RED

By mokyooo

9.5K 883 810

21. yüzyılda bir arada yaşayan vampirler, kurt adamlar, elfler ve insanlar sosyal düzeni sağlamak adına belir... More

Giriş (M)
Yüzün çok tanıdık geliyor (M)
Mühürlenmemiş kurt (M)
Sakladığın sırlar ne?
Yalan söyleyen elf
Ellerini uzat bana
Benimle kal
Çünkü seni bir tek ben koruyabilirim
Kızıl gözlü canavardan
Kaçmamız gerek
Söylesene kimi seçerdin?
Asla kendi kurduna sırtını dönme
Sıradaki av sensin
Peki seni avlayan kim?
Piyonlar
Bir vampiri ansızın öpersen...
Oyunun içine çekilirsin
Koruyucu elf
Alfanın dişleri seni parçalayacak
Pişman mısın?
Ardına bakmadan kaç!
Çünkü sen hep yalnızdın!
Alfanın kardeşi
Sırrını sonsuza kadar saklayacağım
Zannettiğinden daha yakınındayım!

Gün doğumuna dek

311 43 25
By mokyooo

Kurdunun yalvarışlarına kayıtsız kalmaya çalışan Jongin, bütün gece işkence aleti gibi hissettiren, sırtında delikler açtığına inandıran yumuşak yatağında dönüp durmuştu. Kendi benliğine unutturmak istediği birçok şey vardı ve bunlara bir yenisi daha eklenmişti istemediği şekilde. Elflerin dayanılmaz bir güzelliği olduğunu kendi gözleriyle görmüştü daha önce ama bu zamana dek Sehun gibisini görmemiş ve duymamıştı. Koruyucusu gittiğinde yapmak istediği şey onun boğazına saldırmaktı ancak tek yapabildiği ellerini pürüzsüz tenin üzerinde dolaştırmak olmuştu. Üstelik bunu sonsuza dek yapmak istemiş ve kardeşi gelmeseydi muhtemelen sonsuza dek bunu yapmaya devam edecekti. Düşünmek istemiyordu. Elfin ona neden yakınlaştığını, sarıldığını, kollarını ve ellerini boynuna doladığını, ıslak dudaklarıyla onun sıcacık yanağına dokunduğunu düşünmek istemiyordu. Bunu yapmak için son bir ayda sürü adına yapılan tüm faaliyetleri tek tek saymış, sürünün kronolojik tablosunu oluşturmuş, dün alınan malzeme listesini tekrar tekrar saymış ve her şeye küfür edip yatağından kalkmıştı.

Sehun ondan etkilenmiş miydi? Bu yaptığı elflerin kurbanlarını etkileme şekli miydi? Neden onu ormana davet etmişti ki, her ırktan nefret ederdi Jongin? Kardeşinin sakladığı sır neydi ve Sehun onu başkalarına söyler miydi? Sorular sis bulutu gibi peşine takılmışken Jongin rahatsız bir ses çıkardı. Kurdu sadece Sehun'u görmek ve onun yanında olmak istiyordu ancak Jongin'in istediği şeyler başkaydı. Elfin cevaplamasını istediği sorular vardı ilk önce, ona güvenmeden kardeşini mutlu bir şekilde cennet olarak tasvir edilen yere gönderemezdi. Onun beynini yıkıyor olabilirdi elfin kardeşi ve Jongin bunun olmasına asla izin vermezdi. Dün hakkında hiçbir şey konuşmadığını fark etti o an kendi kardeşiyle. Yol boyunca sessizdi çünkü düşüncelerini saklamakla çok meşguldü. Sürüye geri döndükleri anda genç kurtların cezalarını arttırdığını açıklamış ve başka bir şey söylemeden odasına kapanmıştı. O an Kyungsoo bu sessizliğin bir fırtına olduğunu düşünmüş ve abisiyle konuşmaktan çok korkmuştu. Ona endişeleneceği bir şey olmadığını, orada kötü bir şekilde ağırlanmadığını ve eğer istemezse bir daha odasından dışarı bile çıkmayacağını söyleyememişti.

