ATMACA (ASKER KURGUSU)

Por DestiKaria

42.5K 594 231

BARUT KOKAN ADAMLAR SERİSİ "Bu saatten sonra " diye bir zaman dilimi var.. Sonuna ne koyarsan koy, yarım kal... Más

23:19
II | D E V R İ M
III | Ç A T L A K
IV | Ş A H T
V | N A R A
VI | K A R D E L E N
VII | E M A R E

I | N O K S A N

14.2K 85 19
Por DestiKaria

Ruhumdan kopup gelen Yankı
Bu kitap yalnızca senin için..

I

NOKSAN

Yarım kalan adımların
tamamlanamayan yolları

🍂

Bu saatten sonra diye bir zaman dilimi var. Yarım kalmışlığı anlatır.

Akrep o saat diliminde devrilir yelkovanın üzerine.

Saat durur.
Yaşam durur.

Ve sen,tamamlanmayacak bir anın içinde tam o saatte yarım kalırsın. Bu saatten sonra hiçbir şey o saatteki gibi olamaz mesela.

O andan sonra zamanın içinde asılı kalan bir kum saati çevrilir. Duran bir anın içine hapsolmuş ruhun, o girdaba geleceğini de çeker. Üzerine devrilen her kum tanesi birleştiğinde geçmişin harabesi altında boğulursun. Öldüğünü düşündüğün o anda kum taneleri durur. Acı, senin ruhuna dağlanan bir mühürdür. Benden geçti dediğin o anda kum saati alabora olur ve sen yarımkalan o anın içinde kısır bir döngüde hapsolursun.

Zaman geçer de sen zamandan geçemezsin.

Ta ki hayat, senin yarımkalmışlığını kapatana kadar.

Ve şimdi ben kendi devrilen zamanımın ortasına sürükleniyordum.

Kaderin urgandan ağları birer birer yaşam çizgilerime dolandığında; 18'ine çeyrek kala, hayalleri yarım kalmasın diye kendi ruhunu yarım bırakan bir genç kızdım.

Benim zamanım ruhuma devrildiğinde; hayatın yükünü sırtlanan omuzlarım kambur kalmış, zifiri karanlık bir yolda bir başına bırakılmıştım.

İlk önce ışığımı söndürdüler.
Sonra kötürüm bıraktılar.
Dibi görünmeyecek bir kuyuya merdivensiz attılar.

Şimdi 23'ünü solduran genç bir kadındım. Tırnaklarımı kazıya kazıya tırmandığım kuyuda yolumu düşerek buldum.

100 kez düştüm.
101 kez kalktım.

Düşüncelerim adımlarım gelmem gereken yerin önünde durduğunda çıktığı inine geri sindi.

Bakışlarım neon harflerle yazılan tabelaya kaydığında içime derin bir nefes çektim.

'Erzincan Binali Yıldırım Otobüs Terminali.'

Yeni bir başlangıcın emaresi nabzıma baskı yaptı. Adımlarım durmadan terminalden içeri girdi. Dün gece ilk defa geldiğim bu şehirde yolumu bulmuş olmak beni mutlu etti.

Ankara'dan Kars'a direkt yapacağım otobüs yolculuğunun benim için zor olacağını düşünmüştüm. 1000 km gerçekten tahammül edilemez olabiliyordu. O yüzden yolumun üstü olan bu şehirde bir ara vermiş terminale yakın bir otelde bir gece konaklamıştım. Dün gece bu şehre geldiğimde bilet firmasında irtibat kurduğum bir yetkiliden de bugün için Kars seferi varsa bir yer ayırmasını istemiştim.

Aslında hiç ümidim yoktu bu konuda. Yılın bu zamanlarında doğu ekspresinin de etkisiyle Kars ve çevresine yoğun bir talep olurdu. Kış sporunun da tam mevsimi olduğu için otobüslerde neredeyse yer bulmak imkansızdı.

İşte bu şartlar altında otelde bir gece daha kalacağımı kabullendiğim anda telefonum çalmış Kars'a giden bir otobüs olduğunu civar şehirden geçerken Erzincan'da durup bir kişilik yolcu alabileceği bilgisi verilmişti.

Terminalden içeri girdiğimde bakışlarım bileğimdeki hasır kordon saate kaydı.

Otobüsün terminale girmesine 10 dakikadan az bir süre kalmıştı. Hızlıca firmaların yazılı olduğu alanlardan geçerken adımlarım rezervasyon yaptığım firmanın önünde duraksadı. Gişede oturan kırklı yaşlarındaki adama ilerledim.

"İyi akşamlar beyefendi.." dedim önündeki ekrana odaklanan adamın dikkatini çekmek isteyerek. Ekrandaki odağını yüzüme tanıdık bir beklentiyle çevirirken devam ettim.

"Ben dün Rıza Bey'le iletişim kurmuştum. Birazdan gelecek Kars otobüsünde bir kişilik yer varmış."

Yer yer akların düştüğü kaşları çatıldı.

"Böyle bir bilet rezarvasyonu bugün yapılmadı."

Bir an için olduğum yerde tedirginlikle gerildim. Otel odasından çıkış yapmış -ki o odayı zar zor bulmuştum- kalkıp buraya gelmiştim. Böyle bir karışıklık bu saate hiç tanımadığım bir şehirde kaldırabileceğim bir sorun değildi.

Pes etmedim.

