I Love Rock 'N Roll || Sekai

Por Wu_GalaxyHun

6.3K 1K 1.4K

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla it... Más

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm |M|

15. Bölüm

311 48 49
Por Wu_GalaxyHun

Paslanmışım.

Kaç aydır elime gitar almıyorsam, ufak çaplı bir gösteri hazırlamak için bir saattir bir Metalica müziği çalmaya çalışıyordum. Bir saatin ardından bunu pek beceremeyince kendime sinir oldum, kendimi azarlayıp duruyordum. Gitarıma kıyabilsem sinirden bir yerlere vurup kırardım ama kıyamıyorum tabii.

Sonunda kendi şarkılarımızdan birini seçip daha çıkmamış olan albümümüzün başlık parçasını çalmaya karar verdim. Son zamanlarda Lay bolca çaldığı için ve müziğini hep birlikte oluşturduğumuz için daha aşinaydım. Bir bölümünü sorunsuzca çaldığımda gerisi içinde hazırdım.

Bu ufak çaplı gösterimin sebebi yan evde yaşayan iki ufaklıktı. Onlara küçük bir konser vermemi istediklerinde, babalarını da eve getirmem için harika bir sebep olduğundan kabul ettim. Ancak babaları olmasaydı bile çocuklar istediği için onlara çalıp söyleyebilirdim.

Bahçeden cıvıltılı çocuk sesleri yükseldiğinde buraya geldiklerini anladım.

Jongin'in evine gidip konuşmamın üstünden birkaç gün geçmişti ve sık sık olmasa da görüşüyor, konuşuyorduk. Onu gitmekle tehdit ettikten sonra birlikteliğimizi kabul etmişti ama kabul etmeseydi de gideceğim yoktu heralde. Belki bir ay gider, ikinci ay da özlediğim için yine gelirdim. Neyseki tehdidim işe yaradı.

Sanırım biz... sevgiliyiz.

Ya da değil miyiz?

Tam olarak adımız ne bilmiyorum ama eskisinden ziyade evime geldikleri için daha heyecanlı ve ne yapacağını bilemez vaziyetteydim.

İkizler koşarak salona girdiklerinde elimde gördükleri pahalı, kaliteli, muhtemelen hayatlarında ilk defa görmüş oldukları gitarla ağızları açık kaldı.

"Aman Tanrııım..."

"Çok güzel..."

Peş peşe verdikleri tepkiye güldüm. Arkalarından, işten yeni gelmiş olduğu biraz olsun yorgunluğundan belli olan babaları girdiğinde gülüşüm, samimi bir gülümsemeye döndü.

"Hoşgeldiniz." Dedim, kendimi göremiyorum elbette ama gözlerimin parladığına yemin edebilirim.

"Hoşbulduk." Jongin konuştuğunda baya keyfim yerine gelmişti. Zaten keyifliydim ama... bunun bir tarifi yok.

Dişlerim ortaya serili vaziyette gülümserken Rox gelip gitarımdan birkaç teli oynattı yerinden. Çok meraklı olduğu belliydi.

"Gözlerin yine kapkara." Kailana kız olduğunun göstergesi olarak makyaj ayrıntıma takıldığında "konser vereceğim ya size, hazırlandım." Dedim. Lay'in boyattığı yeşil, Chanyeol'ün boyattığı mavi saçı görseler ne yapacaklarını düşündüm kısaca.
Bende mi boyatsam?

"Güzel değil mi?" Ben beğeniyordum. Bu göz makyajı beni sanki daha erkeksi gösteriyordu. Ufaklık ise "Garip." dedi çocukça dürüstlüğüyle. İki adam da şaşkınca gülerken Jongin hemen müdahale etti. "Ah, hayır. Bence çok yakışıyor."

Dostum... eğer bir adamın küçük iltifatından bu kadar düzensizleşiyorsan... ileride ne yapacaksın? Güçlü ol kalbim, dizginleri al eline, bırakma beni kendi başıma.

"Teşekkür ederim." Dedim bana göre sevgilim olan adama gülümseyerek.

"Rica ederim, gerçekler." O da tıpkı benim gibi gülüyordu.

Mutlu aile tablosuna ne kadar az kaldı farkındayız değil mi?

Jongin geldiği gibi koltuğa yerleşmişti ancak çocuklar hâlâ yanımda olduğu için onları da oturmaları için uyardım.

