ALTINDAĞ MAHALLESİ

נכתב על ידי cokkonusanpapatya

5.2M 209K 89.6K

Yavuz abi, topuzumdan firar eden saçımı okşayarak kulağımın arkasına ittirdi. Ilk defa bu kadar yakındık ve i... עוד

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29. Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
Final
ÖZEL BÖLÜM

8.Bölüm

148K 6.6K 3.4K
נכתב על ידי cokkonusanpapatya

Mavi Gri / Odamda Hayalin Saklı

8.Bölüm

Abimi karşımda gördüğüm anda yüzümde anlamsız bir endişe belirdi. Bir şey yapmamıştım, yapmamıştık ama abimle Yavuz abinin arasının bozuk olmasıydı beni korkutan.

Abim hızlı adımlarla yanıma geldiğinde Yavuz abi çoktan arabadan inmiş ve yanımıza doğru geliyordu. Abim, ekmek poşetini bana uzatarak "Bunları al ve içeri geç Sahra." dedi. Sesinin sakinliğine karşın yüzündeki sinir bariz bir şekilde ortadaydı. Kahverengi gözleri daha da koyulaşmış, kaşları çatılmış ve alnındaki damar atmaya başlamıştı. Abimi bu kadar sinirli gördüğüm nadir zamanlardan birinin içerisindeydim. "Sen," diyerek hâlâ yanımızda olan Yavuz abiye kısa bir bakış attım. "Sen gelmeyecek misin abi?" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle.

Abim, Yavuz abiye sinirli bir bakış atarak "Sen eve geç benim birkaç işim var." dedi.

"Abi," diyerek tekrar araya girdim. "Annem kızar şimdi. Biliyorsun yemek vakti."

"Sahra hadi abicim eve gir sen. Anneme de ben haber veririm merak etme sen." diyerek uzattığı ama benim henüz almadığım poşeti elime tutuşturdu. Kararsızlıkla bir abime bir de Yavuz abiye baktım ama abim bakışlarımın Yavuz abiye değdiğini görünce sert bir şekilde beni uyardı. "Sahra hadi!" Abime aldırmayarak Yavuz abiye bakmaya devam ettiğimde Yavuz abi hafif bir tebessüm ederek gözlerini sorun yok anlamında salladı.

Abim, "Sahra!" diyerek sesini hafif yükselttiğinde irkilerek evin aralık olan kapısından içeriye girdim ve kimseye bir şey demeden direkt odama koştum ve pencereden çaktırmadan abimlere bakmaya başladım. Yavuz abi etrafa bakarak abime bir şey söyledi ve abim de ona bir şey söylediğinde ikisi de gayet sinirli gözüküyordu. Sonrasında hızlı adımlarla ikisi de evin önünden uzaklaştı.

Ne oluyordu? Nereye gidiyordu bunlar?

Üstelik abim ve Yavuz abi arasındaki gerginlik artık beni yeterince endişelendirmeye başlamıştı. Meraktan çatlayacaktım.

"Abla?" Serkan'ın kapıyı açarak bana seslenmesiyle irkilerek yüzümü ona döndüm. "Ne var?"

Elimdeki ekmek poşetine bakarak "Annem ekmeği neden odana getirdiğini ve abimin nereye gittiğini sordu." dedi ve kapıyı kapatmadan odadan çıktı.

Off abi off! Ne diyecektim şimdi ben? Bir de ben anneme haber veririm demişti. Maşallah çok güzel haber veriyordu.

Oflayarak elimdeki poşete baktım ve aşağı annemin yanına indim. Elimdeki poşeti mutfak masasına bıraktım ve ocaktaki tencelerin içini açarak annemin ne yaptığına baktım. Pırasa yapmıştı. Harika(!)

"Abin nereye gitti kız?" Diyerek arkamdan gelen anneme bir bakış atarak açtığım tencerenin kapağını kapattım. "Bilmiyorum. Birkaç işim var benim, anneme haber veririm dedi ve gitti."