"Ekrandan kontrol etseniz.. Eminim, kayıt yaptırdım. "

"Üzgünüm hanımefendi.." dedi bir yandan da açık ekranı kontrol ederken.

"..ekrandan da kontrol ediyorum ama bana bu konuda bir bilgi verilmedi. "

"İsterseniz TC kimlik numaramı vereyim, Saye Karayel adına bir rezervasyon olmalı. Son dakika haberim oldu benim de."

Suratıma bıkkın bir bakış attı. Muhtemelen bugün gelen yüzlerce sorunlu yolcudan herhangi biriydim ve beni hemen başından savıp açtığı yeni sekmedeki iskambil oyununa geri dönmek istiyordu.

Umursamadım.

Keskin bakışlarım adamın çehresinde bir tur daha turladı.

"Bir sorun mu var?"

Bakışlarım sesin sahibi olan yabancı adama döndü. Ne zaman geldiğini fark edememiştim. Cevap vermek üzereyken onun bakışlarının hedefi diğer yabancı adamdı. Kaşlarım çatıldı.

"Hanımefendi 8.15 Kars arabasına yer ayırttığını söylüyor. Lakin böyle bir rezervasyon sistemde gözükmüyor. "

Varlığını yeni fark ettiğim yabancı, ilk kez keskin bakışlarını üzerime çevirdi. Haraleri bir tur çehremi turlarken kalın bir yay gibi serilen kaşları usulca çatıldı. Bakışları keskin, yüz hatları donuktu.

Aramıza giren koluyla bir an şaşırdım. Avuç içini bana doğru uzatarak konuştu. "Kimliğinizi görebilir miyim?"

Ses tonu buzdan bir mızrak barındııyordu. Bir an için kendimi illegal yollardan şehir değiştiren bir suçluymuşum da enselenmişim gibi hissettim.

Kalın kaşe montumun cebindeki kimlik kartını karşımdaki adama uzatırken göz teması kurmaktan kaçındım. Kimliğim ile birlikte daha önce fark etmedigim bir kapıdan içeri girdi. Aralık kapıdan onu görebiliyordum. Bakışlarım ellerinden çehresine saplandı. Hiçbir duygunun emaresi olmayan kemikli bir yüzü vardı. Bir an için sadece bir an için çenesinin kasıldığını görür gibi oldum.

Sanki onu incelediğimi fark etmiş gibi saniyelik bir anda bakışları üzerime çevrildi. Koyu kahverengi harelerimi üzerinden çekmezken yarım dakika kadar sonra işini bitirip tekrardan yanıma geldi.

Uzattığı kimlik kartımın ucundan tuttum. Kendime doğru hafifçe çektiğim halde ucunu bırakmadı ve kendine doğru çekmeyi sürdürdü. Kaşlarım çatıldı.

"Kim.." dedi sorgulayıcı bakışları harelerime saplanırken "...Kars otobüsünün Erzincan'da duracağını kim size söyledi?"

"Dün terminalden ayrılmadan bugün için bir boşluk olursa haber vermelerini rica etmiştim. Bu akşam, bir saat kadar önce, haber verdiler ve ben de hemen yola çıktım . "

"Kim?" Dedi bu sefer daha keskin bir şekilde.

"Bilmiyorum. Hatırlamıyorum yani. Bakın beyefendi tek istediğim şu otobüse binip yola çıkmak. Emin olun dünden beri yol yorgunuyum ve açıkçası sabrımın son sınırındayım. Yeriniz yoksa da verin kimliğimi koskaca terminalde başka bir firma bulurum herhalde. "

Sertçe kimliğimi kendime çektim. Sinirli bir insan değildim. İşin aslı hiçbir zaman tırnaklarını çıkartan bir insan olamadım. O an için hep susar ve genelde eve gelip yatağa uzandığımda söyleyeceğim ama söylemediğim tüm laflar bir yumru gibi otururdu. Ama bu sefer bu yabancı adamın keskin bakışları altında öfke damarlarımda fokurdamış ve ilk kez -yani benim için ilk kez- açığa çıkmıştı .

Cümlemin sonunda suratında hiçbir mimik oynamadı. Hareleri gözlerimi abluka altına alırken o bakışların altında sanki buzdan bir mızrak vardı da ruhuma saplıyordu. Bakışları keskin, hiçbir ruhun izini barındırmayacak kadar donuktu.

"Kars otobüsü yanaştı.." dedi bakışları hâlâ üzerimdeyken. "Yolculardan birinin acil iniş yapması gerekmiş."

Bakışları elimdeki kimliğime kaydı.

"Saye Hanım'ı inen yolcu yerine alın. "

Yüzüme bir kez daha bakmadan arkasını dönüp gittiğinde derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Biraz önce yaşanılanlara akıl sır erdiremeyen beynim sorunun çözülmüş olmasından ötesini sorgulamadı.

Hızlı bir şekilde işlemlerim tamamlandı. Otobüsün beklediği perona koşturarak ilerledim. Otobüsün önünde durduğumda kapılar açıldı. Zaten yolcuların hepsi içindeydi. Muavin, biletimi kontrol edip valizlerimi yerleştirirken bakışlarım bir an için terminale kaydı.

Oradaydı.

Buzdan bir mızrağı sırtlanan keskin bakışlarının hedefinde ben vardım. Bir yırtıcının avını uzaktan izlemesi gibiydi . Olduğum yerde ürperirken bakışlarımı önüme çevirip hızlıca otobüse bindim.