Jongin biraz temiz havanın zihnindeki düşünceleri temizleyeceğini düşünerek odasından dışarı çıktığında, aynı anda Kyungsoo'da odasından dışarıya çıktı. Sessiz olmaya çalışmıştı çünkü abisini uyandırmak ve ne için bile olduğunu bilmediği bir şey için onu daha çok kızdırmak istemiyordu. Birbirlerine günaydın içermeyen ama çokta uzun olmayan bakış attılar, Kyungsoo bakışlarını kaçırdı, Jongin derin bir nefes aldı.

"Uyuyamadın mı?" dedi, kardeşine yumuşak bir sesle. Kyungsoo hafifçe başını salladı ama ardından sorun olmadığını belirtircesine gülümsedi.

"Papatya çayı yapmayı unuttum o yüzden uyuyamadım. Şimdi yapmaya gidiyordum."

Bir yalan daha.

Kurdu iyi haldeydi, Kyungsoo'nun acı çekmesine, üzülmesine, ağlamasına neden olacak zehirli cümleler kurmasa bile yalnız hissetmesini sağlamıştı bütün gece. Tüm o kelimelere alışan Kyungsoo ilk kez mutlu olamamış, zehirli sözlerin orada olmamasına rağmen güzelce uyuyamamıştı. Kurdunun benliğini hissedemiyor gibiydi, o olabildiğince sessiz ve sakinken sanki yok olmuş gibi hissetmiş ve yalnız, bomboş zihninde beliren güzel elfi düşünerek uyuyamamıştı. Alışmadığı, bu zamana dek bir kez bile başına gelmediği bu güzel olay karşısında ne yapacağını bilememişti. Bununla nasıl başa çıkacağını abisine sorsa düzgün bir yanıt alamazdı gerçi, onun da kardeşinden bir farkı yoktu çünkü.

"Bir şeyler yemek ister misin? Sana kahvaltı hazırlayabilirim. Annem kadar iyi olamasam da." Jongin zoraki bir şekilde gülümserken parmakları ensesindeki saçlarını okşuyordu. Dün gece Sehun'un okşadığı saçlarını...

"Aç hissetmiyorum yine de teşekkür ederim. Beni düşündüğün için."

Kyungsoo geçip gidecekken Jongin onu kolundan yakaladı. Ortada dönüp duran açık bir şeyin farkında olmaması imkansızdı. "Bana kızgın mısın Soo?"

"Hayır." Anında söyledi kardeşi. "Neden sana kızgın olayım?"

"Dün seni zorla şehir merkezine gönderdim. Oraya gitmek istemediğini bilerek bunu yaptım yani bana kızgın olman için bir sebebin var. Ayrıca o elf bana plak dükkanında olanlardan bahsetti. Bu doğru mu?"

Eğer Sehun bundan bahsetmemiş olsaydı belki bazı şeyler Kyungsoo için daha kolay olabilirdi. Gözlerini kaçırdı ve abisinin tutuşundan kaçmak istercesine sağ tarafa doğru hareket etti. Eğer dün gece aralarında bir konuşma gerçekleşseydi Kyungsoo yine plak dükkanında gerçekleşen olaydan bahsetmez, sadece Luhan ile iyi anlaştığından ve söz dinlemeyen kurdunu elf dilinde bir şeyler söyleyerek dizginlediğinden bahsederdi. Olayın nasıl olduğundan asla bahsetmezdi. Jongin bu olayı bir abiden daha çok bir alfa olarak soruyordu çünkü orada işler yolundan çıksa ve Kyungsoo gerçekten dükkan sahibine zarar verse barış bozulur ve kurtlar kötü bir durumun içinde kalırlardı. Bir kez daha Luhan'a minnettar olduğunu hissetti.

"Orada kontrolümü kaybettim ve kurt formuma dönüştüm. Her şey çok ama çok hızlı oldu."

