Sevda Karası (Kitap Olacak)

由 Deein_Deniz

1.6M 14K 7.7K

Bu bir Asker&Polis kurgusudur. Kavuşursan aşk olur demişler, Kavuşamazsan kara sevda. Bizimkisi aşktı, Sevda... 更多

Sevda Karası 1 🖤
3🖤

2🖤

71.1K 4.6K 2.3K
由 Deein_Deniz

Bölüm Şarkısı:
Öykü Gürman / Ben Olmayınca

&

Bir sevdanın kırıkları arasında kanadım ben,
Kanadıkça ağladım, ağladıkça daha çok kanadım.
Bir türlü yapamadım;
Seni unutamadım.
Affet, ben bu yarayı kendim saramadım.

&

Bir sonraki bölümü daha hızlı okumak istiyorsanız parlasın yıldızlar, yazılsın yorumlar. Keyifli okumalar 🧡

&

Sevda

"Sevda Ilgaz." İsmimi söylerken parmaklarım avuçlarının içinde kayboldu. Gözleri bir süre beni incelediğinde birkaç gün önceki karşılaşmamızı hatırladığını anladım.

"Memnun oldum Komiserim." Eli, elimden çekilirken başımı salladım usulca, tok ses tonu odanın içine yayılmıştı.

"Timur Doğan." Yanımda duran görev arkadaşımın öne çıkmasıyla birlikte ikisi tokalaştı bu sefer.

Kara'nın gözlerinden geçen ani dalgalanmayı görünce birden duraksadım. Birbirlerini bir yerden tanıyorlar mıydı bilmiyordum ama durum ilgimi çekmişti. Soğuk kırılacakmış gibi görünen birkaç dakikalık sessizliğin ardından Binbaşının hafifçe öksürüp koltukları işaret etmesiyle rahat bir nefes aldım.

Toplantı masasına geçerken yeni ekip arkadaşlarımızla birlikte isim olarak tanışmıştık. Işıklar kapatılıp projeksiyon hazırlanmaya başladı. Kara bir kez daha gözlerini bana değdirmezken ben bakışlarımı ondan çekmedim. Tıraş olmuştu, iki gün önceki kirli sakalı gitmişti. Bal rengi gözleri odanın loş ışığında lakabı gibi karaya dönmüştü. Yanındaki Fırat'la konuşurken kısa bir süre sağ tarafına döndü. Ben tam karşısında oturduğum halde masanın üstünde dönen bakışları yine beni bulmadı. Yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken açılan projeksiyonla bakışlarımı Binbaşıya çevirdim.

"Sevda ve Timur'la tanıştınız, bu işi birlikte yürüteceksiniz. Elimizde bir isim listesi var en baştan başlayacağız. En alttan başlayıp en tepeye doğru çıkacağız. Gizli görev için iki günlük hazırlık süreciniz var, ekibin tek kadın üyesi olduğundan Sevda siteye yeni taşınan evli çiftten birisi. Sevda'nın eşi olacak kişiyi kendi aranızda konuşursunuz. Sitede ev tutuldu, her şey hazır. Önemli olan herkesi evli olduğunuza inandırmanız." Binbaşının verdiği görev dosyaları dağıtırken ilk sayfasını açıp takip edeceğimiz adamın fotoğrafına baktım.

Bu evli kısmıyla ilgili bakışlarımı kısa bir süre masada gezdirdim. Parmağında yüzük olmayan Kara ve Timur vardı sadece. Bakışlarım ikisi arasında takılı kalırken umarım Timur olur diye düşündüm. Kara ile aynı evin içinde uzun süre birlikte kalmayı ve herkese evli olduğumuzu inandırmayı düşündüğümde kalbim ufak çaplı bir şok yaşadı. Ben düşüncelerimi toplayamadan masada hareketlilik oldu.

"Görev için en uygun aday bizden Kara. Hepimizin nişanlısı, eşi, sevgilisi var Binbaşım. Bir fotoğrafla ifşa edilebiliriz." Kesik'in konuşmasıyla bakışlarım yine onu buldu.

Kesik, Fırat, Yıldırım ve Kara asıl ekip üyesiydiler. Timur ve ben onlara sadece bu operasyon için eşlik edecektik. Kara'nın rütbesi yüzbaşıydı, Kesik ve Yıldırım Üsteğmen, Fırat Kıdemli Astsubaydı. Hepsiyle ortak operasyon yapacağımız için tanışmıştık. Kara'yı öğrenmeme gerek yoktu zaten biliyordum. Hatta bu masada belki de en iyi ben tanıyordum onu.

"Sen ne diyorsun Kara?" Binbaşının sorusuyla birlikte Kara'nın gözleri kısa bir an bana değip geçti.

"Haklılar komutanım ama Timur'a da sormak isterim. Sonuçta Sevda'yla birlikte çalışıyorlar ve daha rahat bir çalışma alanı sağlayabilirler." Sözlerinden sonra yanımda sessizce oturan adama kaydı bakışlar.

"Benim için fark etmez, görev sonuçta." Omuz silkip umursamaz bir tavra bürünen Timur'la, Kara'nın tek kaşı havaya kalktı. Aralarında kısa bir bakışma geçti.

