küçük işlerin adamı ve ebruli...

By Nneoll

23K 2.8K 9.5K

Küçük işlerin adamı, uydurma tamam mı? More

1| Yolları karıştırmayan Yibo.
3| Mevzubahis cılız bir çiçek,
4| Tek bir saç teli ve onun anlamları.
5| Yine olsa yine ve sadece senin için.
6| Küçük işlerin adamı ve günlük sayfaları.
7| Senin adın Ebruli.
8| Uykusuz uyku.
9| Sevilmeye yakın kediler.
10| Kendi düşmeyen ağlar.
11| Kıskançlık denizinin sıcak suları.
12| Göğsünde, sol kaburgalarının orada bir yerde.
13| Kavgacı çocuklarla baş etme rehberi.
14| Seni öptüm ve kıyamet bu yüzden koptu.
15| Ölen bir çocuk için hiç üzülmeyen dünya.
16| Her insan, bulutlara kafasını kaldırarak bakar.
17| Şanslı olanlar ve daha çok.
18| Tanrının yardımcı olduğu konular.
19| Kalbimiz neden böyledir?
20 | Ağlayan çocuğun rüyası ve bu rüyanın sahipleri.
21| Evden ayrılmak ve hatırlanması gereken öpücükler.
22 | Sadece aptalların baktığı haksız parmaklar.
23 | Zamanı telafi edebilmek.
24 | Ben anlamam, hiç kimseyi dinlemem; asla da vazgeçmem.
25 | Uçsuz bucaksız bir oda; kahvesini soğuk içenler.
26| Hak ettiği gibi...
27| İnsanlar ve heykeller.
28| Kazanılamayan savaşlar, bir gemi ve yenik düşmüş yalnızlar.
29| Sevgili baba,
30| "Benim sesim, kalbim ve buraya gelme cesaretim."
31| Yibo amcanın duydukları.
32|Patikalar, kımıl kımıl gölgeler.
33|Buradayım ve gittiğin yerde de olacağım.
34 | Zamanın terk ettiği yer ve dönüp dolaştığımız düşünceler.
35 |Ev olmak, eve dönmek.
36| Görünmez kapıyla tanışan adamın bir günü.

2| Düş kapanı ile kandırılamayan çocuk.

732 120 275
By Nneoll

Xiao Zhan gecenin üçünde, dükkanının arka bölümündeki yatağına gitmeyi reddediyor ve çalışma masasında öylece oturuyordu. Elinde sayfaları eksik ve kopuk bir kitap vardı. Tıpkı yarım haliyle doğduğuna inandığı kalbi gibi, uzun bir süredir onu da tamamlamaya çalışıyordu, lakin zordu. Kim bilir ne zaman bulurdu eksik parçalarını.

Gözlüğünü çıkarıp biraz evvel kenara koyduğu kitabının üzerine bıraktığında sessizliği bölen konuşma sesleriyle birden ayaklandı, dükkanın kapısına doğru adımladı.

"Bir daha beni böyle rezil yerlere götürürsen döverim seni, duydun mu beni?!"

Kapıya yaklaştığında adımları yavaşlamış ve aynı yavaşlıkta kapıyı açarak öfkeyle telefon konuşması yapan Yibo'ya bakmıştı. Yibo henüz onu fark etmemişti, telefonunda kişiye gecenin bir vakti olmasını umursamadan bağırıp duruyordu.

"Ne demek büyütme! Senin yüzünden hem dayak yedik hem de bu saate kadar polisti hastaneydi uğraşıp durduk. Kafayı mı yedin Haoxuan?"

Zhan kaşlarını çatarak kapıdan dışarıya çıkıp ona yaklaştığında Yibo onu fark etti. Aynı saniye yüzünü buruşturup dayak yediği için oluşan yaralanan kaşına bakmaması için  ona sırtını döndü.

Büyük olan onun bu hareketiyle olduğu yerde durdu ve gözlükleri olmadığından gözlerini kısarak biraz ötesindeki çocuğun titreyen omuzlarına baktı. Artık düğmeleri düzgünce iliklenmiş olsa da üzerinde sadece sabahki gömleği vardı ve Zhan onun yaz kış demeden üşüdüğünü iyi bilirdi. O, onu incelerken Yibo bu seferde, "Kendine gel, benim sana niye ihtiyacım olsun? Alt tarafı arkadaşız, senden başkası yok mu sanıyorsun, ne bu cesaret?" Diye bağırdı. Ardından kafasını yana çevirip yüzünün silik bir görüntüsünü ona bakan adama sundu ve hemen geri döndü önüne.