Annem yanıma yaklaşarak "Yavuz'la Yiğit'in arası niye açıldı? Bilirsin sen." diyerek merakla yüzüme baktı. "Valla ben de bilmiyorum ki anne. Sordum abime ama söylemedi. Sürekli geçiştirip duruyor."

"Yavuz mu getirdi seni?" Diye sordu bu sefer annem. "Evet." Diyerek başımı salladım. "Yolda karşılaştık."

"İyi iyi." Diyerek gülümsedi annem. "Hadi git şu üstünü değiştirip gel de sofrayı hazırlayalım kızım."

"Ben tokum, zaten pırasa yapmışsın olsam bile yemem."

"Biz yemeği zor bulurduk. Siz hazır yemeği yemiyorsunuz. Ne günlere kaldık ya Rabbim?"

Annemin bilmem kaçıncı söylenişine göz devirerek mutfaktan çıktım ve odama gidip rahat bir şeyler giyinip tekrar aşağı indim. Mutfağa girip tabakları, çatal ve kaşıkları çıkarıp masanın üzerine koydum.

Bir yandan da abim ve Yavuz abinin ne yaptığını düşünüyordum. Kavga etmezlerdi değil mi? Yok canım, daha neler. Kardeşim diyorlardı neticede birbirlerine. O kadar ileri gitmezlerdi. Ama bunların arasında ne geçmişti ki abim Yavuz abiye nefretle bakıyordu?

Aklıma çok alakasız ama bir o kadar da alakalı ihtimaller geliyordu.

Başımı hızla iki yana doğru salladım.
Neler düşünür olmuştum son günlerde ben.

"Anne daha yemek hazır değil mi ya?" Diyerek mutfağa giren Serkan'la birlikte bütün düşüncelerim yok oldu.

Annem, "Sofrayı kuruyoruz ya oğlum." diyerek sürahideki ayranı masaya bıraktı. "Sen de şuradan bardakları indirip babanı çağır."

Serkan bardakları indirdikten sonra babamı çağırmaya gitti. Annem Serkan'ın gitmesinden sonra hemen yanıma yaklaşıp, "Hatice teyzen iki üç güne Rümeysa'ya çeyiz alışverişine gideceğiz, dedi." dediğinde yüzümde tek bir mimik bile oynamadı desem yalan olurdu. Aksine acılı bir tebessüm var oldu yüzümde. "Bizi de çağırıyor. Ben daha kesin bir şey söylemedim. Bak eğer gitmek istemiyorsan ben bir bahane bulurum." dedi ve saçlarımı şefkatle okşadı.

O an ne hissedeceğimi bilemedim.

Mutfak kapısından görünen babamı görünce "Sonra konuşuruz anne, babam geldi." dedim ve babamla da ufak bir sohbet ettikten sonra odama çıktım.

Başımın ağrımasına rağmen testimin başına oturup birkaç test çözdüm ve kitabımı alıp okumaya başladım amacım kafa dağıtmaktı ama bir türlü bu isteğimi gerçekleştiremedim. Kitabı okuyordum ama ne okuduğumu ben de bilmiyordum. Bomboş gözlerle okuduğum bir sayfadan sonra kitabı da kapatarak masanın üzerine koydum ve balkona çıktım.

Kollarımı bolkonun demirlerine dayayarak karanlık havaya baktım ve derin bir nefes çektim içime. Sonra başımı yere eğerek küçükken koşturduğum sokaklara baktım. Gözlerime karşı evdeki yaşlı erik ağacı takıldı. Mahallenin bütün çocuklarıyla birlikte yaz geldiği zaman o erik ağacına saldırırdık resmen. Önceden karşı evde yani şimdi Yavuz abilerin oturduğu evde yaşlı bir çift oturuyordu ama sonra yaşlılıktan dolayı hastalandıkları için çocukları onlara daha rahat bakabilmek için yanlarına almışlar ve evi de satılığa çıkarmışlardı. Arada o yaşlı çifti çok özlediğimi hissederdim. Özlenmeyecek gibi bir çift değildi zaten. Normalde herkes küçük çocukların ağaçlarına dadanmasından dolayı şikayet ederlerdi ama onlar öyle değildi aksine çocukları çok severlerdi ve hiç kızmazlardı. Biz de onları çok severdik. Her sabah mutlaka ekmeklerini alır ve gazetelerini getirirdik. Üstelik bize her gün masal anlatırlardı. Bu onları sevmemiz için ekstra bir sebepti.

