum?"

"Ulan kırgın olduğumda bile seni kırmamaya çalışıyorum. Haklı olduğumda bile özür dileyesim geliyor sırf sen üzülme diye. Bensiz kalamayacağını söylüyorsun, geri gelmemi istiyorsun. Sensiz kalamayacağımı unutuyorum bunu söylediğinde. Bensiz kalamayacağını düşünüyorum. Geri döneyim, diyorum. Ben bensiz kalsam bile o bensiz kalmasın, diyorum. Gururumu, siktiğimin kişiliğimi, folloş olmuş kalbimi bırakıp yine sana dönüyorum. Kırgınım görmüyor musun? Yaptığın tek şey yalan söylemen değil, bunu söylemen. Bebeği istediğimi göre göre nasıl devam ettirebildin? Neymiş, beni denemekmiş. Sikeyim inanmıyorsun değil mi? Benim birini sevebileceğim ihtimaline, sorumluluk alabileceğim ihtimaline inanmıyorsun. İstemeyeceğimi düşündün, aldırırım der kurtulurum diye düşündün ama istedim. Senden olan her şeyi isterim ben Masal. Sevip atmasanda, sikip atsanda seni seveceğim. Ulan bunu bilmiyor musun? Seni nasıl sevdiğimi bilmiyor musun? Benim kırılmayan, sigara tiryakisi, işi güçü uçkuru olan kötü çocuklardan olduğumu mu sanıyorsun?"

Yumruğunu sıkarken bakışlarını benden alıp dizini titretmeye başladı. Ağzım açık bir şekilde onu izlerken ben bile kendimden nefret etmiştim. Barda çalan gürültülü şarkı olmasa ve Ayaz'ın dediklerini duyanlar olsa üzerime çullanırlardı herhalde. Sen bu çocuğu nasıl üzersin diye. Sen bu çocuğu nasıl kaybedersin diye.

Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtığında devamını duymak istemiyormuş gibi tekrar bana döndü ve konuşmaya başladı. "Bencilsin. Bende bencilim ama sana karşı değil. İstesem de olamam. Kendi mutluluğumdan önce senin mutluluğunu önemsiyorum ama sen öyle değilsin. Ben hayatımı senin önüne katarım, yaşamadıklarımıda sana veririm ama sen öyle değilsin. Canın yandığında yanar canım, düzeltmeye çalışırım. Eyvallah ilk bana koşuyorsun ama ben sana koşabilir miyim bilmiyorum. Bütün yıkıntılarında desteğin ben oldum. Yinede beni denemeye devam ediyorsun, sevgimden şüpheleniyorsun. Sikeyim bunu kaç defa daha yaşayacağız? Selin'i sevmemi de gördün her bokunu seviyordum işte daha ne zorluyorsun beni? Belki istediğin prenslerden değilim çünkü prens bile değilim. Ama istersen kemiklerini kıracak kadar sıkı sarılabilirim. Yinede beni denemeye devam edeceksen, denemeye ihtiyaç duymayacağın, senin için mükemmel olan birini bulman gerekiyor. Belki kıskançlıktan gebereceğim, belki yokluğun ağlatacak ama dediğim gibi; mutluluğun, mutluluğum."

Sigara paketini ve çakmağını elini sertçe masaya vurarak aldıktan sonra siyah deri ceketinin cebine koydu. Hıçkırarak ağlarken kendimi durdurmaya çalışıyordum ama yapamıyordum. İnanmıyordu onu kendimden daha önemli gördüğüme ama öyleydi. Öl dese ölürdüm, ölse ölürdüm, ölmemesi içinde ölürdüm. Bakışlarını bana çevirmeden arkasını döndükten sonra yumruklarını sıkıp tekrar bana döndü.

"Sana benden nefret etmen için bir sebep veriyorum. Başkasını bulmana yardım eder."

Ağlayışlarım arttığı için mi bilmem bakışlarını bende uzun tutmadı. Arkasını dönerken yüzünü acıyla buruşturduğu görmüş, daha da ağlamaya başlamıştım. "Ayaz ben seni sevi..."

