DÖNÜM NOKTASI (+18)

By okyanuskarasi

864K 28.1K 21.6K

Saçımdan akıp giden köpükler yüzünden gözlerimi kapatmıştım. Saçımı yıkadığında gözlerimi araladım ve elinden... More

1.Bölüm: Teklif
2.Bölüm: Ait
3.Bölüm: Tokat
4.Bölüm: Alışveriş
5.Bölüm: Anne Eksikliği
6.Bölüm: Nişan
7.Bölüm: Kayıp
8.Bölüm: Güzel Adam
9.Bölüm: Sürpriz
10.Bölüm: Dağ evi
11.Bölüm: Evlilik Teklifi
12.Bölüm: Kaçırılma
13.Bölüm: Hastane
14.Bölüm: Hesaplaşma
15.Bölüm: Kavga
16.Bölüm: Kırgınlıklar
16.Bölüm -part2
18.Bölüm: Kına
19.Bölüm: Düğün
20.Bölüm: Balayı
21.Bölüm: Bebek
22.Bölüm: Hamilelik
23.Bölüm: Heyecan
24.Bölüm: Aşerme
25.Bölüm: Suçluluk Hissi
26.Bölüm: Rüzgar
27.Bölüm: Yüzleşme
28.Bölüm: Tatil
29.Bölüm: Bebek Odası
30.Bölüm: Minik Mucize
31.Bölüm: Milas Ege
32.Bölüm: Misafirler
33.Bölüm: Hediye
34.Bölüm: Doğum Günü
35.Bölüm: Davet
36.Bölüm: Gerçekler
37.Bölüm: Korku
38.Bölüm: Baba Oğul Günü
39.Bölüm: Kıskançlık

17.Bölüm: Hazırlıklar

22.2K 836 843
By okyanuskarasi

🕊

Arda'dan

Asya ve annemin konuşmasının birçoğunu duymuştum.

Asya'nın yukarı çıkarken bakışları bana değmişti ama dolu olan gözleriyle yukarı çıkmıştı.

Sevdiğim kadının arkasından gitmeden önce anneme doğru ilerledim.

"Bir daha," dedim. "Asya'yı üzecek tek kelime dahi deme."

Arkamı dönmüştüm ki kolumu tuttu. "Bilmiyordum oğlum. Eğer torunumun ölmesine neden olan bir kadın olduğunu bilseydim Seçil'in, asla Asya'ya öyle cümleler kurmazdım. Özür dilerim."

Bakışlarım, pişmanlıkla harmanlanmış bakışlarını buldu. "Anne özür dilemen gereken kişi ben değilim."

Cevap vermesini beklemeden merdivenleri çıkmaya başladım.

Odaya girdiğimde Asya yatakta cenin pozisyonu almış bir şekilde yatıyordu. Arkası bana dönüktü.

Yanına ilerleyerek yatağa oturdum ve bedenini kollarımın arasına çektim.

Gözlerinin kapalı olmasına rağmen akan göz yaşlarını parmak uçlarımla sildim.

"Şş," diye fısıldadım. "Ağlama."

Göz yaşları sanki ağlama dememle hızlanmıştı. Canımdan can gidiyordu sanki her akan göz yaşıyla. "Ölürüm göz yaşlarına. Ağlama."

Yavaşça gözlerini araladığında bana baktı. Gökyüzüm olan mavilerinin çevresi kıpkırmızı olmuştu. "Annene dediklerim için özür dilememi bekliyorsan bekleme. Çünkü dilemeyeceğim."

Gülümsedim. "Dileme zaten güzelim. Böyle bir şeyi beklemiyorum senden."

Bana doğru dönerek kolunu belime sardı. Başını göğsüme yaslamıştı.

Saçlarının üstüne ufak buseler bırakmaya başladım. Kollarım bedenini sıkıca sarmıştı.

Bir elimi saçlarına çıkardım ve okşamaya başladım. Gözleri kapanmaya başlamıştı. Büyük ihtimalle uyuyacaktı.

Birkaç dakika içinde gözleri tamamen kapanmış ve uykuya yenik düşmüştü.

Düzenli nefesleriyle iyice daldığını anladığımda yavaş hareketlerle üzerindeki cropu ve şortunu çıkarttım.

Yatağın pikesini Asya'yı rahatsız etmemeye dikkat ederek kaldırdıktan sonra üzerine örttüm.

Saçlarının üzerine ufak bir buse bırakarak odadan çıktım ve kapıyı kapattım.

Asya'dan

Gözlerimi araladığımda gün kendini çoktan geceye bırakmıştı.

Yatakta başımı yan döndürdüğümde Arda'yı görememiştim. Demek ki daha da erken saatlerdeydik.

Komidinin üstündeki telefondan saate baktığımda 21.05 olduğunu gördüm.

Üzerimdeki pikeyi kaldırdığımda iç çamaşırlarımla olduğumu fark etmiştim.

Ufak bir tebessüm belirmişti yüzümde. Rahat uyuyabilmem için üzerimdekileri çıkarmıştı.

Yataktan kalkarak önce banyoya girdim ve işlerimi hallettikten sonra yüzümü de yıkadım ve giyinme odasına geçtim.

Üzerime siyah bir crop ve gri eşofman giydim. Saçlarımı tepeden bir topuz yaptım ve çıplak bacaklarıma terlik giydim.

Odadan çıktığımda beklemeden merdivenlere yöneldim. Merdivenleri inerken salondan ses gelmemesiyle kaşlarımı kaldırdım. Neredeydi Arda ya da Deniz?

Bir kat daha aşağı indiğimde televizyonun olduğu odada Arda ve Deniz'in playstation oynadığını gördüm.

Adım seslerimi duyduklarında ikiside bana döndü. Deniz gülümseyip göz kırptıktan sonra önüne dönerken Arda ise yanına oturana kadar bakışlarını üzerimden ayırmamıştı.

Arda sağ kolunu belime sarıp vücutlarımızı birleştirdikten sonra sağ elini de playstation koluna koymuştu.

Saçlarımdan öptükten sonra "İyi misin?" diye sordu.

Ona başımı onaylar anlamda aşağı yukarı sallayarak cevap verirken Deniz'in "Gol!" diye bağırarak ayağa kalkmasıyla konuşmamız bölünmüştü.

Deniz bana döndü. "İyi ki geldin yenge. Abim seninle ilgilenirken yenerim ben onu."

Konuşmasına kıkırdarken bakışlarımı kaçırmıştım.

Arda'ya sırtımı iyice yasladığımda "Oğlum bugün seni daha fazla farkla yeneceğim." dedi. "Çünkü uğurum yanımda şu an."

Ona dönüp yanağına ufak bir buse bıraktıktan sonra yaptıkları maçları izlemeye başlamıştım.

Bir Arda, bir Deniz yeniyor derken 3-2 Arda yenmişti.

Deniz son maçı kaybetmesiyle şike yaptın diyerek abisini bir tura daha ikna etmeye çalışsada başarısız olmuştu.

Gecenin ilerleyen saatleri böyle geçerken gece yarısını çoktan geçmiş olan saatle odalarımıza çekilmiştik.

Her ne kadar uyuyamayacağımı düşünsem de  Arda'nın kolları arasında, kokusuyla uyumak çokta zor olmamıştı.

"Hadi uyan güzelim," diyen sesle uykumun arasında kaşlarımı çattım.

Gülme sesi duyduğumda kaşlarımın ortasına değen parmak yukarı doğru hareket ederek düzeltmişti kaşlarımı.

"Kalk artık güzel bebeğim," dedi Arda. "Bugün işlerimiz var seninle."

Ne işimiz vardı?

Gözlerimi yavaşça araladığımda alnımdan öptü. "Günaydın."

"Günaydın," dedim ona gülümsedikten sonra. "Ne işimiz var?"

"Biraz alışveriş, davetiye, düğün salonu seçimi gibi şeyler."

"Arda bence biz direkt evlenelim. Hiç uğraşmayalım boşuna."

Kahkahası kulağıma dolduğunda bakışlarımı gülüşünden ayırmadım. "Sevgilim biliyorum üşengeçliğin üstünde ama boşa üşengeçlik yapıyorsun. O düğün olacak. Kaçışın yok."

Bedenimi aniden kollarının arasına aldıktan sonra ayağa kalkmasıyla ufak bir çığlık attım. "Ne yapıyorsun?!"

"Senin kalkacağın yoktu Asya."

Beraber banyoya girdiğimizde beni kucağından indirmişti ve çıkmıştı. Banyoda işlerimi hakkettikten sonra giyinme odasına geçtim.

Üzerime beyaz, yarım bir tişört ve beyaz kumaş bir pantolon giydim.

(Çanta olmayacak.)

Üzerime giymek için beyaz renkli ceketimi pufun üzerine bıraktım. Beyaz, spor ayakkabılarımı da giyince hazırdım.

Makyaj masamın önüne geçip nude tonlarda doğal bir göz makyajı yapıp rimel sürdüm. Saçlarımı tarayarak açık bıraktım.

Her ihtimale karşı masadan bir toka alarak yanıma alacağım beyaz, zincirli küçük çantamın içine koydum.

Çantamın içine cüzdanımı ve telefonumu koydum.

Ceketimi elime alarak çantayı omuzuma taktım ve giyinme odasından çıktım.

Odaya geçtiğimde Arda yatağın kenarına oturmuş telefonuna bakıyordu. Adım seslerimle bakışları beni bulduğunda gülümsedi.

Ayağa kalkmasıyla baştan aşağıya süzdüm onu. Bugün takım elbise yerine o da benim gibi rahat bir kombin yapmıştı.