Karşıdaki kişinin ne dediği duyulmuyordu ama Zhan elleri cebinde dururken küçük olanın ayakkabısının ucuyla yere belirsiz şekiller bırakmasından anlar gibi olmuştu. Bekledi, çok geçmeden Yibo onu onaylar bir biçimde konuştu.

"Haoxuan,ne yalnızlığından bahsediyorsun tanrı aşkına! Kes sesini. " Kısılan sesiyle devam ederken Zhan'ın da boğazına onunla birlikte bir ağırlık çöktü. "Onlarca arkadaşım var benim, o yüzden uydurma tamam mı?"

Birkaç saniye sonra konuşan arkadaşının yüzüne telefonu kapatan genç, öfkesini tam çıkaramamış olması yüzünden bir hışımla ona bakan adama döndü. Sokak lambası etrafı aydınlatsa da, yüzüne gölgeler düşürmüştü ve Yibo o yüzde anlayış, şefkat görmekten bıkmıştı.

"Ne var! Ne bakıyorsun?"

Zhan başını yana düşürüp düşünceli gözlerle onu süzmeye devam etti. Ardından Yibo yeniden bağırdı, dudakları titriyordu. "Hem niye buradasın sen? İhtiyarların uyku ihtiyacı az olur diye duymuştum ama bu kadar da değildir herhalde."

"Yine sol kaşın yaralanmış ve yine dizlerinin üzerine düşmüşsün." Bakışlarını çocuğun yırtılan pantolonunun diz kısmına indirdiğinde anlaşılır bir şekilde üzülmüştü.

"Ne diyorsun be! Benim yerime sen mi içtin bu gece?"

Zhan ona yaklaştığında geriye çekildi  ve eliyle onu durdurdu. "Hiç nutuk çekecek halim yok, o yüzden başlama yine yaşlı adam. "

Elini aşağıya düşürdü, dudaklarını birbirine bastırdı ve kaşlarını çatma girişimi ettiği küçük bir küfüre mal oldu. Bir süre öylece birbirlerine baktılar.

En sonunda Yibo, "Git uyu Xiao Zhan." Diye mırıldandı. Sonra da arkasını dönüp apartmanın kapısına doğru yürümeye başladı. Adımları yavaştı, duymayı beklediği şeyi duyabilmek için öylece birden gidemiyordu.

"İyi uykular Yibo." Yibo durdu ve Zhan devam etti. "Güzel rüyalar gör."

Bunu duymasıyla rahatlayan Yibo  apartmandan içeriye girerken Zhan da dükkanına doğru yürümeye başlamıştı. Zayıf bir gülümsemeyle içeriye girerken kendi kendine konuştu.

"Sen sadece bir küçük çocuksun ebruli. "

________

Uykuya yeni daldığı sırada sessiz birkaç tıkırtı ile zorlanmadan uyandı. Komodinin üzerindeki saatine baktığında uykuya dalmasının üzerinden aşağı yukarı bir saat geçtiğini gördü ve yeniden dükkanın kapısının çalındığını işitti. Gözlerini ovalayarak dükkanın kapalı ışıklarını açtı, cam kapının dışında onu gördü.

Aynı kıyafetleri ile kapıda üşüyen ve sanki amacı duyulmamakmış gibi sessizce kapıya vuran Wang Yibo.

Başkası olsa hiçbir şekilde duyamazdı sessiz tıkırtılarına ama o, belkide Zhan'ın uykusunun hafif olduğunu bildiğinden böyle usulca çalmıştı kapısını. Kendisi bile durup düşünmemişti bunu.

Zhan açtığı kapının aralığından yüzüne çarpan soğuk havayla irkildi ve küçük olanın üşümesine hak verdi.

"Uyandın demek yaşlı adam, ben de senin uykunu kontrol etmeye gelmiştim."

Gerçek olmayan, zayıf bir gülüş attı ortaya, Zhan ise tek kaşını kaldırarak onu mimikleri ile sorguladı. Sessiz geçen birkaç saniyeden sonra Yibo'nun yüzü düştü, ensesini yokladı eliyle. Utanarak ve sanki büyük bir suç işlemiş gibi sıkıntıyla çıkan sesiyle yeniden konuştu.

"Anahtarımı kavga ederken kaybetmişim yaşlı adam, içeri alsana beni."

Bunu söylemesiyle Zhan'ın kenara çekilerek kapıyı ardına kadar açması aynı anda olmuştu. "Geç içeri. Neden gelmedin şimdiye kadar, bir saattir ne yapıyordun?"

