nothing like us, taekook

Autorstwa merhope

433K 41.3K 56.2K

Kim Taehyung'la, beni terk etmesinden yıllar sonra bir arkadaş buluşmasında yeniden karşılaştığımızda değişen... Więcej

0: "Zamanın eli değdi bize."
1: "Yok, öyle el gibi durma, gül biraz; sana gülmeler yaraşır."
2: "Ben inerken en dibe ağır, sen, seni gördüğüm ilk günden bile güzelsin."
3: "Sen kendime yaptığım en büyük saygısızlıksın."
4: "Aslında bu kadar da kırılgan değildim kendi yarattığım düşmanlara yenildim"
5: "Acına da gülerim bin kere, derdini de çekerim çok kere."
6: "Alıp da başını gitmek istersin, karanlık sokaklar; kör, sağır, dilsiz."
7: "Gonca yüklü dallarıma ayaz vurdu."
<Sorular | Playlist>
8: "İnsan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim."
9: "Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar."
━Duyuru
10: "Döndürebilsek bile zamanı geriye, aşk bitmiş be aşk..."
11: "Seni pamuklara sarmalar sararım; ne bedel isterim ne hesap sorarım."
12: "Sevgilinin nazına doyulur mu?"
13: "Hepsi aşktan..."
14: "Bu kalçalara yağmur gibi defalarca kez yağdırabilirim."
16: "Bu vuslat çok başka, hem yanlış hem doğru."
17: "Gecenin en güzel yanı sensin.."
18¹: "Bir aşk, iki ağız."
18²: "Gonca gibi, diken gibi.."
19: "Bizim gibisi gelmeyecek."

15: "Son bakış."

12.8K 1.1K 729
Autorstwa merhope

vizelerim yeni bitti ve ben de hemen geldim🥳(biliyorum geç geldim ama keyfi bir durum için değildi, vizelerim yüzünden geç kaldım!!!)

beni her zaman beklediğiniz için çok teşekkür ederim😭

⚠️

bölümde cinayet tasviri var! kan, cinayet, ölü gibi şeyler sizi tetikliyorsa lütfen koyu renkli, italik cümleleri okumadan geçin♡♡

özel bir bölüm, düşüncelerinizi cidden çok merak ediyorum. yorumlarınızı beklediğimi bilin<3

medya:
sezen aksu-son bakış (dinleyerek okuyun lütfen!!!)

***

Danışmandaki kadının bizi yönlendirdiği odaya sonunda vardığımızda öyle çok gergindim ki, ne kadar derin nefes alırsam alayım ciğerlerim rahatlamıyor, yine nefessiz kalıyordum. Gerginliğin bedenimdeki etkileri yalnızca bu da değildi; Taehyung'un elini kavrayan sağ elim buz kesmişti, omuzlarım canımı yakacak kadar sertçe kasılıyordu ve içinde olduğumuz durum konusunda pek mantıklı düşünemiyordum. Şimdi bu odadan içeri girecektik ve bizi Taehyung'un babasının cansız bedeni karşılayacaktı. Taehyung ne gibi bir tepki verirdi tahmin dahi edemiyordum. Belki de yıllar önce benim verdiğim tepkinin bir benzerini mi verirdi ya da kişiliğini ele alırsak sessiz kalabilirdi.

Fakat bu mümkün müydü? İnsan babası ve aynı zamanda ilk düşmanı öldüğünde sessiz kalabilir miydi? Yıllarca ona karşı dolmuşken ve sonunda onu böylesine savunmasız bir şekilde yakalamışken bunun pek de mümkün olduğunu düşünmüyordum. Sabah Taehyung beni arayıp titreyen sesiyle, "Lütfen bana gel." demiş ve üzerimi bile değişmeden yanına gelmemi sağlamıştı ve bu sayede babasının öldüğünü de öğrenmiştim. O andan beri de bu sorular kafamda cirit atıyordu.

Açıkçası Jiyeon noona'nın, Taehyung'un ve hatta benim dahi hayatımı mahvettiği için babasının ölümü normalde beni sevindirecek bir haberdi ama Taehyung'un soğuk ifadesi ve bomboş bakan gözleri yüzünden sevinmek yerine yalnızca endişelenmiştim. Bu soğukluğunun sebebini haberin onu şok etmesine bağlamıştım ama kriz geçiriyormuş gibi titreyen elleri bunun yalnızca şokla alakalı olmadığını anlamamı sağlamıştı.