Beyaz bir gömlek giymişti, gömleğinin üstten üç düğmesi açıktı ve tenini gösteriyordu. Krem rengi, kumaş bir pantolon giymişti. Ayağında ise beyaz, düz taban ayakkabıları vardı.

Elini belime koyarak bedenimi bedenine yasladığında şakaklarımdan öptü. "Çok güzel olmuşsun."

Boynuna ufak bir buse kondurdum. "Sende çok yakışıklı olmuşsun."

Bir elini belimden çekerek komidinin üzerine uzandığında bakışlarım hareketlerini takip ediyordu. Komidinin üzerindeki kutuyu alıp açtığında şaşkın bakışlarımla baktım ona.

Lacivert kutunun içinde bebek mavisi taşlı, altın bir kolye bulunuyordu.

Şaşkın bakışlarıma aldırmadan bedenimi ters döndürmemi sağladığında saçlarımı sol boynumda topladı.

Kolyeyi taktıktan sonra boynumun sağ tarafına uzun bir buse bıraktı. Kolları karnımı sarmıştı. Başını boynumdan kaldırıp omzumun üstüne koydu çenesini.

Bedenimi bedenine iyice yasladığımda bedenlerimizin her noktası birbirine değiyordu.

"Seni çok kırdım bunun farkındayım. Ne yapsam da geçmişi geri alamam, özür dilesem de sonuç olarak o hatayı yaptım. Yine de bu kolyeyi özür hediyesi olarak düşün bebeğim."

Bedenimi ona döndürdüğümde ellerini gevşetmişti. Kollarımı boynuna sardığımda ise kolları tekrardan belimi sardı. "Buna gerek yoktu. Evet ağırdı söylediklerin ama bende hatalıydım. Sana önceden demem gerekiyordu."

"Boşver sevgilim," dedi. "Geçti, gitti. Bir daha birbirimizden bir şeyler saklamayalım ve böyle şeyler için birbirimizi kırıp dökmeyelim."

Başımı sallayıp başımı boynuna gömdüm. O da başımı boynuma koymuştu. Birbirimize sımsıkı sarılırken artık odadan çıkmamızın farkında olaraktan başımı boyun girintisinden çıkardım.

Belimdeki eline elimi uzatıp tuttuğumda o da başını çıkarttı boyun girintimden. "Gidelim artık."

"Gidelim birtanem."

Evde kahvaltımızı yapmış ve çıkmıştık. Öncelikle düğün mekanı seçmemiz gerekiyordu.

Arda kahvaltıda bana mekan göstermişti ve aralarından birkaç tanesine bakmaya karar vermiştik.

Şimdi ise ilk mekan için yola çıkmıştık.

Üç mekanıda baktığımızda üçüncü mekanda karar kılmıştık. Mekan, denizin yanında kalıyordu. Ve yeşillik alandaydı.

Süslemeleri anlaşacağımız düğün organizasyon şirketi yapacaktı. Organizasyon şirketinin davetiyelerini beğenmediğimiz için ise şu an davetiye seçmeye gidiyorduk.

Girdiğimiz davetiyeci dükkanındaki çalışan kadın, önümüze yığınlarca davetiye sermişti. Ama benim gözüme çarpan tek bir tanesi olmuştu.

Elimi uzatıp davetiyeyi aldığımda zarifliğiyle gülümsedim.

Davetiyenin kağıdı nude tonlarındayken üzerinde beyaz yazılarla bilgiler vardı.

Davetiyenin renksiz kapağının üzerinde bir çiçek vardı ve çiçeğin üstü isimlerin baş harflerinin bulunduğu bir damgayla damgalıydı. Damga ise davetiye kağıdının etrafında çevrili iple bağlıydı.

(Agalar oy verip yorum yapın kızıyorum bakın.)

Ben davetiyeyi incelerken üzerimde hissettiğim bakışlarla başımı Arda'ya çevirdim. "Beğendin mi?"

Tebessümle başımı onaylar anlamda salladım. "Sade ve şık."

Yanımızdaki çalışan kadına dönüp "O davetiye olsun." dedi.

Kadın davetiyeye yazılacak bilgileri almıştı bizden ve oradanda ayrılmıştık.

Seçimler ne kadar kolay görünsede yorulduğumuzdan eve geçmeyi düşünmüştük. Yarın gelinlik, damatlık derken devam edecektik alışverişe.

Sessiz ama huzurlu bir yolculuğun sonunda arabayı eve park etmiştik.

Arabadan inip eve yürürken el eleydik. Arda cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtığında önde o arkasında ben olacak bir şekilde eve girerken içerdeki ses ikimizinde dikkatini çekmiş olmalıki durarak salona döndük.

Salonda gördüğüm kişilerle kaşlarım havalandı. Salonumuz bize sorulmadan istila edilmiş durumdaydı.

Aslı, Firdevs Hanım ve Arda'nın babası olduğunu düşündüğüm bir adam vardı. Deniz'de vardı ama Deniz bizimle yaşadığı için onu evi istila edenler arasında saymıyordum, saymazdım da.

Arda'ya baktığımda kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. Kapıyı sert bir şekilde kapatarak bakışların bize dönmesine neden oldu.

Tüm bakışlar üzerimizdeyken Deniz'in bakışları sonunda der gibiydi. Bulunduğu durumdan hem sıkılmış gibi hem de olacakları bekliyor gibiydi.

Sessizliği bozan Arda oldu. "Hoş geldiniz. Ya da biz mi hoş geldik?"

Firdevs Hanım yüzündeki sahte gülümsemesiyle cevapladı oğlunu. "Biz saatlerdir buradayız. Asıl siz nerelerdesiniz? Biz de düğün için seçimlerle uğraşıyorduk."

Arda'nın bakışları olabilircesine daha çok çatılmıştı sanki. Anlamadan elimi sıkmaya başlamıştı ama bir şey demedim. "Anne bunun bizim düğünümüz olduğunu bildiğini düşünüyorum. Sen, babamla tekrardan evlenmiyorsun. Biz gerekli şeyleri hallediyoruz zaten."

Firdevs Hanım'ın gülüşü solsada anında yüzündeki ifadeyi silip sahte bir gülüş göndermişti. "Siz ne anlarsınız oğlum düğün işlerinden. Ben halledeceğim merak etmeyin."

Arda, salona ilerlemeye başladığında elimi tuttuğundan bende onunla birlikte ilerlemiştim. "Anne seçimlerimize karışmaman gerektiğini düşünüyorum."

Firdevs Hanım somurturken Melike ablanın sesiyle bakışlarım onu buldu. "Akşam yemeği hazır. Masayı kurayım mı," derken Firdevs Hanım ağzını açmıştı ki Melike ablanın sesiyle sustu. "Asya?"

Sanırım bu Firdevs Hanım'a hayatımıza karışmaması için yeterli bir uyarı olmalıydı. "Kur abla," dedim tebessüm ettikten sonra.

Dudaklarımın arasından ona yolladığın tebessümle ona karşı minnetimi de anlamıştı.

O, mutfağa geri dönerken Deniz'in gülmemek için dudaklarını ısırdığını gördüm. Aslı ve henüz adını bilmediğim Arda'nın babası sessizdi.

Arda'nın elini bıraktığımda bakışları beni buldu. Sorgularca bana baktı.

"Mutfağa yardıma gidiyorum."

Gözlerini bir kez kapayıp açtığında o, tekli koltuğa yerleşirken bende mutfağa yöneldim.

Öncelikle ceketimi çıkardım ve çantamla birlikte mutfaktaki masanın sandalyesine astım.

Melike ablanın hazırladığı tabakları elinden alarak gülümsedim ona. Aynı şekilde karşılık verdiğinde mutfaktan çıkıp yemek masasına tabakları dizmeye başladım.

Arda ve Deniz haricindeki bakışları üzerimde hissetsem de bir şey demedim.

Tabakları yerleştirip mutfağa geri dönerken Deniz'in göz kırpmasına aynı şekilde karşılık verdim.

Mutfağa girdiğimde bir tepsiye bardakları dizmeye başladım. Mutfakta hissettiğim adım sesleriyle bakışlarım kapıya döndü. Gelen Aslı'ydı.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordu çekingen bir ifadeyle.

"Gerek yok," dedim ifadesizce. "Az kaldı zaten."

"Asya." diyerek isteklice bana baktığında oflayarak kaşık, çatal ve bıçakları koyduğum küçük tepsiyi eline tutuşturdum. "Git ve düzenlice diz."

Başını sallayarak uzaklaştığında Melike abla "Aslında Aslı'da iyi kızdır. Annesi onu biraz farklı yetiştirdi sadece. Arda ve Deniz'de kuramadığı ağırlığını onda kurdu. Bir prenses misali yetiştirdi onu. Yanlışını asla kabul etmesine izin verdirmez mesela. Fazla mükemmelcidir." dedi.

"Abla zaten yaptığı en büyük yanlış ya bu," dedim. "Kızını kendine benzetmeye çalışmış ama tam benzememiş gibi. Tanımadığım için bir şey diyemem ve sanırım küçük olmanın, annesininde üzerindeki etkisiyle biraz şımarık yetişmiş."

"Öyle kızım," dedi. "Ama bunlar aşılamayacak şeyler değil."

Başımla onu onaylayıp hazırladığım bardakları alarak çıktım mutfaktan.

Aslı'nın kaşıklarla savaştığını gördüğümde gülmemek için dudaklarını dişledim. Ne kadar zor olabilirdi ki kaşık, çatal dizmek?!

Elimdeki tepsiyi masaya bırakırken beni fark etmemişti bile. Önünde cebelleştiği kaşıkları alarak bir tabağın etrafına dizerek gösterdim. Bakışları bakışlarımı bulduğunda minnetle gülümsemesine tebessüm yolladım.