Yibo beklemeden içeriye girerken ellerini arka cebine yerleştirip sanki ilk kez görüyormuş gibi raflardaki eski eşyaları inceledi ve tepedeki sarı ışığa baktı. "Sabahı bekleyecektim, ama sıkıldım kapının önünde, dayanamadım. "

Topuklarının üzerinde kendisine bakan adama döndü ve yarım gülüşüyle devam etti. " Sonra dedim yaşlı adamın uykusunu kontrol edeyim bari. İyi yapmışım değil mi?"

Zhan sessizce güldükten sonra burun kemerini sıktı ve başını salladı. "Çok iyi yapmışsın, ben zaten hep birileri beni uyurken kontrol etsin isterim."

"Yine dalga geçiyorsun benimle!" Derken sesi yükselen gence baktı. Sonra arka tarafa doğru yürürken ona cevap verdi. " Seninle dalga geçtiğimi ne zaman gördün?"

Onun arkasından giden Yibo düşündü. Zhan onunla sakince konuşmak, küçük detaylarına dikkat etmek ve yardım etmek dışında bir şey yapmıyordu. Canını hep sıkan da buydu zaten, Xiao Zhan bildiği insanların hiçbirine benzemiyordu, onun hiçbir hali kafasındaki davranış repertuarına uymuyordu. Bu konudaki huzursuzluğu çok büyüktü.

Birlikte küçük mutfağı geçtiklerinde Zhan arkasından gelen Yibo'ya aç olup olmadığını sordu. Küçük olan midesi bulanıyor olsa da olumsuz yanıt vermişti çünkü, buraya böyle gelmesi bile onu utandırıyor, kendi kendine girdiği iddiayı kaybettiriyor ve sanki hayatında dönüp durduğu dairenin yolu birden, başka yöne sapıyordu.

"Kıyafetini değiştirmek ister misin peki?"

Yatak odasına girdiklerinde büyük olan durup Yibo'ya baktı. Üşüdüğünü bildiğinden ona kalın bir kıyafet verebilmeyi istemişti, ancak tabiki de küçük olan onu bir kez daha reddetmişti.

Zhan kendi yatağının yanına,  yer yatağını hazırlarken küçük olanın meraklı gözleri sadece birkaç kez geldiği odanın detaylarında geziniyordu. Mobilyalar basit, sade ama ortam huzurluydu. Yibo'nun öğrenci evine hiçbir şey şekilde benzemiyordu. Yatak başlığında asılı duran ve daha önce orada olmayan düş kapanını gördüğünde umursamaz bir tavırla sordu.

"O şey işe yarıyor mu bari, çirkinmiş baya."

Zhan işini bitirip ayağa kalktı, Yibo'ya yatağı gösterirken cevap verdi. "İşe yarıyor elbette, burada uyurken test edebilirsin. Şimdi yat şuraya."

Yibo omuz silkti ve yine aynı umursamaz bir tavırla yerdeki yatağına oturdu. "Ne test edeceğim be, çirkin zaten. Hem sen çocuk mu kandırıyorsun, ancak veletler kanar böyle şeylere."

Gözlerini deviren adam ona cevap vermeden odanın köşesine doğru yürüyerek üzerine örtebileceği bir örtü çıkartmaya koyulduğunda Yibo , "İnce bir örtü ver yaşlı adam, terliyorum sonra." Diye konuştu. Evet üşüyordu, üstelik Zhan'ın bunu bildiğini de biliyordu.

Fakat iyiye kötü, güzele çirkin demek onda vazgeçilmez bir huy haline gelmişti.

Biraz sonra üzerine bırakılan ağır battaniye ile yüzüne gelen saçları çekip ters bir sesle çıkıştı. "Oha bu ne? Canımı alacak çok ağırmış bu, iyi ki ince bir şey ver dedim."

Zhan, "Tek battaniyem bu, malum yaşlı ve yalnız birisiyim. Fazlasına ihtiyacım yok." Diye karşılık verdi. Bir yandan da geriye dönerek ince battaniyelerin sıralandığı dolabını kapatmıştı. Son olarak ışıkları kapatmadan yatağına uzandığında ise Yibo garipseyeyek sordu.

"Işıkları kapatmayacak mısın ?"

Yattığı yerde yan dönerek ona baktı. "Işıklar olmadan uyuyamam, böyle kalsın mı? "

Küçük olan önce burun kıvırdı, sonra yatağa uzanıp tavanın soluk sarı ışığına baktı. "Ben sadece karanlıkta uyuyabilirim, ama beni evine misafir ettiğin için bir seferlik gözardı edeceğim."

Zhan yatağının ucuna doğru bedenini hareket ettirirken dudaklarını yorgun bir gülüşle süsledi. Bir kolu başının altında, uykulu gözlerle küçüğün  yüzüne bakıyordu.