Daha arabadayken kavrayıp parmaklarımızı iç içe geçirdiğim elleri hâlâ daha titriyordu ve babasının odasının kapısına varmamızla bu titremeler artmış, yankısını kendi elimde dahi hissetmeme sebep olmuştu. Baş parmağım elinin üstünü usulca okşamaya başladığında Taehyung yaklaşık iki dakikadır öylece önünde beklediğimiz kapıyı bir anda aralayıp odaya doğru ilk adımı attığında istemsizce nefesimi tutup göğsümü şişmesine neden oldum.

İçeri girdiğimiz anda bizi karşılayan manzara fazlasıyla karamsardı; Taehyung'un babasının bedeninin yattığı yatağın hemen yanında titreyerek ağlayan orta yaşlı bir kadın vardı, ağlayan bedenin arkasındaysa ellerini kadının omuzlarına destek olmak ister gibi yerleştirmiş bizim yaşlarımızda bir genç duruyordu. Taehyung'un elimi kavrayan parmakları kasılıp elimi sıkmaya başladığından ötürü bakışlarım, ikiliyi incelemek için üzerlerinde pek fazla duramamıştı fakat yine de gözlerimi çekmeden önce paralelimdeki gencin yüzündeki ürkütücü ciddiyeti seçebilmiştim. İfadesi beni rahatsız etmedi desem kesinlikle yalan söylemiş olurdum ama bunun üzerinde çok da durmama gerek kalmadı çünkü bizim odaya girmemizle birlikte ikisi de ağır adımlarla terk etmişlerdi odayı.

Bakışlarım önce Taehyung'la birleşen ellerimizi buldu, hemen sonrasındaysa Taehyung'un ciddi ifadesindeydi. Dolgun kirpiklerinin çevrelediği bakışları öylesine soğuktu ki, kasılan çenesine rağmen hiçbir şey hissetmiyormuş gibi düşünmeme neden oluyordu fakat yine de içinde kopan fırtınaların ruhundaki dalları kırdığını biliyordum çünkü bu ânın bir benzerine ben yaşamıştım; şok olduğum için oldukça sakin bir ifade yüzümde bekleyedururken kafamın içindeki sesler hep beraber annen öldü## diye çığlıklar atıp duruyordu ve kalbim çok yoğun bir şekilde ağrıyordu. Tadını hâlâ daha unutamadığım lanet ağrı o güne kadar gerçekten hiç acı çekmediğimi fark ettirmişti bana.

Hiçbir ağrı annemin öldüğünde hissettiğim kalp ağrısıyla bir tutulamazdı kesinlikle. Tüm kemiklerim aynı anda kırılıyormuş gibi hissettiriyordu; nefes alamıyordum, düşünemiyordum ve en kötüsü bu ağrının bir ilacı da yoktu, annemin dizlerine yatıp geçmesini bekleyemezdim, ki zaten ağrı annemin sonsuza kadar benden gittiğinin bir habercisiydi.

Tüm dermanımın beni terk ettiğini o ağrı fark ettirmişti.

Geçmiş, soluklarımın üzerine çöküp nefeslerimin ciğerlerime olan etkisini daha da etkisiz kılmaya başlarken Taehyung'un gözleri, ilk geldiğimiz andan itibaren yataktaki cansız bedenin üzerindeydi. Ne hareket ediyor ne de bir şey diyordu, yalnızca üzerine örtülen beyaz çarşaf göğsüne doğru indirildiği için solmuş yüzü gözüken babasını izliyordu ve bu gergin an bir müddet daha devam etti. Bu süreçte yaptığım tek şey baş parmağımla elinin üzerini oval daireler çizerek okşamaktı çünkü yapabileceğim başka bir şey yoktu. Babasından yıllardır nefretten başka bir şey görmemiş bir çocuğa farklı şekillerde destek olmak imkânsızdı, ne yaparsam yapayım kafasındaki çığlıklar susmayacak ya da anıların aklına düşüp durması son bulmayacaktı, aksine her bir hareketim onun yükünü daha da arttıracaktı.

En büyük arzularımdan biri Taehyung'un babasından hesap sormak ve yüzüne güçlü bir yumruk geçirmekti ama şimdi tek yaptığım öylece bembeyaz kesilmiş solgun yüzünü seyretmekti. Bırakın bağırıp çağırmayı sinirlenemiyordum bile. Gerginliğim tüm hislerimin üstüne örtülmüş gibiydi ve bir de Taehyung için endişelendiğimden babasının ölmüş olduğu gerçeğine odaklanamıyordum bile. Tüm alakam Taehyung'du ve Taehyung'daydı.

Hatrı sayılır bir süre bekledikten sonra Taehyung cesaretini toplamış olacak ki sıkıca kavradığı elimi bırakıp usul adımlarla yatağın yanındaki deri kaplı sandalyeyi kucakladı ve babasının bedenine paralel olacak şekilde yerleştirdi, bir-iki saniye sonraysa bedeni sandalyeye yerleşmişti zaten.