Koltuğuma oturup sırtımı yasladığımda avuç içim göğsüme yaslandı. Kalp atışlarımın olması gerektiğinden fazla baskısı tam avuç icimin altındaydı. Sanki kalbim göğüs kafesimi parçalayacak gibiydi.

"Sakin ol.." dedim benim bile duymakta güçlük çekeceğim kadar kısık bir sesle. "Her şey yolunda.."

Vücudum bir anda sıcağı görünce gevşerken zihnim biraz önce olanları sineye çekmek istercesine çoktan göz kapaklarıma baskı uygulamaya başlamıştı bile. Erzincan il sınırları içerisinden çıkarken başım soğuk cama yaslandı ve göz kapaklarım tutundukları bağı çözerken ben uyuyakaldım.

🍃

Beni rahatsız bir uykunun kucağından çekip çıkartan kulağıma dolan bir kadının kısık ama keskin iniltileriydi. Bir an için olduğum yeri idrak edemezken bakışlarım etrafı turladı. Arka çaprazımda kalan ve bacaklarını kendine çekip derin nefesler alan kadını fark etmemle yattığım yerden doğrulup yanına gittim. Hareket halindeki otobüsün içinde ayakta kalmak özellikle uyku sersemiyken son derece zordu. Olduğum yerde sendelerken dizlerimin üzerine çöktüm.

"Hanımefendi.." dedim saçları bir örtü gibi yüzünü gizleyen kadına. "İyi misiniz? Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Acısı kesif bir şekilde hissedilirken ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Başını çektiği dizlerinin arasından çıkarırken onun terle parlamış yüzü açığa çıktı.

"Karnım.." devam edemedi. Devam eden bir sancı ile inlerken titreyen kollarını ağrıyı çekip almak istercesine karnına doladı. Gırtlağın derinliklerinden bir hırıltı çıktı.

"Ben hamileyim. Hamileyim ben." Çektiği acının da etkisiyle belirginleşen göz bebeklerine bir korku sinmişti.

Bir annenin canını kaybetme korkusu.

Bir şok dalgası vücudumu sararken ayaklanmak istedim.

"Muavine haber vereceğim. Bekle burda."

Kalkmadan titreyen bir kol koluma dolandı.

"Hayır..lütfen hayır."

Kaşlarım çatıldı.

"Erzurum'a geldik zaten. Birazdan terminalde duracak. Sadece bir beş dakika daha dayanmam lazım. Sadece bir beş dakika. Sonra.." derin bir nefes daha aldı. "..sonra molada tuvalete giderim . "

"Hanımefendi hamilesiniz. Bu ciddi bir durum. Belki otobüste müdahale edecek biri vardır."

"Olmaz.." dedi daha keskin bir şekilde.

"Abla kurbanın olayım hiçbir şey söyleme. Duyma sesimi. Bak.." titreyen parmakları birkaç sıra öndeki adamı gösterdi. "O benim amca oğlu. Hamile olduğumu bilmemeli. Bilmemeli. "

Korkuyla olduğu yerde titrerken içeriye sızan ay ışığının vurduğu çehresinde dolandı harelerim. Yaşı 19 ya vardı ya yoktu. Çocuksu yüz hatları daha oturmamıştı.

"Tamam sakin ol kimseye demiyorum bir şey. "

Derin bir nefes aldı . Vicdanım şimdi mantığımı ve kalbimi keskin bir bıçağın ucuyla ikiye ayırmış doğruyu bulmaya çalışıyordu. Mantıklı olan, onun sağlığı için birilerinden yardım istemek en azından terminale kadar beklememekti. Hem terminal gibi bir yerde beş dakikada nasıl bir çözüm bulunabilirdi.

Kalbim ise acıyla bükülen bu kızın korkusunu en derinlerinde hissetmiş kaderin çarklarının nasıl işlediğini hatırlatmıştı.

"Adın ne?"

Düşüncelerimden son derece uzak bir soru döküldü dudaklarımdan. Ne sorduğumu ben bile sonradan fark ettim.

"Rojin. "

"Benim de Saye."

Zihnimin ucuna savrulan ucu bucağı olmayan yüzlerce düşünce vardı. Bunların hiçbirini dillendirmedim.

"Ben yanındayım. " demekle yetindim sadece. O andan sonra saniyeler dakikaların üzerine devrilirlen zaman geçmek bilmedi.

Artık ne olursa olsun yardım isteyecekken otobüs terminale giriş yaptı. Bakışlarım Rojin'in çantalarına kaydı.

"İhtiyacın olan bir şey var mı? "

Eliyle ayaklarının altına koyduğu sırt çantasını gösterdi. Araç perona yanaşır yanaşmaz sırt çantasını omzuma takıp Rojin'i kaldırdım.

Mola için inen kalabalıkla birlikte arkaya daha yakın olduğumuz için arka kapıdan araçtan indik. Rojin hala kollarımda titrerken onun koluna çaktırmadan girerek dikkat çekmeden destek olmaya çalıştım.

Erzurumun keskin soğuğu yüzümü yalayıp geçerken adımlarım terminalin kapısına ulaştı . Kaybedecek bir dakikalık vaktimiz bile yoktu. Yeterince vakit kaybetmiştik.