"Seni bir şeyin tetiklediğini hissettin mi?" Jongin bu sorunun cevabının evet olmasını istedi.

Kyungsoo yorgun gözleriyle onun yüzünü izlerken başını iki yana salladı. "Sadece bir anda oldu, kurt bedenim öne geçti ve kontrolü ele aldı. Hiçbir şekilde onu geri çekemedim ve dükkan sahibine de, Luhan'a da saldırdığında onu durduramadım."

Luhan'a saldırdığında... Jongin titrek bir nefes verdi. Kardeşinin sesi o elfin ismini söylerken oldukça çaresiz çıkmıştı. Bunu görmezden gelmeye çalıştı, Kyungsoo sadece ona yardım etti diye o elfe minnet duyuyor olmalı, diye düşündü. Aynı zamanda ona saldırdığı ve başına kötü şeyler geldiği için hala korkuyor, diye düşündü.

"Seni elf dilinde bir şeyler söyleyerek mi durdurdu?"

Kyungsoo o anı hatırladığında nedensizce rahatladığını hissetti. Üzerindeki tonlarca yük yine kalkmış ve bir daha asla geri gelmeyecekmiş gibi hissetti. "Evet, birkaç kelime söyledi ve insan bedenime döndüm. Çıplaktım, daha da önemlisi kurdum uzun zaman sonra korkudan bir köşeye sinmiş gözlerimin içine bile bakamıyordu."

Alfa anlayışla başını salladığında, kardeşi tüm olan biteni anlattığı için biraz daha rahatlamış hissetti. Jongin'in ona çok kızacağını ve neden diğer gençlerden ayrıldığına dair onlarca şey soracağını düşünse bile şimdilik hiçbirisi olmamıştı. Jongin kafasında hikeyeyi oturtmuş, her ne kadar istemese bile o güzel elfin söylediklerinde haklı olduğuna bir kez daha inanmıştı bu yüzden sessiz ve olabildiğince sakindi. Üstelik kardeşi, diğer genç kurtlar tarafından kandırılmak için oldukça açık bir hedefti bunun da farkındaydı. En başında onu merkeze göndermek gibi bir hata yapmasaydı bunlar olmazdı değil mi? Kardeşi kurduna yenilmez ve insan ırkının işlettiği bir dükkanda olay çıkarmaz, bir elfle dost olmaz ve Jongin... Bir gecede boğazına sarılmak istediği, görüp görebileceği en güzel elfe mühürlenmezdi.

"Bir şey söylemeyecek misin hyung?" Kardeşi sessizce sordu, hala konuşmaya korkuyor, ondan gelebilecek bir cezadan çekiniyordu.

"Her ne olursa olsun..." Jongin onu daha yakınına çekti konuşmaya başlarken. Genç kurt sert kaslara ve sıcacık kollara sarılı halde kalmaktan oldukça hoşnut hale gelmişti. "Benim kardeşim olduğunu unutma Soo. Kötü hissettiğinde ilk önce ben öğrenmeliyim, öyle değil mi? Kurdun benimle iletişim kurmuyor bu yüzden telefonunu yanından ayırma ve bana sürekli mesaj at onun yanındayken."

"Luhan ile vakit geçirmeme izin veriyorsun demek mi oluyor bu?"

Heyecan dolu sese cevaben gülümsedi Jongin. Parmakları kardeşinin omuzları üzerinde dolaşırken başını evet anlamında sallıyordu. "Ancak öğrenmek istediğim bir şeyler var. Liderin koruyucusu..."

Kyungsoo o adam üzerinde düşünmeye başladı. Evet, onu dün çokça görmüştü yüzünü, ses tonunu, üzerindeki kıyafeti hatırlıyordu. Luhan'a içmesi için çay getirmişti aynı zamanda kendisini çokça yormaması gerektiğini de söylemişti. Nazik ve anlayışlı birisi olduğuna emindi Kyungsoo. Ayrıca onu lider elfin yanında defalarca görmüştü. Birlikte yürüyorlarken, sanki bir bütünmüş gibi hareket edişleri dikkatini çekmişti Kyungsoo'nun. O koruyucu elfin hakkında düşündüğü şeyler iyi ve devamında olumlu yöne giden, tehdit içermediğine emin olduğu ve gerçekten güçlü olduğunu hissettiren hislerden oluşuyordu.

