Rasputin 7inch. hyunsung

By veskey

30.5K 5.5K 3.4K

hayat trajik bir homoseksüeldir bence bütün homoseksüeller adonistir biraz çünki bütün sarhoşluklar biraz fre... More

Prologue: Fazla aşkı olan var mı?
Romantik Şizofren.
Işıkları söndürseler bile.
Bize müsaade ettim.
Gözünü aç çocuk.
Yaranmaz aşık.
Bir varmış bir yokmuş.
En güzel şarkım.
Cevapsız sorular.
Kaçamak faslı.
Üryan geldim.
Sessizlik sona erdi.
Tek yön seçtiğim tüm yollar.
Her aşk ölümü tadacak.
Gecenin ritmi.
Alışırım gözlerini kapamaya.
Kal yanımda.
Eriyorum nihayete.
İz bırakanlar unutulmaz. (F)
paralel hikaye, seungbin ve yazardan not.

Sakın bana söyleme.

955 212 91
By veskey

"Uyan artık."

"Amca?"

"Aynen benim."

"Uyan artık."

Yerimden zar zor doğrulurken amcam yere saçılmış kitaplarıma dev ayaklarıyla basmamak için mücadele veriyordu.

"Geliyorum." dedim ona yüzümü ovup.

Başını sallayıp çıkarken Hyunjin'den gelen mesajlara bakmaya başladım.

Bugün buluşup buluşamayacağımızı soruyordu.

Akşama kadar yapmam gerekenler vardı ama akşam buluşabilirdik.

Uygun saati mesaj atıp yatağımdan doğruldum sonunda.

Eski ahşap evin merdivenlerinden inerken ellerimi korkuluklara sürtüp birkaç kez kıymık kazandım şatomuzdan.

Amcam mutfakta yarı yanık bir şeyler yaparken sürekli oturduğum sandalyeyi çekip yayıldım.

Amcam rutinleşmiş halde önüme bir fincan acı kahve koydu. Sevdiği eski bir Amerikan filminden kalma batılı bir alışkanlıktı sabah kahvesi onun için.

"Bugün işler yoğun." dedi amcam sonunda yağlı tavayı masanın çoktan yanmış olan orta yerine koyarken.

"Yine kim ölmüş?" dedim kahveden bir yudum alıp.

"Onu mu diyorum?" dedi amcam dolu ağzından yemek parçaları saçılırken.

"Bugün postaneye gideceğim."

"Senin boku halletmek için."

Sonra hırıltılı şen bir gülüş.

Ben de istemeden güldüm onunla.

"Doğru." dedim elimi masada tıkırdatıp.

"Yalnız belgeleri yırtıp attım ben, sen cidden de alabilir misin Hyunjin'in babasından?"

"Ya sen beni ne sanıyorsun?" dedi amcam sinirle.

"Ergen yeğenimin eşek şakası içerikli mektuplarını olay çıkmasın diye ondan gizli alacağım."

"O da inanacak?"

"Şimdi bunu dediğim için kızarsın ama-" dedi amcam bir yandan da pis pis gülerken.

"O herif sanki saf be Jisung!"

"Amca." dedim uyarır tonda.

"Yalan mı?" dedi bilmişlikle.

"Biraz doğru gibi." dedim birden kahkaha atıp.

Amcam da bana katılıp bağırarak gülerken belki de yıllar sonra bir sabah sofrasında iki kişi karşılıklı gülüyordu bu evde.

"Seninki annesine benziyordur umarım." dedi gülmesi bittiğinde.

"Benimki tam ikisinin karışımı!" dedim, birden heyecana gelip masadan kalkarken.

Amcam bu sefer daha çok gülmeye başladı.

"Annesi gibi hin desen değil."

"Babası gibi saf hiç değil."

"Ne anlamda?" dedi amcam tek kaşını kaldırıp.

"Ne anladıysan o." dedim masaya tekrar otururken.

"İyi çocuk gibi." dedi amcam boğazını temizleyip.

"Belki bir gün tanıştırırsın."