Eski anıların gözlerimin önüne gelmesiyle derin bir çektim ve o an mahalleyi bir araba sesi doldurdu. Arabanın kimin arabası olduğunu bildiğim için tekrar odama girmek istedim ama yine de merakıma yenik düştüm ve bekledim. Önce sürücü koltuğunun yanındaki kapı açıldı ve tahmin ettiğim gibi içerisinden Rümeysa çıktı. Onun ardından diğer kapı da açıldı ve oradan da Sinan çıktı. Ikisi de karşı karşıya durdukları an birbirlerine gülümsediler. Rümeysa, Sinan'a doğru bir adım attı ve sağ yanağına bir öpücük bırakıp geri çekildi. Sinan'ın yüzündeki gülümseme daha çok büyürken benim yüzümde mimik bile oynamadı.

Alışıyordum galiba.

Bir şeyler konuştular ve ben ne konuştuklarını tabii ki de duymadım. Merak da etmiyordum zaten.

Sinan, Rümeysa'nın alnını öptükten sonra onun eve girmesini bekledi ve o eve girdikten sonra arabasına binip gitti.

Hissizdim. Ne bir şey hissetim ne de düşündüm.

Dudaklarımdan başardın işte diyen bir fısıltı döküldü. Onu kalbinden söktün sen belki de onu kalbinde hiç var etmedin...

Çok geçmedi tam içeriye gireceğim esnada iki tane adamın gölgesini gördüm ve yine odama girmeden durdum. Abimlerin olma ihtimali çok yüksekti çünkü. Ve tahmin ettiğim gibi oldu. Abim ve Yavuz abi iki saatlik bir sürenin sonunda mahalleye giriş yapmışlardı. Ikisi de hiçbir yere bakmadan direkt evlerine girdiler.

Hızla balkondan çıkıp merdivenlerin başında durdum ve dış kapının önünde duran abime baktım. Hırsla üstündeki montu çıkardı ve hiç düzgün olmayan bir şekilde vestiyere astı. Annem abimin geldiğini duymuş olacak ki salondan çıkarak abimin yanına gitti ve duyabileceğim bir şekilde; "Neredeydin sen? Hem bu sinir ne?" diye sordu ve abim anneme hiç bakmadan direkt gözlerini bana dikti. Burada olduğumu fark etmiş olmalıydı. Bir süre bir tepki vermedim ama acayip bir şekilde gerilmiştim.

Abim gözlerini benden çekerek, "Sinirli falan değilim ben!" dedi. Kesinlikle hiç sinirli değildi(!)

Bu tarafa doğru gelmeye başladığında korkmuştum ama yine de çaktırmamaya çalışarak sakin adımlarla odama gittim. Neyse ki abim gelmemişti. Rahat bir nefes aldım ve kapımı kilitleyerek telefonumu elime alıp kendimi yatağa attım. Saatin daha erken olmasına rağmen ışığı da kapatmıştım. Elim mesaj kutusuna oradan da Yavuz abinin isminin üzerine gitti. Ne olduğunu merak ediyordum ve bunu abime soramayacağım için ona soracaktım ama yine de yazmaya utanıyordum.

Aradan geçen birkaç saatin sonunda dayanamadım ve mesaj atmak için telefonumu tekrar elime aldım ama çok rezil bir şey yaptım.

Resmen adama mesaj atacağım derken aramıştım. Birkaç saniye telefona mal gibi baktıktan sonra tam aramayı kapatacaktım ki aramanın yönlendirildiğini gördüm. Ben hâlâ telefona şokla bakarken birkaç çalıştan sonra Yavuz abi beni meşgule atmıştı ama hemen sonra tekrar aramıştı.

