Günah Lekesi +18

By dilabstn

138 11 79

"Gözlerine günahlarının lekesi sinmiş Teröristin kızı." dedi, beni hiç tanımayan o adam. Bir yabancı... __ "B... More

II- Yaşam Dilenen Çimenler🔥
III-Yeşil Cehennemin Esirleri🔥
IV-Yeniden Doğmanın İmkansızlığı

I-Sır Kuyusunun Dibindeki Ölüler🔥

86 8 79
By dilabstn

İnstagram; dila.bostan

BÖLÜM 1

Sır Kuyusunun Dibindeki Ölüler

 Rei, / Nereye Gidiyorsun?

Gırtlağıma kadar doluyken, öyle çok boş hissediyordum ki... Nefes alamayacak kadar doluydum, aldığım her nefeste boğulacak kadar da boş. Mutsuz hissetmiyordum, ama mutluluğun kelime anlamını bile bilmiyordum. İçimde taşıdığım bütün duygular çekilmiş gibiyken o duyguların altında ezildiğimi hissediyordum. Yaşadığımın farkındaydım ama hissedemiyordum.

Gülerken gözlerim parlıyordu, o ışık ardındaki yangından alıyordu halbuki parlaklığını. O yangının küllerini öksürüyordum lakin yangın nerdeydi onu bile bilmiyordum.

Her an düşecekmişim gibi, düşersem asla toparlayamayacakmışım, darmadağın olacakmışım gibiydi hislerim. Kendimi kağıtlara yazıyor sonra o kağıtları ateşe verip yok ediyordum.

Cenazelerin aslının insanlara veda etmek olduğunu ilk kez öğrenmiyordum ama ilk kezmiş gibi canım yanıyordu. Bir cenazenin değil, bir hayatın altında kalmış, ezilmiş ve parçalanmıştım.

Adımlarım o kadar sessizdi ki, koskocaman evin içinde bi hayaletin bile sesi duyulmuyordu. Ama biliyordum. O buradaydı. Tıpkı benim gibi o da bu lanet orman evinin içindeydi. Ve yine o da benim gibiydi...

Her katil suç mahalline döner...

Ellerimdeki titremeleri durdurmak için avuçlarımı eteğimin uçları ile doldurdum. Kalbim o denli hızlı atıyordu ki, bu evden ikinci kez bir ceset çıkacaktı. Korkudan değildi bunun nedeni. Onu görmek istiyordum. Etini tırnaklarımın altında hissetmek, varlığının asıl

Adımımı mutfağa attığım sırada ay ışığının aydınlattığı takvime çarptı gözüm 23 Aralık 2022 . Bugün çocukluğumun geçtiği bu evin bir cinayet mahalliği oluşunun bilmem kaçıncı yılıydı. Bugün bu evde çocukluğumun katili beni arıyordu.

Alışık olduğum orta tezgaha ilerledim. Gözlerim mutfağı taramadı. Ezbere bildiğim üçüncü çekmeceyi açıp küçükken hep kullanmak istediğim o büyük kalın bıçağı elime aldım.

Buğday rengi tenimde parıl parıl parlayan gümüş bıçak kalbimin ritmini kırdı. Gözlerim mutfak kapısına kaydığında evin içinde bir gürültü koptu. "Hoşgeldin" sesimin bütün eve dağılışını dinledim.

Mutfağın ışıkları açılır gibi oldu, o kısacık saniyelik anda gördüğüm en net şey gecenin şafağından bile parlak mavi gözlerdi.

Gözleri Lavinia gözleri kalbimi hep korktuğu okyanusun içinde yüzdürüyor...

Aklımın bana oynadığı oyunu kırdım. Dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı. "Sana söylemedi mi?" diye bağırdım, adımlarımı mutfak kapısından geçirmek üzereyken. "Bir kadından, özellikle kanatları parçalanmış bir kadından ruhunu çalarsan başına ne gelir sana anlatmadı mı?"