"Şimdi size çalacağım ve söyleyeceğim parçanın adı 'Smells like teen spirit'. Bunu duyan ilk kişiler sizsiniz, çünkü bu bizim grubumuzun geri dönüş, başlık şarkısı." Biglilendirmeden sonra üç keyifli bakışta büyüklerinin yönlendirmesiyle mutlu nidalar çıkarıp alkışladılar beni.

Birinci sınıf, yıl sonu gösterisinde gibi hissetmiştim ama neyse.

"Sizi şanslı yaratıklar..." Elimdeki kumandayla, müziğin altyapısının kaydını da açarken çalmaya başladım.

İddialı bir parça olduğuna emindim. Çıkış yaptığında nasıl tepkiler ve tebrikler alacağımıza da emindim. Bunun küçük bir ön gösterimini karşımda şaşkınlık, beklememezlik ve mutlulukla beni izleyen üç kişiden alıyordum. Gitarı mutlulukla çalıyor, arkadan bateri sesiyle birleştiğinde ilk duyduğumdaki gibi muazzam hissediyordum. Sonunda sesimi de ortaya çıkardığımda çocukların heyecanlı çığlığıyla mest oldum diyebilirim.

Bazenleri, motivasyon için çocukların kullanımı şart olmalı.

İngilizce parçanın en sevdiğim yeri sanırım, şu an söylediğim;
Hello, hello, hello, how low
Merhaba, merhaba, merhaba, ne kadar ucuz.

Dört kez temiz bir sesle tekrarladıktan sonra nakaratında, bağırdığım kısımda Jongin'in de, çocuklarında gözlerinin kısa bir süre kocaman olduğunu görebilmiştim.

Eğlenerek ve eğlendirerek müziği, şarkıyı sonlandırdığımda ikizlerin o kadar hoşlarına gitmiş olacak ki, koltukta zaten ayakta dikilip sözde danslarıyla bana eşlik ederken yere zıplayıp geldiler yanıma.

"Çok güzeldi!" Diye bağırdı iki küçük ağız birden ve bacağıma sarıldıklarında kocaman güldüm.

Onlara zarar vermeden elektro gitarı boynumdan çıkardığımda boylarına eğildim.
"Teşekkür ederim çocuklar, beni motive ettiniz." Diyerek ikisininde yanağını okşadım kısaca.

"Bizde teşekkür ederiz, çok güzeldi. Bir daha yapar mısın?" Kailana sevimlice konuştuktan sonra boylarına eğilmiş benim boynuma sarıldı. Rox ise elindeki robot oyuncağıyla birlikte önümde zıplaya zıplaya "bir daha, bir daha!" Diye bağırıp durdu.

"Hey, çocuklar, şimdilik bu kadar yeter." Jongin koltukta hâlâ otururken konuştuğunda Rox da Kailana da omuz silkti. "Banane!"

Sonra ayağa kalkıp yanımıza geldi.

"Çocuklar çalmak isterdim ama bir tek bu parçaya çalıştım." Dedim bana sarılmış iki bedeni de kollarım arasına alıp gövdeme iliştirerek. "Normalde ben sadece şarkı söylerim, gitar çalmam. Uzun zamandır çalmadığım için de biraz kötüleşmişim bu konuda."

Jongin de gelip önümüzde yere oturduğunda içime yayılan aile sıcaklığından dolayı heyecan basmıştı. Bir an önce şu karşımda oturan adamla güzel, duygu dolu dakikalar yaşamak istiyordum.

Dizlerim üzerine çömelmişken kendimi bırakıp oturdum yere. Çocukları da çektim bacaklarımın üstüne. Şimdi dördümüz de yerde, bağdaş kurmuş oturuyorduk.

"O zaman bundan istiyorum." Yana bırakmış olduğum gitarımı göstererek söyledi Rox.
"Bende istiyorum." Diyerek kardeşine katıldı Kailana.
"Şimdi çalamazsınız ama." Dedi babaları da.
"Evet, biraz daha büyümeniz lazım ki size öğretebileyim." Dedim bende.

Tanrım, biri şu an beni vursa acı hissetmem. O kadar mutlu hissediyorum. Acaba Jongin nasıl hissediyor?

Dört yaşına girmek üzere olan çocuklara gitar çalmak öğretilebilir miydi bilmiyordum ama benim öğretemeyeceğim kesindi.