"Çok isterim." dedim birden durgunlaşıp.

Belki o da amcamla maç izlerdi. Belki ağzına elma tıkacak annem yoktu ama amcam vardı işte. İyi ki vardı.

"Ama bugün değil." dedi amcam masadan kalkıp sandalyeye astığı gömleğini sırtına geçirip.

"Bugün seni bir yere götüreceğim."

"Hyunjin'in yanına gideceğim akşam." dedim tereddütle.

"Hem postaneye de gitmeyecek miyiz?"

"Gideriz kapanmadan." dedi amcam önemsizmişcesine.

"Git ceketlerimizi al sonra da arabaya gel."

Başımı sallarken amcam eski derme çatma garaja ben de portmantoya yöneldim.

Eski manuel arabanın yolcu koltuğuna yerleşip amcama paltosunu uzattım.

"Nereye?"

"Gidince görürsün."

Kontaktaki anahtarla hasta ciğerli arabamız yola koyulurken amcamın kasabanın kuzeyine çıkan yoldan gittiğini anlamam uzun sürmedi.

Bir süre daha dağın eteklerine doğru yol aldıktan sonra amcam yol kenarından aşağı inen bozuk bir patikanın girişinde arabayı durdurdu.

"Hadi."

Peşinden sessizce inerken bozuk yolda zar zor ilerliyorduk.

"Nereye gidiyoruz?" dedim tekrar. Sağlıksız bedenim iflas edebilirdi her an.

"Az kaldı çocuk." dedi amcam sanki on yedi olan oymuş gibi bir enerjiyle patikayı inerken.

Sonunda geldiğimizde iki küçük tepecik ve iki tahta haçtan başka bir şey olmayan bir arazi karşılamıştı bizi.

"Eee?" dedim anlamayarak.

Üzeri çoktan kurumuş otlarla kaplı tepecikler nedendir bilinmez içimi ürpertmişti. Gerçi nedensiz de değildi ben levazımatçının yeğeniydim. Bilmemem gereken çok şey bilirdim.

"Burası." dedi amcam ellerini önünde birleştirip.

"Burası çok eskiden geldiğim bir yerdi."

"Neresi ki burası?" dedim alacağım cevaplardan korkarak.

"Gençken-" dedi amcam derin bir nefes alıp.

"Gençken sık sık kaçıp buraya gelip manzarayı izlerdim."

"Ağabeyim evden kaçtığında. Babam öldüğünde ve ağabeyim-"

"Yani baban." dedi yutkunup.

"Baban öldüğünde."

"Babam öldüğünde." dedim onu tekrar edip.

"Sonra, o kadar zamandan sonra buranın bir başkasına evlik olmasını istemedim."

"Çünkü her şey buradaydı Jisung."

"Her şey."

"Acıların." dedim yarım ağız gülüp. Elimizde olan tek şey acıydı yani her şey acıydı aynı zamanda.

"Sahipsiz kalsın istemedim."

"Ve bu mezarları yaptın." dedim yere eğilip üzerlerinde ellerimi gezdirip.

"Anladın mı?"

"Herhalde." dedim gülerek.

"Biz cenaze levazımatçısıyız unuttun mu?"

"Ben öyleyim Jisung." dedi amcam yanıma çöküp.

"Sen olmayacaksın."

"Sen özgür günlerde istediğini yapacaksın."

"Amca." dedim gözlerim dolarken.

"Beni şimdi iyi dinle." dedi ensemi tutup alınlarımızı birbirine dayarken.

"Çok mutlu olacaksın. O kadar mutlu olacaksın ki ailemizin lanetli erkeklerinin her birinin yüreği sende çarpacak."

"Yaşayacaksın Jisung. Baban gibi genç yaşında gitmeyeceksin benim gibi genç yaşında nefes alırken çürümeyeceksin."

"Amca." dedim ağlayarak.

"Dinle, konuşma."

"Bu hayatta senden daha çok sevdiğim hiçbir şey yok."

"Sen benim yeşermiş tek dalımsın."

