Flowers Blooming in the Dark...

By cooljhope

39.8K 7K 1.3K

Ölüm Tanrısı Wei Wuxian, Bereket Tanrısı Lan Wangji ile tanıştığında beklediği son şey ayaklarının yerden kes... More

1- kim olduğunu biliyorum
2- saça konan lotus
3- yenidünyalar
4- Wei Ying'i bekliyordum
5- biriyle tanıştım
6- bu senindir
7- ben sadece doğruları söylerim
8- varsayımsal olarak
9- seni öpebilir miyim?
10- bin öpücük
11- fısıltıların tanrısı
12- ceza
13- Yiling
14- sözler tutulmalıdır
15- kehanet
16- görmek ister misin?
17- Xian-gege, Sebze-gege
18- A-Yuan öyle demek istemedi
19- kanıtla
20- hiç aşık oldun mu?
21- ikinci görev
22- bekle beni
23- sebze-gege nerede?
24- senin için
25- nezaket ismi
26- küçük bir Lan
27- güneş feneri
28- tavşan feneri
29- Gecesiz Şehir ve Jinlin Tai
30- böğürtlenler ve pembe cüppe
31- bizi ayıramayacaklar
32- boom!
33- bana güvenmene ihtiyacım var
34- Yiling Piri'nin planı
35- son aptallık girişimi
36- sevgi ve şefkat
37- en iyi şans sensin
38- solup gitmek
39- ruh bağı
40- onlara inanıyorum
41- evlilik ve ruh bağı töreni
42- beni geçmen gerekecek
43- sana güveniyorum
45- buradayım, Lan Zhan
46- final

44- mum alevleri

625 125 14
By cooljhope

Nie Huaisang, Wen Ruohan'ı tuzağa düşürme planını ilk ortaya attığında, Wei Wuxian hiç şüphesiz biraz kuşkucuydu. Buna rağmen arkadaşına güvenmiş ve Lan Wangji ile Jiang Cheng'i de aynı şeyi yapmaya ikna etmişti. Tabii ki bundan önce fısıltıların tanrısını bir kenara çekerek eğer A-Yuan'a bir şey olursa, Nie Mingjue'nin bile Nie Huaisang'ı Wei Wuxian'dan koruyamayacağını kesinlikle söylemişti. Nie Huaisang'ın rengi bunu duyunca atmış olsa da, ona ne yaptığını bildiği konusunda güvence verdi.

Bundan memnun olan Wei Wuxian ise onun verdiği talimatları söylenmeden yerine getirdi. Nie Huaisang'ın kurnaz olduğunu her zaman biliyordu ancak bu sefer, fısıltıların tanrısı sahiden kendisini aşmıştı. Tahmin ettiği gibi, Wen Ruohan harekete geçmek için tören sonrasına kadar beklemiş ve bu da, Nie Huaisang'a Jin Guangyao'yu kendi taraflarına çekme fırsatı vermişti. Bu, diğerlerinin planda en çok şüphe duydukları kısımdı ancak Nie Huaisang kısa, fısıldamayla yapılan bir konuşmadan biraz daha fazlasını yapmıştı.

Şimdi en yakın müttefiki tarafından ihanete uğradığı için, Wen Ruohan öfkesini Wei Wuxian'dan çıkarmaya kararlı görünüyor, kılıcıyla diğer tanrıya şiddetli bir şekilde saldırıp, rakibini alt etmek için qi'sini kullanıyordu.

Wei Wuxian başını görünmeyecek derecede hızla aşağı indirip; kılıcın, arkasındaki dolaba girmesine sebep olduğunda, A-Yuan'a odasını mahvettiği için sessiz bir özür göndermişti.

Birçok tanrı, ölüm tanrısı ve güneş tanrısı arasında en güçlü hangisinin olduğuyla ilgili yüzyıllardır spekülasyon yapıyordu. En nihayetinde uzun bir süre sonra ikisi bir savaşa girişmişti ve Wei Wuxian, sıra saf güce geldiğinde Wen Ruohan'ın kendisinden üstün olmasından dolayı sinirlenmişti. Büyük bir farkla kazanmıyordu ancak güneş tanrısı dezavantajlı olmasına rağmen kesinlikle Wei Wuxian'dan daha az efor sarfediyor gibi görünüyordu.

