I Love Rock 'N Roll || Sekai

By Wu_GalaxyHun

6.4K 1K 1.4K

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla it... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm |M|

14. Bölüm

322 56 55
By Wu_GalaxyHun


Anladım
Siyah ve beyaz'dan anladım
Saniyeler ve saatler
Belkide biraz zamana ihtiyacımız vardır

Nasıl ilerlediğini biliyorum
Doğru ve yanlışın nasıl ilerlediğini biliyorum
Sessizlik ve ses
Bizim gibi birbirlerine bağlanabilir mi?
Bizim gibi kavga edebilirler mi?

Sen ve ben
Böyle olmak istemiyoruz
Sonumuzu yazabiliriz
Hiçbir şey sen ve ben arasına giremez
Hayır, hiç bir şey sen ve ben arasına giremez




Yazdığım birkaç dizelik şarkı sözlerini tekrar tekrar okudum.

Belki biraz zamana ihtiyacımız var...
Doğru ve yanlış...
Bizim gibi kavga etmek...
Sonumuzu yazabiliriz...
Hiçbir şey bizim aramıza giremez...

Bu anahtar cümleleri, kimi düşünerek yazdığım belliydi.

Üzgünüm... çok.

Beni bu kadar etkileyeceğini bilemezdim. Böylesine reddedilmemiştim. Gerçi hiç reddedilmemiştim, çünkü her zaman ilişkilerimde akıllı hareket etmiştim. Gururum çok kırıktı, yine de Jongin'i görmek istiyordum.

Bu ne kadar aptal bir dürtüydü böyle...
Kalbim istiyordu, mantığımsa kendini rezil etme diyordu.

Öpüşüp kovulma saçmalığının üstünden çoktan iki hafta geçmişti bile. Bu süreçte neredeyse her gün gördüğüm çocukları bile sadece bir kere bahçelerinde oynarlarken görmüştüm. Bu da demek ki, çocuklarına benimle konuşmamaları için uyarıda bulunmuş. Yine bunu yapmış olması gerçekten sinirimi bozuyordu. Çünkü kendisi bana yeşil ışık yakmamış mıydı? Hareketleriyle, sözleriyle beni kendine çeken oydu! Bir de çok güzel olunca; yüzünün nezaketine, güzelliğine, özene bezene yartılmış olmasına da düştüm...

Resmen benimle oyun oynadı.

Bu yüzden canım çok sıkkındı. Fakat bir yandan da bana "Sadece ben olsaydım isterdim seni Sehun" deyişini unutamıyordum. Unutmak da istemiyorum ki tek tutunduğum, inanmak istediğim cümlesi buydu. En çok kırıldığım yerse, beni kolumdan tutup kapıya sürükledikten sonra defol demesiydi. Gidip hesap sormak ve onu nelerin engellediğini öğrenmek istiyorum ama çocuklarıyla birlikte bu kadar kendini geri çekmiş bir insana kendi ayaklarımla tekrar gitmek de istemiyordum. Yine de kendime güvenemiyorum, ona söylediğim gibi, eğer onu görmeyi çok istersem giderim de öperim de severim de...

Bazı huylarımdan, kendimi tutamamamdan nefret ediyorum.

Hep rahat bir insan olmuştum ama bu şekilde sıkıntılı olduğum nadir zamanlar da vardı. İki haftadır rezil olmuşluk hissini atamıyordum bir türlü. Bunu örtmeliydim, bir şekilde üstüne gitmeliydim. Bu adamın çok altında kalmıştım ve çocukça davranıyor olmasına tahammül edemiyorum artık. Üzüntüm yavaş yavaş sinire bırakıyordu yerini, çünkü iyice etraflıca düşünüyordum ve her seferinde haksızlığa uğrayanın ben olduğumu düşünüyorum. Belki bir kere veya iki kere benimde suçlu olduğum zamanlar olmuştur ama ben onun dili kadar kırıcı değildim ki.

Madem bu kadar kırıcı o zaman neden hâlâ onun üstüne bütün kalbimle düşünüyordum ki? Gerçekten hoşlantı boyutunu mu aşmıştım yoksa?

Çok belirsizim, çok...