"Neyse siz toplantıdan sonra karar verirsiniz, devam edelim. Adamımızın adı Hasan Tolan, evli. iki çocuk babası. Gayet güzel bir aile yapısı olduklarına bakmayın. Adamın çalıştığı şirket terör örgütlerine finansal destek sağlıyor ve para akışını bu adam yönetiyor. Sizin yapmanız gereken tek şey adama, ailesine yaklaşıp, evine dinleme cihazı yerleştirmek. Oldukça kolay görünebilir ama böyle pis işlerle ilgilenenler özellikle yakın çevresine kimseyi almaz. O yüzden oldukça inandırıcı olması gerekiyor. Arkadaşları, dostları, iş konusunda destekçileri olun. Zamanımız kısıtlı, geri kalan her şey dosyalarda yazıyor." Binbaşı sözlerini tamamlarken önümüzdeki dosyayı incelemeye başladık hepimiz.

Oldukça genç ve güzel görünen otuz yaşındaki kadının habersiz çekilmiş fotoğraflarının yanında kırk yaşında ki adamın fotoğrafları da vardı. Sekiz ve on yaşında iki kız çocukları vardı. Dışarıdan güzel bir aile gibi görünüyorlardı. Belki kadının, kocasının yaptığı işten bile haberi yoktu. Karşılaşmadığımız şey değildi.

"Yarın eşya taşıma için görünmeniz gerekiyor." Yıldırım'ın sözleriyle dosyayı kapatıp masaya bıraktım.

"Hikâye üstünde de çalışmak gerek." Sözlerimle birlikte Yıldırım onayladı beni.

"Evet, Sevda'nın yanında kim olacak?" Fırat soruyu ortaya bıraktığında bakışlarım Timur ve Kara arasında gidip geldi tekrar.

"Tamam, ben olurum. Timur dışarıdan destek verir, çok meşgul olacağı için ilgilenemeyebilir." Kara'nın sözlerinin altında yatanı sadece Kara ve Timur biliyordu. Kara sonunda pes ederken Timur umursamaz tavrını sürdürdü. Bu iş gittikçe ilginç oluyordu.

Binbaşının verdiği dosyada adresler vardı, sahte isimlerimiz, geçmişlerimiz de yer alıyordu. Bugün serbest olarak görev yapacağımız için diğerleri masadan kalkmaya başladı. Yerimden doğrulduğumda Timur'da ayağa kalktı. Terörle Mücadele şubesinde bir süredir aynı ekipte çalışıyorduk ama çok uzun zamandır birbirimizi tanıyorduk, aynı üniversiteye gitmiştik fakat o benden bir dönem üstteydi. Çok fazla yan yana gelemesek de mesleğinde çok iyi bir Polis olduğunu biliyordum. Benden on beş santim kadar uzun, mavi gözlü, sarışındı. Yapılı olmasının yanında refleksleri de oldukça kuvvetliydi.

"Sevda sen kal, dosya üstünden hikâyeyi oluşturalım." Kara'nın cümlesiyle gitmek için atacağım adımı geri çekip arkamı döndüm.

"Olur Yüzbaşım." Geri yerime oturduğumda karşıma geçip, dosyayı açtı. Masanın üstündeki kalemlerden birini bana uzatıp diğerini kendi aldı.

"Hikâye kurma işini sana bırakıyorum, ben pek o işlerden anlamam." Geriye doğru yaslanıp, ensesine attığı eliyle bakışları beni buldu.

"O zaman çok uzun değil de daha kısa ve akılda kalıcı bir hikaye oluşturalım. Üç ay önce bir davette karşılaştık ve birbirimizi tanımaya karar verdik. İlişkimiz hızlı ilerledi, evlilik kararı aldık. Bunda benim babamın etkisi büyüktü çünkü evlenmeden birlikte yaşamamıza karşıydı bizde daha fazla uzatmak istemedik. Tatilden yeni döndük, evi kiraladık." Kurduğum hayali tanışma ve evlenme senaryomla birlikte Kara bir süre düşündü.

"Evlenmeden önce ayarlarlar yeni evli çiftler kalacakları yeri. Orayı nasıl açıklayacağız?" Kara'nın parmak bastığı noktayla düşündüm.

"Kıskançlık olabilir. Üst katımızda oturan kadın sana sarktı ve ben bunu görüp olay çıkarttım. Sende yeni evlendiğimiz için huzurumuzun bozulmaması adına acele bir şekilde yeni bir ev buldun." Bulduğum çözümle birlikte Kara memnun bir şekilde onayladı beni.

Notlarımızı dosyanın kenarına aldıktan sonra yarın öğlen eve bakmaya birlikte gidecektik. Kara'yla toplantı odasından ayrıldıktan sonra ben otoparka o ise onu bekleyen Fırat'ın yanına gitti. Aşağıya indiğimde kendimi arabama atıp, radyoyu açtım. Çıkan müzikle derin bir nefes alıp, arabayı çalıştırdım. Eve doğru giderken telefonumu cebimden çıkartıp annemi aradım. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldığında arkadan gelen Cennet teyzenin sesiyle neden geç açtığını anladım. Büyük ihtimalle yine birilerinin kazanını kaynatıyorlardı.