Zihnim hâlâ olanları kavramaya çalışırken çalan telefonu dört beş saniye sonra açtım ve titreyen elimle birlikte kulağıma götürdüm. Ikimizden de bir müddet ses gelmedi. Sadece birbirimizin nefes alışlarını duyuyorduk ta ki Yavuz abi konuşana kadar.

"Efendim?" Dedi düz bir sesle.

"Şey," dedim ayağa kalkıp odamın içinde yürümeye başlayarak. Sonra gözlerim gece lambasının ışığı sayesinde görebildiğim masadaki kalemlere takıldı. "Ben kalemimi bulamıyordum da arabana mı düşmüş acaba, diye soracaktım."

Birkaç saniye bekledikten sonra, "Kalem mi?" diye sordu afallamış bir şekilde.

Endişeli bir şekilde dudağımı ısırarak; "Evet, kalem." dedim. O sırada da neden bilmiyorum ama balkona açılan penceremin perdesini araladım ve bakışlarımı Yavuz abinin odasının penceresine diktim. Ama kesinlikle onu da orada görmeyi beklemiyordum. Bütün karanlığa rağmen gözlerimiz direkt birbirlerini buldu.

"Bilmiyorum." dedi hâlâ gözleri gözlerimdeyken. "Yani kaleminin arabamda olup olmadığını."

Kafamı sallayarak "Anladım." dedim.

"Ama çok önemliyse hemen bakarım."

"Hayır hayır." Diyerek reddettim onu. "Çok önemli değildi ben bir de Kaan'a sorarım belki onda kalmıştır."

"Kaan," diyerek gözlerini gözlerimden kaçırdı. "Tabii bir de ona sor." Dedi kısık bir sesle. "Arkadaşındı değil mi?"

"Evet." Diyerek onayladım onu. "Arkadaşım."

"İyi mi bari?"

"Anlamadım?" Dedim kaşlarımı çatarak. Her şey bitmişti Kaan'ı konuşuyorduk şimdi.

"Diyorum ki." Dedi gözlerini tekrar gözlerime çıkararak. "İyi bir arkadaş mı?"

"Iyi bir arkadaş."

"Öyle mi?" Dedi boşta kalan elini ensesine atarak. "Olsun sen yine de dikkat et."

"Yavuz abi." Diyerek araya girdim.

"Neyse." Dedi benim sesimi duyunca. "Sen gerçekten kalem için mi aramıştın beni?"

"Evet." Diyerek hızla onayladım onu. Bir yalan söylemiştim ve bu küçük bir yalan olsa bile devam ettirmek zorundaydım. "Kalem için aramıştım. Rahatsız ettiysem kapatırım hemen."

Elini ensesinden çekerek "Yok." dedi. Gülümsüyor muydu o? Ses tonu öyle geliyor gibiydi sanki. "Rahatsız olmadım."

Aramızda bir sessizlik oluştuğunda daha fazla uzatmanın bir manası olmadığını anlayıp kapatmayı düşündüm. "Tamam o zama-"

"Sahra." Diyerek hızla lafımı kesti Yavuz abi. "Kapatmasana."

Söylediği şeyden sonra kaşlarım havalandı ama buna rağmen bir şey diyemedim. Perdeyi tutan elim düştüğünde perde gözlerimizin arasına bir set kurdu.

"Neden kapattın perdeyi? Uyuyacak mısın?" Diye sordu yine aynı aceleyle.

"Evet, uyuyacağım. Kapatayım mı?"

Direkt "Hayır." dedi. "Uyu ama kapatma. Telefonu yastığının kenarına koyarsın değil mi?"

Bütün bu isteklerine anlam veremezken dudaklarım aralandı. "Neden yapıyorum bunu?"

"Merak ediyorum." Dedi mayışmış bir sesle. Sonra da arkadan birkaç ses daha geldi. O da benim gibi yatağına uzanmıştı galiba.

"Neyi?" Dedim yatakta yan dönerek.

İç çekerek "Uyurken nasıl nefes alıp verdiğini." dedi.