"O yüzden asla ama asla kırmasınlar seni çocuk."

Başımı sallayabildim sadece.

Amcam derin bir nefes alıp yüzünü sildi.

"Burası da artık senin."

"Kendini mahzenlere kapama. Bırak yüzünü güneş yalasın. Buraya da kimse gelmez zaten bu iki dost burada diye."

"İçinde cidden birileri var mı?"

"Yok elbette." dedi amcam gülüp.

"Ama sen anmak istediğin kim varsa onu düşün."

"Mezarı olmayan birileri mesela."

"Çünkü sen de onları düşünerek yaptın." dedim burnumu çekerek.

"Annemle babamı."

"Umarım burada huzur bulmuşlardır." dedi gülümseyerek.

Amcama sarılıp başımı göğsüne dayadım.

"Teşekkür ederim."

"Gerek yok."

"Var."

"Hem de her şey için var amca."

"Gidip kasabadaki kalan işleri halledeyim." dedi amcam konuyu kapatmak için.

"Bir süre daha-" dedim tereddütle.

"Bir süre daha kalabilir miyim burada?"

"Ne kadar istersen." dedi saçlarımı okşayıp.

"Geri gelebilir misin kasabaya?"

"Merak etme." dedim hafif böbürlenmeyle.

"Gizli sığınağının yolunu çoktan ezberledim Cenazeci Shin."

Amcam gülerek patikaya ilerledi. O gözden kaybolurken iki tepenin arsına uzanıp ellerimi başımın altında birleştirdim.

Amcam cidden de haklıydı. Burası kışın ayazında bile güneşin yaladığı bir yerdi.

*****

"Anne cidden çıkmam gerek."

Annem giymek için elime aldığım kazağımı bir çırpıda alıp yatağa koydu.

"Bugüncük gitmesen olmaz mı adamın ihtiyacı varmış sana işte."

Babamın sünepe stajyeri yine izinliydi ve depoyu düzenleyeceği biri gerekiyordu.

"Minho gitsin." dedim huysuzca.

Bugün Jisung'u görecektim bir engel çıkmasa olmazdı sanki.

"Minho çoktan çıktı." dedi annem bu sefer de odamın kapısına siper olurken.

"Ara gelsin o zaman." dedim oflayarak.

"Hyunjin." dedi annem tekrardan yalvarırcasına.

"Of anne." dedim gözlerimi devirip.

"Bak sadece iki saat tamam mı?"

Annem suratımı sıkıştırarak severken günün hemen Jisung'la olan kısmına gelmek için dua etmeye başlamıştım çoktan.

"Hadi bak yemek de koydum size hemen git hallet sonra ne yaparsan yap."

"Bak o zaman elli kere arama akşam." dedim anneme.

Annem aramayacağına dair yeminler ederken oflayarak postaneye doğru yol aldım.

"Baba?"

Postanenin içinde kimseyi göremediğimden arka tarafa geçip tekrar babama seslendim.

"Hyunjin gelmişsin." dedi babam kargo dolaplarının arasından bir yerden çıkarken.

"Annem yemek gönderdi." dedim elimdeki çantayı uzatıp.

"Çok tatlı değil mi?" dedi babam gözleri kalp şekli alırken.

"Öyle." dedim kendimi zorlayarak. Anneme bu kadar saf olmasını asla anlamayacaktım ama sanırım ikisinin ilişki dinamiği buydu. Babam anneme cidden tapıyordu bazı zamanlar.

"Şu arkada yarın için gönderilecek postaları halletsen yeter." dedi çoktan yemeklere gömülmüş şekilde.

"Sonra giderim." dedim temkinlice.

"Tamam tamam." dedi babam eliyle git artık işareti yapıp.

Tozlu yere girip yarın için ayrılmış postaları ve kayıt defterini alıp gönderici ve alıcı isimlerini yarın için kullanılmak üzere hızlı hızlı yazmaya başladım.

"Han Ji Sung." dedim beşinci kayıttan sonra.

Sonra duraksayarak ismi tekrar kontrol ettim.