"Anne ne yapıyorsun?" Sabah evden çıkarken uyuduğundan sessizce gitmiştim. Dün ablama yemeğe gidince diyeti bozmuş biraz rahatsızlanmıştı gece. Hastaneye götürmek istesem bile geçer demiş durmuş sonunda uyumuştu.

"Cennet teyzendeyiz kızım, börek açmış seni de çağırıyor." Arkadan gelen Cennet teyzenin sesiyle tebessüm ettim.

"Olur gelirim. Bugün erken bitti işim yarım saate kapıdayım. Hem seninle de konuşacağım bir konu var anne, işle ilgili." Bu görevlendirme meselesinde evde kalacağımız için geceleri eve gelmeyecektim bir süre. Daha önce de görevlendirmeyle ayrı kalmıştım ama annem her defasında ilk kezmiş gibi üzülüyordu.

"Tamam kızım." Annemin sesi yine görevlendirme geldiğini anlamış gibi durgunlaştı.

Telefonu kapattıktan sonra trafik ışıklarında durdum. Yanan yeşil ışıkla yoluma devam ederken arabanın klimasını yükselttim. Haziran ayının bütün sıcaklığı Ankara'yı resmen ele geçirmişti. Kuru sıcak olan bu mevsimde nem o kadar azdı ki yaprak bile kımıldamıyordu. Uzun yıllardır yaşadığım bu şehri yine de seviyordum. Yirmi beş yaşındaydım ve bu şehirden gitmeyi hiç düşünmemiştim. İlk görev yerimin de aldığım yüksek puanın etkisiyle Ankara çıkmasına sevinmiştim.

Arabayı, Cennet teyzelerin evinin karşı sokağına park edip indim. Annemin ahretliği olan kadının kimsesi yoktu. Oğlu iki sene önce bir trafik kazasında vefat etmişti, tek çocuğuydu. Eşi de oğlunun acısına dayanamamış kalp krizi geçirmişti. Çok zor zamanlar atlatmıştı Cennet teyze. Annemle aralarındaki dostluk bağı o zamanlar daha güçlenmiş iki kadın birbirine dayanak olmuştu.

Babam ve annem küçük yaşta tanışıp evlenmişler. Önce ablam sonra ben doğmuşum. Aradan geçen birkaç yılın ardından babamın kanser olduğunu öğrenmişler, lenf kanseriymiş. Dönemin şartlarıyla çok dayanamamış babam ve biz henüz çok küçükken vefat etmiş. Annemse bizi alıp babasının yanına dönmüş ve Ankara'da yaşamaya başlamışız. Küçük yaşta babasız kalsak da dedem bir günden bir güne bize hissettirmemiş, hep çok sevmişti. Babamız olmuştu, dede yerine büyük baba derdik. Üniversiteyi bitirdiğim sene kaybetmiştim onu da. Anneannem zaten ondan çok önce vefat etmişti.

Sevdiklerim birer birer göçüyordu bu dünyadan. Bir ablam vardı bir de annem. Ablam benden dört yaş büyüktü, beş yıl önce evlenmişti. Şimdi dört yaşında dünya tatlısı bir kızı vardı. Rana benim sevmelere doyamadığım biricik yeğenimdi. Ablamın eşi Fuat abi öğretmen, ablamda memurdu. Arkadaşları sayesinde tanışmış, sonrasında evlilik kararı almışlardı. Şimdiyse evlilikleri Rana ile taçlanmış, mutluluklarını arttırmıştı.

"Sevda kızım gelmiş." Zili çaldığımda kapıyı açan Cennet teyze kollarını açtığında sıkıca sarıldım.

"Cennet teyzem nasılsın?" Geri çekildiğinde içeri girmem için terlik koydu önüme. Terliklerimi giyip, salona doğru geçtim.

"İyiyim kızım seni bekliyorduk." Annemi öptükten sonra Cennet teyze boş koltuğu gösterdiğinde karşılarına geçip oturdum.

"Hadi çıkartın ağzınızdan baklayı yine kimi buldunuz bana?" Gülerek sorsam da ikisinin birbirine bakmasıyla tam on ikiden vurduğumu anladım.

"Bir ahbabımın oğlu uzun zamandır burada değildi çocuk askermiş. Çoktandır kadını görmüyordum bugün markette karşılaştık tanıdığın bekâr kız var mı deyince sen geldin aklıma. Bak hemen reddetme en azından bir konuş." Cennet teyze heyecanlı heyecanlı anlatırken diğerleri gibi geri çevireceğimi biliyordu.

"En son beni yemeğe çıkartmak için zorladığınızda pes edip kabul ettim ve sonunda ne olduğunu hatırlamama gerek var mı? Adam devlet düşmanı çıktı az daha elimde kalıyordu. Neymiş evlenince polisliğe devam edip, bu faşist düzenin bir parçası olamazmışım. Şeref- Ihım yani öyle işte." İki kadın büyüttüğü gözleriyle bana bakarken edeceğim küfrü son anda durdurdum. Şerefsiz diye içimden geçerdim haksız değildim sonuçta. Sonrasını hatırlayınca keyiflice gülümseyip geriye yaslandım.