"Bu katta lavabolar dolu oluyor. " dedi zar zor. "Bir alt katta bir tane daha var. Oraya inelim. Daha yakın hem. "

Onu sorgulamadan dediğini yaptım. Yürüyen merdivenle aşağı inerken cildinin git gide sarardığını fark ettim. Gözüm bir yandan bileğimdeki saateydi. Onu çeyrek geçmeden peronda olmalıydık. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde tuvaletlerin olduğu yer görüş açıma girdi. Dediği gibi yukarı kata nazaran burada yoğunluk azalmış neredeyse hiçti. Kadınlar tuvaletinin önünde üzerinde kolanya ve bozuklukların olduğu bir masa vardı.

Giriş 1 Tl

Yazısı gözüme çarparken onu eş geçerek Rojin'i içeri çektim . Çıkışta masaya iki lira bırakacaktım.

"Sen hemen gir. Ben burdayım. "

Boş kabinlerden birine girerken burnuma dolan yoğun idrar kokusu midemi bulandırdı. Sabahtan beri doğru düzgün bir şey yiyemis ve şimdi boş midem soluduğum yoğun kokudan bulanmıştı.

Sıralanmış yarı aralık kapılardan gözüm kapalı olanın üzerinde tetikte bekliyordum.

"Rojin.." dedim endişe ile. "İyi misin?"

Konuşamadan içerden sesler yükseldi. Öğürme sesleri zaten çalkalanan midemi daha da beter yaparken lavaboya koştum. Bir anlık refleksle ağzım aralanırken midemdeki yanıcı his gırtlağıma dayandı.

Boş öğürmekten öteye gidemezken metal musluğu çevirerek yüzüme çivi gibi soğuk bir su çarptım. Gerçekten şu anda Erzurum'da izbe bir kadınlar tuvaletinde daha önce hiç tanımadığım bir kızı beklediğime inanamıyordum.

Bu gece bu yol hiç bitecek miydi ya da bu gece hiç sabah olacak mıydı? Sanki zamanın makarası düğümlenmiş ve bu gece zaman durmuştu. Saat ilerlemiyor zaman geçmiyordu.

Sırtıma ağırlık yapan sırt çantasını indirirken bakışlarım bir an aynadaki aksime kaydı.

Şokla gözlerim irileşirken bakışlarım yansımamın ardındaki bedene saplandı. Dehşet zihnimin duvarlarında yankılanırken ölüm kuytu köşelerden yükseldi.

"Sen.." konuşamadım .

Kelimeler birer birer sönerken ölümün soğuk nefesi her yerdeydi.

Bedenimi ona çevirirken bakışlarım açığa çıkan karnına kaydı.

Bir canavarın vahşeti ordaydı .

Bir canın var olması gereken yerde şimdi bir ölüm doğuyordu. Vücuduna dolanan mavi kırmızı kablolar darağacına asılmış gibi bedeninin her yerine dolanmıştı.

Titreyen ellerindeki silahın namlusunu bana doğrulturken bakışları ayaklarımın önündeki çantadaydı.

"Çantayı uzat!"

Bir canavarın sesi izbe bir kadınlar tuvaletinde yankılandı. Bakışlarım sırt çantasına düşerken içinde ne olduğunu kestirmek istedim.

"Sana.Çantayı.Uzat.Dedim!"

Boş tuvalette sesi yankı yaptı.

Ellerimi havaya kaldırırken bir ayağım çantaya dokundu.

"Sakin ol." Çantayı ileri doğru biraz sürükledim.

"Bunu yapma Rojin. Burda yüzlerce masum insan var. Bunu yapma. "

Kızaran bakışları yüzümü bulurken damarlarımda dolanan yakıcı his her yerdeydi. Bir an için bacaklarımın seyirdiğini hissettim.

"Bunu yapmak zorunda değilsin. Sana yalvarırım Rojin yapma bunu. "

Ruhu çekilen gözlerinde bir ışık vardı. Çok önceden söndürülmüş olsa da hala parlayan sönük bir ışık. Bir an için ona bunu zorla yaptırmaya çalışan birileri olduğunu düşündüm.

"Yapma.." sesim çatalaşırken usulca yutkundum.

"Buna mecbur değilsin. "

"Mecburum!"

Acı çığlığı duvarlara çarptı. "Anlamıyorsun buna mecburum."

Gözlerinde gördüğüm ışık parladığı gibi söndü . Canavar ruhunu ele geçirmiş mızraklarını bedenime dikmişti.

"Mecburum. " dedi bir kez daha. Bu kez daha kısık bir şekilde. Sanki bu kesif gerçeği kendine hatırlatır gibiydi.

Ona bir adım atarken ruhunun derinliklerine inmekti amacım. Adımımla beraber silahı tutuşu sıkılaştı. Namluyu kabinlerden birine çevirirken ateşledi.

"Bir kez daha söylemiycem. Ver şu çantayı. Bir dahakine hedefim sen olursun. "

Dizlerimin üzerinde eğilirken çantayı ona vermek istedim.

Burası bir cehennemdi.

Kendi sonumum izbe bir kadınlar tuvaletinde olacağı yankılandı zihnimin duvarlarında. Sonra birazdan ölecek yüzlerce masum insan düştü gözlerimin önüne.

Burası..bu izbe kadınlar tuvaleti benim yer yüzündeki cehennemimdi.

Titreyen ellerim sırt çantasını tuttuğunda ileriye doğru sertçe ittirdim.

O an..
O an cehennemin ortasında kıyamet koptu.