"Seonghwa mı?" Jongin onun adını duyduğunda boğazından çıkacak hırlamayı zorlukla bastırdı. O elfe daha çok zarar vermeliydim, diye düşünüyordu nedensizce. "Lider ve Luhan ile çok ilgileniyor, onların yanından ayrıldığını görmedim. Luhan ondan rahatsız olduğumu düşündü ve Seonghwa'nın her lider elfin yanında bulunması gerektiğini söyledi. Bu geleneklerine uygun bir şeymiş sanırım ve yeni bir lider gelene dek Seonghwa onları koruyup, günlük hayatlarıyla ilgilenmeye devam edecekmiş. Bu çok garip değil mi sence de? Luhan'ın banyosunu bile o hazırlıyor. "

O an Jongin küçük elf yerine bir başkasını düşündü. Yakışıklı, güçlü ve her anlamda yeterli elfin başka birisi için banyoyu hazırladığını ve ona küvete dek eşlik ettiğini düşündü. Belki Sehun günün yorgunluğuyla kendi başına yıkanacak halde hissetmeyecekti ve Seonghwa ona yardım etmek için orada olacaktı. Kaşları çatıldı bu düşünceyle, bunun olmasını istemiyordu.

Aslında böyle bir şey düşünmek istemiyordu.

"Nereye gidiyorsun hyung?" Jongin apar topar merdivenlerden inmeye başladığında Kyungsoo şaşkın bir şekilde sordu. Nereye gitmek istediğinden o ana dek emin değildi Jongin. Kurdunu susturmaya çalışıyordu sadece.

"Plak dükkanının sahibinden özür dilemeye gidiyorum." Kapıyı çarparak kapattığında düşünceleri de büyük bir sessizliğe bürünmüştü. Keşke her şey bu kadar kolay olabilse, diye fısıldadı. Bir yanı doğuya diğer yanı kuzeye koşmak istiyordu. Kalbi ikiye bölünüyormuş gibi hissetti birkaç saniye boyunca evin önünde dururken. Sehun'u kıskanmayı, onu göreli on iki saat bile olmamışken onu özlemeyi bırakmalı ve en önemlisi saçma nedenlerle onun yanına gitmek gibi hatalarda bulunmamalıydı. Volta atmaya başladı, kurdu aciz bir ses çıkarırken onu zihninin en köşesine itmesi bir saniyesini bile almadı.

Kendi kurallarını çiğneyerek başka bir ırktan herhangi birisiyle çiftleşemez, sürüye eş olarak onu getiremezdi.
Tüm kuralları kaldırmasını teklif etti kurdu, Kyungsoo'yu iyileştiren bir elf ve bunu bahane ederek kuralları değiştirebilirsin, dedi. Baş alfa olarak kendi kardeşinin kurduna söz dinletemiyorken, herhangi bir isyanda bunca yıl kurallara boyun eğen kurtlara sözünü nasıl dinletecekti? Rezil bir alfa olarak en önde duruyordu işte.

Kararsızlıkla gideceği yönlere baktı, parmakları Baekhyun'un soğuk teninin üzerinde dolaşmak istiyorken, kurdu mühürlendiği elfin göz alıcı dövmelerini yakından görmek, onun inci tenine sokulmak istiyordu. Henüz gün aydınlanmamıştı ve uykusuz bir gecenin ziyan ettiği zihninde daha da karmaşıklık yaşayan alfa henüz bir gün geçmemişken yaşadığı bu duygudan olabildiğince nefret etti. Tüm öfkesini onu kendisi yapan kurduna kusarken, gitmek için karar veremediği yönleri boş verdi ani bir kararla ve şehre doğru koşmaya başladı. Belki de kardeşine söylediği şeyi yaparsa her şey daha da iyiye giderdi. Zihnini ve kalbini o iki kişiden uzak tutup ailesine ve sürüsüne odaklanırsa belki her şey daha kolay olurdu onun için.