Bardakları dizdikten sonra Aslı'nın dizdiği kaşıkların tepsisinide alarak mutfağa geri döndüm.

Son olarak yemeklerin olduğu servis tabaklarınıda Aslı ve Melike ablayla birlikte masaya dizdiğimizde masa hazırdı.

Melike abla mutfağa geri dönerken Aslı neşeli sesiyle "Masa hazır." dedi.

Tüm bakışlar masaya döndüğünde herkes ayaklanırken masanın etrafından dolanarak hâlâ oturan Arda'nın yanına ilerleyerek koltuğun kenarına oturdum.

Şu an diğerlerinin arkasının bana dönük olmasını fırsat bilerek şakaklarına bir öpücük bıraktığım ve kalktığım gibi kolundan tutarak onu da kaldırdım.

Masa'nın başına bu sefer Arda, babasına onun oturmasının gerektiğini söylemişti. Babası masanın başına geçtiğinde sağına Arda, yanına ben, karşıma Deniz, benim yanımda Aslı vardı. Firdevs Hanım ise kocasının sol tarafına oturmuştu.

Masanın başında oturan müstakbel kayınpederimin "Afiyet olsun." demesiyle yemek faslı başlamıştı.

Önüme aldığım birkaç patatesle cebelleşirken Arda'nın nefesini hissettim kulağımda. "Yemeğini ye."

Ağzıma bir parça patatesi atarken ortada dönen muhabbetten kendimi soyutladım.

Bir süre sonra yemek faslı bitmişti ve masadan ayaklanmıştık.

Salonda otururken Arda'nın yanına yerleşmiştim.

Firdevs Hanım az önce uyarılan kendisi değilmiş gibi dergileri almış yorumlarken her bir sayfayı aynı zamanda yanındaki Aslı'ya ve kocasına gösteriyordu.

"Ay Kayhan!" diyen Firdevs Hanım'la kayınpederimin adını öğrenmiş oldum. "Şu salon çok güzel değil mi?"

Sanırım salonu tuttuğumuzu bilmedikleri için salonda bakıyordular.

Kayhan Bey, Firdevs Hanım'a göre ifadesizdi ve karışmama taraftarıydı. Tam konuşmak için ağzını açmışken Arda'nın konuşmasıyla bir şey demedi. "Salonu tuttuk biz. Bence sizde bir şeyler bakmayı bırakın."

Annesinin yüzü ifadesizleşirken "Neresi?" diye sordu.

Oğluna yönelttiği soruyu Arda "Yeşillik alanların birinde işte." diyerek kısa bir cevapla kesmişti.

Firdevs Hanım bir süre sessizliğinin ardından başka şeyler bakmaya başlamıştı. "Aslı bu gelinlik çok hoş değil mi?" Bana bir bakış attı. "Asya'ya da yakışır gibi."

Yuh yani. Uzun zamandır süren sessizliğimi bozdum. "Firdevs Hanım hiçbir şey seçemeyince benim gelinliğime mi atladınız? Kusura bakmayın ama benim zamanı geldiğinde kendi tarzıma göre seçeceğimden emin olabilirsiniz."

Kaşlarını çatarak bana baktığında ifadesiz yüzümle ona bakıyordum.

Birkaç saniye bir şey demeyince yerimden ayaklandım. "Size iyi akşamlar dilerim. Yorgunum ve dinleneceğim."

Arda'ya kısa bir bakış attığımda bir şey dememesiyle ilk mutfağa yönelerek çantamı ve ceketimi aldıktan sonra yanlarından geçerek merdivenlere yönelirken "İyi akşamlar." diyen Deniz'in sesiyle boynuma kolunun atılması birkaç saniye içinde oldu.

İlkten şaşırsamda onunda sıkılmış olduğundan benim kalkmamla kaçışını gerçekleştirdiği belli oluyordu.

Sırtımızda olan bakışları umursamadan kolumu Deniz'in beline sardım ve merdivenleri çıkmaya başladık.

Merdivenleri bitirdiğimizde Deniz'den ayrıldım. "Ben odaya kaçıyorum."

Gülümsedi. "Sağ ol valla. Senin sayende bende kalktım o sıkıcı ortamdan."

Tebessüm yolladım ona. "Tek sıkılan sen değildin eminim ki abinde birazdan gelir merak etme."

Deniz kısa bir kahkaha attı. "Geldiğiniz gibi gidersiniz, diyerek peşimizden gelmesini bekliyordum."

"Anne baba olunca demekki o kadar kolay olmuyormuş."

"Öyle," dedi Deniz. "Hadi git dinlen. Sabah kahvaltıda tuttuğunuz mekanla ilgili bütün ayrıntıları istiyorum."

"Tamam," dedim gülümseyerek. "İyi geceler."

"İyi geceler Leydim."

Odaya çekilerek üzerime şortlu pijama takımımı giyip hızla yatağa attım kendimi. Sonunda yorgun bedenim rahatlığını bulmuş gibi günüm tüm yorgunluğunu bırakırken yatakta yan döndüm ve gözlerimi yumdum.

Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama uykumun arasında Arda'nın kolları arasına çekildiğimi ve saçlarıma dokunan dudaklarını hissetmiştim.

Sabah, Arda'nın yüzüme kondurduğu buselerle gözlerimi açmıştım.

Günüm gayet güzel başlamıştı ama devamında neler olurdu bilemiyordum.

Yataktan kalktığımızda hızlı bir şekilde yatağı toplamış ve banyoda rutin işlerimi hallederek giyinme odasına geçmiştim.

Havanın kapalı olmasından dolayı üzerime beyaz, uzun bir gömlek ve lacivert, uzun sweatshirt giymiştim.

(Çanta yok.)

Ayaklarıma uzun beyaz çoraplarımı giydikten sonra makyaj aynamın karşısına geçerek saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra nude tonlarında bir göz makyajıyla dudaklarıma parlatıcı sürdüm.

Ayakkabılarımı alarak pufa oturduğumda beyaz, spor ayakkabılarımı ayağıma giydim.

Siyah sırt çantamı alarak içine lazım olacak birkaç şeyi attım ve odaya geri geçtim.

Arda camın önünde hem biriyle telefonda konuşuyor hemde aşağıya bakıyordu.

Üzerini incelemeye başladığımda sanki anlaşmışız gibi lacivert, keten bir pantolon giymişti. Üzerinde de beyaz bir gömlek vardı. Ayağına gitmiş olduğu beyaz spor ayakkabılarıyla da tam bir uyum içerisindeydik.

Ona doğru yaklaşarak belinden ona sarıldığımda ilkten kasılsada sonrasında kollarımı çözerek kollarının arasına çekmişti beni.

Önüne geçtiğimde gömleğinin ilk üç düğmesinin açıklığından yararlanarak açıkta kalan vücuduna dudaklarımı bastırdım. Belimdeki eli aşağı yukarı şeklinde hareket ederken sırtımı sıvazlıyordu.

Telefon konuşmasını birkaç onaylamayla kapattığında telefonunu cebine yerleştirerek diğer kolunu da bana  sardı.

"Fazla mı güzel olmuş benim güzelim?"

Gülümsedim. "Fazla mı yakışıklı olmuş benim yakışıklım?"

Erkeksi kahkahası kulağımı doldurduğunda başımı göğsüne yasladım. Huzur bulduğum yere.

Bir süre sonra kahvaltıya inmek için ayrıldığımızda el ele odadan çıkarak merdivenlere yöneldik.

Kahvaltı için masaya yönelirken masada Deniz dışında bir kişi daha vardı. Firdevs Hanım.

Hani insanın istemediği ot burnunda biterdi ya. Bu da böyleydi işte. Her ne kadar Arda'nın annesi olsa da ısınamamıştım ona.

Bakışları bizi bulduğunda "Günaydın, hadi kahvaltınızı yapında çıkalım." dedi.

Kaşlarımı çattığımda "Siz nereye?" diye sordum.

"Sizinle alışverişe."

Evet bana gelmeye başlamıştılar. Bu kadın bugün beni çıldırtmazsa iyi olurdu.

Arda sessiz kaldığında sinirli bir bakış attım ona. Masaya yerleştiğimizde Deniz kulağıma eğilerek "Sakin ol. Biraz daha öyle bakmaya devam edersen gözlerinden ateş çıkacak gibi duruyor." dedi.

Ona cevap vermeden tabağıma aldığım peyniri yemeye başladım.

Sonunda arabadaydık ve yola çıkmıştık. Firdevs Hanım ilkten öne oturmak için kapıyı açsada Arda'nın sert bakışlarıyla arka tarafa geçmişti.

Alışveriş merkezine geldiğimizde önce bir butiğe girmiştik. Butikten kastım yastık, yorgan, pike satan bir yerdi.

Yanımıza gelen kız "Hoş geldiniz efendim. Nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.

"En iyi ürünlerini göster bize," dediğinde Firdevs Hanım sesimi çıkartmadım.

Ürünlerin her birine bir şey bulurken en sonunda "Kuş tüyü yastığın yok mu? Ne kadar ucuz bir mağaza?" diyerek kızın cevabını beklemeden mağazadan çıktı.

Kıza üzgün bakışlarımı atıp "Kusura bakma." dedim.

Kız anlayışla başını sallayıp "Allah yardımcın olsun." dediğinde ona "Amin." diyerek bende Arda'nın arkasından çıktım mağazadan.