O an mimiklerim dondu ve ne tepki vereceğimi bilemedim. Tepki vermediğimi anlayınca tekrar konuştu. "Koydun mu yastığının kenarına?"

"Koydum." Dedim telefonu kendimden uzaklaştırıp yastığın kenarına koyarak. Bunu neden sorgulamadan yapıyordum bilmiyordum. Belki de o an çok uykumun olduğu içindi sorgulamayaşım ya da daha fazla konuşmak istemediğimdendi.

Telefonun sesi açık olduğu için, "Tamam, şimdi uyu. İyi geceler." dediğini işittim ve ben de "İyi geceler Yavuz abi." diyerek mırıldandım. Sonra da dayanamayarak "Yavuz abi sen iyi misin?" diye sordum. Acaba ikimizden birisi ölecekti de o yüzden mi bana bir tuhaf davranıyordu bugün?

Bir gülme sesinin ardından "Çok iyiyim hem de." dediğini işittim.

Sonrasında hiçbir şekilde aramızda bir konuşma geçmedi. Uyumamak için ne kadar uğraş versem de sonunda uyku ağır basmıştı. Bir Şebnem Gürsoy atasözü derdi ki; uyku bütün iyiliklerin anasıdır. Bu nereden aklıma gelmişti bilmiyordum çok da şey etmemek lazımdı.

*

Sabah uyandığımda, daha doğrusu uyandırıldığımda, saat sekizdi. Sabahın dokuzunda dersim vardı ve benim hazırlanıp gitmem gerekiyordu ama ben hâlâ oyalanıyordum. Abimin beni götüreceğine güvendiğim içindi tabii ki bu oyalanmam. Dün abimden biraz çekiniyor olsam bile bu çekincem çok saçmaydı. Çünkü abim bana güveniyordu ve ben yanlış bir şey yapmamıştım. Ki ortada yapılacak yanlış bir şey bile yoktu. Büyük ihtimalle zaten Yavuz abi ile konuşmak istiyordu ve hazır Yavuz abiyi görmüşken konuşmak için beni göndermişti. Olayın benimle hiçbir alakası yoktu yani.

Üzerime giyindiğim kahve tonlarındaki tişörtümün üzerine yeşil ve kahverengi renklerini bir arada barındıran oduncu gömleğimi, altıma ise kahverengi yüksek bel pantolonumu giyinmiştim. Tişörtün uçlarını pantolonumun içine sıkıştırırken gömleğimi pantolonumun dışında bırakmış ve hiçbir düğmesini kapatmamıştım. Dün akşam örüp uyuduğum için dalgalanan siyah saçlarımın önümdeki uçlarını alarak arkamda bir toka yardımıyla tutturdum. Düz olan kirpiklerimi maskarayla hafif kıvrıştırdım ve moraran göz altlarımı kapatıcı yardımıyla kapattım. Soluk beyaz olan tenimi biraz renklendirdikten sonra hafif dolgun olan dudaklarıma, dudaklarımla nerdeyse aynı tona sahip rujumu sürdüm ve işte hazırdım.

Güzel kızdım sanki ya. Öyle renkli gözlerim falan yoktu ama sade bir güzelliğe sahiptim. Uzun ve zayıf olmak ve bacakların uzun ve ince olması da güzel bir fizik için yeterliyse eğer güzel bir fiziğe sahiptim ama hepimiz biliyorduk ki zayıf olmak fizik değildi. O yüzden fizik pek yoktu bende.

Daha fazla odamda oyalanmadan çantamı ve telefonumu alarak annem çıktığımı söyledim ve aşağıda beni bekleyen abimin yanına gittim. Ön kapıyı açarak arabaya bindim ve abimin yanağını öptükten sonra "Günaydın." dedim. Kesinlikle ona yaranmaya çalışmıyordum(!)

Abim düz bir sesle "Günaydın." dedikten sonra arabayı çalıştırmadı ve bakışlarını bana çevirdi. "Dün bir şey demedim ama senin Yavuz'un arabasında ne işin vardı?"

