Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat

By ClassicsTR

18.2K 588 108

Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat, Tanzimat Edebiyatı'nın birçok türünde eserler vermiş yazarlarından Şemsettin Sami... More

I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XIII

XII

448 25 0
By ClassicsTR

TİNE BİR MEKTUP 

 Fitnat Hanım, kendisinden çok Talat Bey'e acıyordu. Tal'at Bey'i düşündükçe:

 — Ah, zavallı çocuk! Ben onu sevdiğim gibi, o da beni öyle seviyor! Evet, seviyor. Hiç şüphem yok ki seviyor. Beni ifrat (1) derecede sevmese, öyle melek gibi bir adam, kız kıyafetine girmek gibi hud'alar, desiseler (2) düşünür mü? Ah! Zavallı hastadır da! Kim bilir iyileşti mi, fenalaştı mı? Ah! Geçenlerde kendisine mektup yazdım! Ah, o mektup ne ümitler vermiş! Fakat, heyhat! (3) O ümitler bir rüya gibi geldi geçti! Ah, ah! Yine me'yüsiyet (4) pençesine düştük! Ah felek, felek! Bizi ne vakte kadar tazyik edeceksin! (5) Biz ne kabahat ettik!

(1) Aşın,(2) Hileler,(3) Ne yazık, (4) Umutsuzluk,(5) Baskı alımda tutacaksın.

 Ah babam! Babam bana iyilik yapmak niyetiyle beni mezara teslim edecek! Beni neyse, kendi kızıyım; fakat o zavallı çocukcağız! Çünkü, korkarım ki o da, benden soma, yaşamayacak! Ah zavallı Tal'at, sen hâlâ rahattasın! Evet, her ne kadar ki hastasın, lâkin gönlün şaddır. (1) Bir ümidin vardır. Ya ben? Ömrümden me'yûs! (2) Ömrümden mi dedim? Ömrüm ne olacak? Dünyada en ziyâde sevdiğim... adamdan me'yûs! Ah, ömrümü onun visaline (3) fedâ ederdim; lâkin ömür olmadıkça visal olamaz... Fakat beş günlük bir visale yirmi senelik ömrümü fedâ ederim... Lâkin, heyhat, heyhat! Ömür tükendi! Visale ümit yok! Of, of! diyerek gözyaşları döküyordu.

 Bir gün, Fitnat Hanım, Serfiraz ile birlikte oturmuş, Ali Bey dışarı çıkmıştı. Fitnat Hanım Serfirâz'a dedi ki:

— Nakış ustası Emine Kadın galiba buraya geliyor bâzen? — Evet, gelir; bana nakış gösterir. Fakat bu hafta gelmedi. Bugün yarın belki gelir. — Hemşirem, bana bir hokka.(4) kalem, bir az kâğıt bulabilir misiniz? — Baş üstüne efendim, bulayım.


(1) Neşelidir, (2) Umutsuz, (3) Kavuşmasına, (4) İçine mürekkep konan küçük kap.

 Fitnat Hanım ne yazacaktı? Elbet de Tal'at Bey'e bir mektup... Serfiraz hokkayı, kalemi, kâğıdı getirir. Fitnat Hanımbaşladı, şu mektubu yazdı:

«Talat'ım!

 Ah! Tal'at diyeceğim. Çünkü bu isimle alıştım artık. Şimdi bana Tal'at ismi Râgıbe isminden daha tatlı, daha munis (alışılmış) görünür...

 Tal'at'ım! Bu mektup... Ah bu mektup, o geçenlerde aldığın mektubun zıddıdır! O mektup size ne ümitler getirdi! Bu mektup ise, sizi me'yüs (umutsuz) edecek! Ah, ah! Tal'atim! Size verdiğim ümitlerin aslı çıkmadı! O ümitler kâzib (yalancı) imiş! Beni aldattılar. Beni aldatarak ecelin pençesine teslim ettiler! "Sayfiyeye (yazlığa) gidiyoruz!" diyerek, beni nikâh kıymış oldukları herifin evine getirdiler! Eve girmezden evvel işi anladım. Anladım ama, ne yapabilirdim? Ağladım sızladım, hattâ bayıldım bile... Az kaldı ölüyordum! Fakat kime ne? Emine Kadın...