Bir, iki, üç mağaza derken beşinci mağazadaydık. Mağazaya girdiğimiz gibi Firdevs Hanım en pahalı ürünlerin arasına kendini atmış bir şeyler seçiyordu. Aldıklarını kenara atarken "Firdevs Hanım evinizde hiç nevresim takımı yok sanırım." dedim iğneleyici bir sesle.

Sahte bir gülümseme yolladı bana. "Bunları sizin için alıyorum."

"Bence bırakında alınması gerekenleri ben seçeyim. Seçtikleriniz hiç tarzım değil çünkü."

"Sen ne anlarsın tarzdan. Hem daha yaşın kaçta nevresimden, yastıktan anlayasın."

Sessiz bir sabır çekerek köşeme çekildim. Sonunda alacaklarını Arda ödediğinde arkamızdaki korumaya vermişti poşetleri arabaya bırakması için. Bizimle birlikte iki koruma geziyordu.

Butikten çıkıp iç çamaşırı satan dükkana girdiğimizde eline aldığı çamaşırlara şaşkınlıkla bakıyordum. Bu çamaşırlara iç çamaşırı demeye bin şahit lazımdı.

Yanına ilerleyerek "Firdevs Hanım bırakın şu çamaşırları lütfen. Giymeyeceğim şeyleri almanıza gerek yok."

Firdevs Hanım burun kıvırıp "Kocanı etkilemek istiyorsan bunları giymelisin ayrıca sen ne anlarsın sus ve karışma." dediğinde gözlerimden ateş çıktığını tahmin ettiğim bakışlarım Arda'nın üzerindeydi.

Omuz silkmekle yetindiğinde bu gece yatakta yatma ihtimalini sıfırladığını bilmiyordu.

Buradanda çıktığımızda giyim mağazasına giymiştik ve eline aldığı, tarzım olmayan kıyafetleri yanındaki elemanın kollarına atıyordu.

Sonunda seçtikleri bitmiş olmalı ki bana döndü. "Hadi bunları dene de görelim üzerinde."

"Hiç uğraşmayalım Firdevs Hanım," dedim dişlerimin arasından. "Bunların hiçbirini giymem ben."

Yanındaki kıza dönerek "Kasaya götür bunları. Alıyoruz." dediğinde sinirden patlıyordum.

Arda, beni anlamış olmalı ki "Sevgilim sinirlenme bırak bugün istediğini yapsın. Bu günden sonra daha alışverişimize katılmayacak."

Ona sert bir bakış attığımda susmuş ve kasaya parayı ödemek için gitmişti.

Firdevs Hanım mağazadan çıkarak gelinlik dükkanına girmek için adımladığında açılmış gözlerimle ona bakıyordum. Bu kadında mı sorun vardı ben mi anlatamıyordum?!

"Anne!" Arda'nın uyarıcı sesiyle mağazaya bir bakış attı ve burnunu kıvırarak çıkışa yöneldi.

Sonunda alışverişi bitirip arabaya bindiğimizde sinir küpüydüm ama ağzımı açmıyordum.

Kadın gelinliğime kadar uzanmıştı ya.

"Beni eve bırak Arda." Dediğinde sonunda mutlu olmuştum. Günün kalan saatleri içinde daha görmeyecektim onu.

Firdevs Hanım'ı evine bırakıp eve geçerken sinirden ayağımı sallıyordum.

Arabayı evin bahçesine park ettiğinde hızla arabadan inerek eve girdim. Arda peşimden gelse de şu an bir şey demiyordum ona.

Odaya çıktığımızda giyinme odasına girerek bir pike, fazlalık bir yastık ve siyah eşofmanıyla siyah tişörtünü üst üste koyarak kucakladım ve odaya geri geçtim.

Arda odaya yeni girerken elimdekilerle kaşlarını kaldırdı. Sorgularca bana bakarken eline tutuşturdum elimdekileri.

"Bu gece benle uyumayacaksın. Git misafir odasında uyu."

"Asya ciddi olamazsın?" dediğinde öyle bir bakış attım ki ona bir kaç saniye sonra konuştu. "Ciddisin."

Ayağımı sallayarak odadan çıkmasını beklerken "Sevgilim hadi ama benim suçum ne?" diye sordu.

"Senin suçun mu ne?" diye konuştum yüksek sesinle. "Ağzını açıpta annene tek laf etmedin. Alışverişe biz çıkıp gerek olan şeyleri alamazmışız gibi iç çamaşırıma kadar kendi seçti! Git Arda. Sinirliyim zaten."

"Ama güzelim bir şey deseydim ona daha çok uğraşacaktı bizimle." Dediğinde kollarımı bedenine koyarak kapıya doğru sürüklemeye başladım onu.

"Git ya git! Gelme odaya bugün."

"Asya," diyen Arda'ya "Evden kovmadığıma şükret!" diyerek son kez iteledim onu ve odadan çıkartıp yüzüne kapıyı çarptım.

Sinirden odada volta atarken çantamdan telefonumu alarak uzun zamandır konuşamadığım İmge'yi görüntülü arayarak içimdekileri döktüm ona. Bazen Firdevs Hanım'a sövmüş bazen ise kahkahalarla gülmüştü. Sonunda ise "Kızım seni yalnız buldu. Bir dahakine gelirse alışverişinize bana haber ver." demiş ve kısa bir vedalaşmanın ardından Emre'yle dışarı çıkacağı için telefonu kapatmıştı.

İmge'yle konuşmak sinirlerimi az da olsa yatıştırmış olduğundan üzerimdekileri çıkartarak soğuk bir duş aldım.

Saçlarımın havluyla ıslaklığını aldıktan sonra nemli bırakarak yüz ve el nemlendiricimi sürmüş, şortlu, saten pijamalarımı üzerime geçirmiş yatağa uzanmıştım.

Telefondan açtığım filmi izlerken sonunda uykumun geldiğini hissetmemle telefonu komidinin üstüne koyarak yatakta rahat bir konuma geldikten sonra gözlerimi yummuştum.

Bedenimdeki ellerle uykuyla uyanıklık arasında kaşlarımı çattım. Normalde olsa bedenimdeki kollara kendimi bıraksamda şu an bunu yapmayacaktım.

Gözlerimi açarak kollarının arasından bedenimi çektim ve abajurun aydınlattığı odadan rahatlıkla bedenini süzdüm.

Kaldırdığı kaşlarıyla bana bakarken "Ben sana gelme demedim mi?" dedim.

Derince ofladı. "Asya uyuyamıyorum işte sensiz. Geçmedi mi öfken. Hadi uyuyalım."

"Hayır geçmedi, git."

"Hadi ama Asya," dediğinde kaşlarımı çattım. "Eğer seni evden atmamı ve bu saatte adamlarına rezil olmak istiyorsan devam et ısrarlarına."

Oflayarak yataktan kalktığında yanağımdan öptü hızlıca. Omuz silkip odanın kapısına yönelirken kendi kendine söylenmesini takmayarak yastığıma yaslanarak rahat bir pozisyon alırken Arda'nın yastığına sardım kollarımı ve burnumu yastığa gömdüm.

Dünki kokusunun aksine az önce az da olsa yastığında yattığından kokusu sinmişti ve bu ufak bir tebessüm etmemi sağlamıştı.

Her ne kadar ona karşı sinirim geçmiş olsada belli edipte onu yatağa almamıştım. Sonuçta bir daha ki sefere annesinin gelmemesi gerektiğini ve benim sinir olduğum şeylerde susmaması gerektiğini anlamış olurdu.

Gözlerimin kapanmasına engel olmayarak gözlerimi yumdum.

Odadaki seslerle göz kapaklarımı araladım.

Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde Arda'nın "Siktir," diye sessiz bir şekilde tıslayarak yere düşürdüğü saati almaya eğildiğini gördüm.

Saati alıp kalkarken gözlerini beni buldu. Göz göze geldiğimizde elini saçlarından geçirdi ve sıkıntılı bir sesle konuştu. "Uyandırdım mı?"

"Önemli değil," diyerek yanıtladım onu. "Nasıl olsa beş, on dakikaya uyanacaktım."

Üzerini süzdüğümde üzerine tam oturan siyah takım elbise ve siyah gömlek giymiş olduğunu gördüm. Gömleğinin düğmeleri her zamanın aksine kapalıydı. Önemli bir toplantısı olabilirdi demekki.

Yatağın kalan kısmına, yanıma oturduğunda yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Kızgın mısın hâlâ bana?"

Dişlerimin arasından olumsuz anlamda bir ses çıkardım. "Dün gece sen yanıma geldiğinde de aslında sinirim geçmişti," dediğimde öyle mi der gibisinden tek kaşını havaya kaldırdı. "Ama bir dahakine yapman gerekenin farkına var diye seni odadan kovdum."

"Benide sensiz bir uykuya bıraktın boş yere," dedi ve sonrasında mırıldandı. "Sanki çok uyuyabilmişim gibi."

Yan yatmama rağmen omuz silktiğimde gülümsedi. "Nazlı kadınım benim."

Yanağıma dudaklarını bastırdığında gitmek için ayaklandı.

"Nereye gidiyorsun?"

"Şirkette iki saat sonra önemli bir toplantım var. Erken gideceğim ki son hazırlıkları kontrol edeyim."

"Tamam," diye cevapladığımda onu arkasını dönmesiyle uzanıp elini tuttum ve elinin üstüne minik bir buse bıraktım.

Üzerimde olan bakışlarını bakışlarımla buluşturdum. "Gidebilirsin şimdi."

Üzerime doğru eğilip şakaklarımdan sesli bir şekilde öptü. "Şimdi gidebilirim."

Hâlâ el ele olan ellerimize eğildi ve elimi öptükten sonra odadan çıktı.

Kalbim adam.. Çok seviyorum onu.