"Çok iyisin Wang Yibo. Sayende güzelce uyuyacağım."

Yibo yattığı yerde huysuzlanıp battaniyenin altında kıvrandı. Kaşlarını çatmıştı ve artık üşümediğinden dudaklarının rengi kendine gelmişti. "Benimle dalga geçmeye devam ediyorsun. Uyuz birisin, kalkıp gideceğim şimdi. "

Bu sözleri üzerine Zhan gözlerini kapatıp bir kaç saniye durdu, gözlerini açtıktan sonra şöyle sordu. "Kalkıp gitme, bu halinle nereye gideceksin?"

"Ne varmış halimde!?"

Öfkeyle soluğunda vücudunda bazı yerler sanki ona cevap verir gibi sızlamıştı. Başka yöne bakarak bilen, onu çok iyi bilen bakışlardan kaçmaya çalıştı. 

Zhan konudan uzaklaşarak bu seferde, "Wang Yibo niye kavgalar ediyorsun insanlarla?" Diye sorduğunda Yibo bir süre düşündü. Sonra ona baktı ve üzgün gözlerinin onu yattığı yerde mecazi bir şekilde tepe taklak etmesine karşı koyamadı. Hoşuna gitmemişti.

"Beni sinir ediyorlar, hepsi yalan konuşuyor." Yavaşça konuştuğunda birden ne yaptığını fark edip savunmaya geçti. Savunduğu kişi, herhangi bir saldırma söz konusu olmadığı halde kendisiydi "Aynı senin gibiler! Hadi sen yaşlısın, ondan alzheimer falan diye düşünüp alttan alıyorum seni. Ama onlar hepsi çok kötü. "

Konuşmasına ara verip kendisine kızarken kafasını battaniyeye gömdü. Öylece derdini anlatmaya başladığına inanamıyordu. Yattığı yerde tepinirken onu izleyen gözler ise hiç de garip bulmuyordu hareketlerini.

Bir süre sessiz ve hareketsiz kaldıklarında neden sonra Zhan mırıldandı. "Uyu hadi, güzel rüyalar gör."

Yibo battaniyenin altındaki kafasını çıkarıp gözlerini kapatan adama baktı. Hala bir parça kızgındı kendisine ama epey yorulmuştu. Uykusu gelirken esnedi ve odayı aydınlatan ışığın altında uyuması sadece birkaç dakikasını aldı.

Onun uyuduğunu düzenli nefes seslerinden anlayan Zhan biraz sonra gözlerini açtı ve bir süre onu seyretti. Uykusu olsa da uyuyabilecek gibi hissetmiyordu kendisini.

Çünkü Xiao Zhan sadece karanlıkta uyuyabilir, Wang Yibo ise ışıklar olmadan asla uyuyamazdı.

________

"İhtiyar!"

Bir gündür duyamadığı ses dükkandan içeriye girerek kulağına ulaştığında elindeki işi birden bırakıp dükkanın kapısına doğru yürüdü. Dün sabah uyandığında Yibo çoktan gitmişti. O uğraşmasın diye değiştirdiği kapı kilidinin anahtarlarını ona vermek için akşama kadar beklemiş, ancak Yibo o gün evine hiç gelmemişti.

"Gel buraya yalancı adam!"

Kapıya çıkıp yüz yüze durduğu halde yüksek sesle bağıran gence baktı. Yibo uykusuzluktan kızaran gözünü ona suçlar gibi dikmişti, yüzü solgundu ve nedendir bilinmez öfkeliydi.

Zhan sessiz kaldığında, "Kandırdın beni!" Diyerek hayıflandı. Ayağını yere vurduktan sonra kaşındaki henüz iyileşmeyen yarayı yok sayarak önüne gelen kahverengi tutamları sertçe geriye çekti.

Kendisine anlamaz gözlerle bakan adama yaklaşıp çantasından çıkardığı düşkapanını göğsüne doğru uzatıp ellerine arasına bıraktı. Dün sabah uyanır uyanmaz Zhan'ın dükkanından ayrılmış ve ilk iş olarak kendisine bu düş kapanı almıştı.

Geceyi nerede geçirdiğini ise hatırlamak bile istemiyordu o an.

Zhan elinde tuttuğu düş kapanına düşünceli bir ifade ile baktı sonra hala öfkeli duran Yibo'ya çıkardı bakışlarını.