 Ah, beni o kadar seven Emine Kadın! Beni bırakıp gitti! Tanımadığım, hiç görmemiş olduğum adamların arasında kaldım! Bir kızcağız bana acıyor, beni seviyor; benimle beraber oturuyor. O da olmasaydı, ne olacaktım! Bana Ali Bey'in haremi (eşi) derler! Gelin (diye) çağırırlar! Ah! Bu tâbirlere, (sözlere) bu isimlere ne kadar gönlüm sıkılıyor! Ne kadar fena tesir ediyor!

 Ben gelin değilim. Elhamdülillah (Allah'a şükür) kızım. Kızım ve kız öleceğim... Ben onun haremi değilim. Onun yüzünü bile görmemişim. Odama gelir. Lâkin, o odamda durdukça bana kâbus mu diyeyim... sara mı diyeyim... Öyle bir hâl gelir. Hiç bir vakit gözlerimi kaldırıp yüzüne bakmamışım. Lâkin o da ağlıyor. Hem odamda iken, hem odasına gittikten sonra dâima ağlıyor, diyorlar! Demek olur ki, o da beni sevdi! İşte beni me'yüs eden asıl burasıdır. Çünkü, böyle olduğu hâlde, yakamı kolay bırakmayacaktır!  Ah! Tal'at'ım ah! Nerede o kurduğumuz hülyalar! Nerede o görüştüğümüz günler! Lâkin, ah! O vakit birbirimizi bilmeyerek görüşürdük! Bir mechûliyette,(bilinmezlikte) bir karanlıkta sevişirdik... Birbirimizi tanıyalı bir defa görüşemedik! Tal'at'ım, belki daha keyifsizsiniz, belki daha kesb-i afiyet etmediniz.(sağlığınıza kavuşmadınız)  Böyle acı acı sözlerle sizi rahatsız etmeyeyim. Bu dünyanın işleri böyle gelir geçer... Tal'at'ım, ben böyle yaşayamam... Gece gündüz biz düziyde ağlıyorum... Buraya geleli, bir haftadır da bir kere gözlerimi kaldırıp etrafa bakmadım. Nerede olduğumu bilmem! Yemek ağzıma koymadım! Bir saat uyumadım! Ben kederden ve yemeksizlikten, uykusuzluktan öleceğim! Öleceğim ama, bir daha seni görmeden canım çıkmaz! Ah! Bir daha seni görsem! 

 Beş dakika olsun beraber dursak! Sonra, ayrıldığımız gibi, ölsem! Ah! Dünya hiç gözümde yoktur. Dünyada her ne varsa, menfûrumdur. (nefret ettiğim şeydir) Hiç bir şeye acımam. Yalnız sana... ah Tal'at'ım! Sana acırım! Ah! Seni nasıl bırakayım! Seni nerede bırakayım... Seni kimlere bırakayım? Bilirim ki ben ölürsem, sen bana acıyacaksın... Ağlayacaksın... Ah!

 Lâyık mı ki, ben dünyanın belâlarından nefsimi (benliğimi) kurtarayım; kendimi, rahat döşeği denmeye şâyân (uygun) olan mezara atayım da, dertlerimi sana bırakayım? Ya maazallah, (Allah korusun) sen de benim gibi dertlere dayanamazsan! Sana da bir şey olursa! Ah! O benim nail olamadığım vücut, (ulaşamadığım varlık) kara toprağın âguşuna (kucağına) girsin!!! Ah, ah! Ne yapayım? Nasıl hareket edeyim?

 Tal'atim! Gel seni bir daha göreyim... Hele bir daha görüşelim de, Allah kerîm.(sonrasını düşünme) Kız kıyafetine gir... Yine Râgıbe Hanım kıyafetiyle gel...