*

Baekhyun gece yarısından beri yaptığı davranışı sürdürürken, kayıtsız bir şekilde koltukta oturan ve kahve içip, gazete okuyan eski kafalı abisine yan bir bakış attı. Güneş doğmuş, kuşlar şarkı söylüyor, her şey yolunda olduğunu haykırırcasına ilerliyordu.

"Minseok hyung ne zaman eve gelecek?" Parmakları arasında sallanan şarap kadehine kaydı bakışları konuşurken.

Junmyeon pek ilgili görünmüyordu bu konuyla. Minseok bir saat içinde burada olacak demişti ama Baekhyun abisini görememişti. Bunun için hayal kırıklığı duymuyordu ancak onu özlemişti ve görmek istiyordu. Birbirinden kopmuş ailenin yıllar, asırlar, sonra bir araya gelecek olma fikri donmuş ruhunu bir süreliğine olsa bile kıpır kıpır etmişti.

"Bizimle yaşamayı kabul etmedi. Başka bir evde kalıyor."

İster istemez Baekhyun bu cümleyle somurtmaya başladı. Üç kardeş bir arada yaşama fikri ona hep tanıdık ve olması gerektiği gibi geliyordu çünkü. Yavaş adımlarla abisinin oturduğu koltuğa yaklaşmaya başladı. Ayakkabısının çıkardığı ritmik ses, gazetesini okuyan vampirin dikkatini kısa sürede çekmiş ve ilgisini kardeşine vermesine neden olmuştu. Baekhyun bütün gece içmiş olmasına rağmen sarhoş değildi, aklında Jongin'e ait olan düşünceler an itibariyle dağılmış ve yok olmaya başlamıştı. Şimdi ailesine ait kopuk, korkunç ve silmek için uğraştığı ama başarılı olamadığı anılar vardı.

"Benim yüzümden değil mi?" Berbat hislerini yansıttı sesi Junmyeon'a. Aralarında bir sınır gibi duran gazete anında kenara atılmış ve boş duran soğuk el abisi tarafından tutulmuştu.

"Hayır." diyebildi onu kendisine çekerken. "Eve gelmemesinin nedeni sen değilsin Baekhyun. Bu evde çok şey yaşadı ve babamız yüzünden bu eve katlanamadığını biliyorsun."

Genç vampirin gözlerinden yaşlar akmaya başladı tam da o anda. Parmaklarının arasındaki kadeh yere düşüp parçalara ayrıldı. O anılar daha da kötüleşmiş, durdulamayacak kadar kötü olmuştu. Disiplin adı altında aldığı dersler ve cezalar o kadar ağır ve unutulmazdı ki bazen o da bu evden gitmek istiyordu. Babasının baskıları, otoriter yapısı... Defalarca tabuta kapatılmamış mıydı canlı bir şekilde? Üstelik bunu ufacık yaştayken yaşamamış mıydı? Minseok'ta onun gibiydi ancak daha kötülerine maruz kalmıştı. En şanslıları ortanca çocuk, Junmyeon'du. Babasının bakışından ne söylemek istediğini anlayan kıvrak zekası sayesinde cezalardan kurtulur ve çoğu zaman kardeşlerini kurtarırdı ancak bu her zaman olmuyordu.

"O halde..." Baekhyun gözyaşlarını sildi parmak uçlarıyla. Şimdi bütün gece aslında ne düşündüğünü ve o düşünceyi durdurmak için Jongin'i düşünmeye çalıştığını anlayabilmişti. "Burada olduğu halde neden bana ulaşmadı? Beni bir kez olsun aramadı? Senden evinin adresini vermeni bile istemedi öyle değil mi? Beni görmek istemiyor çünkü."