Beni susturan şey Ayaz'ın bir kızı kendine çekip öpmeye başlamasıydı. Bir senedir dudaklarımda olan dudaklarını, başka bir kızda gördüğümde gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Hıçkırıklarım ya durmuştu, yada kulaklarım bana acıyıp daha fazla duymama izin vermiyorlardı. Ama gözlerimin acıması yoktu. Gördüğüm görüntü bütün netliğiyle önümdeydi.

Kız hiç sorun çıkarmadan Ayaz'ın öpüşlerine karşılık vermeye başladığında avcumu tırnaklamaya başladım. Üst dudağımı ısırırken ayağımı öyle hızlı titretiyordum ki bütün vücudumda ayağımla birlikte hızla titriyordu.

Kız benim Ayaz'a defalarca yaptığım gibi kolunu boynuna doladığında dudağımdaki metalik tatı aldım. Avcumunda kanamaya başladığına emindim ama gittikçe hissizleşmeye başlıyordum. Yutkunmam bile zorlaşırken titreyen vücudumu kaldırmaya çalıştım. Dengemi kuramadığımda beni tutan bir Ayaz olmadığından tekrar koltuğa oturmuş oldum.

Ayaz kızı kucağına aldığında hıçkırdım.

Kız ayaklarını Ayaz'ın beline bağladığında -tıpkı benim gibi- hıçkırmak yanımda gülümsemek gibi kaldı. İçten ağlayışlarım birkaç kişinin dikkatini çekmiş olacak ki bana sorular sormaya başladılar. Onları umursamadan tekrar ayağa kalktım ama ayakta kalabilmek için birkaçını umursamam gerekmişti. Bebek yüzünden başım dönerken tutunduğum çocuğu dengemi sağladığımda ittirdim.

Ayaz kucağında kızla ilerlemeye başladığında başımı onaylamazca salladım. "Nefret ettiremedin Ayaz."

İlişkimizin bittiğini söylemişti. Bana bencil olduğumu söylemiş ve nedenlerini de açıklamıştı. Onu onun beni sevdiği kadar sevmediğimi sanıyordu. Onun sevgisini sınadığımı sanması belki doğru olabilirdi ama acım tam olarak o değildi ki. Ben sadece Ayaz'ın tepkisini ölçüp ileride boşa ümitlenmemek istemiştim. Evet istemeyeceğini düşünüyordum ama içimde isteyeceğiyle ilgili bir umutta vardı. Bir derdi olduğunda bana koşamayacağını sanıyordu. Koşmasa da olurdu, ben onun derdine koşardım. Canıma canını katacağını söylemişti, ben yapmaz mıydım sanıyordu? Ayaz'ın ölmemesi, yaşaması için her şeyi yapardım. Bunları bilmiyordu. Kendisini bana layık görmüyordu aynı zamanda. Bencil olduğumu düşünmesine rağmen kendisinde de hata görüyordu. Bana layık olmadığını görmesi beni ağlatan başka bir sebepti zaten. Daha iyilerine layık olduğumu sanıyordu. Aptal. Ondan başka kime iyi olurdum ki ben?

Ayaz'la kızın bir odaya girdiğini gördüğümde düşündüğüm şeyle kollarımı birbirine sardım. Ondan nefret etmem için bir sebep sunduğunu söylemişti. Ve sonra kızı öpmeye başlamıştı. Ondan nefret edip, daha iyisini bulmaya çalışmam için bana sebep sunmuştu.

Kızla yatacak mıydı?

Öyle olsa bile bir şey diyebilir miydim ki? Bir şeye karışabilir miydim? Çocuğu kırmış, sonra bir de kırıldığı için soğuk davrandığından ben kırılmıştım. Çocuğu affettirmek yerine, tavır koymuştum. Ayrıca çocuğa yalan söylemiştim. Artık bir ilişkimizin olmadığını açık bir dille söylemişti. Gidipte 'Sen ne yapıyorsun?' diyebilir miydim?