Giriş kapısı avına saldıran yırtıcı bir aslan gibi ileri atılırken kıyamet bir kez daha koptu .

Sıkıca yumduğum gözlerim aralanırken bakışlarımın odağına siyah birer bot girdi. Korkuyla başım yükseldi. Namlunun hedefi olmayı beklerken burnuma dolan metalik koku eşliğinde yere yığılan ben değildim.

Gözlerim gördüğüm suretle dehşetle irileşti . Bugün tanık olduğum hissiz gözleri saatler sonra bir kez daha bana saliselik olsa da döndü.

O..
Bu o..
Terminaldeki o adam..

Zihnimin duvarlarına ilk bu cümleler doldu. Bedenim işlevini kaybetmiş ruhum sanki bedenimden ayrılmıştı. Her şey silikleşti.

Adını bilmediğim yabancı adam Rojin'in ayak ucunda dururken onu bacağından yaraladığını anladım. Kızın kollarını arkaya doğru çevirip bağlarken hareketleri seriydi .

Bense orada durmuş dehşetle açtığım gözlerimle onu seyrediyordum.

İşini bitirdikten sonra bakışları bir kez daha beni buldu. Adımları ayak ucumda duraksarken hala dizlerimin üzerinde olduğumu o an fark ettim. Benim gibi dizlerinin üzerine çökerken bakışlarını gözlerime dikti.

"Güvendesin." Emin olmamı istercesine gözlerimin içine bir kez daha baktı. Ruhsuz olduğunu sandığım bakışları şimdi anlamdıramayacağım bir ifade ile doluydu.

Ağzımı araladım ama sanki kelimeler hiç var olmamış gibiydi. Kendi sesimi beklerken başka bir kadının cızırtılı sesi duyuldu.

"Atmaca, Hilal 2 beklemede. Tekrar ediyorum Hilal 2 beklemede."

Gözlerimin içine bakmaya devam ederken cızırtılı sesin kaynağı olan siyah telsizi dudaklarına yaklaştırdı.

"Hilal 2 mevziini koru."

"Anlaşıldı tamam."

Atmaca..

Hayatımın hiç kesişmemesi gereken bir adamın ismi bu gecenin kanıyla damgalandı zihnime.

Atmaca diye bir isim zihnime damgalanmamalıydı. Tıpkı şimdi izbe bir kadınlar tuvaletinde cellatın ipini avuçlamış olmamam gerektiği gibi.

Telsizi bir kez daha kendine yaklaştırdı.

"Atmaca.."

Yarım saniye duraksadı ve devam etti.

"Timuçin , kuzeybatı kat -1 mevziye gel."

"Tim.." yarım saniye duraksadı.

"...anlaşıldı,tamam."

Bakışları üzerimde dolanırken yaralanıp yaralanmadığımı anlamaya çalışır gibiydi.

"Hassiktir. " telsizden duyduğum yabancı bir erkeğin beklenmedik sesiyle korkuyla geriledim. O ses devam etti.

"Oğlum döndüğünü neden söylemiyorsun? Piçe bak döner dönmez yılı operasyonla açtı."

Atmaca duymazdan gelirken ellerini bedenime yaklaştırdı. "Şimdi usulca yaralanıp yaralanmadığını kontrol edicem ."

Boğazımdaki yanma devam ederken telsiz bir kez daha cızırdadı.

"Hoşgeldin abi özlettin valla kendini. "

Başka bir adamın sesiydi. Diğerlerinin sesine göre daha inceydi. O an bu sesin sahibi gözümde yirmilerinin ortasında bir genç olarak canlandı.

"İlk önce Çaylak'a cevap vereceğim. " dedi sesinden Tim dedikleri kişi olduğunu anladığım adam.

"Saol Çaylak, çok sevinme yarın sabah ilk iş sendeyim ona göre . Kahvaltılımı hazır et. Şimdi sana gelelim Şahin Efendi.." bir boğaz temizleme sesi geldi.

"Ne sandın lan? Biz sen miyiz oğlum? İşte kalite, işte marka. "

"Siktir lan pezevenk, markaymış. "

Duyduğum konuşmalar gerginliğimi azaltırken birden fazla kişinin varlığı beni sakinleştirdi .

Atmaca da eskiye nazaran gerginliğimin azaldığını fark etmiş olacak ki karışmadı.

"Yaralanmadım . " dedim sonunda kelimeleri bulduğumda .

"Yine de kontrol etmem gerek. Üzerine verici ya da herhangi bir şey yerleştirip yerleştirmediklerinden emin olmalıyım. Kısa sürecek. Elimi hissetmeyeceksin bile."

Onun bu profosyonel hassasiyeti bunu kaç kez yaptığını sorgulattı bana. Benim için bir ilkken o kaç kez birini bir canlı bombadan kurtarıyordu mesela. Anladığım kadarıyla da bu gece bununla sınırlı değilken üstelik.

Kirpiklerim hızlıca gözlerime örtünüp açıldı. Bu benim söyleyemediğim onayımdı.

Aramızdaki mesafe sıfıra inerken kolları bana sarılır gibi sırtıma dolandı. Dediği gibi tenimin üzerindeki dokunuşu hissetmesem de varlığı tüm bedenim tarafından algılanmıştı. Elleri bel çevremden hızlıca geçti. Hızlı ve keskindi. Ne araması gerektiğini biliyor bulmadığı anda vakit kaybetmeden geçiyordu ve bunların hepsi bana dokunduğunu anlayamadan belki de saniyenin onda birinde oluyordu.