Cam gibi parlayan gözlerinden akan pişmanlık değildi. O hiçbir zaman pişman olmazdı. Tanrı onu yaratırken kalbindeki sevgi damarını kesmişti.

"Karaca bu masalı sana anlatmamış olmalı." güldüm. "Öyle bir kadına bulaşırsan cehennemde bile ondan kaçacak yer ararsın." Başım dönüyordu. Öfke gözlerimi karartıyor, acı bir sarmaşık gibi tüm bedenimi sarıyordu. "Söylesene Ceş, kendi kızını yok etmenin bedelini ödeme vakti gelmedi mi?".

Dudaklarını araladı, lakin tek bir söz dahi edemedi. Beni görmeyeli kaç yıl olmuştu? Özgürlüğü uğruna beni atalı kaç sene olmuştu. "Büyüdüm ben baba, yaptığın yanına kar mı kalacak sandın?"

Evde bir avcı vardı. Yıllardır av rolü yapan, tüfeğini arayan bir avcı. Dilimden zehir gibi dökülen baba sıfatı onu değil beni zehirledi. Sanki bu kelime bana yasakmış gibi. Oysa ben hiç söylenmeyecek iki adama da baba diyordum.

"L-" tek bir harf, elimi kaldırıp onu susturmama yetecek tek bir harf çıktı ağzından. "Adımı bir mezar taşına kazıdın, bana yeni bir isim verdiler Ceş..."

Gözlerini kapattığında sesini yıllar sonra ilk kez duydum. "Gümrah..." o bana cehennemin içinde verilen isimle seslendi. Kalbimin kuruyup sahiplendiği o leke gibi isimle.

Gümrah... Hayatım boyunca bunu duyduğum her an gözlerimin önüne kanlı çivilerle çakıldı.Onun değil, bir başka canavarın bana Gümrah diyen sesi benliğimi aşıp çocukluğuma saplandı.

Farsça, Günahkar anlamına gelen o kelime... Hayatım boyunca asla unutamayacağım o isim. Gümrah Abbasoğlu... Bir Günahkar, adında cehennemi taşıyan bir günahkar.

Gözlerimden benden habersizce akan yaşı durdurmadım. Elimdeki bıçağı artık yere düşürdüğümde başımı eğmiş ve ayak uçlarıma bakıyordum.

Tanrı'nın baba dedmemi istediği adam beni artık görüyordu. Orman evinin içini aşinası olduğum o müzik doldurduğunda kalbim boğazıma geldi. Kendime inanamıyordum. " Kızını özledin mi baba?"

Baiımı kaldırıp mavi alevleri andıran gözlerine baktım. Ay ışığı gözlerine vurduğundan daha da parlak duruyordu. Korkak bir adamdı. Acımasız ama kendi gölgesinden bile korkan bir adamdı Aydemir İzel. "Seni kızının yanına göndereceğim." dedim yemin eder gibi.

Müziğin sesi arttıkça kalbimin sesi de artıyordu. Göğüs kafesime çarptıkça orayı zedeliyordu. "Ne dersin baba..." Dilim aklıma küstü.

"İzel mezarlığına boş bir tabutun yanına değil, bir paçavra gibi teröristlerin eline verdiğin altı yaşındaki o kızın yanına gitmek ister misin?"

Dudaklarım titredi. Burnumdan içeri sızan havada ağır kan kokusu vardı. Ciğerlerimin dağlandığını düşündüm. Kendimi iki boktan hayatın arasında sıkışmış gibi hissediyordum. Hangi adı alsam uykularım olmazdı. Hangi ismin altına sığınsam birileri beni öldürürdü.

Gözlerinin zehirinde yansıyan kendime baktım. İlk gördüğüm hep Gümrah olurdu. Fakat ben bu kez yıllardır rastlayamadığım onu gördüm. Doğduğunda alev gibi yanan teni yüzünden kırk iki gün küvezde kalan adını burdan alan o bebeği. Annesinin "Doğarken kendi cehennemini de getirdin teninde..." dediği o kız bebeği.