Kararsız bakan çocuklara "anlaştık mı?" Diye sorduğumda istemeye istemeye başlarını salladılar.

"Sehun." Yanımda bana seslenen kıza döndüm yüzümü. "Buraya geldiğimizde arkadaşların vardı ya..." başımı salladım, onları hatırladığımı göstererek "...iki tanesinin tırnağı boyalıydı. Rox ile oturan dediki, sizin tarzınız böyleymiş. Ama Sehun'un tırnaklarında hiç oje görmedim dedim..." Anlatmaya kendini o kadar adamıştı ki elleri kolları havalanıyor, hatırladıklarını anlatmaya çalışıyordu. "...sonra seni boyayabileceğimi söyledi. Boyayabilir miyim?"

Bu, hayatımda duyduğum en iyi açıklamalı istek olabilirdi. Bir de ellerini boynuma dolayıp asılması, hülyalı gülüşüyle birlikte ne kadar istediğini gösteriyordu.

"Aman Tanrım, olur tabiki! Jongin, bebeklerinle ne kadar güzel anlaştığımızı görüyorsun değil mi?" Son cümlemde küçük kızda olan başımı babalarına çevirdiğimde hâlinden memnun duruyordu.

"Evet, görüyorum." Dedi erkeksi bir kıkırtıyla.

"Normalde ojelerden nefret ederim. Elime bir kimyasal yapışmış gibi hissediyorum ama senin için bir kez daha sürebilirim." Mutlulukla ellerini çırparken "ama ben süreceğim" dedi. Zaten başka ne için isteyebilirdi ki.

"Lola!" Salonun dışında bir yerlerde olan yardımcıma seslendim. Zaten hazırda beklediği için kapımda bitti. "Dolabımda birkaç tane oje olacak, onları getirir misin?" Biraz daha nerede olduğunu tarif ettikten sonra geçenlerde takıldığım kız ortadan kayboldu. Bir ara onu işten çıkarmam lazım. Jongin'in karşısına çıkacak olması ihtimali beni geriyordu.

"Ayak işlerini de mi yapıyolar?" Diye sordu Jongin. Bende sessizce "bunun için para alıyorlar." Dedim. Her şeyini yapan birilerinin olması harikaydı.

Zengin olduğum için şükürler olsun Tanrım, daha fazlası için beklemedeyim.

"Tembel olma Sehun." Benimde ebeveynimmiş gibi bir tavırla konuşmuştu. "Tembelim Jongin." Dediğimle çocuklar kıkırdadı. Jongin de umutsuz vaka dercesini bir gülüşle başını sağa sola salladı. Sonra hizmetçi kız elindeki birkaç tüple birlikte salona girdi. Elindeki ojeleri alırken ona bakmadan "işiniz bittiyse çıkabilirsiniz, hepiniz." Dedim. Biraz müstakbel sevgilimle yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

"Şimdi buna gerek var mıydı?" Jongin bıkkınlıkla kızına sorduğunda Lana'nın hemen yüzü asıldı. "Ama istiyorum! Bende sürmek istiyorum!" Deyince sustu.

"Hepimiz birbirimize sürelim bence." Dedim saçma sapan bir fikir ortaya atıp. Çünkü nasıl olacağı muammaydı ama amaç eğlenceydi zaten.

"Herkes bir renk seçsin. Ben siyahı seçiyorum." Diğerleri de koyu renkti, Jongdae'nin sevmediğimi bildiği hâlde alıp getirdiği ojelerdi. Siyah hariç, hiçbiri açılmamıştı.

"Bende laciverti seçiyorum." Dedi Jongin.

"Ben istemiyorum." Deyip yuvarlanarak çıktı aramızdan Rox. O yuvarlanırken babası da gülerek poposuna vurdu birkaç kez.

"O zaman üçümüz kaldık. Lana, benim sadece iki parmağıma sürmeni istiyorum kızım."

"Tamam!" Küçük kız heyecanla söyleyip ojenin kapağını açarken babasının kucağına yerleşti. Jongin de arkaya gidip sırtını koltuğa yasladığında bende yanlarında onlara dönük bir şekilde oturdum.

"Sehun, traktörümü alıp bahçende sürebilir miyim?"