Elleri en son omuzlarımda duraksadı. Parmakları kollarıma dolandığında omuzlarımdan ellerime kadar indi. Aydınlatmanın yeterli olmadığı bu yerde kemikli yüz hatlarını inceledim. Terden ıslanmış siyah saçları alnına dökülmüş neredeyse kaşlarını örtecek gibiydi. Sık kirpiklerinin çevrelediği koyu kahve gözleri avına odaklanan bir yırtıcı kadar keskin bakıyordu.

Geri çekildiğinde onun aslında ne kadar heybetli bir adam olduğunu anladığım ilk andı. Elleri kendi üzerine giderken yakasından tuttuğu kazağı bir çırpıda çıkardı.

Dudaklarım aralanırken harelerim kısıldı. Ne yaptığına anlam veremedim.

Kazağın altındaki muhtemelen çelik yelek olduğunu düşündüğüm yeleği de çıkarken "Ne yapıyorsun?" Diye sorabildim sonunda. Vücudu gözler önüne çıktığında utançla bakışlarım yüzüne tırmandı.

Çıkarttığı yeleği kenara koyarken bakışları üzerimdeki kazağa kaydı. Onu da çıkartacak düşüncesi ile ellerim bir an korumacı bir şekilde kazağımın yakalarına tutundu.
"Çıkartmaya gerek yok."

Bir yandan tok sesi yaklaştığı için saçlarımın arasından hissedilirken bir yandan da ben ne olduğunu anlamadan yeleği üzerime giydirdi.

Çıkardığı kazağını da hızlıca başından geçirirken hareketleri seriydi.

"Buna gerek yoktu. " dedim en sonunda. Onun benden daha çok ihtiyacı olacağından emindim. Silahının şarjörünü takarken konuştu.

"Vardı. " dedi son derece net olarak.

O an bu kelimenin altında bir kaç gerçeklik saklıydı.

İlki senin için değil demek istiyordu. Bir başkası olsaydı da ona giydirirdim der gibi umursamaz bir cümleydi ve bir diğeriyse bu onun en temel göreviymiş gibi çıkmıştı cümle. İçimin rahat olmayacağını dile getirecekken telsizi aldı.

"Tim!"

Öfkesi hissedilebilirdi.

"Senin zaman ayarın kaçmış gene. Ben ayarlamadan gel artık koçum. "

Cevap gecikmedi.

"Atmaca, kuzey ve güney çıkışlarını kapatmış bu itler. Bana kalsa gümbür gümbür gelecem de dikkat çekme diyorsun. "

"Sakın! Kal olduğun yerde. Buradakileri ben hallederim. Sen adamları batıya çek. "

"Hilal 2?" Timuçin olduğunu anladığım adamın sesi bir kez daha yankılandı.

"Hilal 2, beklemede. " en başta duyduğum kadının sesi net ve robotikti. Hiçbir duygu yoktu.

"Bir hoşgeldin yok mu?"

Hilal2'den cevap gelmedi. Anladığım kadarıyla Timuçin denilen adam bu grubun en kural tanımaz kişisiydi.

Atmaca sinirle telsizi alırken harelerine sinen duygu kalın sesine de sindi.

"Az kaldı Timuçin, operasyon bitsin senin bozulan ayarlarını sikicem . Siktir git lan meşgul etme hattı. "

Bağırsa bu kadar ürkütücü bir ses olmazdı diye düşündüm. Timuçin'den gelecek cevabı bekledim.

Cevap gelmedi.

Bu benim içimde gülme hissi uyandırdı.

Bu durum bir yandan da içinde olduğum durumu bir kez daha idrak ettirdi. Kendimi bir operasyonun tam göbeğinde buluvermiştim ve bunun tam ortasına dalarken domino taşları gibi kader üzerime devrilmişti.

Gülme isteği geldiği gibi giderken ölüm kuytu köşelerden baş gösterdi. O an muhtemelen ölürken göreceğim son adama düştü bakışlarım.

"Atmaca.." kısık ve titrek sesimi duyduğunda bakışları harelerime saplandı. Ona atmaca dememi beklemiyor gibiydi. Ben de beklemiyordum. İçimde çağlayan yüzlerce hisse rağmen bedenim bir kabuk olmuş tüm duygularımı örtmüştü.

Bu adama baktığımda kim olduğunu merak ettim. Ölürken göreceğim son kişiyi tanımak istedim.

"Gerçek adın ne?"

En azından adını bilmek istiyordum. Bu gece yaşamımı soldururken benim bu yiten hayatımın son durağına tanıklık eden adamı tanımak hakkımdı .

Bakışları kısılırken onu aydınlatmak istedim.

"Öleceğim.." devam edemeden seslice dillendirdiğim bu ürkütücü gerçeklik kaburgama çöktü.

"..ve ölürken göreceğim son kişinin kim olduğunu merak ediyorum. "

Kaşları çatıldı.

"Ölmeyeceksin. "

Bu bir söz olmaktan öte dudaklarından bir yemin gibi çıktı.

Adını söylemedi.

Kendi kurduğum kader oyunu bugün benim için bitiyordu. En azından hislerim onu söylüyordu. Pes etmedim.