Yanlışımızla doğrumuzla.. Bazen ise hatalarımızla. Daima yanımda olduğunu ve olacağını bildiğim adamı çok seviyorum ve seveceğim... Her şeyden çok.

Yataktan zorluklada olsa kalkarak yatağı topladıktan sonra banyoda işlerimi halledip kıyafet odasına geçtim.

Üzerime kot mavisi yarım boy bir gömlek ve beyaz, bol pantolon alarak giydim. Pantolonumla uyumlu olacak şekilde açık kahverengi bir kemer taktım.

(Ayakkabı yok. Bir benzerini anlattım.)

Ayağıma tek bant, ince topuklu ayakkabılarımı giymek için pufa oturdum. Ayakkabının bağlamak için ipleri vardı. İpleri birkaç defa bileğimde döndürdükten sonra güzel bir şekilde arkadan bağladım.

Telefonumu elime alıp odadan çıktım ve kahvaltının hazır olduğu saat geldiği için yemek masasına ilerlemeye başladım.

Deniz'in kahvaltısına başladığını gördüğümde "Günaydın," diyerek geldiğimi belli ettim. "Afiyet olsun."

Başını elindeki telefondan kaldırdı ve gülümseyerek bana baktı. "Günaydın. Hadi otur soğutma."

Sandalyeme güzelce yerleştiğimde tabağımı doldurmaya başladım.

Deniz'in sesiyle bakışlarım onu buldu. "Ee, nasıldı dün alışveriş?"

"Ay Deniz," dedim. "Hiç açma o konuyu."

Erkeksi kahkahası doldu kulağıma. "O kadar mı kötüydü?"

"O kadar mı kötüydü derken? Hayatımın en kötü alışverişi olabilir. Annen gerekli gereksiz demeden her şeye el atarken en pahalıları olmadan da geri dönmüyor. Kuş tüyü yastık için beş mağaza gezdik inanabiliyor musun?"

"Bilmediğin ne biliyor musun?" dedi ufak bir kahkaha attıktan sonra. "Büyük ihtimalle seni deniyordur. Tabi alacaklarını alıyor ama ne kadar dayandın diye seni deniyordur..."

Kaşlarımı çattım. "Kusura bakma Deniz, annen olabilir ama ben onun deneme tahtası değilim."

"Haklısın," dedi. "Huylu huyundan vazgeçmez işte. Her ne kadar gelini olarak görmesede seni buna mecbur olduğundan sana alışmaya çalışıyor ki bence alışıyor da."

"Hıı," dedim umursamazca. "Ne demezsin." Birkaç saniye duraksamadan sonra devam ettim. "Neyse ya. Sen ne yaptın? Şirketteki yeni asistanla karşılaştın mı, nasıl biri?"

Boğazını temizledi. "Şimdi yengecim kız senin yanında çürük elma ama," dedikten birkaç saniye sonra diyeceklerini deyip dememek arasında kaldıktan sonra demeye karar vermiş olmalıki dudaklarını araladı. "Fazla açık giyiniyor. Sanki çalışmaya değilde başka bir şeye gelmiş gibi. Ama abim suratına dahi bakmıyor için rahat olsun. Senin gibi, gül gibi nişanlısı varken kimseye bakmıyor ama duy yine de. Dediğim gibi fazla açık giyiyor. Tabi bize karışmak düşmez ama orasının bir şirket olduğunu ve yığınlarca erkek olduğunu bilip giyinmesi gerekirken aralarındaki birkaç kişi gibi sanki onlarda erkekler için giyiniyor. Neyse ya bizi ilgilendirmez zaten abimde birkaç aya gidecek diye değiştirmekle uğraşmıyor."

Kaşlarım Deniz'in konuşması boyunca çatık halde olduğundan kasılan yüzümü gevşetmek amacıyla kaşlarımı düzelttim. "Biz seninle bir baskın mı yapsak bugün şirkete?"

"Neden olmasın Leydim?" dedi gülümsedikten sonra.

Kahvaltımızı sohbet ederek bitirdikten sonra ikimizde hazırlanmak için ayaklanmıştık.

Odaya çıkıp çantamın içine gerekli olan malzemeleri koyduktan sonra makyaj aynamın karşısına geçip ince, hafif kuyruklu yarım bir eyeliner çekip kirpiklerimi rimelle taçlandırdım.

Çantamı elimin içinde tuttuktan sonra odadan çıktım.

Aşağıya indiğimde birkaç dakika sonra Deniz'de gelmişti ve yola çıkmıştık.

Şirket binasının önünde durduğumuzda Deniz anahtarını güvenliğe vermiş ve birlikte içeri girmiştik.

Geçen seferin aksine artık tanındığım için bana ağzını açıp tek laf eden olmamıştı.

Asansöre binerken geçen bana engel olan kızla bakışlarımız çarpıştığında gözlerini kaçırmıştı.

Arda'nın katına çıktığımızda sekreter masasının boş olmasıyla kaşlarımı kaldırdım. "Toplantı bitmedi mi?"

"Yarım saat önce bitmesi gerekiyordu," diye cevapladı beni Deniz.

Arda'nın odasına ilerlerken kapıyı çalmadan açtığımda gördüklerimle kaşlarımı çattım.

Arda önündeki kağıtlara bakıyordu. Burda bir sorun yoktu. Ama yanında duran saçları siyah boya olan kız ona doğru eğilmişti ve göğüsleri direkt gözler önündeydi.

"Arda?" diye seslendim varlığımızı belli edercesine. Anında başını kaldırdı ve kısa bir şaşkınlığın ardından gülümseyerek bana baktı. "Hoş geldin sevgilim."

Yerinden ayaklanırken dibine girmiş olan kıza "Uzaklaş biraz." diye sertçe konuştuğunda kız ondan gözlerini kaçırarak masanın etrafından dolanarak koltukların önüne geçmişti.

Arda bana doğru ilerlerken yanımdaki Deniz'e bir bakış atmış ve "Hoş geldin." demişti.

Kollarını belime sarıp beni kendine çektiğinde kollarımı boynuna sardım. Boynumdan öptüğünde başını geri çekti. "Bir şey mi oldu? Geleceğini söylememiştin?"

"Bir şey olmadı. Sadece sıkıldık Deniz'le evde ve sana uğrayalım dedik."

Asistanın yanında asistanını görmeye geldik diyemezdim dimi ama?!

Arda benden ayrıldığında elini belime koydu ve birlikte ilerlerken asistanına kısa bir bakış attı. "Çıkmadın mı sen daha da?"

"Şey," diye cevapladı onu süre kazanmak istercesine birkaç saniye bekledi. "Arda Bey bir şey içer misiniz diye sormak için beklemiştim."

Arda, bana ve Deniz'e cevaplamamızı istercesine baktı. Deniz "Limonata içerim." dediğinde "Bende bir limonata içerim." dedim.

Arda asistanına dönüp "Bize iki limonata ve bir sade kahve." dedi.

Asistan kız hızlı bir onaylamayla odadan çıktığında gözlerimle hareketlerini takip etmiştim. Kapıyı kapatırken göz göze geldiğimizde ona her nasıl baktıysam gözlerini kaçırmıştı.

"Bu kızı hiç sevmedim," dedim açıkça. Arda'nın bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum.

Bizi koltuklara yönlendirirken cevapladı beni. "Sevgilim, sadece birkaç aylığına burada. O yüzden uğraşmak istemedim asistan işleriyle falan."

"Ben bu kızı istemiyorum," dedim dediklerini umursamadan.

Koltuklara yerleşirken ufak bir kahkaha döküldü dudaklarından. "Bulmaya çalışırım başka birini."

"Bencede," dedim. "Bul sen birini. Hatta aşağıda da birkaç kadın var. Geçen sefer fazla gözüme batmıştılar. Onları da değişelim."

Arda gür bir kahkaha attı. "Sevgilimin kıskançlık ayarları açılmış yine."

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda "Tamam tamam, bir şey demedim." dedi.

Kapının çalınmasıyla asistan kız önümüze içeceklerimizi bırakmak için önce Deniz'e yönelirken üzerindeki şifon ince askılı bluzun önünü tutma gereksimi duymadan fazlaca eğilerek Deniz'e kendini sunmuştu ama Deniz elindeki telefondan bakışlarını bilerek kaldırmadığından ilk denemesi olumsuzlukla sonuçlanmıştı. Sonra ise Arda'ya kahvesini verirken bir bacağını öne atmış ve sadece kalçasını kapatan eteğin dahada kısalmasını sağladıktan sonra aynı şekilde eğilmişti. Arda'nın başı bana dönük olduğundan kahvesi uzatılırken o da asistana dönmediğinden kızın bir oyunu daha olumsuzlukla sonuçlanmıştı. Sonunda tepsideki son bardağı bırakmak aklına gelmiş olmalı ki bana döndüğünde kaşlarımı Deniz'e yaptığı hareketten itibaran çatmış olduğumdan yüzümdeki ifadeden korkmuş olmalı ki hızlıca bardağı önüme bıraktı ve titrek sesiyle "Afiyet olsun." dedikten sonra odadan çıktı.

"Bu kız bugün gidecek!"

Arda'da olanların farkında olduğundan "Tamam sevgilim." diyerek beni onaylamıştı.

İçeceklerimizi içmiştik ve Deniz bir işi olduğunu söyleyerek yaklaşık yarım saat önce ayrılmıştı. Biz ise oyuncak dükkanına uğrayıp Aras'a gidecektik. Uzun zamandır onu görmediğimizden özlemiştik ve Seçil'de geri döndüğünden onu henüz görememiştik.