Eğer yüzeyde olsalardı savaş Wen Ruohan'ın lehine olacaktı çünkü yeraltında olduğu için güneşin gücüne erişimi sınırlıydı. Fakat şu an tam tersi, daha güçlü olan Wei Wuxian'dı. Bu, başka bir yerde savaşırlarsa eğer savaşı kesinlikle kaybedeceği anlamına gelmiyordu elbette ancak şimdikinden çok daha zorlu bir mücadele olacağı kesindi. Fakat bu durumdayken bile, Wei Wuxian yavaşça avantaj kaybediyordu.

Ayrıca düğün elbisesini kirletmemek ya da yırtılmasından kaçınmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması da bu duruma hiç yardımcı olmuyordu.

Wen Ruohan ruhsal enerji patlamasından kolayca kaçındığında Wei Wuxian dudaklarını büzdü. Böyle olmayacaktı. Şu anki durumda en iyi ihtimalle bir çıkmazda kalırlar, en kötü ihtimalle de Wen Ruohan, Wei Wuxian'la alay etmekten sıkılıp tüm gücünü açığa çıkarırdı. Tam da düşündüğü gibi, Wei Wuxian en sonunda gizli silahını kullanmak zorunda kalacaktı.

Kılıçları bir kez daha çarpışmış, kıvılcımlar havada uçuşmuştu fakat sonra iki tanrı da geri çekilip, birbirlerine ihtiyatlı gözlerle baktı.

Wei Wuxian sahte bir neşeyle, "Bak ne diyeceğim," dedi. "Sana son bir şans veriyorum. Eğer şimdi vazgeçer ve bir daha A-Yuan'a zarar vermeye çalışmayacağına dair kutsal bir yemin edersen, gitmene izin veririm."

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Wen Ruohan teslim olmadı.

"Vazgeçmezsem ne yaparsın?" diye alay etti. "Üzerimde bitki yetiştirmesi için kocanı mı çağırırsın?"

Wei Wuxian sırıttı. "Lan Zhan'ın neler yapabileceğine hayret edersin. Öyle görünmeyebilir ancak Lan Zhan'ın güçleri savaş için senin düşündüğünden çok daha uygun. Fakat demin demek istediğim şey bu değildi."

Rahat bir şekilde yataktan geri kalmış döküntülere doğru yaslanarak, kılıcını kınına soktu ve cübbesinden Karanlık Kaplan Mührü'nü çıkardı.

"Ölüm tanrısı olarak gücümün ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu.

Wen Ruohan alay içinde, onu kılıçtan geçirip geçirmemeyi düşünüyormuş gibi ölüm tanrısına baktı. Ancak bir süre sonra, güneş tanrısı da kılıcını indirmiş ve Wei Wuxian'ı gerçek bir tehdit olarak görmediğini açıkça ifade etmeye çalışıyormuş gibi, ölüm tanrısıyla eşit derecede rahat bir tavır takınmıştı.

"Yeraltı dünyasına hükmediyorsun," diye yanıtladı. "Ölmüş ölümlülere gidecek bir yer veriyorsun ve onlar da karşılığında sana tapıyor."

Wei Wuxian, "Bu büyük bir kısmı," diyerek onayladı. "Ölülerin tanrısı olarak, fani hayatını terk edenlere göz kulak olmak benim sorumluluğum. Fakat ölüm tanrısı olarak, ne zaman öleceklerine karar vermek benim işim. Kabul ediyorum ki, bunu kadere bırakma eğilimindeyim," omuz silktiğinde mührü avucunun içinde yukarı atıp tutuyordu. "Benim bile yaşayan her canlıyı ziyaret ederek ruhlarını Yiling'e getirmek için yeterli boş zamanım yok. Fakat eğer istersem, yapabilirim." Mührü havadayken kapmış ve Wen Ruohan'a keskin bir bakış atmıştı. "Bunu yapmak kolay, gerçekten. Eğer konsantre olursam, her ölümlünün minik mum alevleri gibi olan yaşam güçlerini görebilirim ve olduğum yerden onları söndürmek çok kolay bir iş."

"Tüm bunlar oldukça etkileyici olsa da," dedi Wen Ruohan. "Bunun konuyla ne alakası olduğunu anlayamadım. Eğer Hanguang-jun seni kurtarmaya gelene kadar zaman kazanmaya çalışıyorsan, korkarım ki çabaların boşa gidecek."