 Lâkin, heyhat! Sen hastasın! Sen çıkamıyor-sun! Ah! İnşallah iyi oldunuz! İnşallah yarın öbür gün gelirsin! Bekliyorum, bekliyorum... Ben seni bekliyorum, ecel beni bekliyor!

Fitnat»

 Fitnat, gözyaşı dökerek yazdığı bu mektubu bir zarfa sardı, cebine koydu. Ertesi gün Şerife Kadın da geldi. Fitnat Hanım, Şerife Kadına mektubu verip:

— Eğer Râgıbe Hanım beni sormak için evinize adam gönderirse, rica ederim, bu mektubu kendisine gönderirsiniz, dedi.


FİTNAT'IN MUSKASI

 Mektup yazıldığı günden sonra üç gün geçti. Fitnat, Râgıbe Hanım'dan, yani Tal'at Bey'den, hiç bir haber alamamış, pek merak etmiş, kendi odasının bir köşesinde oturmuş: — Nasıl gelmedi? Ne oldu? Mektubu mu alamadı? Yoksa, daha kalkamıyor mu? Ah! Zavallı çocuk hastadır! diye düşünüyordu. Ali Bey'se, kendi odasında gezinerek düşünüyor ve zihniyle bir önlem arıyordu. Bir çok düşündükten sonra:— Ama ben de nasıl şaşırdım! Ne kadar soğuk duruyorum! Ne kadar korkuyorum! Ben kendimi cesur bilirdim. Bilemem bana bu korkaklık nereden geldi? Önüne çıktığımda titremeye başlarım! Yüzüne baktığımda, kendimi kaybederim! Bu hâl ne vakte kadar sürecek? Lâyık mıdır ki, ben onun sayıklamalarına mânâ vereyim? Öyle şeylere kulak asayım?

 Gideyim, bir defa ayağıma düşeyim, kadınlarsa febihâ; (çok iyi) olamadığı hâlde, hiç olmazsa sebebini anlayayım. Hem de... Ah! On gündür ki beraberiz, daha sesim duymadım! diyerek, kendisine olağanüstü bir cesaret verdi.

 Fitnat'ın odasına gitti. Kapıyı açtığı gibi, doğru gidip Fitnat'ın dizlerine kapandı ve gözyaşları dökülerek, sesi titreyerek: — Ah! Bu bana verdiğin azap nedir? Artık çekemem! Ben sana ne yaptım? On günden beri döktüğüm gözyaşı, çektiğim âh ü enînler (1) gönlüne hiç bir tesir etmedi! Elmas gibi bir vücudun içinde taş gibi bir yüreğin bulunmasına kim inanabilirdi! Bir defa yüzüme bakmadın! Bir lâkırdı (2) söylemedin! İnsaf, insaf! Ben seni bu kadar seviyorum. Senin muhabbetinden (3) deli dîvâne olacağım da, sen benden nefret ediyorsun! Yüzüme bakmaya tenezzül etmiyorsun! Niçin? Bir kabahatim varsa söyle, ıslâhına (4) çalışayım.. Benden ürkü-yorsun! İşte, titriyorsun! Ah! Bu ne insafsızlık! Ah! Ben çıldıracağım! Öleceğim! Senden bir söz, yalnız bir söz isterim: Beni sever misin, sevmez misin? Eğer sev... ah, eğer sev...mez... sen... niçin sev... mez... sin? Hiç olmazsa sebebini bileyim de, ona göre... — Niçin... sevmeye... sevmeyeceğim? Sen beni sevdiğin gibi ben de seni öyle... ve belki, ziyâde (5) seviyorum... Sizin böyle rahatsız olduğunuza yüreğim bin parça oluyor! Döktüğünüz gözyaşlarının her bir tanesi yüreğime bir kurşundur... Ben de sizi seviyo... rum.. Hudâ âlim...(6) seviyorum... Ama... Ama... — Ama?