"Tabiki sürebilirsin." Dediğimde beyaz atletinden çıkmış, minik göbeğiyle koşa koşa evden çıktı. Peşinden bakıp gülümserken yüzümü tekrar önümde kalan ikiliye döndürdüm, Jongin manidar bir şekilde bana bakıyordu.

"Umarım bizim durumumuz yüzünden değildir bu iyi hâlin..." Üstü kapalı söylediğine karşı dalga geçer gibi kaşlarımı ortadan kaldırdım "ah, canım... Seninle aramız yokken onlarla gayet iyi anlaştığımı hatırlatırım." Dedikten sonra elimle başını ittirdim. Jongin gülerken Kailana dikkatle işini yapıyordu.

Babasının iki değil, beş parmağına da beceriksizce lacivert ojeyi sürdüğünde bana geçti. Benimde beş parmağıma siyah ojeyi sürerken Jongin orta sehpada asetonla taşan yerleri silmeye çalışıyordu.

"Gerçekten bu şeyleri sevmiyorum ama sırf sen istediğin için sürüyoruz kız çocuğu. Bunun bedelini bir şekilde senden alacağım, haberin olsun." Kıstığım gözlerim ve kaldırdığım tek kaşımla söylerken anlamadığı kesindi ancak yine de gülüyordu.

"Ne bedeli? Bedel mi ödeyeceğim?" Mutluluktan mest olmuşçasına gülüyordu hem de.

"Evet." Göz ucuyla Jongin'e baktığımda gülümseyerek tırnaklarının kenarlarını temizlemeye devam ediyor ve bizi dinliyordu.

"Neden?"

"Ah, hayır. Doğru soru ne olmalıydı, neden değil."

"Ne?" Tatlı, küçük kız çocuğuna yakışırca kıkırdadı.

"Bir şeyi paylaşacağız. Ya da bir şey değil, bir varlık... Bir insan, evet insan-..." Sözlerim Jongin'in "Sehun!" Diye uyarısıyla kesilmişti.
Kailana "ne" diyerek anlamaya çalışırken babası "Sehun saçmalıyor bebeğim, dinleme onu." Dedi.

"Ah, kalbim çıt Jongin... Ne zaman kalbimi çıtlatmayı bırakacaksın sen?" Dudağımın bir kenarı kıvrılırken bir şey söylemedi.

Çocuklar iyi, güzel, tatlı varlıklar ama acilen yalnız kalmamız lazım.

İki elimden de iki parmağıma sürme teklifi ettim Lana'ya, daha makûl görünüyordu çünkü içinde iki el geçiyordu. O yüzden kabul etti. Sonra bir eline ben mor ojeyi, diğer eline de babası koyu mavi ojeyi sürdüğünde Lana'ya kardeşiyle oynamak isteyip istemeyeceğini sordum. O da kendi traktörünü almaya karar verdiğinde koşarak dışarı çıktılar.

Bugün onlara her şeyi ama her şeyi izinli kılmıştım. Yeterki babalarıyla yalnız kalabileyim. Jongin de elbette bunu anlamıştı.

"Çocuklarımı bir daha gönderirsen..." Devamını getiremeden bana salladığı ojesiz parmağını dişlerim arasına aldım bir çırpıda, yerinde kala kaldı. Dişlerimi kısa bir an işaret parmağına sürtüp dudaklarımı kapattım ve yavaşça dudaklarımı çekip parmağını gün yüzüne çıkardığımda hâlâ daha şoktaydı.

"Bana parmak salladığın ilk günden beri bunu yapmak istiyordum. Tabii, biraz daha acılısı olabilir." Sırıtarak göz kırptığımda dona kalmış bakışlarında kendini bulmuştu.

"Çok fenasın Sehun..."

"Hangi konuda tatlım?" Dirseğimi yanımdaki koltuğa dayayıp iyice dibine girdim. Jongin'se kendini tutamayıp güldü.

"Bilmem, sapıksın sanki." Gülerken gözlerimi 'hem de ne' dercesine kaydırdım. "Daha bir şey görmedin ki."

Sonunda alan bize kalmıştı ve ben deli gibi sırıtıyor, onun da gözlerinin ışıldamasına sebep oluyordum.

"Yakın zamanda gösterme tamam mı?" Ciddi gibiydi.

"Neden? Çocuklarınla ve işinle bu kadar ilgiliyken kendine en son ne zaman vakit ayırdın ki?" Göz kırptığımda mânidar sorumu elbette anlamıştı. "En son anneleriyle birlikteydim." Dedi yarım ağız ve benim çenem düştü...