Arda masanın üstündeki dosyaları toplarken çantamı alarak kalktım koltuktan. Arda'da işini bitirip yanıma yaklaşırken parmaklarını parmaklarıma geçirdi.

Odadan çıktıktan sonra asistanının oturduğu masaya bir bakış attı. Yeni gelen asistan dikkatle bizi izliyordu. "Muhasebeden çıkışını iste."

Arda'nın sert çıkan sesiyle "Ama Arda Bey-" diyecekken Arda itirazını dinlemedi bile. "Çıkışını iste."

Asansöre ilerlerken asistanın delici bakışlarını üzerimde hissetsemde dönüp bakmamıştım ona.

Asansöre binip arabaya yerleşmemiz birkaç dakikamızı alırken hızla yola çıkmıştık.

Önce bir oyuncakçıya uğrayıp Aras'a bir araba, birkaç yapboz, tamir ve doktor seti  almıştık.

Arda ise beni şaşırtarak Aras'a bir bisiklet almıştı.

Tekrardan yola çıktığımızda sessizliğimi bozdum. "Arda?"

Yoldan bakışlarını ayırarak bana bir bakış attı. "Efendim?"

"Sevgilim, bisiklet aldın ama mahallede bisiklet alamayacak bir çok çocuk var. Kıskanmazlar mı?"

Gülümsedi. "Güzel düşüncelim, mahallede değiller. Ayrıca mahalledeki çocuklarıda unutmayarak oyuncak gönderdim onlara."

Kaşlarımı kaldırdım. "Neredeler?"

"Yeni bir ev alıp oraya oturttum onları. Hem yaşlı bir çift kolay kolay hasta olurdular o evde. Ara sıra evlerine gidiyorlar tabi. Hem de Berfin için tehdit oluşturabilirdi."

"Anladım," dedim. "Kalbin çok güzel biliyorun dimi?"

Kırmızı ışıkta olmamızdan yararlanarak bana yaklaştı ve yanağımdan öptü. Işığın yeşil olmasıyla önüne dönerek yola koyulduk.

"Okulun ne zaman bitiyor?"

Kısa bir an düşündüm. Gerçekten çok az kalmıştı mezun olmama. "Haftaya bir sınavım daha var. Son sınav. Ondan geçtikten sonra mezunum inşallah. Tabi okul ne zaman diplomaları verir bilemiyorum."

"Balayımıza denk gelmez umarım," dediğinde ben balayını unuttuğum için tebessüm ettim.

"Balayına mı gideceğiz?"

Bana bakıp gülümsedi. "Tam gitmek sayılır mı bilmiyorum ama balayına çıkacağız?"

"Nereye?" diye sordum.

"Sürpriz."

"Yaa Arda," dediğimde elimi tutup öptü.

"Birazcık sabret güzelim. Hem sürprizi sevmezsen başka bir şey yaparız."

"Bence senin sürprizin balayı için en çok sevdiğim seçenek olacaktır."

Bana güzel gülümsemesini yollayıp yola odaklandı.

Sonunda yol bitmişti ve bir sitenin önünde durmuştuk. Sitede üç tane yüksek bina vardı.

Arabadan inip hediyelerimizi aldığımızda Arda'nın beni yönlendirmesiyle baştaki yani A bloğa yürümeye başladık.

Bindiğimiz asansör dışarıyı gösterip yükseldiğinden biraz ürkütücü gelmişti.

Arda'ya daha çok yaklaştığımda hafifçe sesli gülerek kolunu belime sardı.

Neyseki beşinci kata çıkmıştık. Bina ise on beş katlıydı. Aşağıda çocuklar için park bulunuyordu. Ve birkaç çocuk bisiklet alanında bisiklet ve paten sürüyordu.

Asansörden inerek kattaki beş dairenin ortadaki olanına ilerledik. Arda zile bastığında kapıyı güler yüzüyle Fatma Teyze açmıştı.

Bizi gördüğünde daha da gülümseyerek "Hoş geldiniz." dedi.

Arda'yla aynı anda konuştuk. "Hoş bulduk."

Bizi içeri buyur ettiğinde ayakkabılarımızı çıkararak içeri girdik. Fatma teyze bizi kucaklamış ve salona davet etmişti.

Salona girdiğimizde Mehmet amcayı gazete okurken görüp elini öpmüş ve yerlerimize geçmiştik.

"Aras ve Berfin nerede?" diye sordum merakla.

Fatma teyze büyük bir gülümsemeyle yanıtladı beni. "Berfin, Aras'ı yıkıyor."

"Vay minik aslana bak sen," dedim. "Bana geldiğinde büyüdüm diyerek kendi kendine yıkanmıştı."

"E kızım, anneyi buldu naz yapıyor." Başımı salladım gülümseyerek.

Bir süre sonra içeri Aras girdiğinde bizi gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle koşarak bana sarıldı. "Teyze!"

Anında kucağıma alarak yanaklarından öptüm. "Naber yakışıklı?"

"İyi teyze sen?"

"İyiyim bende."

Boğazının altını koklayarak öptüm. "Mis gibi kokmuşsun."

Kocaman gülümsedi bana. Sonra ise kucağımdan kalkarak Arda'nın bacağının üstüne oturdu.

Arda'da Aras'ın yanağından öptükten sonra saçlarından elini geçirdi. "Naber Aras?"

"İyi Arda abi, sen?"

"Bende iyiyim."

Oturma odasına Berfin'in girmesiyle yerimden kalkarak gülümseyerek bana yaklaşan Berfin'e sarıldım.

Berfin, benden ayrıldıktan sonra Arda'ya tebessüm edip hoş geldin derecesinde elini sıkmıştı.

Karşımızdaki tekli koltuğa oturduğunda nasılsınızla başlayan bir sohbet Fatma teyzenin Berfin'e "Kızım çay koyar mısın?" demesiyle Berfin mutfağa gitmişti. Bende yardım için peşinden gittim.

Beni gördüğünde kocaman gülümsedi. "Nasılsın?"

"İyiyim Berfin, sen?"

"Bende iyiyim. Arda Bey sağ olsun. Oğluma kavuştum, gerçekleri gördüm. Mutluyum. Uzun bir ayrılığın sonunda şu an mutluyum."

Masanın üzerine bakışlarım kaydı. Gazete kağıdının üstünde birkaç iş ilanı vardı. Kağıdı alıp incelemeye başladım. Garsonluk, birkaç şirkette çalışan, bebek bakıcılığı...

Çayı demleyip bana dönen Berfin'e "İş mi arıyorsun?" diye sordum.

Başını sallayarak onayladı beni. "Mecbur çalışmalıyım. Evet babam emekli maaşı alıyor ama oğlum ve ben ona yük olmayız ki yeterince yük oluyorken.. Bizim yüzümüzden kaç yıllık evlerinden dahi çıktılar. Şimdiden sonra çalışıp hem evi geçindirmeli hem de oğluma güzel bir gelecek sunmalıyım."

Yanına giderek kolunu sıvazladım. "Mehmet amca, onlara yük olduğunuzu düşündüğünü duysa çok kızardı sana."

Buruk bir tebessüm yolladı bana. "Çalışmalıyım."

Başımı onaylar anlamda salladım. "Karar verdin mi?"

"Hayır," diyerek reddetti beni. "Bir, iki yeri aradım. Bulmuşlar eleman."

Bir süre ben sessiz kalırken Berfin tabaklara atıştırmalıklar dizmişti.

"Berfin?" dediğimde ani ve biraz fazla çıkan sesimle üst dişlerini baş parmaklarının ucuyla kaldırırken bana döndü. "Kız korkuttun beni. Ne oldu?"

"Sana iş buldum sanırım."

Kaşlarını kaldırdı. "Ne işi?"

Kolundan tutarak masaya çekiştirdim onu ve oturtturdum. "Arda'nın bir asistanı vardı. Hamileydi izne ayrıldı. Neyse işte yerine yeni bir kız gelmiş bugün gittim şirkete bir baktım kızın üstünede kalçasını zor örten bir etek, düğmelerinin neredeyse yarısı açık bir gömlek. Sonra işte bize içeceklerimizi getirdi ben olmama rağmen hem Arda'ya hem de Deniz'e bildiğin göğüslerini gösterme çabasında. Ay neyseki benimkiler bakmadı o gerizekalıya. Böyle olunca Arda'ya kovmasını gerektiğini gayet açık bir dille söyledim ve o da davranışlarının farkında olaraktan gelmeden önce işine son verdi. Şu an ona geçici bir sekreter lazım. Ne dersin olmak istemez misin? Arda'nın sekreteri gelince eminim ki rahat, başka bir pozisyonda devam ettirecektir seni şirkette."

Bir süre sessiz kalarak düşündü. "Daha önce bir şirkette sekreterlik yaptım ama Arda Bey'in şirketi çok fazla büyük. Yapabilir miyim bilmiyorum."

"Yaparsın yaparsın," dedim ona destek verircesine. "Ben Arda'yla konuşurum. Eminim ki o da rahatlıkla seni işe alacaktır."

Mahçup bir şekilde bana baktı. "Teşekkür ederim. Her şey için."

Gülümsedim ona. "Hadi daha fazla içerdekileri bekletmeyelim."

Başını sallayarak ayaklandı. Berfin, çayları doldururken bende hazırladığı atıştırmalıkları önceden koymuş olduğumuz sehpaların üstüne bıraktım.

Berfin çayları dağıttıktan sonra eski yerine otururken bende Arda'nın yanına oturdum. Aras halendaha Arda'nın kucağındaydı.

Arda'nın kucağında kucağıma gelirken yanağımdan öptü. Bende yanağından öptüğümde kıkırdadı.