"Baekhyun saçmalama. Elbette evinin adresini sana vermemi istedi. Tanrım!" Junmyeon ayağa kalkıp ona sıkıca sarılırken kendine kızıyordu. Jongdae'nin gidişine o kadar çok takılı kalmıştı ki diğer şeyleri aklından çıkarmıştı. "Üzgünüm, tamam mı? Başka şeyleri düşünürken bunu sana söylemeyi unuttum. İstersen birlikte gidebiliriz."

Baekhyun burnunu çekti, aynı zamanda başını hafifçe yana yatırdı. "Neyi düşünüyordun?"

"Boş ver."

"Sen söyleyene dek soracağımı biliyorsun. Söyle ve kurtul! Kafanı bu kadar karıştıran şey ne?" Junmyeon tekrar koltuğa oturduğunda Baekhyun kızarmış gözlerle ona bakmaya devam etti ama bu kez üzgün değildi aksine gülümsüyordu. Abisi eliyle 'git başımdan' dercesine işaret yaptığında Baekhyun onun koluna asıldı ve çekiştirip durdu. " Söyle hadi! İnatlaşmakta bir numarayımdır, biliyorsun!"

"Arkanı toplarken aklım dağıldı, tamam mı?"

Junmyeon sert bir şekilde konuştuğunda Baekhyun bir anlığına olduğu yerde tökezlediğini hissetti. "Ne?"

Parmaklarını geriye çekerken gözlerindeki hüzün yavaş yavaş silinip gitmişti. Suçsuz olduğuna inanan abisi mi bunu söylüyordu? Hakkında bir şey mi öğrenmişti? Ölen insan hakkında bir şey mi öğrenmişti ya da? Dahası neden ona kızgın gözlerle bakıyordu? Baekhyun aralarında belli bir mesafe bırakarak geriye çekildi, koyu renkli parkenin üzerine dağılmış cam parçalarını yeni yeni fark edebilmişti, gidip kendisine bir bardak daha şarap koymak istedi ancak bir şey onu durdurdu.

"O kurt adam ile ilgili konuşmalıyız Baekhyun."

"Hayır." Baekhyun birkaç adım sonra olduğu yerde durdu ve başını hafifçe geriye çevirip Junmyeon'a baktı. "Onun hakkında sana söyleyeceğim hiçbir şey yok."

"Öyle mi? O zaman benim söyleyeceklerimi dinlemek istersin belki. Bu iş zannettiğin gibi üzerini kolayca örtebileceğin ya da birilerini korkutarak susturabileceğin diğer konular gibi değil. Oldukça ciddi ve sonucunda barış bozulabilir. "

" Bana inandığını söylemiştin! " Haykırışı güneş ışığının hiçbir zaman ısıtamadığı şatoda yankılandı. "Kimseyi öldürmediğime inandığını söylemiştin. Ne öğrendin, nasıl öğrendin bilmiyorum ama ben hiçbir şey yapmadım. "

Junmyeon hışımla oturduğu koltuktan kalktı ve kardeşinin karşısına geçti. Bu konunun derinlerine inmek istemiyordu çünkü bir yanı kardeşine inanıyor olsa bile diğer yanı onun oyunlardan ne kadar zevk aldığını her zaman biliyordu. Baekhyun'un insanları kendi zevki için kullandığını kendi gözleriyle defalarca görmüştü ama bu konu farklıydı. Gizlice araştırmaya başladığında birçok şeyi öğrenmişti ve insanların lideri Park Chanyeol'un bahsi geçen birçok şeyi çoktan bildiğine emindi.

"Kurt adamlar bizim gibi değiller Baekhyun, bunu biliyorsun. Herhangi bir konuda birbirlerini korumak için bir saniye bile düşünmezler ama biz en güçlü olmak için geçmişte birbirimizi öldüren ve şimdi de elimizde tuttuğumuz güçlerimiz kadar söz hakkına sahip olan, canavardan farkı olmayan kişilikleriz. Açığını yakaladıkları anda sana ne yapacaklarını düşündün mü? Hayır, düşünmedin. Tek düşündüğün iğrenç kokulu, mühürlenmemiş alfa kurt. Ah, mühürlenmemiş... Bunun ne demek olduğunu biliyorsun öyle değil mi? Kaybedeceği bir şey yok demek. Bu işten kolayca sıyrılamazsın, onu kolayca ateşin içine atamazsın demek."