"Seni yenmek için Lan Zhan'ın yardımına ihtiyacım yok," dedi Wei Wuxian. "Fakat onun, gözünde böyle büyük biri olmasına sevindim! Gördüğün gibi, bunu benim için bulan Lan Zhan'dı. Bir zamanlar Baoshan Sanren'e aitmiş ama o kaybetmiş. Kaderin bir cilvesi olaraksa Lan Zhan bunu bana kur hediyesi olarak geri getirdi."

Wen Ruohan'ın gözleri, Wei Wuxian'ın selefinin adı geçince kısılmıştı. "Peki bu eser tam olarak nedir?"

"Karanlık Kaplan Mührü," diye yanıtladı Wei Wuxian. "Daha önce duymuş muydun?"

Güneş tanrısının tüm vücudu kaskatı kesildi.

"Duydum," diye cevapladı. Kılıcındaki tutuşu sıkılaşmıştı. "Ne işe yaradığını bilmesem de, duydum. Baoshan Sanren ne işe yaradığını kimseye asla söylemedi."

Tanrı ve tanrıçaların yeteneklerinin kapsamını bir sır olarak saklamaları alışılmadık bir durum değildi. Ne de olsa sadece bir aptal kartları açık oynardı. Ancak Karanlık Kaplan Mührü olayında, Baoshan Sanren'in kimseye hiçbir şey söylememesi için çok iyi bir nedeni vardı. Dürüst olmak gerekirse, Wei Wuxian bu mühürden kadının kendisinin kurtulduğunu öğrense hiç şaşırmazdı.

Wei Wuxian, "Başta ben de bilmiyordum," dedi. "Mührün gerçek amacını yakın zamana kadar fark etmemiştim."

"Eh," dedi Wen Ruohan ağır ağır. "Beni de merakta bırakma."

"Ölümlülerin yaşam güçlerini görmek hakkında ne söylediğimi biliyorsun değil mi?" diye sordu ölüm tanrısı. "Eh, öğrendim ki, Karanlık Kaplan Mührü'nü tuttuğum sürece, tanrıların yaşam güçlerini de görebiliyorum."

Wen Ruohan'ın parçaları yavaşça birleştirmesini izledi. Belki de hayatında ilk kez, güneş tanrısının yüzünde korku belirmişti.

"Sen..."

Wei Wuxian gülümsedi ve gözleri daha da koyu bir kırmızı tonuyla parıldadı.

Wen Ruohan ona delirmiş ve çaresiz bir kükremeyle birlikte hücum etti. Ancak yeterince hızlı değildi. Wei Wuxian konuştuğu tüm o süre boyunca, Wen Ruohan'ın yaşam alevinin göğsünde titreştiğini görebilmiş ve güneş tanrısının kılıcı kendisine daha yaklaşamadan, Wei Wuxian güçleriyle ona doğru uzanarak, bir çimdikle o alevi söndürmüştü.

Wen Ruohan, ipleri kesilmiş bir kukla gibi yere yığıldı. Wen Ruohan'ın bedeni yavaşça solup gitmeye başlarken, Wei Wuxian uzun bir süre boyunca hareket etmedi. Yalnızca tamamen kaybolduğunda rahat bir nefes alabilmişti.

Wei Wuxian da aynı sonuca ulaşmış olsa bile, -alevleri görmenin ölüm üzerindeki gücünün ölümsüzlere uzandığı anlamına geldiğini- belli bir şekilde önceden bunu test etmemişti. Wei Wuxian'ın bir kısmı dehşete düştü. Ölümü, ölümlüler üzerinde kontrol etmek başka bir şeydi ancak böyle bir gücü kendi emsalleri üzerinde de elinde tutması... yaşadığı biraz sarsılmaktan daha fazlasıydı. Bu kesinlikle, belki de Lan Wangji dışında kimseye güvenemeyeceği bir şeydi.

Wei Wuxian yalnızca tanrıların ruhlarının kaybolduktan sonra Yiling'e gelmediğini biliyor fakat nereye gittiklerini bilmiyordu. Belki de evren dengesini bu şekilde koruyordu. Ölümlüler, yaşayanların diyarında yalnızca kısa bir varoluşa sahipti fakat ebediyen yeraltı dünyasında yaşayabilirlerdi. Ölümsüzler ise binlerce yıl yaşayabilseler de, bir kez öldükten sonra yok olurlardı.