Kaçıncı yaşında olduğunu hatırlamadığı bir zamanda babasının bir teröristin avucuna bıraktığı o kız.

Onun ardında Gümrah duruyordu. İrislerinin içinde büyük siyah lekeler olan çilli kadın. Dağlarda kendini korumaya çalışarak büyüyen o kız. Adını bir gece yarısı iğrenç bir adamdan alan o kız.

İçimde iki kadın büyüttüm. Biri annesinin cehennem dediği diğeri babasının günah bildiği bir kadın. Her an gidebilecek kadar cesaretli fakat korkudan bayılacak kadar korkak.

Gözlerini korkularına dikecek kadar güçlü fakat o korkuların altına canı çıkana kadar ağlayacak kadar da güçsüz. O iki kadının da hayatın kırık camları avuçlarımı kanatıyordu.

Ben, altı yaşında babası hapse girmesin diye bir terör örgütüne atılmış bir kız. Kırgın değil hissiz. Dargın değil, hiç. Koca bir hiç.

Ben Gümrah Abbasoğlu , 6 yaşında adı konulan bir teröristin kızı. 18 yıl boyunca dağlarda büyüyen, her gününü kaçış planına ayıran en sonunda başarsa da bugün kaybeden bir hain.

Maviden nefret ediyordum. "Buraya nasıl geldin?" diye sordu hiç unutmadığım hırıltılı ses tonuyla. "Kaçtın mı Gümrah?" Gözlerindeki korku büyüdü. Benim için değil kendisi için korktu. Ondan daha çok iğrendim. On sekiz yıldır ilk kez gördüğüm öz babamdan daha çok iğrendim.

"Zamir bizi yaşatmaz kızım. Geri dön."dizlerinin üzerine çöktü. Sanırım bana yalvaracaktı. Dudaklarım kıvrıldığında alaylı bir kahkaha patlattım. "Ona da böyle yalvarmıştın. Küçüktüm ama hatırlıyorum." Bende çömeldim ve işaret parmağımı şakağıma bir kaç kez bastırdım. "Hepsi burada kayıtlı Aydemir İzel. Silahı kavrayışından, kartları dağıtışına kadar."

"Yapma kızım, hiç değilse annen için."

Gülümsedim ve az sonra içeri girecek olan polislerin arabasından yayılan ışığa baktım. "Seni kızının yanına göndereceğim. Yerinde olsam arkama bile bakmadan kaçardım Aydemir Bey. Polisler birazdan Gümrah Abbasoğlunu tutuklayacak."

Göz bebekleri dehşetle büyüdü, kafasını kaldırıp gittikçe yaklaşan mavi kırmızı ışığa baktı. Telaşla doğrulduğunda bileğimi tutup çekiştirmeye başladı. "Yapma, kendim için değil abini düşün. Hiçbirimizi sağ bırakmaz. anlaşmayı bozma."

Boştaki elimle elini ittirdiğimde sendeledi. Acaba kaç yaşındaydı. Yüzü hatırladığımdan çok farklıydı, bir tek gözleri aynıydı. O zamanlar korkuyla baktığım gözleri on sekiz yıl sonra bile aynıydı. "Söz vermişti." diye mırıldandım.

"Oğlun beni kurtaracağına söz vermişti!" sesim evin içinde yankılandı. "Ama yapmadı. Görmüyorum mu sandınız. Her adımınızı ezbere biliyorum ben!"

Polis arabası kapının önünde durduğunda dehşet veren bir ifadeyle suratına baktım. "Annem haklıydı baba. Ben cehennemi tenimde getirdim, içinde sizi yakmadan da geri götürmeyeceğim!"

Kapı zorlandı. Polislerin sesi duyulduğunda Aydemir İzel panikledi. Burada görülmemeliydi. Bir terör liderinin kızının yakalandığı evde ne işi vardı ki? Medyanın eline düşmek işlerini bozardı. Parası biterdi ve hatta polisler onu da tutuklardı.