Baekhyun'un dudakları arasından titrek bir nefes kaçtı. Abisinin böyle bir şey yapabileceğine asla inanmazdı, sonsuza dek onun yanında olacağını ve birbirlerine her daim bir güven içinde bulunacaklarına inanıyordu. Bütün peri masalı Junmyeon'un sert sesiyle parçalara ayrılmıştı ve Baekhyun başka bir peri masalı yaratmak için çok yorgundu.

"Tamam, sana doğruyu söyleyeceğim. O adamla birlikte oldum ancak onu ben öldürmedim. Onunla bütün gece seviştikten sonra boğazına bir ok sağlamak..." Kıkırdadı olduğu yerde yarım daire çizerken. "Bu benim için bile fazla uçuk. Sana her şeyi kanıtlayacağım ve sakın bir kez daha ondan uzak durmamı söyleme. Hiç değilse o bana güveniyor."

"İsmini söyleyebilirsin." Baekhyun ikinci kez durdu ve gözlerini sıkıca kapattı. Abisinin ne kadar çok şey bildiğini tahmin etmeye çalışıyordu.

"Ona bir şey yaptın mı?"

"Neden yapayım? Barışı bozmaya birileri kadar meraklı değilim. Yerinde olsam Jongin'in..." Yüzünü buruşturdu onun adını söyledikten sonra. "Güveninden bu kadar emin olmazdım."

"Bildiğin bir şey mi var?"

Junmyeon omuz silkerek onun yanından geçti ve doğruca üst kata, odasına, doğru yöneldi. Baekhyun sorusuyla baş başa kalmıştı alt katta, çaresiz bir şekilde.

*

Sehun diğer rafa ilerlerken Seonghwa iki adım gerisinde kalarak onu takip ediyor ve rahat görünmeye çalışarak etrafa bakıyordu. Ancak olabildiğince rahat, huzurlu, iyi bir gün geçiren kavramlarından uzaktı. Dün gece ansızın sınırlarda biten ve olay çıkaran alfa kurt karşısındaydı. Bakışları arada bir Sehun'u buluyor ve aynı hızla başka bir şeye odaklanıyordu.

"Sence bunu beğenir mi?" Sehun elindeki plağı Seonghwa'ya gösterdiğinde Jongin'in ilgisi milyonuncu kez göz alıcı elfe kaydı. Elleri arasında tuttuğu eski plaklar yerine kurdunu dinleyip Sehun'un ellerini tutmayı istediği birkaç an olmuştu, özellikle Seonghwa güzel elfe yaklaştığı zamanlarda.

Koruyucu elf hımladı ve yavaşça plağı alıp sağ elinde tuttuğu yeşil alışveriş sepetinin içine bıraktı. Ikili diğer rafa doğru ilerlediklerinde Jongin kime ait olduğunu bile bilmediği plaklarla onların hizalarında yürümeye devam etti.

"Elindeki plakları alacak mısın yoksa buraya gelip benimle konuşacak mısın, alfa?" Dik bakışları kendi iç sesiyle kavga eden kurt adamı bulduğunda yanında duran Seonghwa sırıttı. Jongin kırılmış cesaretini hızlı bir şekilde toplayıp rafın arkasından çıktığında karşılaştığı ilk şey Sehun'un meydan okuyan bakışları olmuştu. Dün gece ona sarılan adam sanki karşısında değildi, yok olup gitmişti.