Eh, bunlar başka bir gün düşünülecek şeylerdi. Şimdilik Wei Wuxian, A-Yuan'ın nihayet güvende olduğu bilgisi ile kendisine yalnızca dinlenme izni verdi.

Kendisini toparlayarak odadan çıkmış ve Jin Guangyao'yu koridorda beklerken bulduğunda duraksamıştı. Wei Wuxian yüz buruşturmasını sakladı.

"Burada ne yapıyorsun?"

Jin Guangyao gülümsedi. "Yardıma ihtiyacın olursa diye yakınlarda durmanın ihtiyatlı olacağını düşündüm."

Wei Wuxian; yumurtalarını yanlış sepete koyduğu ortaya çıkarsa eğer, ikincil zarar vermeye gerek olup olmadığını düşündü. Diğer tanrıyla gereğinden fazla konuşmak istemiyor olmasına rağmen, merakı daha ağır basmış ve "Neden taraf değiştirdin?" diye sormuştu.

"Bilâkis," dedi Jin Guangyao. "Ben her zaman kendi tarafımdaydım ve küçük bir kuş beni Wen Ruohan'ı desteklemenin düşüşüme yol açacağına ikna etti. Wen Ruohan'la çalışıyordum çünkü karşılığında benim için bir şey yapmayı kabul etmişti fakat bu vaat, hayatımı riske atmaya değmezdi."

"Senin için ne yapacaktı?"

"Kendi başıma yapamayacağım bir şey değildi." Jin Guangyao ona oldukça uğursuz bir şekilde güvence verdi. "Wen Ruohan sonuca ulaşmanın en hızlı ve en elverişli yolu olsa da, tek seçenek olmaktan oldukça uzaktı. Ben sabırlı bir adamım."

Wei Wuxian ona yandan bir bakış attı. "Pekâlâ, her ne peşindeysen, arkadaşlarıma ya da aileme zarar vermesen iyi edersin," diye uyardı. "Yoksa senin de sonun onun gibi olur."

Jin Guangyao hafifçe "Yerinde olsam tehdit ederken dikkatli olurdum, Yiling Piri," dedi. "Diğer tanrıları sana düşman etmek çocuk oyuncağıydı. Kendi türünü öldürme gücüne sahip olduğunu öğrenirlerse, nasıl tepki vereceklerini hayal bile edemiyorum."

Lanet olsun. Demek ki kulak misafiri olmuştu.

"Seni neden şimdi öldürmeyeyim?" diye sordu Wei Wuxian. "Tek tanık sensin."

Jin Guangyao, "Doğru," dedi. "Ancak aynı zamanda tüm bunları örtbas etmek için en iyi şansın da benim. Wen Ruohan'ın senin düğününde ortadan kaybolduğunu kesinlikle fark edeceklerdir ve oğlun onun yerini aldığında ise şüpheleri yalnızca daha da artacaktır. Fakat benim yardımımla, hiçbirinin kafası ne olduğunu basmayacak. Ve sen bir şey söylemeden önce," diye ekledi. "Huaisang'ın gücü benimkini aşabilir ancak etkisi aşamaz. Bana ihtiyacın var."

Wei Wuxian ona yalnızca soğuk bir şekilde bakıp cevap vermediğinde, Jin Guangyao ona bir selam sundu.

"Peki o zaman," tatlı bir şekilde gülümsüyordu. "Umarım tüm bu kargaşayı geride bırakabiliriz. Evliliğiniz için tekrar tebrikler."

Başka bir söz söylemeden, oradan ayrılmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

3.4K 420 22
~Bir rüya ile başladı her şey. Ve bir büyücü Wei'yi aşkın kucağına attı... New York'tan Çin'e aşkını bulmaya gelen Wei, aşkını bulduğu gecenin sabahı...
51.7K 5.2K 10
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
2.8K 340 19
Birbirini ardını kesmeyen maceralar ve aksiyon dolu olaylar, bir yandan hastanenin yoğun çalışmasının ardında Cerrah Chanyeol ve asistan Baekhyun'un...
1.1K 269 11
Kehribar rengindeki gözlerine bakarken gülümsedim. Belimdeki elini sıklaştırıp gülümseyerek karşılık verdi bana. Şimdi söylemenin sırasıydı sanırım...