Sorduğu soru karşısında afalladım ama bakışlarımı yine de abimden çekmedim. "Yolda karşılaştık ve beni eve getirdi abi." dedim. Yavuz abinin beni eve getirmesi ilk değildi, abimin bunu görmesi de ilk değildi. "Sanki ilk defa oluyormuş gibi bir tepki vermeni anlamadım."

"Bir daha olmasın. Yavuz ile artık eskisi gibi olamazsınız. Büyüdün."

Ağzım şaşkınlıkla aralandı. "Abi, ne diyorsun sen?" diyerek bedenimi tamamen ona çevirdim. "Tamam anlıyorum aranız bozuk ama buna beni karıştırmayın. Üstelik büyümüş olmam neyi değiştirir?"

"Sahra ben seni düşündüğüm için uyarıyorum. Bak bir mahallelinin diline düşerseniz hoş olmaz. Ben seni biliyorum sana güveniyorum da. Bir şey söyleyen olursa da herkesin ağzını kapatırım ama yine de eskisi gibi olmaz." dedi yumuşacık bir sesle. "Bilmediğin şeyler var abicim." diyerek eliyle saçımı okşadı.

"Abi," diyerek ağzımı açtığım sırada sözümü keserek konuyu değiştirdi ve elini saçımdan çekip arabayı çalıştırdı. "Hadi gidelim, geç kalıyorsun."

Gözlerimi hırsla kapattım. Başkalarının dediklerine göre yaşamaktan nefret ederdim ama bir türlü de bunun ötesine geçemediğim zamanlar olurdu. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Sessiz geçen bir yolculuktan sonra üniversiteye gelmiştim. Abime veda ettikten sonra direkt fakülteye geçtim ve boş bir sıraya oturdum. On dakika erken geldiğim için hoca daha gelmemişti. Bu işime gelirdi. Telefonumu çıkararak biraz onunla uğraştım. Dün gece Yavuz abi ile olan konuşmamız aklıma gelince direkt aramalara girdim ve telefonu ne zaman kapattığına baktım.

Ekranda gördüğüm 6 saat 34 dakika 57 saniye yazısını görünce gözlerim ve ağzım aynı anda aralandı. Evde olsaydım bir oha nidası patlatabilirdim ama burada olmazdı.

Neden böyle bir şey yapmıştı? Neden?

Yavuz abi, abim... Artık her şey kafamı karıştırıyordu. Bıkmıştım artık. Aklımın köşelerinde fısıldayan sesi bastırmaya çalışıyordum. O sesin galip gelmesinden ölesiye korkuyordum.

*

Dersten çıktıktan sonra hiç kimseyle oyalanmadan direkt üniversitenin bahçesine çıktım ve bir kahve alarak boş banklardan birisine oturdum. Zeynep dün akşam bir ara beni arayıp kendisini kötü hissettiğini ve gelmeyeceğini söylemiş ve gelmemişti. Ne olduğunu sorduğumda grip olmuş olabileceğini söylemişti. Buradan çıktıktan sonra direkt onun yanına gitmeliydim.

Kahvemi yudumlarken yanımda hissettiğim hareketlilikle oraya döndüm ama Sinan'ı burada görmeyi asla beklemiyordum.

Yanımdaki boşluğa oturduğunda gülümseyerek bana döndü. Kaşlarım çatıldı. Onun burada ne işi vardı?

Sinan,"Nasılsın?" diye sordu. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden.

Şu an heyecanlanmam mı gerekiyordu? Bilmiyorum ama ben heyecanlanmamıştım. Ya da en ufak bir kalp çarpıntısı ya da ne bileyim ufacık bir tepkinin bile izi yoktu bedenimde. Sarı saçları tepedeki güneş sayesinde daha çok parlarken mavi gözleri güneşten dolayı kısılmıştı. Önceden olsa yine heyecanlanmazdım ama bir hayranlık olurdu bakışlarımda. Şimdi o da yoktu.

Sen onu unutmayı başardın.

"İyiyim," diye düz bir cevap verdim önüme dönerek.