Kalbim çok mu kırgındı? Hayır aslında, sadece çıkmazda hissetmek sıkıntı veriyordu. Bunun haricinde bana defol ve git demesini de aşamıyor sinirleniyordum ama biliyorum, onu biraz olsun tanıdıysam eğer beni istemeseydi, tiksinseydi zaten başta beni öpmez, teşekkür de etmezdi. Defalarca özür de dilemişti. Açık açık nedenleri olduğunu da söylemişti. Bunu deli gibi öğrenmek istiyordum, gerekirse sıkıştırmak istiyordum. Bu sefer gerçekten kavga edebilirdik ama biterse de bu şekilde bitmeliydi. Hiçbir soru işareti kalmamalıydı zihnimde. Sonra gerekirse bulunduğum yeri de satar terk ederdim oraları. Ama bakıştığım A4 de yazdığım gibi, sonumuzu yazabilirdik. Onunla güzel bir son yazmak istiyorum. Yanlışını doğrusunu konuşmak istiyorum ve eğer bana makûl bir sebep sunarsa onun için onu bırakabilirim de. Ama bir erkekten bu kadar hoşlanıyor olduğumu da asla unutamayacaktım.

Chanyeol'ün evindeydik. Lay gitarıyla uğraşırken bende aklıma gelen birkaç satırı dökmüştüm kağıda. Chen nerelerde bilmiyorum ama yaklaşık üç ay sonraki geri dönüşümüz için bir şeyler ayarladığını tahmin ediyordum. Chanyeol'se kendi gitarıyla Lay'i anlayıp ona eşlik etmeye çalışıyordu. Neye karar verdiysem tam bu sırada karar verdim.

Sabahtan beri bana ne olduğunu sorup durmalarına karşılık cevap vermemiştim, en olmadı onları "yok bir şey" diyerek geçiştirmiştim. Ancak bir şey vardı ve ben daha fazla yerimde duramıyordum. İğrenç hissediyordum ama ona gitmeliydim. İki haftadır ne yapıp ne düşündüğünü sormalıydım, bu sefer baskın ve direten taraf ben olmalıydım.

Zorla beni istemesini mi sağlayacaktım? Ne kadar onur kırıcı.

Gerçekten akıllı bir adam değilim ben.

"Ben gidiyorum, sonra katılırım size tamam mı?" Deyip aldım ceketimi. Çok kullanmadığım ve daha yeni, eskisiyle değiştirdiğim arabamla evimin yolunu tuttum. Aslında bugünden beri saatin beş olmasını bekliyordum. Gelecekti ve ona gidecektim. Gerçi o günden sonra hâlâ orada çalışıyor mu bilmiyorum ya...

Aptalın tekiyim!

Çok sürmedi, zaten bu heves ve istekle hızlı sürmüştüm ki evime/evine ulaştım. Arabamı bahçemdeki garaja sokmadım, kaldırımın yanına bırakıp indim aşağı. Gerçekten çok üzgündüm ve ne yapmaya çalışıyordum? Hırs mı çıkaracaktım? Bu yürüyüşüm, ayaklarımı hızlı hızlı atmamın; ellerimi sıkmamın sebebi bu olabilirdi. Bir yandan da endişeliydim. Ya bir daha kendimi rezil edersem?

Takıntılı biri gibi davranıyorum.

Kaldırıma çıktığımda durdum. Bahçesine mi girmeliydim yoksa aramızdaki çitlerden mi geçmeliydim?

Öndeki çelik kapısına dayansam açmayabilirdi ama yandaki bahçe kapısı açık olabilirdi, girebilirdim.

Sapık mıyım?

Hayır, sadece kırılırsam ve istersem yapacaklarımı bende tahmin edemiyorum. Ama bu yaptığımı utanç verici kategorisinde değerlendirebiliriz. Yine de aptallığım sağ olsun önce bahçeme girdim, sonra da çitlerden geçip yan kapısını açtım.

Kapıyı hırsız gibi yavaşça açıp girdikten sonra kapatmak değildi amacım ama sessizce kapıyı kapattıktan sonra koridorda durmuş bana bakan Rox ile karşılaştım. Bir süre bakıştık, aslında ben gözlerimi sağa sola çevirdim. Çünkü evine izinsiz girmiştim ama işaret parmağımı dudağıma götürerek sessiz olmasını söylediğimde sanki dördüne girecek, üç yaşında bir çocuk değilmiş gibi başını sallayıp baş parmağını göstererek onayladı beni. Sonra nefesini bile tutarak, yavaş adımlarla, elindeki ayıcıkla birlikte odasına girdiğinde dişlerimi göstererek gülümsedim.