Titreyen vücudumu tuvalete attıktan sonra kapıyı hızla kapatıp yerde diz çöktüm. Bar kısmında duyulmayan hıçkırıklarım, boş tuvaleti inletirken alnımı yere yaslayıp ağlamaya devam ettim. Karnımda inanılmaz bir sancı vardı ama asıl sancı karnımın üstündeydi. Kalbim hızla atıyor, her atışında da ayrı bir acı veriyordu.

Ayaz belkide şuan kızla...

Kapı hızla açıldığında kalkmaya çalıştım. "Allah belanı vermesin."

Selin'in sesini duyduğumda tanıdık bir sesin verdiği etkiyle ağlayışlarım daha da şiddetlendi. Beni kaldırma çabaları başarı vermeyince vazgeçip o da benim gibi yanıma oturdu. Kollarını açtığı gibi ona sarıldım.

"Ayaz..." dedim hıçkırıklarım dört harften oluşan isimde bile defalarca sözümü keserken. "...beni..."

"Hişşt." diye beni susturdu. "Biliyorum saatlerdir sizi izliyorum."

"Neden yaptın?" diye sordum bu sefer. Her ne kadar ondan hesap sorsam bile hala ona sarılmaya devam ediyordum. Bir şeye ihtiyacım vardı, tutunacak bir şeye. Ve Ayaz'da yanımda yoktu.

"Çünkü küçük kardeşimi korumam gerekiyordu." Titreyen vücudumun el verdiği kadarıyla hareket etmeye çalışıp gözlerine baktığımda halime acıyıp tekrar sarılmaya çalıştı ama onu durdurdum. Nefesim bile titrerken konuşmaya çalıştım.

"Neyden?"

"Bak Masal..." dedi göz yaşlarımın yanağıma yapıştırdığı saçları yüzümden çekerek. Tekrar hıçkırdım. Kızla işleri bitmiş miydi acaba?

"Ayaz'ı çok severim. Her ne kadar onun beni sevdiği zaman değerini Atalay'ı sevmem yüzünden bilemesem de ona değer veriyordum. Şimdi de veriyorum. Çocukluğumuzdan beri tanışıyoruz. Her şeyimde o yardıma koştu. Ama sende benim kardeşimsin. Öz kardeşim. O yüzden seni daha çok önemsemem gerekiyor."

"Ne diyorsun?" diye sorduğumda derin bir nefes aldı. "Ayaz'lar ihaleyi kazandığı için o aileden birine ve yakınındakilere zarar verecekler. Eğer seni Ayaz'dan uzaklaştırmazsam..."

"Aptal!" diye bağırırken yerden kalkmaya çalıştım ama bebek beni zorladığı için yine Selin bana yardım etmişti. Ayağa kalktığımızda onu ittirdim. Bedenim titrese bile sinirim sayesinde Selin'in sırtını duvara çarptırmıştım.

"Mert mi uydurdu bunları? Ona mı inandın? Senin mantıksızlığın yüzünden şuanda sevdiğim adam başkasıyla yatıyor!"

Canım çıkarcasına bağırdıktan sonra ellerimi ağzıma getirip hıçkırmaya başladım. "Aldatmıyor seni gerizekalı. Çocuk seni ölür gibi seviyor aldatacağını mı sanıyorsun?"

"Onları odaya girerken..."

"Kızı odaya girdiği gibi bırakıp arka kapıdan çıktı. Öyle san istiyordu.Ayrıca şuan da dışarıda senin bardan çıkmanı bekliyor. Atalay'ı aradı gelip seni alması için. Atalay gelene kadar barın kapısından içeriyi izliyor."

"Nereden biliyor..."

"Barın sahibi benim bu geceki yemeğim oluyor da."

Ona cevap verme gereği duymadan koşarak lavabodan çıktım. Arkamdan "Masal dur!" diye bağırdığında onu umursamadım. "Masal Mert'ten öğrenmedim, yalan değil Masal ablacım nolur dur."

Koşmam bile yanlışken topuklu ayakkabılar daha da zorladığı için yolun ortasında durup topuklu ayakkabıları kenara fırlattım. Ada toplardı artık.