Aklıma gelen hediyeyle yan tarafa koymuş olduğum poşeti alarak Aras'ın kucağına bıraktım. "Al bakalım. Bak sana neler aldım."

Aras heyecanla poşeti açtıktan sonra önce sarı arabaya baktı. "Teyze bu çok güzel."

"Senden güzel değil ama," dediğimde utanarak bakışlarını kaçırması güldürmüştü beni. Sonra ise tamir setini aldı. Bir süre onu inceledikten sonra doktor setini aldı ve onu incelemeye başladı. "Bende doktor olmak istiyorum." dediğinde dudaklarımı şakaklarına bastırdım. Daha sonra ise yapbozları gördüğünde "Diğer yapbozların hepsini bitirdim biliyor musun?" dedi heyecanla.

"Aferin sana, bunları da yap olur mu?"

Başını sallayarak onayladı beni. "Yapacağım."

Berfin'in sesiyle bakışlarımız onu buldu. "Annecim, hadi in Asya'nın kucağından da çayını içsin."

Aras göğsüme daha çok sindiğinde gülümseyerek kolumu daha çok sardım ona. "Biz böyle gayet rahatız."

Bir süre sohbet ederken Arda'yla düğün tarihimizi ve yerini açıklamış kesin bir dille onlarıda beklediğimizi belirtmiştik. Daha sonra tabikide tekrardan davetiyeyle kapıyı çalacaktık. Berfin ise diğerlerinin aksine daha fazla mutlu olmuş bir ihtiyacım olduğunda kesinlikle onu aramamı belirtmişti.

"Teyze?"

"Efendim bebeğim?"

"Sen şimdi o beyaz elbiselerden mi giyeceksin?"

"Hım?" dedim ve düşünür gibi yaptım. "Gelinliği mi diyorsun?"

"Evet evet," dedi heyecanla.

Gülümsedim bu haline. "Evet gelinlik giyeceğim. Hem sende küçük damat olursun. Olur mu?"

"Olur," dedi gülerek.

"Aras?"

Arda'nın sesiyle Aras, Arda'ya baktı. "Efendim Arda abi?"

"Sen, benim hediyemi görmedin ama..."

"Seninde mi hediyen var?"

Arda gülümsedi. "Evet. Bakmak ister misin?"

"Evet evet, nerede?"

Arda ayağa kalkarak Aras'a elini uzattı. "Hadi bakalım."

Onlar ilerlerken bende Berfin'e göz kırparak peşlerinden gitmiştim. Berfin'de peşimden merakla gelirken Arda çoktan kapıyı açmıştı.

Kenarda duran bisikleti çekerek kapının önüne getirdiğinde Aras sevinçle çığlık attı. "Benimde artık bisikletim var! Aşağıdaki çocuklar gibi bende sürebileceğim."

Arda, Aras'ın heyecanlı bir şekilde bacaklarına sarılmasıyla onu kucağına aldı. "Teşekkür ederim Arda abi."

Arda, Aras'ın boynunun altından öptü. "Rica ederim Aras. Her zaman yüzün böyle güler inşallah."

Berfin'le aynı anda "İnşallah." demiştik.

Aras'ın yanına gitmemizin ardından bir hafta geçmişti.

Bu bir hafta içinde Arda'yla konuşmuştum ve Berfin işe başlamıştı.

Düğün hazırlıkları ise devam ediyordu. Firdevs Hanım bu bir haftadır bana çok fazla karışmıyor ve daha iyi davranıyordu.

Bugün Arda'yla birlikte evimizi görmeye gidecektik. Nihayet ev tamamlanmıştı.

Üzerime ne giyeceğimi ayarlarken sonunda siyah, dantel bir büstiyerde ve krem renkli pantolonlu bir takımda karar vermiştim.

Üzerimi giyindikten sonra ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı giyindim.

(Çoraplar yok bebekler.)

Saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Gözlerime sadece rimel sürmekle yetinip dudaklarıma parlatıcı sürdüm.

Siyah güneş gözlüğümü saçlarımın üzerine sabitleyip saatimi de takıp siyah, omuzdan askılı çantamı aldım ve odadan çıktım.

Arda erken saatlerde toplantısı olduğu için önceden çıkmıştı evden. Şu an ise yoldaydı. Beni almaya geliyordu.

Merdivenleri inip mutfaktaki Melike ablaya çıktığımı söyleyip bahçeye yöneldim.

Ardımdan dış kapıyı kapatmamla demir kapıdan Arda'nın arabasının girmesi bir olmuştu.

Araba durduğu gibi inmesine müsaade etmeden arabaya bindim.

Emniyet kemerini açıp bana yaklaştı ve şakağıma uzun bir buse bıraktı. "Çok güzel olmuşsun."

Gülümsedim ona. Bende ona doğru uzanıp yanağından öptüm. "Yanıma yakışıyorsunuz beyfendi."

Kısa bir kahkaha atıp "Yanınıza yakışmaktan mutluluk duyarım hanımefendi." dedi.

Sonrasında ise emniyet kemerlemizi takmış yola koyulmuştuk.

Kısa bir yolculuğun sonunda önünde durduğumuz villaya bir bakış attım.

Dışardan görünüşüne hayran kalırken içini merak etmiştim açıkçası.

Yaklaşık beş dakika mesafe geride siteli evler bulunuyordu. Şu an bizim olduğumuz yerde ise önünde durduğumuz ev dışında ev yoktu.

Arabadan indiğimizde "Burası çok güzel," dedim.

Arda yanıma gelip elini belime yerleştirdi. "Gel arka bahçeyi göstereyim sana. Eminim orayı çok seveceksindir.."

Birlikte evin etrafından dolanarak diğer tarafa geçtiğimizde şaşkınlıkla ağzımı açtım. "Arda... Burası.. Burası fazla güzel."

Bahçenin yeşillik alanının bir kısmı eve doğru mermer gidiyordu. Mermer alanın ortasında büyük bir havuz, havuzun başında ise iki tane şezlong vardı. Şezlongların arasında küçük, kare bir masa, üstünde güneş almasın diye beyaz bir şemsiye vardı.

Şezlongların hemen karşısında bahçede oturabilmek adına yemek masası vardı.

Havuzun bir diğer tarafında ise iki tane tekli ve bir tane ikili koltuk bulunuyordu. Koltukların arasında da dikdörtgen bir masa vardı.

Mermerin dışında yani yeşilliklerin başladığı alanda ise iki kişilik salıncak vardı.

Kenarda duran bisikleti gördüğümde işaret parmağımla gösterdim onu. "Orada süs olarak duracağını düşünüyorsan, düşünme. Bol bol bineriz bahçede."

Gülümsedi. "İstediğini yapabilirsin sevgilim."

Belimdeki eliyle beni destekleyip eve ilerlemeye başladı.

Evin ön tarafı ise arabaların ve korumaların durması için düz bir bahçeydi. Ama Arda, onları da düşünüp köşe tarafına güzel bir masa koydurtmuştu.

Salonun balkon kapısından salona girdiğimizde evdeki seslerle kaldırdığım kaşlarımla Arda'ya döndüm. "Son dokunuşlar yapılıyordur."

Merdivenlerdeki sesle başımı o tarafa döndürdüğümde gördüğüm kadınla onu baştan aşağıya inceledim. Siyah bir bluz ve siyah pantolon giymişti. Ayağında ise siyah stilettoları vardı.

Yeliz Hanım'a benziyordu ama Yeliz Hanım değildi.

Yanımıza gelip elini önce Arda'ya uzattı. "Arda Bey, bizde son işlerimizi hallettik. Burada sizi görmemiz iyi oldu. Anahtarı teslim edecektik."

Sonra ise bana dönüp elini uzattı. "Merhaba Burcu ben."

Bende aynı şekilde elimi uzattım. "Asya."

Arda sorgularca baktı bize. "Evde tanışmadınız mı?"

"Hayır," dedim. "Eve Yeliz Hanım gelmişti."

"Evet," dedi Burcu. "O gün acil işim çıkınca kardeşim Yeliz'i gönderdim."

Kısa bir sohbetin ardından Burcu Hanım ve ekibi evden anahtarı teslim edip ayrılmıştı.

Sonunda salonu incelemeye başladım.

Krem renkli uzun koltukların arasında siyah bir masa vardı. Salonun ortasında ahşap tonlarında iki masa ve siyah, mat bir masa birleştirilmişti.

Masaların baş tarafında ise bench koltuk bulunuyordu.

Ahşap renkli duvarın önünde duvara yapışık bir masa ve masanın üstünde kitaplar bulunuyordu.

Cam kapının önünde ise iki tane, siyah heykel vardı.

Burayı incelemeyi bırakıp mutfağa ilerledik.

Bembeyaz dolapları olan mutfağın dolaplarının bazılarının önü açıktı ve içindeki bardak, tabaklar görünüyordu.

Ortada büyük bir amerikan tezgahı bulunuyordu. Amerikan tezgahının ve normal tezgahın üstü siyah mermerdi.

Amerikan tezgahının baş tarafında bulunan üç sandalyede siyah rengindeydi.

Mutfağın köşesinde ise yemek masası vardı. Yemek masası, amerikan tezgahının renkleriyle aynıydı sadece yemek masası biçimindeydi ve dört kişilikti.

"Sanırım," diye mırıldandım. "Favori yerim mutfak bundan sonra."

Arda gülümsedi. "Bence odamızı görmeden buna karar vermemelisin."

Merakla ona döndüğümde omuz silkerek elimden tutarak ilerlemeye başladı.

Yemek odasına girdiğimizde şu ana kadar en ağır görüntüsü burasının olduğunu düşündüm. "Fazla ağır olmamış mı burası?"