Önümdeki yemeği kafasından aşağı boşaltmış ağzıma geleni saymıştım. Sonra da bağırarak "Şimdi ara polisi çağır hadi sıkıyorsa!" demiştim. Tabi ağzını açıp tek kelime edememişti hayvan herif. Böylelikle benim görücü usulü yemeklerde rafa kalkmıştı.

"Bak kızım bu asker işte sende polissin ne güzel yakışırsınız." Cennet teyze şansını bir kez daha denediğinde içimi çektim.

"İsmi neymiş belki tanıdıktır bu ara çok asker görür oldum." Aslında tanıma ihtimalim olabilirdi ama yeni geldi dediğine göre ihtimal düşüktü.

"Çocuğun adını söyledi ama unuttum. Kara oğlum diye bahsediyordu kadında zaten. Soyadlarını biliyorum ama Karahan." Cennet teyzenin konuşmasıyla tüm dikkatimi ona verdim.

Olabilir miydi? Aklıma Sırma'nın da soyadının Karahan olduğu düştü. Gözlerim dolarken Yüzbaşı Kara'yı düşündüm. Gelir gelmez evlenmek istiyordu demek. Hayatına yeni birini almak için kalbini açmaya hazırdı. Karşımda duran iki kadın benden bir cevap beklerken düşüncelerimi topladım.

"Tamam, haber verin kadına oğluyla bu akşam buluşacağım. Saat sekizde verdiğim adrese gelsin. Tek şartım var ismimi söylemeyeceksiniz. Eğer ilk görüşte bir etkilenme olmazsa çıkar giderim." Kara değilse eğer soyadı benzerliğiyse tanımazlıktan gelirdim gelen kişiyi o da kusura bakmasın artık.

Cennet teyzenin gözleri parlarken annem sessiz kaldı. Gözleri bana değdiğinde sorun yok dercesine tebessüm ettim. Tanıyordu kızını, içini dışını biliyordu ne de olsa anneydi. Cennet teyze kadınla konuşmuş verdiğim adresi söylemişti. Bir süre daha oturup konuşmuş vakit geçirmiştik. Saatin ilerlemesiyle annemle birlikte eve gitmek için bizde vedalaşıp ayrılmıştık. Zaten birkaç sokak ileride oturuyorduk. Elimdeki börek kabını arka koltuğa koydum. Annem de arabaya binince beklemeden çalıştırdım ama annemin sözleriyle hareket ettirmedim.

"Kızım yuva kurmanı bende çok isterim ama sırf evlenmen için değil kendin istedin diye. Ablan gibi severek evlenmeni isterim." Sonunda içindeki sıkıntıyı dile getiren annemle elini tuttum sıkıca.

"Merak etme anne, biliyorum babamla senin aradaki gibi bir sevda istiyorsun benim içinde. Hep yaptığın gibi güven kızına." Dudaklarıma konan tebessümle annem de tebessüm edip başını salladı usulca.

Bu yüzden ismimi babam Sevda koymuştu. Anneme ilk görüşte sevdalanmış, çok sevmişti. Ablamın ismi de Güneş'ti. Benim aksime sarı saçları anneme benzeyen ablam babamın güneşi olmuştu. Bende sevdasıydım bu dünyada çok az vakit geçirdiğim kalbinin mükemmelliğinden emin olduğum babamın. Bazen eski fotoğraf albümlerine bakardık annem kaşımı, gözümü babamdan aldığımı söylerdi hep. Ablam annem gibi sarışın, orta boylu, ela gözlüyken ben babam gibi kahverengi saçlı, kahve gözlü, uzun boyluydum. Böylelikle babamın güneşi ve sevdası olmuştuk bizde.

Yola çıktığımda kısa sürede eve gelmiştik. Arabayı apartmanın sokağına park edip indim. Annem de inince kapıları kilitledim. Eve girdiğimizde ilk önce eşyalarımı bırakıp banyoya yöneldim. Güzel bir duşun ardından odama geçtim. Çift kişilik yatak, çalışma masam, üç kapaklı krem rengi gardıroptan oluşan odamın biraz büyük balkonu vardı. Balkonu da kapattırıp iki tane berjer ve küçük bir kitaplıkla kendime göre kullanışlı bir hale getirmiştim. Burada kitap okurken kahve içmeyi seviyordum.

Dolabımı açıp kıyafetlere göz gezdirdim. En sonunda siyah, kolları tülden ve bedenimi saran tulumumu çıkarttım. Altına tek bantlı siyah kısa topuk ayakkabılarımı çıkardığımda gayet güzel göründü gözüme. Üstümü giydikten sonra saçlarımı düzleştirip yan taraflardaki saçlarımı arkaya doğru toplayıp iki yandan serbest bıraktım. Makyajımı günlük yaptığım hafif makyajın yerine biraz daha belirgin tuttum. Aynadaki kadına baktığımda dudaklarıma gülümseme yayıldı hiç fena değildi.