Ona sorarlardı. "Zamir Abbasoğlu'nun kızını nerden tanıyorsun?" o da korkusundan bayılır asıl cevabı vermezdi. "Onu Zamir Abbasoğluna ben verdim. O benim kızım adı Gümrah bile değil.." demezdi.

Aydemir İzel polisler eve girmeden on beş saniye önce bahçe kapısından dışarı koşmaya başladı. İki adım sonra polislerden biri mutfağa girdi ve ışıkları açtı. Beni gördüğü an silahını tutuşunu sıkılaştırdı.

"Ellerini kaldır!" dediği an ellerimi kaldırdım. Kalbimdeki ağırlık hafifledi, gözlerimin içinden yıllardır büyüttüğüm keder gözyaşları ile akıp gitti. Saniyeler içinde bileklerime soğuk kelepçeler takıldı, polislerin arabasına bindirildim, orman evinin yolundan bile çıkmamız saniyler sürdü.

Ya da bana öyle geldi.

23 Aralık 2022 Babamın beni terör örgütü lideri Zamir Abbasoğluna verişinin üzerinden on sekiz yıl geçti. On zekiz yıl önce bugün Aydemir İzel'in kızı ölmüş, Zamir Abbasoğlunun kızı doğmuştu.

Hatay'ın dar sokaklarından geçen araba bir türlü durmuyodu. Arabanın içinde bir erkek bir kadın iki polis memuru vardı. Fakat ilk başta iki olan polis arabası birden altı arabaya çıkmıştı. Önümüzde iki ve arkamızda iki tana daha arabayla götürülüyordum.

Açıkçası gururum okşandı.

Kadın polis kahvenin en küllü tonu olan saçlarımı kaldırıp enseme gözlerini dikti. Yüz ifadesini göremiyordum. Daha kolay bakması için eğildiğimde nefesini tuttuğunu fark ettim. Hayretle mırıldandı. "Gerçekten o Yusuf. Damgası var."

"Neden kendi kendini ihbar etsin Eslim, taklit olabilir. Muhtemelen bir oyun."

Arabada ben yanlarında değilmişim gibi yaptıkları konuşma beni bir nebze güldürmüştü. Aslında heyecanlıydım. Bugün benim savaşımın başladığı gündü sonuçta. Bu haber saatler içinde sınıra ulaşır ve Zamir iki gün içerisinde Türkiye'ye girerdi.

"Kör değilim Yusuf. Kızın ensesinde kocaman damga var, diğerlerinde olduğu gibi."

Ensemdeki damganın kaşındığını ve hatta yandığını hissettim. Onun orada yerini alışı pek güzel bir anı değildi esasında. "Babam herkese aynı mührü vurmaz, dikkatli bak asil üye olduğumu gösteren bir kuş var. İbibik."

Kadın onunla konuşmama şok olmuş olacak ki dondu kaldı. Eğilmekten yorulduğumda doğruldum ve adının Eslim olduğunu öğrendiğim kadına gülümsedim. "Nereye gidiyoruz. Çoktan karakola varmış olmalıydık."

Arabayı süren adam dikiz aynasından bana baktı. "Niye teslim oldun?" Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. "Baba-kız sorunları demek isterdim fakat mesele biraz daha büyük."

Ben bir suçluydum çünkü Zamir Abbasoğlu işlediği her günahın ardında benden bir iz bırakırdı. Suriye'deki bütün patlamalar benim yönetimim altındaymış gibi görünürken dağları Türk Askerinden temizleyen de benmişim gibi gösterilirdi.

Türk olduğum bilinen bir gerçek olduğundan ben azılı bir vatan haini konumundaydım.