Han Ji Sung.

"Benziyor herhalde."

Elime diğer mektubu alıp gönderici kısmına tanıdık el yazısı ile tekrar yazılmış aynı ismi görmemle kısa bir süre babamın olduğu tarafa dönüp tekrar mektuplara döndüm.

"Bu neydi şimdi?"

Babamın düzenleyeyim diye verdiği mektupların içinde gördüğüm bu nefesimi kesen isme ait en az on mektup vardı.

Açıp açmamak arasında gidip gelirken en sonunda elimde kalan zarf parçaları ile çoktan merakıma yenildiğimi görmüştüm.

Ellerim titrerken zarftan çıkan mektubu katlama yerlerinden açtım.

Merhabalar;

Merhabalar ya da elvedalar artık önemli değil aslında.

Yine de;

Merhabalar.

Han Jisung'u son yolculuğunda yalnız bırakmadığınızdan emin olmak için bizzat kendisi tarafından yazılmış bir veda mektubudur bu.

Hayat aslında beklediğimiz kadar ilginç bir anı olmayabiliyor her zaman.

Ama eminim ki cenaze törenim sizin için unutulmaz bir anı olacaktır.

Belki ben hatırlamayacağım ama siz, bu mektubu alan kişi, siz hatırlayacaksınız ve ben de sizin kafatasınız içinde kendime bir yer bulacağım sonunda bu dünyada.

Katılımınız beni ziyadesiyle memnun edecektir.

Görüşmek üzere.

Dolan gözlerim etrafı bulanıklaştırırken olduğum yere yığıldım.

Jisung vazgeçmemişti, hiç vazgeçmemişti ve ben aptal gibi ona inanmıştım. Sözleri, varlığı, her şeyi yalandı Jisung'un. Ben bile burada nefessiz kalırken aslında onun yarattığı bir yalandım.

Jisung varlığını yoklukla eşitlemeye çoktan karar vermişti.

Postaların içinden ona ait diğer tüm zarfları bulup montumun içine soktum.

Tozlu depodan zar zor çıkıp babamın yanına geldim.

"Bitti." dedim kısık sesle.

"Oh bu kadar çabuk m-"

"Hyunjin?" dedi babam korkuyla.

"İyi misin?"

"Hm hm." dedim başımı sallayıp.

"Sadece gidebilir miyim artık?"

"Yarın için çok fazla mektup vardı."

"Fark ettim." dedim elimle vezneye tutunup.

"Ben de onları halledeceğim zaten." dedim vezneyi geçip kapıya ilerlerken.

"Ne?" dedi babam kafası karışmış şekilde.

"Mektupları." dedim deli bir gülüşle.

"Gerçek sahiplerine vereceğim babacığım."

Belki güneş bir gün ikimiz için doğar
Belki korkuları hayallerimiz boğar
O masal günü gelinceye kadar
Susuyorum, susuyorum

Susadıkça yüzün düşer aklıma
Korkar oldum düşlemekten
Adını anarım çoğalır sesim
Konuşmaktan düşünmekten, özlemekten

Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar
Korkularda benim umutlarda
Beni bırakma
Beni bırakma


*******Ay evet elli sene sonra yazdım ama içime sindi umarım seversiniz...

medyadaki şarkı kadar uygun bir şarkı yoktu bölüm için.

diğer bölümde ya da finalde görüşmek üzere. :)

-vess

Continue Reading

You'll Also Like

7.3K 977 20
Hyunjin halk otobüsünde bir günlük bulmuştu. Ve tek sorun o çok meraklıydı. #watty2022 #diary-7
41K 5.2K 20
feguilix ya ama sikicem ha kardesim oynamayi bilmiyosan bana bulasmasana amk istek yollayip duruyorsun kagu_spearb sen duzgun hero almadigin icin san...
810 107 6
©markleached | changbin & jisung ―04.03.21 ―20.03.21 | short & angst story |
4.7K 570 26
hyunjin etek giymeyi severdi. ve bu, jeongin'i rahatsız ediyordu.