"Rütben ne? "

Yüzüme dik dik bakmaya devam etti. Onun kendi hakkında bir şey söylemeyeceğini anladım.

"Saye ben." Şu an bir aptal gibi göründüğümden emindim ama işin aslı şoktaydım. Dikkatimi dağıtmak için elimden ne geliyorsa yapmak istiyordum.

"Biliyorum. " dedi beni dinlemediğini bile düşündüğüm bir anda.

"Senin hakkında adından çok daha fazlasını biliyorum. "

Söyledikleri değil de gözlerine sinen o ifade beni bir adım geri götürdü. Sanki bakışları yırtıcı bir hayvanın vahşi pençesiymiş de o pençeler ruhumu delip geçiyor ve ruhumun en derinini bilerek bedenimi ruhumdan sıyırarak görüyordu.

"Çaylak.." telsiz bir kez daha aramıza girerken bu sefer telaşlıydı.

"Şahin vuruldu. Tekrar ediyorum Şahin vuruldu. "

"Az kaldı ama sikicem ben bu çocuğu. Ulan sik kafalı yüz kere döverek söyledim yüz birinci kez aynı boku yiyorsun. İyiyim ben bir bokum yok. Bağcığa eğilemiyorum sadece. Temiz bir giriş ve tertemiz de bir çıkış var. Problem yok."

Korku ve telaşla bakışlarım telsizle kaydı. Sanki vurulan kişi ordaymış ve ben onu görüyormuşum gibiydi.

"Harekete geçiyoruz. Hilal batı kapısı sende. Timuçin, adamları Hilal'e çek. Kuzey hattı boşalt. Çaylak güvenlik sende."

Devam etmeden önce derin bir nefes aldı. "Unutmayın, adamı mümkün olduğunca canlı getirmeye bakın. Bilgilere ihtiyacımız var. "

Çıkarttığı silahı yerine koyarken bakışları bayılan kıza kaydı bir kez daha onu kontrol ederken telsizden homurtuyu andıran huysuz bir ses yükseldi.

"Ee, ben ne yapıcam? "

Ağzının içinde müstehcen bir küfür mırıldandığını duyar gibi oldum .

"Şahin başının ucunu çıkarttığını göreyim ben sıkarım kafana. Otur oturdugun yerde bekle. Tertemiz bir çıkış görmüş sik kafalı. Sanırsın ihtisasını Cerrahpaşa'da yaptı. "

Başka hiçbir şey demeden ayağa kalktı ve elini uzattı. Sırt çantasını da sırtına takarken ellerim ellerini buldu ve beni ayağa kaldırdı.

Tuvaletten çıkarken adımları temkinliydi. Dışarı çıktığımızda aslında bu alanın kullanıma kapalı olduğunu anladım.

Buraya çekilmem..hepsi planlıydı.

Aptallığıma sinirlendim. Nasıl fark edemememiştim.

"Arkamdan ayrılma. Herhangi bir çatışma olursa da kolanların arkasına gir. Sakın kendini açık hedef haline getirme. "

O an üzerimdeki çelik yeleği çıkarmak için parmaklarım yeleğin üzerine geldi. Nasıl çıktığını anlayamadığım için uğraşıyordum.

"Napıyorsun sen?"

"Yeleği çıkarıyorum. " dedim bir yandan da ellerim ile kelepçe tarzı şeyi çözmeye çalışırken .

"Senin ihtiyacın var. Resmen çatışmaya gireceksin. "

Sıcak elini elimin üzerine koyduğunda hareketim kesildi.

"Kes şunu. Sen arkamdayken dikkatim dağılırsa daha kötü sadece dediğimi yap."

Elleri geri çekildiğinde olduğum yerde birkaç saniye duraksadım. Adımlarım onu takip etmeye devam etti. Bir asansörün önünde durduğumuzda bana döndü.

"-3'e bas ve indiğinde durmadan koş. Siyah bir kamyonete binene kadar koş . "

Geçtiğimiz yolun başında birkaç adamın silueti belirirken silahı hedef aldı ve saniyeler içinde adamlar ne olduğunu anlamadan yere yığıldı. Silahın ucunda susturucu takılmış olmalıydı ki bu son derece sessiz olmuştu. Tepki bile veremedim. Normal bir gecede Saye böyle bir sahnede histeri krizine girmeli çığlık çığlığa bağırmalıydı.

Bu geceki Saye, gözünü bile kırpmadı.

Asansörün kapılarının açılma sesi duyulduğunda her şey eş zamanlı gerçekleşti.

Bir el sertçe beni asansöre çekerken keskin bir bıçak boğazıma yaslandı. Yutkunamadım bile.

"Komutan, valla bak iyi insan da lafının üzerine görüyor musun? "

Sesi midemi alt üst etti. Kim olduğunu bilmesem de nefret sinsi bir şekilde dolandı ruhuma. Kollarında çırpınırken botumun ucu ile bacağına tekme atmak istedim ama bu hamlemi kolayca bertaraf ederken bıçağı çok daha sert bastırdı boynuma. Keskin bir yanma hissederken canımım acısıyla hateketlerim duruldu.

"Bak şimdi biz de yukarda senin şu Şahin'le karşılaştık. Bahsin geçti biraz ama kendisi çok agresif, olmaz böyle. Yakar askerliğini. "

Söylediği isimle hiç görmediğim halde sadece bir telsizden tanıdığım o adama bir şey olma düşüncesi yaktı ciğerimi. Bir askerin bu gece saniyeler önce belki de şehit olması nefesimi tıkadı.