"Vay be... dirayetli adammışsın..." Tepkime gülümsediğinde kucağında olan elini tuttum.

"Jongin, artık ne düşünüyorsun? Sence de düşünmen için yeterince zamanın geçmedi mi? Sevgilim misin değil misin? Hiçbir şey için bu kadar sabretmemiştim." Yalan, kariyerimi bu noktaya getirmek için yıllarca sabredip çalışmıştık.

"Sadece bir hafta geçti Sehun..." Benim hâllerime güldüğü belliydi. "Kavuşmak için inanılmaz uzun Jongin..." Sesimi, kavruluyormuşum gibi kısıp üst vücudumu ona doğru eğdim.

Onu o kadar istiyordum ki, belki de inada binmişti ama göremiyordum. Belki de o kaçtığı için kovalamak istiyordum. Onunla birlikte olsam bile, onun beni, benim onu istediğim kadar istemesini istiyor ve sabırsızlıktan helak olacak raddeye geliyordum yavaş yavaş.

"Sehun..." Elini yanağıma çıkarıp okşarken şefkatli bakışlarıyla bakıyordu bana. Bende bundan güç alarak elini, omzumla yüzüm arasına alıp hafifçe sıkıştırdım. Boşta kalan elimi çıkarıp tuttum elini ve dudaklarım yanındaki elin bileğine bir öpücük kondurdu. "Sevgilin olmak istiyorum..." Bunu söylerken koyu renk gözleri resmen ışıldıyordu. Açıkçası bu kadar açık bunu söylemesini beklemiyordum. "ama ne zaman her şeyi arkamda bırakmayı düşünsem bir türlü aşamıyorum..." sıkıntılı ifadesiyle çekti elini yüzümden. Bende ellerimi kaldırıp dizlerime vururken oturuşumu düzelttim. Bedenim ona dönükken, şimdi sırtım koltuğa yaslı ileri dönüktüm.

"Düşünecek ne var? Ben seni zorlamayacağım ki... Zaten kabul etmedin mi denemeyi? Hâlâ aşamadığından bahsediyorsun Jongin..." Biraz hayal kırıklığı yaşıyordum.

"Sehun dediğin gibi denemeyi kabul ettim, bir ilişkiye başlayalım demedim. Beni zorlamayacağından bahsediyorsun ama şu tavırlarına bak... Kızma bana. Elimde olan bir durum yok..." İlkten o da kızgınca konuştu ama sonra daha anlayışlı bir hâl aldı. Bende bundan aldığım cesaretle, sanki boşvermişlikle başımı çevirdim ona.

"Bir şartla kızmam." Ben, insanların görüp girebileceği en çıkarcı adamdım. Ama Jongin ciddi biri olduğu için ilgi ve ciddiyetle "Ne?" Diye sordu.

"Bir kere öpeyim mi?" Sırıttım.

"Ya, Sehun!" Ve kahkahayı bastı. Beklemediği kesindi. Zaten ona beklemediği şeyler yaptığım için benimle çok eğleniyordu.

"Tanrım..." Gözünü kısaca ovuşturdu. Sonra yüzündeki tebessümle "Hayır." ... dedi?

"Ne?! Neden?"

"Sehun, daha ortada net bir şey yokken şimdiden izin vermemi mi bekliyorsun? Tanrım! Her şeyi açıklayacak mıyım böyle? Biraz mesafe Sehun." Açıklaması kesindi. Ama bu kadar açık konuşacak kadar bir ilişkimiz varken umrumda mı? Tabiki de hayır.

"Sen istediğin kadar izin verme..." Ona paralel bir şekilde oturup ayaklarımı uzatırken dirseklerim arkamdaki koltuğa yaslı bir şekildeydi. "Benim istemem yeterli." Ona bakıp göz kırptım.

"Bu tacize girer rockçı, duydun mu beni?"

"Beni polise şikâyet eder misin?" Tanrım, dilimi kıvrak yarattığın için çok teşekkür ederim. Sana emoji atabilseydim kalp atardım, yemin ederim.

"Ah..." Derin bir iç geçirdi. "hayır..." başını sağa sola salladı.

Evet güzelim, benimle çok uğraşacaksın.