Saate baktığımda arabayla yarım saat sürecek yol için tam vaktinde hazırlandığımı anladım. Bordo kutu şeklindeki çantam üstümdeki tek renkti. Siyah rengini fazlasıyla seviyordum ve sık sık giyiyordum. Dolabımın yarısından fazlası siyah rengi kıyafetlerle doluydu. Bu yüzden baştan aşağı siyah olmak beni rahatsız etmedi, aksine alışkın olduğum bir şeydi bana yakıştığını düşünüyordum.

Odadan çıkarken çıkarttığım kıyafetleri kirli sepetine attım. Annemin sesi mutfaktan gelirken oraya doğru ilerledim, ablamla telefonda konuşuyordu. Çıktığımı haber verip evden ayrıldım. Arabama bindiğimde restorana doğru yola çıktım. Derin bir nefes aldım, ne kadar bastırmaya çalışsam bile heyecanlıydım. Kara olup olmadığını ya da gelip gelmeyeceğini merak ediyordum.

Arabayı restorana geldiğimde park edip, içeriye girdim. Normalde rezervasyon yapmamız gerekiyordu ama burası üniversiteden arkadaşımın yeriydi. Sık sık geldiğim için çalışanlar beni tanıyordu. İçeri girdiğimde Poyraz'ın bana doğru geldiğini gördüm.

"Hoş geldin güzellik, yoksun birkaç haftadır." Kısa bir sarılmanın ardından gülümsedim.

"İş güç işte koşturuyorum, sen nasılsın?" Poyraz aynı zamanda Masal'la nişanlıydı. İkisi de üniversitedeyken yakın arkadaşımdı. Masal kendi mesleğine devam ederken Poyraz kendine bu restoranı açmıştı geçen sene.

"Gayet iyiyim, düğün hazırlıkları işte yoğunluk var bizde de. Tek misin gelecek var mı?" Normalde iş çıkışı yemek yemediysem tek ya da arkadaşlarımla uğruyordum ve bugün biraz şıktım sanırım.

"Bana sakin bir yer ayarlar mısın? Birini bekliyorum." Tek kaşını kaldırdığında omuz silktim. Bir yönden burayı tercih etme sebebimde buydu arka kapısından çıkmak için kullanabilirdim, en olmadı Poyraz eğer gelen kişi tahmin ettiğim kişi değilse beni kurtarabilirdi.

Poyraz beni cam kenarı arka masalardan birine oturttuğunda sadece su istedim boğazımı rahatlatmak için. Saate baktığımda sekize on dakika vardı, erken gelmiştim ama sorun etmedim. Gelen suyu içtiğimde derin bir nefes aldım. Sanırım ilk defa biriyle buluşacağım için bu kadar heyecanlıydım. Ellerimi masanın altında birbirine bastırıp etrafıma bakmaya başladım. İsmimi söylemediğim için içeriye girince benim olduğumu bilmeyecekti ama bugün görüştüğümüz için beni tanıyacaktı.

Yüzbaşı Kara. Birçok anlam ifade ediyordu bu iki kelime benim için. Sırma'nın abisi Kara, lise yıllarında hayran olduğum Kara, kalbimin hızlı atmasını sağlayan Kara, Asker olduğunda hayranlığımın yanında saygı duyduğum Kara. En sonda beni kırık bir kalple arkasında bırakan Kara.

Doğru bir zamanlar çok sevmiştim onu. İnkâr edersem o zamanlar döktüğüm gözyaşlarına haksızlık olur. Ama şimdi hissettiğim tek duygu var o da büyük bir boşluk. Aklımdan geçen tek düşünceyse neden beni değil de onu seçtiğiydi? Eylem'i sevdiğini biliyordum.

Oysa ben daha on yedi yaşımın baharında tutulmuştum bir çift bal rengi göze. Bir okul günü Sırma'nın ısrarıydı girdiğim evde bir kalp bırakıp çıkmıştım.

Lise son sınıfa geçmenin heyecanı vardı üstümüzde. Sırma benin en yakın arkadaşımdı birlikte iki senedir aynı sınıftaydık. İkimizin de ortak bir yanı vardı babasızlığımız. Ben çok erken yaşlarda kaybetmiştim ama Sırma'nın babası vefat edeli birkaç yıl olmuştu henüz. Ortak acılar insanları birleştirir derler, bizim için de öyle olmuştu. Yılları devireceğimiz bir arkadaşlığın temelini atmıştık seneler önce.

O gün Sırma yaptığımız ortak ödevi evde unuttuğu için eve dönmek zorunda kalmıştı bende onu yalnız bırakmamıştım. Daha önce evine hiç gitmemiştim evlerimizin arası biraz uzaktı genelde parkta ya da okulun kütüphanesinde buluşurduk. İkimiz de sayısal bölümünü seçtiğimiz için derslerimiz daha ağır oluyordu. Kapıyı bize annesi açmıştı, daha önce birkaç kez okuldaki toplantılarda görmüş, tanışmış olduğumuzdan Sırma ödevi alırken içeriye davet etti. Sırma'da beş dakika gir hadi deyince mecbur adımım atıp geçtim o eşikten.