Keşke babasının evde olup olmadığını sorsaydım. Neyseki bunu düşünürken mutfaktan gelen seslerle yönümü belirledim. Birkaç adım sonra mutfağın kapısında durup ne diyeceğimi düşündüm bir süre. Geldiğimi hissetmiş olacak ki, mutfak önlüğüyle birlikte tezgâha dönük bedenin başı, tereddüt edercesine döndü bana.

"Merhaba..." Dedim, anında gelen pişmanlıkla...

"Merhaba..." Dedi, benim gibi bir sessizlik ve sakinlikle. Biraz olsun şaşırmışa benziyordu.

Islak ellerini önlüğüne silerken bana tamamiyle döndüğünde anlamaya çalışan gözlerle bakıyordu bana. Biraz çekingen duruyor sanki.

"Bir sorun mu var?" Sorusuna karşılık başımı hafifçe sağa sola salladım. Sonra içeri girip nazikçe kapıyı kapattım.

"Seni görmek istedim."
Bunu nasıl söylerdim?...

Yüzümde olan gözlerini yere çevirirken ellerini arkasındaki tezgâha dayayıp sırtını da ellerine dayadı. O şekilde bekledi, bende kendi yerimde bekledim. Sakin duruyordu ama ben çok gergindim.

Elini ensesine götürüp kaşırken "O kadar sözüme karşı, bir daha gelmezsin diye düşünüyordum." Dedi. Beni yine kovacağını düşündüğüm için diken üstündeydim ama bu sakin sözleri yerimde dikilmeyi bırakıp ona doğru adımlamamı sağladı.

İkimiz için de, durduğu tezgâhın önündeki masadan iki sandalye çektim.

"Gelir misin?" Dedim elimi uzatarak "biraz konuşalım, lütfen."

Başka çareleri vardı, içinden çıkılamayacak bir durum yoktu şu an ama sanki başka çaresi yokmuş gibi bir yüz ifadesiyle yaslandığı yerden kendisini ileri atıp uzattığım elimi tuttu nazikçe. Tutmaz diye düşünüyordum.
Sonra onu bir sandalyeye çektiğimde, o otururken bende oturdum. Bir dirseğini masaya dayayıp çenesini de eline dayarken bana bakmıyordu. Beni gördüğünden beri suratında olan üzgün ifadesiyle masayı izliyordu. Düşük kaşları dolayısıyla gözleri de bayık bakıyordu.

"Bir şey demeyecek misin?" Dedim, herhangi bir şey bekliyordum doğrusu.

"Sen geldin, sen söyle..." Hâlâ yüzüme bakamıyor.

Ne diyeceğim?

"Nasılsın?" Bunu mu? Dedim bile.

Biraz bekleyip mutfağın camından dışarı baktı ve düşündü. "Bilmem" dedi sonunda da. "Biraz kafam karışık." Şimdi eli saçındaydı.

"Neden?" Konuyu bir şekilde açmak için irdeliyordum işte.

"Bir çok şey yüzünden... Biri de sensin." Son kelimeleriyle yüzünü bana döndü. Ancak gözleri gözlerimde kısacık durmuş, rahatsız olmuş olacak ki göğsümde bir yerlere indirmişti bakışlarını.

Bugün nedensizce özenli giyinmiştim. Chanyeol de gözlerimi yine kömür gibi boyadığı için büyük büyükannemin dediği gibi, kedi kesicilere benziyor olsam gerekti.

"Neden benim? Bizim hakkımızda düşündün mü? Hâlâ görüşmemeliyiz, diye mi düşünüyorsun?" Sorularıma karşılık omuzları yavaşça düşerken sıkıntılı bir nefes verdi dudakları arasından. Bir şey diyecek sandım ama bekledi, yine mutfağın camından dışarıyı izliyordu. Ne olduğunu sorup canını daha fazla sıkmak yerine beklemeyi tercih ettim. Sonuçta kovulma ihtimalimin güçlü olduğunu düşünürken bu tepkileri iyi, şaşırtıcı ve düşündürücüydü.