"Sana bununla ancak çocukları kandırırsın demiştim ya, vazgeçtim. "

Memnuniyetsiz bakışları amaçsızca dükkanın vitrininde gezindi ve sert bir tavırla konuşmasına devam etti. "Çocuklar bile kanmıyormuş bunlara, bir sürü zahmete girdim senin yüzünden."

Onu dinleyen hiç kimse neyden bahsettiğini bilemezdi. Zaten o, böyle kapalı anlamlardan bahsederek konuşmazdı hiçbir yerde. Konuşursa bir Zhan'a konuşurdu, anlarsa bir tek o anlardı.

Bu yüzden onun"Ailenin yanına mı gittin?" Diye sorması anladığının kanıtıydı ve hep olduğu gibi anlaşılmak Yibo'yu isimsiz bir çocuk, saksısız bir çiçek ve yazısız bomboş bir kağıt gibi hissettirmişti.

Böyle vakitlerde çirkefleşir, bağırır ağzına gelen gider ve bir şekilde öfkesini ortaya koyardı. Ama o an sadece, yüzündeki ifade karmaşık bir hale gelirken kırgın bir tonda, " Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi ? Saçma sapan şeyler uydurmaktan hiç bıkmayacaksın." Diye sormuştu. Ardından büyük olanın cevap vermesini beklemeden evine doğru yürümeye başlamıştı.

Zhan arkasından seslense de durmadı. "Konuşma benimle yaşlı adam, canımı sıkıp duruyorsun. "

Apartmana girmek üzereyken söylediği bu sözlerin karşılığını, dükkanın önünden koşturup yanına gelen adamın uzattığı ev anahtarı ile aldığında durdu ve yüzüne bomboş gözlerle aldı.

"Evine yine giremezsen, bu sefer öldürseler gelmezsin yanıma. Al bunu."

Omuzları çökerken sıkıntıyla anahtarı aldı. Gözlerini kısarak önünde duran bedene baktı uzun uzun. "Küsüm sana, bomboş bir adamsın sen. Kafandan bir şeyler uyduruyorsun hep, eve falan gitmedim ben tamam mı?"

Zhan'ın yüzündeki ifade yumuşadı, Yibo'ya ağır gelen bir şefkatin hoş gölgeleri düştü gözlerine. Ardından başını  aşağı yukarı usulca sallarken, dudaklarından 'hm' gibi bir ses çıktı. "Yaşlıyım ya, ne dediğimi bilmiyorum. İstersen özür dileyim senden. "

Yibo kollarını göğsünde birleştirip sağa sola baktı, umrunda olmayan detaylara takıldı gözleri. Tek derdi büyüğün bakışları altıda ezilip kalmamaktı.

"Özür dilesem bile, yine de  küsecek misin bana?"

Ne kadar kaçınsa da kendisine bu soruyu sormasıyla yeniden baktı Zhan'a. Sakin tavrı kırılmış ve sesi kararlı bir tını da yüksekce çıkmıştı. "Tabi ya! Yine de küseceğim!"

Büyük olan cevap vermeden durduğunda daha fazla dayanamadı, omuz silkti ve apartmanın içine girerek onu arkasında bıraktı. Arkasında bıraktığı adam bir müddet orada durdu ve günlerce sürecek bu küskünlüğün ilk dakikalarını yaşarken, onu duymayacak olmasına rağmen sessizce konuştu.

"Affet Ebruli, kandırmaya çalıştığın çocuğun kendin olduğunu bir anlığına unuttum."

Söylediklerinde haklıydı.

Düş kapanları hemen hemen tüm insanlar tarafından güzel bulunsa da onlara sadece çocuklar inanırdı. Yibo da bir çocuğu onlara inandırmak istemiş ve tüm kötü rüyalardan korumak istemişti.

Rüyasız geçirdiği, huzurla uyuduğu bir gecenin ardından  renkli düş kapanı satın alarak koşa koşa ailesinin yanına gitmesi de bu sebeptendi. Ancak beklediği gibi olmamış, kimseyi kandırıp kötü rüyalardan koruyamamıştı.

Çünkü Wang Yibo, düş kapanları ile kandırılamayan bir çocuktu.

○○○○○○○

Selamlar.

Umarım beğeniyorsunuzdur. Dünden beri kendi kendime mutlu olup duruyorum. Kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi hissediyorum. Umarım onu yeniden kaybetmem.

Yeniden görüşene dek, güzel bakın kendinize.

Continue Reading

You'll Also Like

107K 13.3K 59
Seungmin ve Chan eski sevgililerdir. Chan'ın yeni sevgilisi Seungmin'e "saçma" mesajlar atınca Seungmin Chan'a yazar.
233K 25.4K 21
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
106K 9.9K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|
121K 12.3K 28
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.