Salona adım atar atmaz olduğum yerde kaldım. Üstümde okul üniforması elimde tuttuğum çantam öylece bakıp kalmıştım. Onun gözleri de kısa bir an bana döndü ama hızla çekti bakışlarını. Duştan çıktığı belli olan dağınık, nemli saçları alnına dökülmüştü. Elindeki bardakta sıcak çayın dumanı hâlâ üstündeydi. Cam kenarında ki tekli koltuğa oturmuş pencereden dışarıya bakıyordu benden çektiği gözleriyle.

"Ödevi buldum hadi çıkalım!" Sırma'nın seslenmesiyle kendime gelirken sanki asırlardır alamadığım nefesi ciğerlerime doldurmuş gibi gerilen bedenimi harekete geçirdim.

Kim olduğunu daha sonrasında Sırma'dan duyacaktım. O zamanlar daha Kara olmamıştı, Sırma'nın abisiydi benim için bir ismi bile yoktu. Üniversite okuyordu şehir dışında yaz dönemi onların okulu bizden sonra açıldığı için evdeydi, birkaç hafta sonra gidecekti.

'Abimin evde olduğunu bilmiyordum, aslında bütün yaz çalıştı sanırım izin günü bugün,' diye omuz silkti Sırma yolda hızlı hızlı yürüyüp derse yetişmeye çalışırken.

Kalbimin gürültülü sesinin duyulmasını, aldığım hızlı nefesleri hep o aceleci halimize bağlamıştım. Ta ki ne zaman aklıma bir çift bal rengi göz düşse göğsümün sıkışmasıyla içimin titrediğini hissettim işte o zaman anladım, geçmeyecekti bu aceleci ruh hali kalıcıydı, can yakıcıydı, bitmeyecekti.

O gitti yine bilmediğim bir şehirde başkalarının hayatına misafir olmaya. Ben üniversiteyi kazandım, Sırma ile ayrı düştük. Sonra farklı bölümler, araya giren insanlar, dersler derken azaldı görüşme sayılarımız. Dört koca yıl geçti aradan sonra ben polis olmak için eğitim görmeye başladım Sırma hemşire olarak staja başladı. Bir olay sırasında ufak bir bıçak sıyrığı ile yaralanınca onun görev yaptığı hastaneye gittim tesadüfen ve arkadaşlığımız yeniden samimi bir hal aldı. Sormadım, soramadım ona yıllardır aklımdan çıkmayan adama ne olduğunu.

'Abim de asker oldu Sevda, bende hemşire olmasaydım polislik düşünürdüm senin gibi.' Laf arasında geçen birkaç cümleyle anlamıştım ona ne olduğunu. Buradaymış, bugün gidecekmiş meğerse görev yerine.

Bir deli cesaret dedim kendime, bir deli cesaret çık karşısına. Sırma'dan ayrıldıktan sonra yıllar önce bir kez gittiğim evin sokağının başında öylece durdum, kaldım. Bir söğüt ağacının gölgesinde bekledim onu. Dalları baharla yeşillenmiş beni gizlerken bir söğüt ağacı anladı kalp çarpıntımı. Belki evde bile yoktu, ne bileyim bekledim işte.

Sözlere geçmiyordu bazen kalpten geçenler, dilde lafı olmayanın gönülde izahı oluyordu.

Sonra çıktı kapıdan, üstünde Askeri forması ayağında siyah botları dimdikti. Öyle heybetli bir adam olmuştu ki yıllar ona öyle güzel davranmıştı ki benim yıllar önce gördüğüm adam şimdi sadece kalbimi sızlatmadı, içimde tarifi imkânsız bir histe bıraktı. Ayaklarım yanına gitmek istedi, ellerim ellerine dokunmak istedi, teninde ki kokusunu duyumsamak, bütün benliğini hiçbir gizli yanı kalmayana kadar ele geçirmek istedi. Yürüdüm duramazdım artık durduğum yerde gölgesine sığındığım söğüt bile esen rüzgârla dallarını çekti benden 'ona git' dercesine.

Benim adımlarım onaydı, onun adımları bilinmezliğe. Başım yerdeydi hafifçe kaldırdım, yere bastığında bile her adımının her vuruşunda yeri göğü inleten ben geliyorum diyen bir ifadesi vardı. Öylece geçti yanımdan, ben onun benden geçtiği yerde durdum. O beni arkasında bırakıp devam etti, ben onun kokusunda kayboldum. O beni bulutlara karıştırıp gitti, ben kaldım bıraktığı yerde. O, sadece gitti.

Dönmedim arkamı biliyordum bakmadığını ve asla onun bakacağı yerde olmayacağımı.

Beni bıraktığı yerde kaldım. Sonra her gelişinde her gidişinde o söğüt ağacının dalları arasına sığındım. Bu sefer itmedi beni ona git diye sakladı, sardı, göstermedi kimseye. Aradan geçen haftalar, aylar oldu.

Benim derdim uzakta durdu ben şifa istemem dedim yandım durdum.