Ayaz'ı kaybetmeye niyetim yoktu. Ona hamile olduğumu söylemem gerekiyordu. Baba olduğunu. Çocuğunu taşıdığımı. Onu çok sevdiğimi söylemem gerekiyordu.

Ayaklarım çıplak olduğu için ve barın ortasında insanlı yararken zaman kaybetmek istemediğim için barın arkasından çıktım. Barın etrafını dolanarak ön kapıya doğru koşmaya başladığımda nefes nefese kalmıştım. Karnımda bir sancı olduğu için elimi karnıma götürdüm. "Lütfen." dedim karnımda bir yerlerdeki bebeğe. "Şimdi zorluk çıkartma. Babanı kafalayalım sonra ikimizde ona zorluk çıkaracağız zaten. Lütfen."

Köşeyi döndüğümde Ayaz'ı kapının önünde sigara içerken merakla içeriye baktığını gördüğümde durup gülümsedim. Derin bir nefes alıp "Ayaz!" diye bağırdığımda bakışlarını hızla bana çevirdi. Kaşları hafifçe çatıldığında onu umursamadan ona doğru koşmaya başladım. Gülümsüyordum çünkü beni affedecekti. Hamile olduğumu söylemenin tam zamanıydı. Benim için en iyisinin o olduğunu söylemem lazımdı.

Ona doğru koştuğum için sigarasını kenara attıktan sonra vücudunu bana döndürüp bir iki adım ilerledi. Kaşları merakla kalkmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştı ama kollarını da hafifçe kaldırmıştı. Sarılacaktı.

Allah'ım sarılacaktı. Bir haftadır özlem duyduğum hissi yaşayabilecektim.

Arkasında gördüğüm karartıyla koşuşum yavaşladığında Ayaz "Masal?" diye seslendi. Sessizce yutkunurken Ayaz bana doğru hızla yaklaşmaya başladığında Ayaz'ın arkasındaki adamla göz göze geldik. Dudaklarını oynatarak "Bom." dediğinde ne olduğunu anlayıp çığlık attım.

Çığlık atışımla daha da hızlanan Ayaz kollarımdan tutup bana bir şeyler sormaya başladığında ellerimi bileklerinden indirip ellerini tuttum. Elleri herzaman ki gibi bana büyük gelmişti ama sıcacıktı. Bu soğukta sıcacıktı ve ellerimi tuttuğu onlarca anı gibi şimdide parmakları parmaklarımı kavramıştı. Onu döndürerek onunla yer değiştirdiğimde şaşkın olduğu için karşı koyamadı. Meraklı bakışları mavilerimdeyken tekrar konuşmaya başladı ama anlamıyordum. Saniyeler geçmemişti ki uğultulu seslerin arasına bir ses daha eklendi.

Silahın sesiyle konuşmayı kesen Ayaz'ın gözleri yavaşça kapanıp açıldı. Bir saniyelik bir kapanmada bile kızaran gözleri gözlerimdeyken ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. "Bende senin canına canımı katarım Ayaz." dedim fısıltıyla.

"Masal." dedi acı dolu sesiyle. Birazdan oturup hıçkırarak ağlayacakmış gibi duruyordu. Elleri sırtıma kayarken bedenim afalladığında düşen bedenimi hızla tutup diz çöktü.

"Masal ne olur." dedi gözleri dolarken

Gözlerimin en son gördüğü şey gözleri olacaksa, ölümde güzel şeydi. Elleri hararetle vücudumda gezip kurşunun yerini ararken dudakları titriyordu. Gözleri doluydu. Yanağından akan yaş yüzüme isabet ettiğinde gözlerimi yavaşça kapadım. Ayaz bunu yanlış yorumlayıp "Masal!" diye acıyla bağırdığında hıçkırmaya başladım.

Onu bırakmak istemiyordum.

"Ayaz..." dedim güçsüz ellerim onun ne yapacağını bilmeyen güçlü ellerine kayarken. Korkudan ne yapacağını bilmeyen gözlerini, gözlerime çıkardığında ağlayışıyla daha da şiddetlendi ağlayışım.

"Bilmen gerekiyor..."