(1) Ağlamalar, inlemeler,(2) Söz,(3) Aşkından,(4) Düzeltmeye,(5) Çok,(6) Allah biliyor.

— Seviyorum... Lakin...(1)

— Lâkin ne?

— Hiç. İşte, seviyorum...

— Seviyorsun! Seviyorsun! Bu nasıl sevmek? Ah! Beni seviyorsun! Nasıl seviyorsun?

Seviş alâmetleri (2) nerede? Ben kapıdan girerim, sen nüzul isabet edecek (3) gibi olursun! Ben sana lâkırdı söylerim, cevap vermezsin! Yüzüne bakarım, ürkersin! Bir defa yüzüme bakmadın! Bana bir lâkırdı söylemedin! Ben odanda durdukça, ağlama(k)dan başım kaldırmazsın! Bir düzeye içini çekiyorsun! Muhabbet alâmetleri bunlar mı? Sevmek böyle mi olur?

— Efendim, seviyorum. Gönlüm şahadet (4)eder ki sizi seviyorum... Ama... Ama... Pederim makamında... (5) Biraderim (6) makamında... Seviyorum... Lâkin... Gönlümü size veremem... Gönlüm... Elimde değil... Gönlümü baş... ka... sına vermişim... Onun için ağlıyorum...

(1) Ama : ancak,(2) Belirtileri,(3) İnme inecek, (4) Tanıklık,(5) Babam gibi,(6) Ağabeyim.

 Fitnat bu sözleri söylerken yüzü, vücudu ter içinde kaldı, boğazı tıkandı. Yüzünü elleriyle kapayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ali Bey Fitnat'ın yanında oturarak:

— Elmasım! Gel vazgeç bu sevdadan... Unut onu da, beni sev... Pederin gibi sevme... Ben sana âşığım... Ayrılırsak, ben kederimden öleceğim! Telef olacağım. Gel bana merhamet eyle... diyerek, elini Fitnat'ın göğsüne koydu, kucaklamak istedi.

 Fitnat, göğsünde Ali Bey'in elini duyumsadığı gibi, ürktü. Birdenbire fırladı, odanın bir köşesine gidip ayakta durdu. Vücudu tiril tiril titriyordu...

 Fitnat, kendisini Ali Bey'in ellerinden çektikçe, boynundan asılmış bulunan bir kaytan koptu, Ali Bey'in elinde kaldı. Ali Bey, Fitnat'ın öyle ürkerek elinden kaçtığım gördüğü gibi, şaştı. Donmuş gibi kaldı. Bir azdan sonra, daha çok üzerine varmanın boşuna olduğunu düşünerek ve bir dereceye kadar umutsuzluğa kapılarak kalkıp odasına gitti. Fitnat'ın odasından çıktığı gibi, arkasından kapının kilitlendiğini işitti. Bu durum kendisine daha da dokundu:

— Ah! İşte, kapıyı kilitledi ki tekrar gitmeyeyim! Ah! Bu kız bana kan olamayacak! Boşunadır ümitlerim! Ah! Başkasını severmiş! Acaba kimi? Sayıkladığı Tal'at'i... Onu sevecek... Ben iyi keşfettim... diyerek, odasında oturup düşündü ve ağladı.

Continue Reading

You'll Also Like

9.7K 1.3K 8
tamamlandı ✔️ *kül kokusunu sevmek 9217
413 84 6
gözlerinde saklardı yıldızları, karanlık çökmeden fark edemezdim.
2K 263 17
9 senelik grafik tasarım bilgim ve 4 senelik watty cover üyesi tecrübem ile sildiğim kitabı tekrar yayınlıyorummmm ! künyelerinizi bölümlere vote ver...
1.6M 181K 55
Irmak, 14 Şubat'ın özel bir gün olduğuna inanır ve o gün bir randevuya çıkmanın nasıl bir şey olduğunu merak eder. Ama hiçbir zaman Sevgililer Günü'n...