Kalbim o evin içinde sahibini hiç bulamadı. Zaman döndü durdu da yıllar geçti aradan ve ben ona hiç ulaşamadım. Hiç burada olmamıştı zaten sürekli bir koşturmacanın peşindeydi. Yılda en fazla iki kez uğradı evine, döndüğünde ben o sokağın başında her geldiğinde izlemiştim onu bir gün fark edilirim umuduyla. Seneler geçmişti aradan böylelikle ben hep o kapının dışında kalmaya devam ettim.

Sonra bir gün vazgeçtim ondan. O gün Sırma'yla telefonda konuşuyorduk yine Kara'nın geldiğini öğrenmiştim Sırma'dan. Polislik eğitimim bitmişti göreve başlayacaktım üç yıl kadar önceydi Sırma'yla telefonda konuşuyorduk. Kapının açılma sesini duymuştum ve dudaklarından o sözler döküldüğünde ben telefonun diğer ucunda nefesimi tutmuştum.

"Sırma seni yengenle tanıştıracağım, bu akşam birlikte yemek yiyeceğiz."

Başımın dönmesiyle telefon elimden düştü. Bu zamana kadar yanında, yakınında birisini görmemiş ya da başkasından bir kez bile Kara'nın biriyle birlikte olduğunu duymamıştım. Duysaydım büyütür müydüm bu sevdayı bu kadar kalbimde? Sonra oturdum kendi aptallığıma yandım adamın benim kim olduğumdan bile haberi yoktu ki. O geceyi hiç unutmam, unutamam. Yirmi iki yaşındaydım o gece, Kara'ya âşık olduğumda o da benim yaşımdaydı. Şimdiyse ben yirmi beşi o ise otuz yaşını doldurmuştu.

Ben tam üç yıl önce vazgeçmiştim kalbimi bıraktığım adamdan.

Şimdiyse öyle bir zamanda çıkıp gelmişti ki ne gidecek bir yerim vardı ne de kaçacak bir köşem. O beni hatırlamazken benim bütün anılarım onunla doluydu. Sırma'nın her abim geliyor dediğinde kayboluyordum ortadan. Bu zamana kadar o beni görmemişti madem bundan sonrada ben ona kendimi göstermem demiştim. Gerçi hoş o bir tek onu görüyordu Eylem'i.

Sonra vazgeçtim işte daha doğrusu vazgeçtiğimi sandım. Bir gece ansızın çalan bir telefonun sabahında kendimi bulduğum odanın içinde onunla yüz yüze geldim. Sekiz yıldır tanıdığım adamın ilk defa elini tuttum, gözlerinin içine baktım ve ismimi söyledim. Dışarıdan bakan birisi yeni tanışan iki kişiyi görse de birisi diğerinin kokusunu hafızasına kazıyarak kadar yakındı diğerine. Kader ya da tesadüf demeyeceğim ama eğer gelmişse kapıma geri de çevirmeyeceğim.

Ben Kara'yı bir kez verdim ellere bu sefer gitmesine izin vermeyeceğim.

Ellerimle söküp atacağım gerekirse o kıza ait her şeyi, yıkayacağım sevgimle. En başta göstereceğim aslında onu sevenin kim olduğunu ve sevilmenin ne demek olduğunu. Bütün izlerini silene kadar durmayacağım.

Artık Eylem yoktu, şimdi Sevda zamanıydı. Sevda'nın Kara'sı olma zamanıydı.

Restoranın içinde dolaşan gözlerim hissetmiş gibi kapıya odaklandı ve o an restoranın kapısından kararlı adımlarla içeriye girdi. Dik bir duruş sergileyip içeriye adımını attığı gibi bütün dikkatleri de üstüne çekmişti. Gözüm onun üstünde olsa bile etraftaki bakışların da farkındaydım. Üstünde siyah kot ceketi, siyah kot pantolonu ve asker botları vardı. Baştan aşağıya benim gibi siyah giymişti. Gözlerimiz birbirine değdiğinde birkaç adım ilerimde durmuştu.

Ben onun gözlerine bakarken mevsimler değişti, kuruyan dallar yeşerdi ve bir kuş havalandı gökyüzüne özgürce. Bir kırlangıç ilk kez kanatlarını açıp uçtu mavi derinliklerde ve bir balık ilk kez anladı susuz yaşayamayacağını. Bense kırlangıç gibi önce havalandım kanatlarımı açıp sonra sudan çıkan balık gibi nefessiz kaldım. Onun karşısındaydım ve bu kez ilk defa karşısında bulacağı kişi bendim.

"Merhaba," dedim ilk adımı atarak. Beni gördüğüne oldukça şaşırmış, kaşları yukarı doğru havalanmış ve dudakları aralanmıştı.

"Sevda?" Sorar bir ses tonuyla konuştuğunda ismimi bir kez daha onun dudakları arasından çıkmasını dinledim.

Güzeldi, çok güzeldi bu his.

"Boşuna endişe etme aradığın kişi benim." Elimle karşımdaki sandalyeyi gösterdiğimde anladığını biliyordum, sandalyeyi çekip oturdu.

"Ne yemek istersin?" Menüyü ona doğru uzattığımda benim rahat tavrım karşısında uzanıp aldı.

"Buraya daha önce gelmemiştim. Önerin varsa alabilirim." Sözleriyle başımı usulca sallayıp ona biraz zaman tanıdım durumu sindirmesi için.