"Ankara'ya teslim edileceksin. Sorgun orda yapılacak."Yusuf'un cümlesinin ardından düşünmediğim bir gerçek kafama dank etmişti. Bir terörist yakalanmıştı üstelik liderin kızı olan bir terörist. Hatay'ın herhangi bir karakolunda değil, elbetteki Ankara'da sorgulanacaktı. Ki muhtemelen Ankara'ya Milli İstihbarat Teşkilatına teslim edilecektim.

"Siktir ya."

Boş bir insan değildim. Kusursuz plan yapma yeteneğim aldığım eğitimlerle desteklenmişti. Fakat kaçmak söz konusu olduğunda heyecanım aklımın önüne geçmiş olmalıydı. MİT beni bir terörist kızı olarak görmeyecekti. MİT beni bir terörist olarak görecek ve yargılayacaktı. Böylece özgürlük planlarım vatan parmaklıkları arasında suya düşecekti.

Aslında hayatımı korumak öyle daha kolay olurdu. Nitekim Zami Abbasoğlu ihanetin bedelini canımla ödememi isteyecekti. Bir ihanet sayılması için benim onlara ait olmam gerekmez miydi?

Araba hatay sokaklarını ezip geçtikçe yaklaşan kıyametin çanlarını kalbimde hissediyorum. Öyle bir fırtına kopacaktı ki, kimse sağ çıkamayacaktı.

21 Aralık 2004'te Aydemir İzel bir cinayet işledi. Yağmurlu bir günde işlediği o cinayetin en büyük tanığı kendi öz kızıyken bu cinayetin nasıl sonuçlar doğuracağını bilmeyen bir korkaktı. Sadece iki gün sonra kendisini aklamasını istedi bir canavardan.

DAC ya da açılımı ile Dev-i Acib-i Cehennem, Irak-Suriye sınırında toplanan ve büyüdükçe Türkiye'nin en büyük tehdidi haline gelen terör örgütünün liderinden, Zamir Abbasoğlu'ndan istedi bu yardımı.

Aydemir İzel altı yaşındaki kızını o adama özgürlüğü karşılığında sattı.

Beni...

Adımı 23 Aralık 2004'te İstanbul'dan Suriye sınırına giderken verdi. Zehir yeşili gözlerini karanlık arabanın içinde üzerime dikmişti. Ben onun elindeki en büyük kozdum. Öyle söylemişti. Gözlerime baktı, yüzüme, babamın değilde benim ellerimde kan varmış gibi ellerime baktığını hatırlıyorum.

Bana günahkar olmak için doğduğumu söyledi. Onun günahlarını üstlenecek bir melek... Kocaman elleriyle çenemi kavradığında gözlerindeki zehirin damarlarıma karışacağını ve o an öleceğimi sanmıştım. "Senin adın bundan sonra Gümrah..."

Gümrah, günahkar anlamını taşıyan o zehirli isim.

Benim gözlerimde lekeler vardı. Başkasının günahını aldıkça kendi günahlarım gözlerimde lekenmişti.

Araba nihayet durduğunda burdan sonraki durağın Ankara olduğunu daha iyi anladım.

***

Zihnimin içinde derin bir kuyu vardı. Gayya kuyusu... İçinde biri durmadan ıslık çalıyordu. Gözlerim bağlıydı, bileklerimde soğuk kelepçelerin hissiyatı her saniye artmaya başladı. Adım attıkça kalbim boğazıma kadar tırmanıyordu.

Buraya girerken iki kadın beni soyup baştan aşağıya aramışlardı. Beklenilenin aksine tek bir kesici alet bile çıkmayan bedenimi kapıdakilere teslim etmişlerdi.

Şimdi dirseklerimi tutan büyük eller sıkılaştı. "Otur!" diyen sert sesle dizlerimi kırdım. Dilim kuruyan dudaklarımı ıslatmak için harekete geçti. Asker ya da polis her kimse kelepçelerimi çözdü.

Kısa bir sessizliğin ardından kapı kapanma sesi gelince ellerim göz bandına gitti. Fakat bu sefer beni buz gibi bir ses durdurdu. "Sakın çıkarma Abbasoğlu!"