Saçının önündeki tutamları parmaklarına dolarken bir süre sonra hafifçe burnunu çekti. Jongin masaya doğru eğildiğinden ben biraz arkasında kalıyordum, yani yüzünü pek göremiyorum. O yüzden bedenimi masaya yaklaştırdım. Omzunu tutup kendime çevirmekti niyetim ama daha elim omzuna değer değmez kendiliğinden döndü bana. Gözleri dolu doluydu.

"Noldu?!" Dedim ani gelen bir kaygıyla. Aynı zamanda kısacık mesafeli atakta bulunmuştum ki bir şey olacak gibi hazır bekliyordum.

"Sehun..." Dedi sessizce, zorla çıktı ağzından harfler. Boğazına takılan yumruyu temizlemek için öksürürken kendine gelmeye çalışıyordu.

"İlgin için teşekkür ederim Sehun... Ama ben yapamam." Hiç beklemediğim sözler ve hiç beklemediğim tavırlardı bunlar. Gözleri dolu dolu, kendini tutmaktan kızarmış yüzüyle bana böyle bir açıklama yapmasına çok şaşırdım. Hemen ardından elini yüzüme çıkarıp yanağımı okşadı. "Özür dilerim Sehun. Ama lütfen çık hayatımdan, ben zorlanıyorum..."

İşte şimdi şoke oldum.

Elini yanağımdan çekecekken acele edip tuttum. Şimdi benim sıram.

"Bana böyle bir şey dedikten sonra hemen tamam diyeceğimi mi sandın?" Diye sordum, dört parmağını avuç içimde sımsıkı tutarken. Beni birden ona bağlayan neydi bilmiyorum ama onun bu şekilde olduğunu yemin ederim bilmiyordum.

"Neden çıkmalıyım hayatından Jongin? Seni zorlayan ve beni kabul etmemene neden olan şey ne?"

Elini elimden çekerek iki eliyle de yüzünü silip burnunu çektiğinde biraz olsun kendine geldi.

"Bunları anlatmak istemiyorum." Az öncekine nazaran daha iyiydi ve sakince söyledi.

"Ama anlatmazsan peşinden ayrılmam. Benim içinde bilinmemezlik zor Jongin. Neler olduğunu paylaşırsan belki üstesinden gelebiliriz." Söylediklerime karşı başını sağa sola salladı.

"Sehun, her aile bu durumu hoş karşılamaz."

Ah... Şimdi anladım.

"Biraz daha açık ol lütfen. Kim hoş karşılamaz?"

Homoseksüellikle alâkalı kim, ne düşünüyor, ne düşünmüyor açıkçası hiç bilmiyordum. O kadar uzaktım bir erkek olarak erkekten hoşlanmaya. Ayrıca aileler ne der, ne demez bilmiyorum. Hatta şu ana kadar kendi ailem hakkında da düşünmemiştim ama umrumda değil. Eğer istiyorsam, kabul edecekler, zorundalar. Kabul etmezlerse de ben sırnaşır, zorla kabul ettirirdim.

"Sana bahsetmiştim, daha önce iki erkek arkadaşım olduğundan. İlk erkek arkadaşım öylesineydi. Küçüktük ve birbirimizi, kendimizi anlamak için, küçük bir yardımlaşma gibi..." İlk başta olduğu gibi dirseğini masaya dayayıp yanağını da eline dayadı. Kısa bir süre dururken masaya bakarak düşünüyordu. Bezgin gibi, pek konuşası yoktu ama zorunda kalmış gibi hâli var. "... İki yıl kadar, sevgiliden daha çok arkadaş gibi takıldık. Sonra anladım neyi istediğimi. Üniversiteye girdiğimde ikinci erkek arkadaşım oldu. Her şey daha güzeldi... O ailesine anlattı, benimde anlatmamı istedi ve bende anlattım. Ama zamanlamam çok yanlıştı. Babam resmen beyninden vurulmuş gibiydi..." Etrafta gezindirdiği gözlerini tekrar yüzüme çıkardı.

"Ailemi çok seviyorum Sehun. Ancak kanser olan babam bu dediğimi kabullenemedi, benim yüzünden ikinci evreden dördüncü evreye geçti inanabiliyor musun?.." Sözünü "Ne?!" Diye bir şaşkınlık nidasıyla kestim.
"Evet... Onlara erkek arkadaşım olduğunu söyledikten sonra çok üzüldü, haftalarca kendine gelemedi. Zaten kendi ailesi ve işiyle sıkıntıları vardı, çok duygusal insandı. Bir de benim durumum eklenince kahroldu. İyileşebilecekti, daha ikinci evredeydi, fazla bir sıkıntısı yoktu... Yemin ederim bunun suçlusu benim..."