Jongin saatler öncesinde bu dükkana gelip, dükkan sahibinden özür dilerken her şey düşündüğünden daha normal geçmişti. Bundan sonra yapmak istediği tek şey kendi sürüsüyle ilgilenmek olduğuna karar bile vermişti ancak tam da o an Sehun içeriye girip o kararı bir böcek gibi ezmişti. Jongin dükkandan çıkıp gitmek istese bile kurdunun yalvarışlarına karşı koyamamış ve eve geri dönememişti. Kendini Sehun'u izlerken, onun hakkında romantik şeyler düşünürken bulduğunda ise çok geçti.

"Plakları alacağım." dedi, Jongin gözlerini ondan ayırmadan. Elf başını hafifçe sola yatırarak ona baktı, gözlerinin farklı renklerde oluşu bile alfayı etkisi altına alıyordu. "Kardeşim için."

"Luhan bu akşam onunla zaman geçirmek istiyor. Eminim Kyungsoo bu teklife sıcak bakacaktır. Birlikte akşam yemeği yemeklerine ne dersin?"

Jongin başını iki yana salladı anında. Üzerine çok fazla düşünmemişti ancak bir elfin kardeşi üzerinde egemenlik kurmasını istemiyordu. Garip bir kurdu büyülü sözlerle yatıştırmasını ve arada alfalık bağı olmadan onu Kyungsoo'ya bağlanmasını da istemiyordu. Bunun bir sonu yoktu ve gelecekte Kyungsoo bir kurt gibi davranmayabilirdi. Sürü birliği ve alfa bağından uzak kalması birçok soruna yol açabilirdi ayrıca. Bu yüzden elflerden yardım almak ona göre kötü bir fikirdi.

"Aklından ne geçiriyorsan unut gitsin. Kyungsoo sizin oyuncağınız olmayacak ve kardeşin her ne yapmak istiyorsa bunu benim kardeşimin üzerinde yapamayacak, beni anladın mı?"

"Bize karşı fazla ön yargılı değil misin?" Onun aksine Sehun daha yumuşak bir sesle sorduğunda alfa şaşırdı. "Kardeşini iyileştiren biz oluruz diye mi korkuyorsun? Sürüne bunu açıklamak zorunda değilsin, biliyorsun. Ancak başka şeyleri açıklamak zorunda kalabilirsin."

"Sen..." Jongin hırladığında onun aksine Sehun gülümsedi sevimli bir şekilde. Başını birkaç kez olumlu anlamda salladı ve ardından işaret parmağıyla karşısındaki adamı gösterdi.

"Görüyor musun Seonghwa? Bu çaresizliğin ve aynı zamanda öfkenin bir insanın üzerindeki duruşu." Kıkırdaması birkaç saniye içinde solup gitti ve yüzünde ciddi bir ifade kaldı geriye. Kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Kyungsoo ve Luhan gayet iyi anlaşıyorlar, bunu görmek istemeyen ya da görse bile kabullenmeyen tek kişi sensin. Belki de onun ilacı mutlu olmaktır, kurdunun istediği tek şey mutlu olmaktır. Hiç böyle düşündün mü? Ona bir şey yapacağımızdan şüpheleniyorsan onunla birlikte gelebilirsin. Bu kez sınırdaki askerlere saldırmamanı ve beni gördüğünde dizlerinin üzerine çökmemeni öneririm. "

Jongin neye uğradığını şaşırdı Sehun topukları üzerinde dönüp kasaya doğru giderken. Bu konuşmanın tekrar kötü başlayıp iyiye döneceğini düşünmüştü ama kötü başlayıp daha da kötü hatta berbat bitmişti. Kurdu 'her şeyi berbat ettin' dercesine dişlerini gösteriyordu ona, zaten kendisi de çok farklı fikirde değildi o an.

Continue Reading

You'll Also Like

84K 6.6K 64
"James lütfen öyle söyleme o bizim aşkımızın meyvesi" "NE AŞKI?" Diye bağırdı James 1. #Dracomalfoy 02/01/2024 1. #Harrypotter 31/08/2023 1. #Slyther...
1.1M 27.4K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
5.6K 685 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...
38K 2.8K 50
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...