Duyduğum isimle derim gerildi, tüylerim diken diken oldu fakat ben sadece sıkıntılı bir nefes verdim. "Buraya kendi ayakları ile gelen bir terörist kızı hiç görmedim." dediğinde dudaklarım alayla kıvrıldı.

"Gerçek bir terörist kızı gelmezdi zaten." Sırtımı oturduğum sandalyeye yasladım ve bacak bacak üzerine attım. Rahat değildim. Korkuyordum ama bunu belli etmemenin yollarını küçük yaşta öğrenmiştim. "Tanık koruma talep ediyorum beyfendi. Bildiğim her şeye karşılık özgürlük!"

Olduğumuz odada sesinden daha soğuk alaylı kahkahası yayıldı. Cayır cayır yanan tenimin buz keseceğini sandım. "Sen Abbasoğlu..." dedi gülerek. Sonra aniden gürültülü bir ses koptu. "Bizimle taşşak mı geçiyorsun!"

Alışkındım. Aniden kopan gürültüye de gür bağırtılarada. Ama kalbimin seğirmesine yine engel olamadım. Tek çarem burasıydı. Yaşamak için, anneme söz verdiğim gibi.

Ve tek çarem burasıydı. İntikam için, annesinden koparılan küçük kıza söz verdiğim gibi.

Biran ağlayacağımı sandım ve bu beni öfkelendirdi. Sandalyemden hızlıca kalktım ve adamın yaptığı gibi elimi masaya vurdum. "Ben Abbasoğlu değilim!"

Nefesim göğsümde toplandı. Elimi tekrar masaya vurdum. "Ben gerçekten Zamir Abbasoğlunun kızı değilim. Elindeki kozuyum." Göğsüm inip kalkıyordu. Elimi kaldırıp uzattım. Avuç içim dışarı bakıyordu. "Parmak izimi sorgulatın. Ve tanık koruma gerçekleşmeden daha fazla konuşmayacağımı kafanıza sokun!"

Lütfen! Lütfen tanrım lütfen işe yarasın. Lütfen bana bir şans versinler.

Kısa bir sessizliğin ardından odaya mekanik bir ses doldu. "Buraya gel Savaş."

Bu cümleden sonra adamın sert bir soluk bıraktığını duydum. Ardından kapının gürültü ile çarpmasını. Derin nefesler almaya çalışarak sandalyeme geri oturdum. Göğsüm korkuyla sıkışıyordu. Binlerce sivilin kanına giren adamın kızı teslim olmuştu onların gözünde.

Ama eğer, eğer parmak izimi alırlarsa aslında Gümrah olmadığımı, 25 Aralık 2004'te cenazesi gerçekleşen İzel kızı olduğum anlaşılırdı. Onlara her şeyi anlatırdım. Her bir detayı atlamadan. Tek istediğim Zamir Abbasoğlundan sonsuza kadar kurtulup Aydemir İzel'i parmaklıklar ardına tıkmaktı.

Boş odada belki bir belki iki saattir tek başımaydım. Gözlerimdeki kumaşı indirmediğim için her dakika daha çok uykum geliyordu.

Yüzümün sağ tarafını demir masanın soğuk yüzeyine yasladım. Her dakika uykuya direndim. Bir şans diledim. Geçen her dakikanın sonunda korkudan kendimi kaybettim.

Kapı bir kez daha açıldığında odaya bir kişi girdi. Adım sesleri ağırdı, muhtemelen saatler önceki o adamdı. "Göz bandını çıkar Abbasoğlu."

Ellerim anında göz bandını açtığında beyaz ışık gözlerimi acıttı. "Siktir ya." Avuç içlerimi gözlerime bastırıp biraz bekledim. Nihayet gözlerim ışığa alıştığında ilk gördüğüm bembeyaz bir gömleğin bir gövdeyi sarmış varlığıydı.