Kaşları ortadan yukarı kalkmışken az önceki gibi ağlak olmamasına dayanarak, kendimi tutamayıp "Onun kanserinin ilerleyesi varmış, bu yüzden kanser olunur mu?" Dedim saçma bulduğumu belli ederek. Hayal kırıklığıyla güldü dediğime.

"Hayır Sehun... Her şeyi çok kafasına takan biriydi. Biraz bende onun gibiyim ama o bazı şeyleri aşmakta çok zorlanırdı. Benim durumum, bir erkeği seçmem, zaten güçsüz durumdaki babalı daha da yıprattı. Ama yemin ederim bu kadar büyük bir tepki vereceğini düşünmezdim. Böyle olacağını bilseydim ima bile etmezdim..." Başını, dayadığı eliyle yana doğru eğip baktı bana.

"Sonra, erkek arkadaşımı bırakmak zorunda kaldım. Zaten üniversite çağındayım dedim, daha iyi günler göreceğime inandırdım kendimi. Çok üzüldüm o zamanlar ama babama bunun telafisini yapmam lazımdı... Annem ve ablalarım bile sessiz sessiz beni suçladılar..."

"Yoksa bu yüzden mi yaptın çocuklarını?" Söyleyeceklerini kısa kestirip söyledim hemen. Jongin de başını olumlu anlamda salladı. "Güzel bir kızdı ama bu sefer o bıraktı beni. İlişkilerim gerçekten berbat Sehun. Sonunda ya sen gidersen ya ben bırakırım. Şimdi düşünüyorum da, babamı ikna etmek için, onun söylediği gibi bir yanlışta olduğumu kabul edip onu mutlu etmek için bir kızı seçtim. Aslında mutsuz değildim, özellikle çocuklarımın olacağını duyduğumda gerçekten mutluydum ama bebeklerim doğmadan babam vefat etti." Bir ölüm haberi beklemediğim için bir süre sustum. İyileştiğini veya hâlâ hasta olabileceğini umut etmiştim.

"Üzgünüm..." Diyebildim sadece. Önemli değil dercesine omuz silkti.

"Babam diye bir engel yok artık. Ama annemden de çok çekiniyorum..."

Sözleri karşısında elimi bacağıma vurdum. "Bir annemiz eksikti..." Dediğimde o da benim bacağıma vurdu uyarırcasına.

"Bir şey olmaz Jongin. Bir süre söylemeyiz, sonra ben kendimi sevdiririm. Gerekirse annenin ayağına otururum!" Gülümsüyordum. Benim için büyütülecek bir mevzu değildi ama Jongin demek ki hem duygusal hem de duygusal olduğu için tepkilerini dışarıya yansıtan sinirli biriydi. Aslında bunu daha önce çözmüştüm.

"Hayır Sehun, yapamazsın."

"Yaparım! Utanmazım ben, gider yanına bile yatarım." Elbette bu bir düşünceydi ve hayata geçmesi çok zordu ama ben gerçekten utanmazdım, bazenleri sınırlar benim için yok oluyordu. Neyseki rahatça, gülerek söylediğim şey, üzgün suratında birden kahkahaya neden oldu ve ben daha çok güldüm.

"Terlik yersin, dayak yersin." Dedi daha keyifli bir şekilde.

"Ben dayak yemem. Sen oraları düşünme. Dayak yersem bile bizi kabul edene kadar zorlarım, ne diyorsun Jongin?"

"Tekrar böyle bir mevzuyla karşılarına çıkamam. Bu bizim aramızda sözsüz anlaşma gibi Sehun..." Tekrar kaşları ortadan havalanmıştı.

Bir süre ciddi ciddi bakıştık. İkimizde bir şeyler düşünüyorduk. O ne yapacağı hakkında düşünüyordu muhtemelen, ben de bir çıkış yolu arıyordum. Sonra aklıma gelen fikirle, hafifçe, dudağım yana doğru kıvrılırken "para teklif ederim." Dedim. O kadar umursamaz bir mutlulukla söylemiştim ki bu sefer omzuma bir küçük yumruk yedim.