"O zaman..." Omuzlarımız birbirine değer vaziyette oturduğumuz için elimi yanağına koyup başını bana çevirdim ve ona doğru eğilerek dudaklarına bir buse kondurdum.

Başımı birkaç santim geri çektiğimde yüzüne çok yakından bakıyordum. Az önceki kararlılığından hiçbir şey kalmamıştı ortada.

"Biliyor musun, Bratz bebeğine benziyorsun." Sessizce konuştum. Sanki daha yüksek ses çıkarsam anın büyüsünü bozacaktım. O hâlâ dudaklarıma bakarken yavaşça gözlerini gözlerime çıkardı. "Bratz erkeklerine olabilir..."

Burnum, ufak burnuna değiyordu. "Tch... Bratz kızına benziyorsun."

Sonra dudaklarımı ileri ittiğimde ulaşacak kadar yakında olan dudaklarını bir kez daha öptüm. Tatlı bir buseydi. Yine dudaklarımı geri çektiğimde tebessüm ediyordu.
"Sana erkeği de kızı da bir güzel ayırttırırım Sehun." Söylediğiyle başımı hemen geri çektim.

"Tamam, hadi yatak odasına gidelim!"

"Aman Tanrım!" Söylediğime verdiği tepki kendinden geçtiği bir kahkahaydı.
"Sehun! Neden böylesin?..." Ve koluma vurdu.

"Çünkü çok hoşlanıyorum." Dedim yüzünü ellerim arasına alıp tutarken. Jongin'inse yüzü ciddileşti ve "şey... sanırım, bende..." dedi. Ardından uzanıp ellerini belime bağladı.

Beni bu şekilde sarmasına bayılmaya başlamıştım.

İkimizde aynı anda birbirimize davranıp dudaklarımızı birleştirdik. Ellerimi yüzünden ilerletip başının arkasına sardım kollarımı.

Chanyeol ve Baekhyun yanımızda öpüştüklerinde onların çıkardığı sese 'ıyy, vıcık vıcık' derdim. Aynısını şimdi biz yapıyorduk. Vıcık vıcık öpüşüyorduk ve bu his, bu ses beni ne kadar tatmin ediyor anlatamam.

Beklemediğim bir şey yapıp bir elini şortum üzerinden kalçamın üst taraflarına indirirken güçlü kollarını daha da sıktı bedenimde. Bundan güç alarak bana dönük bedenini göğsünden itip koltuğa yapıştırdım. Hemen ardından bir bacağımı, bacakları üzerine atıp kısmen ağırlığımı ona yükledim.

Biraz ağır olabilirdim... Ama o da hafif değildi ya.

Pozisyonumuzu ayarlarken yine beklemediğim bir şey oldu ve kalın bacağımı sardı elleriyle, ardından biraz daha beni üstüne çektiğinde kısa süreliğine ayrıldık birbirimizden. Jongin, sahiden sırıtıyordu. Demek biraz olsun kucağına oturmam hoşuna gitti güzel esmer? Bunlar seni yatağa atma, yönlendirme teknikleri.

Tekrar dudaklarımızı birleştirdiğimizde o kadar şehvetli ve bu sefer aklımız başımızda, bir şeylerin farkında olarak, bir ilişki içinde sayılırken öpüşüyorduk ki yemin ederim eğer Kailana gelmeseydi bunun sonu yatakta biterdi.

Kapıdan güçlü ayak sesleri geldiği için Jongin beni anında göğsümden ittirdi ve ellerim arkada geriye düştüm.

"Baba! Rox traktörüyle gölete girdi! Şimdi çıkamadığı için ağlıyor!"

Hay ben sizin traktörünüze...


Bahsettiğim hikâyemi paylaştım. Sizleri de davet ediyorum♥️
(Dün güncelleme yapmıştım, 3 bölüm var uzun uzun hemde?)

Seguir leyendo

También te gustarán

215K 20.2K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
75.5K 9.5K 13
Yaşadığı mahallenin gözde omegası balet Taehyung, orada göreve yeni başlayan yüzbaşı alfa Jungkook'la ruh eşi çıkar.
230K 20.4K 42
Hyunjin, engelli doğan çocuğuna bir bakıcı arar. Paraya ihtiyacı olduğu için iş arayan üniversite öğrencisi Felix, duyduğu gibi hemen bu işe talip ol...
91.8K 10.9K 49
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...