Başımı dikleştirim direk adamın yüzüne baktım. Aslında afalladım. Çünkü ses tonundan sarışın kirli sakallı ve viking bozması bir adam olacağını düşünmüştüm. Fakat karşımda beyambeyaz teni, simsiyah saçları olan bir adam vardı.

Gözlerimin içinde uzun zamandır duygu taşımazdım. Yüzümün ifadesiz oluşu alışkanlıktı. Ama böyle olmasaydı bile bu adama öyle bakardım. Buzdolabı!

"Parmağını önce mürekkebe sonra oraya bastır." Soğuk sesini tarif etmek imkansızdı. Bir insanın sesi nasıl soğuk olabilirdi ki. Adam baştan aşağı yürüyen bir buzdolabıydı.

Gözlerimi masaya indirip baş parmağımı mürekkebe batırdım. Aynı işlemleri on parmağımlada yapmamı istemişti. "Benimle gel Abbasoğlu."

Sandalyeden kalktığı anda ikinci bir şok yaşadım. Boyu kaç kilometreydi bi buzdolabının! Sadece bacakları bir buçuk olmalıydı.

Açıkçası beni asıl şaşırtan benden fazla uzun olmasıydı. Benim boyum 1,79 du ve genelde erkeklerle aynı boyda falan olurdum. En fazla benden birkaç santim uzun olurlardı.

görüntüsünü kafamdaki görüntüsü ile karşılaştırmak istiyordum.

Ayağa kalkıp yanına adımladığımda istemsizce neresine geldiğime baktım. O an yaşadığım üçüncü şokla önüme dönüp açılan kapıdan dışarı çıktım. Adamın omzuna geliyordum! Bir an bu adamla yapacağım herhangi bir dövüşmede boy avantajını kullanabileceğimi aklıma kazıdım.

Büyük elini dirseğime yerleştirip adımlarımı yönlendirmeye başladı. Mavi ışıkları ve bir sürü kapalı kapıları olan bir yerdeydik. Korku filmi mekanı olarak seçilse yaşadığım yerden sonra en iyi mekan burası olurdu.

Koridorun sonundaki asansöre boynundaki kartı okutup kapıları açtı ve bizi içeri soktu. Bir sürü tuşun içiden 25.katı seçtiğinde gözlerimi az önce kapıyı açmak için kullandığı karta indirdim.

Savaş Alkıran. Ve siyah fotoğrafı.

Ellerini ceplerine yerleştirip gözlerini yüzüme diken adama gözlerimi diktim. "Planın ne Abbasoğlu?" diye sorduğunda kaşları çatık sesi gerçekten meraklıydı. "İntikam." diye fısıldadım. Ona bakmak için başımı kaldırmam gerekmesi sinirlerimi bozdu. "Özgürlük." dedim daha sonra. Gözlerimi gözlerine yasladığımda kaşları aniden daha çok çatıldı.

Bir an neden olduğunu anlamadım. Fakat sonra aklıma gözlerim geldi. İçine günah lekesi olan irislerim... "Bana Abbasoğlu demeyi bırak Alkıran, Çünkü ben bir teröristin kızı değil esiriyim."

Konuşmadı. Hala durmadan hareket eden gözleri irislerimdeydi. "Gümrah..." diye mırıldandı. "Adını gözlerinde taşıyan birini ilk defa görüyorum." dedi. Ve bana o asansörün içinde dizlerimi titretecek, kalbimi yıkacak o cümleyi kurdu.

"Gözlerine günahlarının lekesi sinmiş Teröristin kızı." dedi, beni hiç tanımayan o adam. Bir yabancı...

***

SONUNDA

Burayı o kadar özledim ki anlatamam. Sonunda döndüm.

Sonunda beni iliklerime kadar heycanlandıran o hikkayeyi buldum

Savaş ve Gümrah ili savaşaçağız 

Savaş ve Lav ile yanacağız.

Continue Reading

You'll Also Like

87.3K 4.2K 39
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

125K 5.8K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
969K 57.5K 74
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
5.4M 248K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...