Alaylı bir sesle,"Ben de iyiyim." dedi.

Derin bir nefes alarak ayağa kalktım. "Ben gidiyorum. İyi günler."

"Kahven bitmedi." dediğinde birkaç adım uzağımdaki çöp kutusuna bardağı attım. "Artık bitti."

Özür dilerim benim güzel kahvem.

Uzaklaşacağım sırada bileğimi tuttu. Öfkeli gözlerimi gözlerine değdirerek sert bir şekilde bileğimi elinden kurtardım.

"Ne yapıyorsun?" Diyerek çıkıştım.

Hiç oralı bile olmadan, "Konuşalım mı biraz?" dedi.

Gayet net çıkan sesimle,"Hayır." dedim.

"Sahra." Diyerek ayağa kalktı ve tam karşımda durdu. "Neden bilmiyorum ama benden kaçtığını hissediyorum."

Alaylı bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Daha düne kadar sevdiğimi söylediğim adama karşı şu an hissettiğim tek şey öfkeydi. Üstelik kardeşime vurmuş olması... Ah! Sanırım bu asla aklımdan çıkmayacaktı. "Senden kaçmıyorum. Seninle konuşmak istemiyorum." dedim ve bir iki saniye gözlerine bakıp şaşkınlığını izledim ve ardıma bile bakmadan gittim.

Onu kırmış mıydım, bilmiyordum ama kesinlikle pişman değildim. Ben tam onu unuttuğumu düşünürken; ki bu olmuştu onu unutmuştum, karşıma çıkmasını istemiyordum.

Omzumun üstüne gelen saçlarımı arkaya ittirdiğimde havanın birden karardığını ve bulutların güneşi kapattığını gördüm. Yağmur yağacaktı sanırım. Hızlı adımlarla otobüs durağına doğru yürümeye başladığımda arkadan hızla gelen arabanın birden yanımda fren yapmasıyla irkilerek bakışlarımı arabaya çevirdim.

Yavuz abiydi.

Sürücü koltuğunun yanındaki camı açtı ve "Konuşmamız lazım." diyerek başıyla binmemi işaret etti. Kaşları yine çatıktı ve oldukça öfkeli gözüküyordu.

Bugün neden herkes benimle konuşmak istiyordu?

Ve neden içimi anlamsız bir korku kaplamıştı? Konuşmak istemiyordum. Hayır, bunu kesinlikle istemiyordum.

"İstemiyorum." Dedim çenemi kaldırarak.

Kaşları imkanı varmış gibi daha da çok çatıldı ve sert bir sesle, ?"Sahra konuşmamız lazım. Artık bir şeylere açıklık getirmenin zamanı gelmedi mi sence de?" dedi.

💫

Merhaba! Nasılsınız? Ben iyiyim umarım siz de iyisinizdir.

Yavuz: Konuşmamız lazım.

Sahra: Şey mi dostum?

Yavuz ne konuşacak sizce? Evet, kesinlikle tahmin etmesi çok zor(!)

Bölümü nasıl buldunuz?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🌸

Sizi seviyorum❤

Haftaya perşembe görüşmek üzere 🧚‍♀️

המשך קריאה

You'll Also Like

1.4M 52.4K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.8K 257 30
Çocukluğun da babasından şiddet görmüş , çocukluğu elinden alınmıştı. Bir çocuğun hayatını ellerinden alırsanız ne olur ? Çocukluğun da yaşadığı trav...
Mavi Ay נכתב על ידי Mai🦋

ספרות חובבים

287K 16.4K 152
Tolga hırkasını giyerken Aybüke gülümseyerek bakıyordu ona. Tolga da gülerek gelip banka, yanına oturdu. "Üşüdüm ben ya. Bu akşam biraz serin mi?" A...
129K 5.2K 36
|Yarışma 4.sü|Kızıl saçlı bir prenses;Isabella.Annesi ve babasını düşman ülkenin askerleri öldürüyor.Isabella'yı da kaçırıyorlar.Tam öldürülecekken p...