Bakışlarım Atmayaca'ya kayarken daha önce görmediğim bir ifade vardı gözlerinde. Canavar gözlerine sinmiş her şeyi alt üst etmek istercesine bekliyordu.

O,kıyametin yeryüzündeki karşılığıydı.

İğrenç nefesi boynuma sinen adamın dediği hiçbir söz yüzünde mimik değiştirmedi.

"Bu gece son senin için.." kıyametin sesi konuştu. "..sana sabah olmayacak."

Bu,nefesi boynuma değen adama biçtiği kaderdi.

Arkamdan hırıltılı bir kahkaha yükseldi.

"Hiç sanmıyorum." Bıçağı bir kez daha bastırırken sıcak bir sıvının boynumdan aktığını hissettim. "..özellikle de bu güzellik elimdeyken."
Devam etti. "Senin ihtiyacın olan şey komutan.." bir elinin havalandığını hissettim. Parmakları şakaklarına dayandı. "Tam burada ve benim onu sana verebilmem için yaşamam lazım. "

Şakaklarındaki eli çenemi sertçe kavrarken yüzü görüş alanıma girdi. Ayın aydınlatmaya yetmediği karanlıkta yüz hatlarını tam seçemedim.

"Ama anlaşabiliriz . " Çenemi sertçe ona çevirirken devam etti.
"Sen bu kızı sağ salim alırsın, ben giderim. "

Atmaca'nın tek kaşı havalandı "..Ya da?"

"Ya da kız ölür. "

Olacağı tasdiklemek istercesine bu sefer keskin bıçağı bir çizgi halinde boynumda gezdirdi. Şimdi acı tüm boynuma yayılmıştı.

Korku her yerdeydi. İçine düştüğüm bu durumun bir kabus olmasını dilemekten başka çarem yoktu . Bu sadece bir kabustu.

Bakışlarım Atmaca'ya çıktığında öleceğimi biliyordum. Muhtemelen beni rehin alan adamın vereceği bilgiler daha önemliyken benim kurtulmam ihtimal bile değildi.

O an göz pınarlarıma dolan yağmur taneleri cildimi ıslatırken bu gece bana yazılan kaderin sonuna geldiğimi biliyordum.

Dudaklarım aralanırken gözlerine bakarak fısıldadım .

"Adını söyle.."

Keskin bakışları titrek dudaklarımdan harelerime tırmanırken öylece gözlerimin içine baktı .

His yoktu.

Birkaç saat öncesine kadar tanımadığım bir adamın adını bile bilmiyorken onun gözlerine bakarak ölecektim.

"Haydi ama zaman geçiyor komutan. Zaman geçiyor."

Sinir bozucu sesiyle devam ederken ekledi.

"Saat 23.18. Tam 19 geçe kararını ver. Bir saniye beklemem keserim bu kuzunun boynunu."

Saat 23.18..

Son 60 saniye..

İnsanın ne zaman öleceğini hissettiği anın hangi an olduğu merak ederdim hep. İşte bu an benim öleceğimi bildiğim andı.

Azrail ensemdeki sıcak nefes.

"23.19"

Bu gece kıyametin yeryüzündeki sesi olduğunu düşündüğüm adam, zamanı durdurdu ve ellerinde tuttuğu kıyameti eteşledi.

Bir mahşer meydanında kalakaldı ruhum. Dizlerimin üzerinde yığılırken yüzüme sıçrayan bana ait olmayan sıcak kanın farkında değildim.

Yığıldığım yerde bakışlarım, taze barut kokusu ile metalik kokunun sindiği bedene kayarken ruhu çekilmiş bakışları dağnandı zihnime.

Atmaca bedenimi kollarının arasına alırken göz kapaklarım çoktan kapanmıştı bile.

Duyduğum son ses onun uzaklardan gelen taraçalı sesi oldu.

"Yüzbaşı.. " dedi dakikalar önce sorduğum soruya ithafen ve başını kulağıma biraz daha yaklaştırırken ekledi.

"Yüzbaşı Devrim Ali Kozcu."

Saat 23.19
Bu saaten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Saat 23.19
Gecenin bekçisi ayın şahitliğini yaptığı bu gecede bir daha akrep yelkovanın üzerine bu gece gibi devrilmedi.

Saat 23.19
Bu gece yarım kalmış bir hikaye başladı.

🍃

Devrim Ali Kozcu
Atmaca
Anlık mod

Seguir leyendo

También te gustarán

3.9M 157K 68
Genç bir kız hayalleri umutları olan annesi ve babasıyla yaşayan genç kız yolu bir şekilde asker olan ağabeysinin yanına düşer. Nereden bile bilir ki...
144K 12.1K 29
"Şey bir de daha ismini bile bilmiyorum söylemeyecek misin?" "Gizemli biri olarak kalsam daha iyi değil mi? Telefonun ardındaki gizemli bir ses olara...
141K 6.2K 101
*** Alıntı *** "S-Simal..." derken kollarımın arasından yere kayarken bende onunla birlikte yere oturup onu kendime çektim. Yüzü acıyla buruşurken sı...
1M 55K 54
Boşanmalarının bir yıl üstünden tekrar aynı time atanan iki askerin hikayesi. - Egemen hızlı ve sinirli adımlarla bana yanaştı. Hızlıca sırtımı dikl...