"Kes sesini biz şimdi..." dedikten sonra çevresine bakmaya başladı. "Biz şimdi.." diye tekrarladıktan sonra burnunu çekip bakışlarını bana çevirdi. "Hastaneye gideceğiz. Sana kan verecekler. Sanırım önce kurşunu çıkartmaları lazım yada..." dedikten sonra hıçkırdı. Hıçkırmasıyla gözümü yumup saniyeler sonra açtım. Diyecek söz bulamadığında telaşla ve boğuk sesiyle ekledi. "Biz şimdi hastaneye gideceğiz, evet."

"Ayaz lütfen söylemem lazım."

"Sus." dedi ağlayarak. "Sus duymak istemiyorum. İyileştiğinde söylersin."

Bardan çıkan birkaç kişi bizi gördüğünde Ayaz hızla bağırmaya başladı. "Ambulans çağırın! Sevgilim vuruldu lütfen ambulans çağırın. Ölmüyor ama ambulans çağırın. İyileşmesi lazım."

Onları telaşlandıran şeyin benim vurulmam mı yoksa dağ gibi adamın hıçkırarak ağlaması mıydı çözememiştim. Onların bağrışlarıyla birkaç kişi daha bardan çıkarken çoğu telefonlarına sarılmışlardı.

"İyileşmezsem?" diye sorduğumda başımı göğsüne yaslayarak sarsılarak ağlamaya başladı.  "Bak arıyorlar, iyileşeceksin."

Hissetmiyordum. Bu neye işaretti? Ölüyor olduğuma mı yoksa iyi olduğuma mı? Acıyı hissetmiyordum. Tek hissettiğim sımsıkı sarılan Ayaz'dı. Kurşunu bulmuş olacaktı ki boynuma sarılıyordu. Sırtıma dokunmamaya özen gösteriyordu.

Ve sonra... Ağlıyordu.

Yine de söyledim. İyileşeceksin diyordu ama iyileşeceğim ne mağlumdu? Bilmesi gerekiyordu.

"Ayaz..." diye mırıldandım. Hıçkırıklarını kesemedi ama beni dinlediğine emindim. "Çocuğuna hamileyim."

Ambulans geldiği için hareketlenen Ayaz sözlerimi duyamadan bağırmaya başladı. İnsanlarda bağırarak beni gösteriyorlardı. Ambulanstan inenler bize doğru koşmaya başlayınca Ayaz'ın elini sıktım. Küçük elimin küçük gücünü hemen algılayıp bakışlarını bana çevirdi.

Allah'ım ağlamasa olmaz mıydı?

"Söz ver." dedim.

"Söyle birtanem." dedi bana ilk defa.

"Ağlayamayacaksın."

"Hayatım ölmeyeceksin..." diye diretse bile sözünü kestim. "Ayaz ağlamayacaksın söz ver."

"Ben..."

"Ayaz benim için önemli lütfen." 

Neredeyse yalvarıyordum. Bana olan sözünü tutmamazlık yapabilir miydi? Tamam konu bu kadar önemliydi ama Ayaz sözlerini tutardı.

Beni sedyeye yatırırlarken Ayaz da elimi tutarak kalktı ve doktorlarla beraber ambulans koşmaya başladı. Direttiğim için "Söz veriyorum." dedi acelece. "Ama ölmeyeceksin."

Kendini avutması karşısında gülümsedim ve karşı çıkmadım. "Seni seviyorum sevgilim."

Ve Ayaz Barkın bana söz vermesine rağmen bütün yol boyunca ağladı.

Continue Reading

You'll Also Like

556 93 16
Binlerce güzel yazarın kitapları ve linkleri bulunmaktadır. Her kitabın türü ve açıklaması yapılmıştır, iyi okumalar dileriz...
349 114 6
Anne ve babamın öldüğünü duyduğum an benim kalbim durmuştu, tek hissettiğim buydu acı. Kalbim acıyordu, çok acıyordu...
4.1K 3K 12
Çoğu hikayenin başladığı gibi güzel başlamadı benim hikayem. Zaman zaman rüya gibi anlara takılı kalsamda kabusu da fazlasıyla yaşadım elbet. Yaşam v...