"Sehun!" Adımı uyarırca söylerken gözlerini devirerek gülümsedi.

"Ne? Para her şeyi halleder."

"Senin için para her şeyi halleder demek ki?" Direkt konuyu bana çevirdiğinde biraz daha aramızı neşelendirmek adıma "tabii ki her şeyi halleder. Birkaç milyon doların önünde hangi enayi durur?" Bütün dişlerimle gülerken bilmiş tavırlar sergiliyordum. Jongin ise bayık gözlerle bakarken kısaca göz devirdi yine.

"Çok kötüsün Sehun."

"Senin kadar değilim. Kaç kere kovdun beni, hiç saydın mı?" Şimdi ciddi ciddi 'biz' konusuna geçebilirdim. Gerçekten kötü senaryoların olacağını düşünürken Jongin içini dökmüştü ve ben şansımı zorluyordum.

"Özür dilerim Sehun ama ailemden çekiniyorum. Ablalarımdan olmasa bile annemden çekiniyorum. Onlar sorun olmasa bile ikizlerim hakkında doğru yapar mıyım diye düşünüyorum..." Tekrar düşüncelere dalacağı sırada bir cesaretle, alnını dayamış olduğu elini tuttum nazikçe ve çektim kendime.

"Jongin, son olanlardan sonra her şeyi hiçe sayıp geldim yanına. Lütfen bize bir şans ver. Hem eğer sen de istemeseydin bu şekilde açıklamalarda bulunmazdın diye düşünüyorum. Öyle değil mi? Seni öptüğümde teşekkür ettin." Son cümlemle istemeden dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı ama boşluk bırakmadan devam ettim. "Beni reddederken özür diledin... Ayrıca önceki Jongin'i tanıyorum, tam bir kanser hücresinin vücut bulmuş hâliydi. Eğer istemeseydin, iğrendiğini gösterirdin, hatta yakama bile yapışırdın. Değil mi?"

Söylediklerime tepki vermiyordu. Sadece masayı izliyordu. Eli, vücudunun yanından bana doğru uzanıyordu. Hâlâ ellerim arasındaydı ve benimkinden daha güzel olan ellerini tutmak kalbimi kuş kadar hafif ama bir fil kadar da ağır hissettiriyordu. Beni öptüğünü, bana karşılık verdiğini de söylemek istiyordum ama şimdilik bu kadar açık konuşmak istemiyordum. Kendimi taşımak istiyorum. Ayrıca hayır, onu zaten öpmüş olmam ve bunu konuşmam aynı şey değil.

"Jongin, bir şey demeyecek misin? Bu kadar istekli görünmek emin ol benim için utanç verici, biraz yardımcı olabilirsin." Boşta olan elimle yanağının bir tarafından tutup kendime çevirdim.

Eğer onu kanser hücresi olarak adlandırıyorsam, ben de bir tümördüm. İnsanların yaka silktiği cinsten. Yakasına yapışıp ahtapot gibi saran cinsten.
Bunları diyordum çünkü Jongin'i darlama seviyem arşta. Hem elini hapsetmiş tutuyor, hem de bana bakması için diğer elimle müdahale edip başını kendime çeviriyordum.

Bende böyleyim. İsteğim olana kadar mücadele edebilirim.

Vücudunu doğrultup tamamiyle döndü bana.
"Sehun, korktuğumu, çekindiğimi anlıyorsun değil mi?" Elini dizimin üstüne koydu. "Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum." İkimizde sessizleştik. Onu ikna etmek istiyordum ama korkusunda çok haklıydı. Kim ailesini düşünmeden, elinin tersiyle hemen itebilirdi ki? Haklı olduğunu düşündüğüm için bir şey diyemiyordum. Ama dizlerime koyduğu ellerinin üstünü, ellerimle kapattım.

"Açıkçası iki haftadır düşünüyorum seni, seni kovduğum için çok pişmanlık duyuyorum Sehun. Gitmeni söylediğimi düşündükçe çok üzülüyordum. Çünkü sen benim sıradan, yoğun, işkolik hayatıma gelmiş en büyük renktin. Evet, ilk başta sana karşı çok katıydım ama gerçekten insanlara güvenim yok. İnsanlarla ilişkilerim hep yarım kaldığı için istemiyordum seni. Ancak bana yardım ettiğin ve çocuklarımla kaldığın geceden beri seni önemsemeye başladım..."