Yanımıza gelen garsonla onunda sevebileceği şekilde siparişleri verdim. Garson yanımızdan ayrılınca kısa bir sessizlik oldu aramızda. Burada nasıl olduğumuzu sorguluyorduk ikimizde. Yıllar önce vazgeçtiğim dediğim adamla şimdi karşılıklı yemek yiyecektim. Ondan sana yar olmaz diye gözyaşı döktüğüm gecelerim geldi aklıma çekmedim gözlerimi ondan ilk defa. Sonunda o başlattı konuşmayı.

"Ben olduğumu bilerek mi geldin?" Aklındaki soruyu dile döktüğünde usulca başımı salladım.

"İsmini söylemediler ama asker olman ve soyadından tahmin ettim. Kız kardeşin yani Sırma çok uzun zamandır arkadaşım." Dürüst olacaktım bu konuda, o bir askerdi yalanı kolay yakalardı ki benim şu an saklayacak bir şeyim yoktu.

"Anladım, ben de ismini bilmiyordum. Sadece polis olduğun söylendi. Sen seslenmesen restoranın içinde polis var mı diye anons yapacaktım sanırım." Hafifçe tebessüm ederken dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Sağ yanağını içine göçüren gamzesi ortaya çıktı yeni tıraş olduğu için.

"O zaman iyi ki seslenmişim, bu biraz garip olurdu." Bende tebessüm ederken gelen yemeklerimizle yine bir süre sessiz bir ortam oluştu.

Yemeğe odaklanmaya çalışmak zor olsa da kendimi bu duruma alıştırmak için birkaç lokma attım ağzıma. Durumun tuhaflığı Kara'yı da düşündürüyor olmalıydı. Sabah birlikte çalışacağımızı öğrenmiştik ve hatta bir süre aynı evde kalacaktık şimdiyse görücü usulü randevuya çıkmış yemek yiyorduk. Daha ne kadar tuhaf olabilirdi?

"Tanışalım mı?" Elimdeki çatalı bir kenara bırakıp direkt ona baktım.

"Biz zaten tanışıyoruz Sevda." Sorum saçma olsa bile istediğimi almaya kararlıydım.

"Komiser, görev arkadaşın, kız kardeşinin arkadaşı Sevda yok şu an karşında. Sadece seninle yemek yiyip, normal bir şekilde tanışmak istiyorum." Açık sözlülüğüm karşısında o da çatalını bırakıp kollarını masaya dayadı.

Onunla bir kez olsun kendim olduğum için tanışmak istiyordum. Ne lisede kız kardeşinin arkadaşı olarak kalmaktı aklımdaki ne de bu sabahki Komiser olarak. Sevda olmak istiyordum başında eki, sıfatı olmadan. İsmimi söylerken yanına bir şeyler eklemek yerine aklına bir şeyler eklesin istiyordum.

"Sevda Ilgaz," diyerek elimi uzattım tutmasını bekleyerek.

"Kara," diyerek yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle tuttu elimi.

"Lakabını değil ismini istiyorum senden. Kara olduğunu dağ, taş, uçan kuş biliyor. Buraya Yüzbaşı Kara olarak değil kendin olarak geldin." O kapının dışında bırakmayacaktı beni çünkü onu tanıyanlar bilirdi Kara olarak bilenler sadece dışarıdan görürdü onu.

"Demir Karahan." Sıcacık eli avucumun içini sararken beni içeriye davet etti geri çevirmeyerek.

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Bir sonraki bölüm Kara'dan gelecek.

Kara'nın ismini öğrendik. Demir bence Kara'da çok iyi durdu, eğilmez, bükülmez. Sizce nasıl?

Sevda'nın aslında uzun zaman önce Kara'yı sevdiğini tahmin ettiniz mi?

Kurguda klişeye düşmeyeceğiz ve olaylar hiç bilmediğiniz noktalara gidecek bu yüzden en başta Sevda'nın yollar içinde ki durumunu öğrendik. Heyecanlı mısınız gelecek bölümler için?

Timur'un kim olduğunu herkes anlamıştır sanırım. Olay çıkar mı bu yüzden Kara ve Timur arasında?

Kara ve Sevda birlikte bir operasyon yürüyecekler üstelik evli olarak. Bu durum onları yakınlaştırır mı?

Eylem cephesinde durumları merak ediyor musunuz?

Sevda ile Eylem karşı karşıya gelir mi?

Kurgu hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. 🧡

Bakalım neler olacak.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

继续阅读

You'll Also Like

124K 4.7K 33
Ne kadar daha içimde tutabilirdim ki hislerimi? Nereye kadar inkar, görmemezlik? Kendime itiraf edemediğim gerçeklerin içinde boğuluyorum sanki. Tek...
4.4M 328K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
298K 19.4K 26
"...Sen bana abi diyen kıza, yüreğimin çektiği hasretliği nasıl bileceksin?!" dedi Abdullah. ~ Kocaman bir apartman düşünün, birbirine can olmuş Alla...
25.1K 3K 34
"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi bakışı. Gülümsedim. Kaşları çatık hayretle...