"Sevgilim, genelde misafirlerimizde kullanacağımız için biraz ağır olmalı diye düşündüm. Normalde mutfağı tercih ediyoruz yalnız olduğumuzda."

Yemek odasında cam bir masa, beyaz ama gold kenarları olan sandalyeleri vardı. Ve bir de tavandan sarkan bir sürü ince ışık.

Buradan da çıktığımızda banyoya girdik.

Banyonun duvarları, dolapları ve avizesi siyahtan oluşurken jakuzinin olduğu mermer beyazdı ve üzerinde gri çizgiler bulunuyordu.

Banyodan çıkarken "Bu katta iki tanede misafir odası var." dedi Arda. "Sadece yatak ve dolap var odalarda. Ayrıca odaların kendine özelde banyosu var. Ama bizim banyolar gibi değil. Banyo kapısı direkt duş kabinine açılıyor."

Başımla anladığımı belirtircesine onayladım onu.

Üst kata çıktığımızda bir tarafta olan dört odanın en baştan ikinci olanına girdik. Diğer tarafta ise üç oda vardı. Odanın yatak odası olduğunu anladığımda dudaklarım aralandı.

Tavanı camdan oluştuğu için gökyüzünü görebiliyorduk. "Burası... Şahane."

Odanın ortasında büyük bir yatak kenarlarında ise tavandan sarkan avizeler vardı.

Yatağın arkasından uzun bir kenarlık geçiyordu ve bir tarafta bir tane küçük, bir tane ise orta boy masa bulunuyordu.

Uzun duvarın bir tarafı ise kitaplıktan oluşuyordu.

"Yağmur yağdığında falan sesten rahatsız olmamız ihtimaline karşılık olarak o camın üstü kapanabiliyor."

"Arda," dedim... Sesimdeki şaşkınlık ve mutluluk kendini belli ediyordu. "Ben böyle bir ev beklemiyordum. Tamamıyla muhteşem."

"Gel," dedi ve elimi tuttuktan sonra banyo olduğunu düşündüğüm kapıyı açtı.

Tahmin ettiğim gibi banyoydu burası.

Siyah duş kabini, siyah banyo dolabı, siyah klozet, siyah minik bir halı ve ışıklandırılmış bir ayna...

Duş kabinin yanında yani klozetin karşısında ise jakuzi bulunuyordu.

Jakuzi siyah, dikdörtgendi ve baş tarafında yüksek bir basamak bulunuyordu.

Basamağın kenarında birkaç havlu üst üsteydi.

Havluların üstündeki tepside birkaç sabun bulunuyordu.

Banyodan çıkmadan önce "Bu jakuzi sevdan nereden geliyor?" diye sordum.

"Seviyorum," diye cevapladı beni. "Hem banyoya ayrı bir şıklık veriyor hemde rahatlatıyor."

Diğer kapıyı açıp kıyafet odasına girdiğimizde siyah camların ardında kıyafetlerin olduğu dolabı inceledim.

Dolabın yanı başında benim için makyaj masası bulunuyordu. Dolabın karşısında ise ayakkabılarımız için raflar vardı.

Kıyafet odasındaki kapı dikkatimi çektiğinde "O kapı niye?" diye sordum.

Arda kapıyı açıp eliyle içeriyi gösterdiğinde merdivenlerden inerek geldiğim alana baktım.

Burası sadece bize ait olan bir oturma salonuydu. Üstü odamız gibi açıktı ve salon komple siyah tasarlanmıştı.

Arda arkadan belime sarıldı ve kulağıma doğru konuştu. "Beğendin mi?"

"Çok güzel."

Yanağımdan öptü ve benden ayrıldıktan sonra "Hadi gel, son kalan yerleri de gör." dedi.

Odaya geri çıktımızda Arda balkon kapısını açtı. Merakla balkona çıktığımda bu adamın sınırlarını gerçekten merak ediyordum.

Balkonu ufak bir havuza dönüştürmüştü ve havuzun baş tarafındada bir salıncak asılıydı.

Havuzun suyunun rengi mavi gibi değildi.. Yeşilde değildi... İkisinin karışımı olan bir renkti.

"Arda artık ne demeliyim bilmiyorum... Bir sınırın var mı senin?"

Elini yanağıma koydu ve yanağımı okşadı. "Konu sen olunca sınırım olmuyor."

Gülümseyedim ve avuç içini tutarak öptüm.

Koridora çıkıp baş odaya girdiğimizde Arda'nın çalışma odası olduğunu anlamıştım.

Çalışma odasını kısaca inceleyip bizim odanın yan tarafındaki odaya girdiğimde odanın boş olması dikkatimi çekmişti.

"Burası neden boş?"

"Burası gelecekteki bebeğimiz için," dedi Arda. "Cinsiyetine göre düzenleyeceğiz bu odayı. Sadece ufak bir dokunuş var."

Elimden tutarak odanın balkonuna çekiştirdi beni. Balkona çıktığımızda tavandan asılan salıncağa gülümsedim.

Salıncak beyazken minderleri maviydi.

"Yan taraftaki oda tamamen boş ve o da bebeğimiz için. Yani ikinci çocuk," deyip göz kırpması gülümsetti beni.

"Son bir yer kaldı," dediğinde Arda sorarca ona baktım.

Beraber koridordaki birkaç merdiveni çıkarken "Karşı koridorda iki tane boş oda var. Bir diğer kapı ise banyo." dedi. "Boş odaları istediğin gibi düzenleyebilirsin."

Merdivenleri çıktığımızda direk olarak terasa varmıştık.

Teras beyaz renklerle süslenmişti.

Uzun bir kanepe ve baş tarafında ikili koltuk.. Ortada ise beyaz, yuvarlak bir masa vardı.

Teras'ın duvarları ışıklarla süslenmişti.

"Bodrum katta ise sevgilim ufak bir spor salonu ve büyük bir havuz var."

"Arda tüm servetini bu eve mi harcadın?"

Kahkaha attı. "Hayır sevgilim.. Servetimin çeyreği bile değil. Ayrıca servetimin tümünüde bu eve harcasaydım fark etmezdi benim için. Çünkü senin için her şeyi yaparım ve bu evde bizim ortak alanımız."

Ona doğru dönüp kollarımı boynuna sardım. "İyi ki varsın."

Kolları belimi sardıktan sonra boynumdan öptü. "Sende iyi ki varsın."

Cebinden çıkarttığı anahtarı bana uzattı. "Bu anahtar senin," dediğinde kocaman gülümsedim.

Anahtarı aldım ve çantama koydum. "Seninde var dimi?"

"Var birtanem."

Evden ayrıldıktan sonra şu an yaşadığımız eve gitmek için yola çıkmıştık.

Arda arabayı bahçeye park ettikten sonra arabadan indik.

Ali'yi az ilerde gördüğümde gülümsedim ona.

Arda'ya doğru ilerlerken o da bana gülümsedi. Arda'nın yanına gelmesiyle "Abi annenler evde." dedi.

Arda, bana kısa bir bakış attıktan sonra "Tamam." dedi.

"Naber Ali, ne zamandır görünmüyorsun?"

"İyi yenge, sen nasılsın? Diğer işlerle uğraştığımdan buraya pek uğrayamadım."

"İyiyim bende."

Ali, Arda'ya gitmek için baktığında Arda'nın başıyla onay vermesiyle Ali yanımızdan uzaklaşırken Arda elimi tuttu ve eve ilerlemeye başladık.

Zile bastığımızda çok geçmeden kapı Melike abla tarafından açılmış ve içeri girmiştik.

Salonda oturan Yıldırım ailesine bir bakış attım.

Arda'yla bana dönmüştü bakışları. Koltuklara yerleştiğimizde "Hoş geldiniz." dedim.

Aslı samimice gülümseyip "Hoş bulduk." dedi.

Deniz'e baktığımda neden geldiklerini sorduğumu anlamış gibi bilmiyorum derecesinde dudaklarını büzdü.

"Gelmenizi neye borçluyuz?" diye sordu Arda.

Annesi bu soruyu bekliyormuşçasına cevapladı. "Kınayı konuşmak için geldik."

"Firdevs Hanım kına yapmayacağımı daha önce söylemiştim."

Olumsuz anlamda başını salladı. "Olmaz," dedi kesin bir dille. "Kınasız gelin olmaz."

"Ama Firdevs Hanım-"

Cümlemi yarıda böldü.

"O kına olacak. Daha itiraz istemiyorum."

🕊

Wuhu! Kaynana ağırlığını ortaya koydu.

Haydi kızlar kalkın kına yakmaya..

Bölümü nasıl buldunuz?

En sevdiğiniz sahne?

Biraz fazla beklediniz ama bence beklediğinize deydi çünkü gerçekten çok uzun bir bölüm oldu.

Bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen. Beni de takip edebilirsiniz. Alıntıları sayfamda paylaşıyorum ☺️

Aklınızda düğün ve kınayla ilgili fikirleri buraya bırakabilirsiniz.. Hoşuma giden şeyleri kendi fikirlerime ekleyebilirim.

Artık düğüne geçiş yapıyoruz canlarım.. Elbiselerinizi hazırlayın. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın! 🌸

Continue Reading

You'll Also Like

79.2K 4.1K 19
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
403K 3.2K 8
YENİDEN YAZILIYOR 🍷⛓️🌓 Enemies to lovers... ⛓️ ~mafya İyi kalpli ama yaşadığı ilişkiler yüzünden kırık olan Ahu ablası evlenince onunla aynı evde...
88.6K 5.1K 32
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...
Haz By 🍀

Romance

324K 4.6K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...