Bir itiraf mı alıyorum?

Ancak onu isteyen sadece ben olmadığım için, onun mutlu hissetmesine sebebiyet verdiğim için belkide hâlâ söyleyemediği güzel duyguların sahibi olmaya başladığım için iyi hissetmeye başlamıştım.

"Bilmiyorum..." Başını eğip gözlerini aşağılarda gezdirdi bir süre, ne söyleyeceğini mi düşünüyordu acaba?
"Bana kalırsa... seninle olmak... düşünmeyeceğim bir şey değil..." Ellerim arasındaki elleri sıkılaşmış, başı bana doğru dik dursa da gözleri aşağılardaydı. Çekingen duruyordu. Ama bu durumda olduğum için mutluydum, şükrediyordum.

"O zaman deneyelim..." Bu kadar kararsız birini cesaretlendirmem lazım olduğu için konuştum. Bakışlarını bana çevirdi bu sefer. Çıkmazda olduğunu gösteren yüz ifadesiyle hafifçe alt dudağının kenarını ısırıp bakmaya devam etti. Karşılık vermeyeceğini anladığımda devam ettim.
"Her zaman arkanda olacağım Jongin, seni istedikten sonra kimse önümde duramaz. Ama sana süre ve alan tanıyacağıma söz veriyorum. Yeter ki "deneyelim" de. Eğer yapamazsak... o zaman ikimizde yolumuza bakarız. Ama şimdi, hiçbir şey belli değilken sadece ihtimallerle yaşamayalım."

Gözlerini bir an olsun benden ayırmamıştı ben konuşurken. İnanmak istiyor ve inanıyor hissiyatı verdi bu bakışları bana.

"Peki senin hayatın?" Diye sordu şimdi de. Evet, görünürde bense ayrı bir karmaşaydım.

"Benim hayatım, ne?"

"Bir yıldızsın Sehun. Şimdi tatilde olduğunuzu söylemiştin, bu yüzden hayatın daha sakin ama bu hep böyle sürmeyecek. Sen ve ben aynı kulvarlarda değiliz. Her şeyden öte, bizim durumumuz senin iş hayatına, kariyerine kötü olarak yansıyabilir. Saklarız dersin yine ama nereye kadar saklayabilirsin ki? İkimizinde sıradan, kendi başına bir hayatı yok ve içinde olduğumuz durumlar dolayısıyla sıkıntılar çekeceğiz. Eğer birbirimize alıştıktan sonra olanlara dayanamayıp ayrılırsak daha büyük bir yıkım yaşamaz mıyız sence?"

Söylediklerinde mantıksız tek bir yer yoktu. Hemen hemen hepsi çok mantıklıydı ama hiçbir şey aşılmayacak değildi.

Belki de bu zamana kadar birçok şeyi -kariyerim hariç- kolay elde ettiğim için bu kadar toz pembe düşünüyordum. Hatta kolay olmasa bile, bütün isteklerim gerçekleştiği için bu kadar inançlıydım.

"Hep olumsuz tarafları düşünüyorsun Jongin, bunların içinde hiç mi mutlu olacağımız bir zaman olamaz? Biraz akışına bırakabiliriz, biraz rahat olmalısın Jongin. Sonra ne yapacağımıza karar veririz. Şimdi tut elimden yoksa daha fazla gururumu ayaklar altına alamam. Bir daha da beni göremezsin."





Merhaba~~

Her an bir sekai kitabı daha yayınlayabilirim. Call of the Deep adında biraz fantastikimsi bir kitap yazıyorum. Biraz kısa hikâye tadında gibi ama aynı zamanda öyle kısa hikâye de değil. Şu an bölüm biriktiriyorum. (Bölümleri oldukça uzun yazmaya çalışıyorum). Yayınladığımda burada da paylaşırım ama yeni sekaimiz için profilimi takipte kalın♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

57.5K 8K 31
Babasının istediği için ondan iki yaş küçük olan ve zorbalık yaptığı çocuk ile kendi rızasıyla evlenen minho, jisung ile kendi arkadaşlarının olduğu...
The 42 By alex

Fanfiction

54K 7.8K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
67.3K 3K 17
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
85.2K 7.2K 16
"Bir pişmanlık mı bin pişmanlık mı..?" ||Angst||