Bense eğer düşerse### tutmak için bedeninin sağ tarafında kalan duvara sırtımı yaslamış gergin bir şekilde onu bekliyordum.

Bir süre her şey aynı şekilde devam etti; birbirine yasladığı ellerini dizlerinin arasına yerleştiren Taehyung, öylece babasının bembeyaz kesilmiş yüzünü sessizce izlemeye devam etti, bu sırada bize eşlik eden tek ses ikimizin dudaklarından dökülen kesik soluk sesleriydi fakat Taehyung'un soğuk kanlılığı öyle çok baskındı ki kendi bedenimden yükselen sesleri bile tam olarak işitemiyordum bile.

Taehyung'un atmaya cesaret edemediği çığlıklar can bulmuş nefes seslerimizden bile daha gürdü ve bu gerçek kalbimdeki ağrının yoğunlaşmasına neden olan şeydi.

Sevdiğiniz birini kaybettiğiniz bir andaysanız zamanı dakikalara sığdırmak kesinlikle mümkün olmuyordu. Geçen bir dakika bir saat gibi hissettirebiliyordu ve şimdi de öyle bir andaydık, sevdiğim bir insan olmasa bile cenazenin yanında olduğumuz için zamanın farkında bile değildim. Taehyung'un o sandalyeye oturmasının üzerinden kaç dakika geçtiği konusunda hiçbir fikrim yoktu, yalnızca asırlık gibi hissettiren bir vaktin ardından dolgun dudakları hafifçe iki yana kıvrılıp yüzünde farklı bir ifade görmemi sağladığında ne kadar gergin olursam olayım gülüşünün kasıntı olduğunu bakışlarına ulaşmamasından ve dudaklarının titremesinden fark edebiliyordum.

Sanki iki görünmez parmak dudak kenarlarını zorla iki yana çekiştirmişti.

Taehyung gülümsemesine ters düşen bir şekilde, oldukça soğuk bir ses tonuyla, "Sonunda senden kurtuldum." diye sakince konuşup kendi sessizliğini parçaladığı sıra nefesimi tutmadan edememiştim. "Sonunda senden, üzerimden hiç çekmediğin o nefret dolu bakışlarından kurtuldum." dedikten hemen sonra yutkunarak kendi sözünü kestiğinde derince bir nefes çekti içine, siyah tişörtüyle örtülü göğsü şişerken hayret eder gibi kıkırdadı hafifçe ve, "Kurtuldum fakat neden mutlu değilim hiç?" diye sordu.

Başını aşağı eğerken daha kısık bir sesle, "Sonunda istediğimi elde ettim işte, neden böyle hissediyorum?" şeklinde sorusunu yinelediğinde çok küçük duruyordu. Karşımda otuzuna merdiven dayamış Kim Taehyung değil de babasının dizinden kalkmayan Taehyung var gibiydi ve bu hali onu sarıp sarmalamak istememe neden oluyordu.

Sessizlik bu andan sonra yeniden Taehyung'u ele geçirdiğinde bu durumun uzun sürmeyeceğinin bilincindeydim. Bu, Taehyung'un babasıyla hesaplaşmak için son şansıydı ve uzun yıllardır bunu beklediğinden dolayı böylesine suskun kalmayacaktı kesinlikle. Ki öyle de olmuştu; birkaç dakika sonra sessizliği bölen şey burnunu çekiş sesiydi ve Tanrı biliyor ya, bu sesi işitmesem eğdiği başı yüzünden ağlamaya başladığını fark etmezdim bile.

"Onlarca farklı zamanda binlerce kez ölmeni diledim," Sesinin desibeli düşük, tonuysa ağlamaya başladığı için olsa gerek boğuktu. "binlerce kez ölmen için dua ettim, binlerce kez.. Neden şimdi öldün ki? Sana kendimi kanıtlayacağım vakit neden gittin?"
Taehyung cümlelerini yinelerken kafamın içinde yankılanan ses Taehyung'a değil bana aitti; sekiz yıl önceki Jeongguk'a.

Yıllar önce annemin bedeni salonumuzda boylu boyunca yatarken bir elim boğazı kesik olduğundan ötürü geriye doğru düşmüş kafasına destek olarak kesiğin derinliği yüzünden açılmış olan boynu ve başının arasındaki boşluğu kapıyor, diğer elimse kesiğin olduğu kısma baskı yapıyordu. O vakit ben daha eve dahi gelmeden annemin ölmüş olduğunun farkındaydım, şah damarı parçalanmıştı ve nefes alamıyordu ama aktif olan sinirleri yüzünden parmaklarının hareket ettiğini görmüşken nasıl ambulans gelene kadar onun için çabalamazdım ki?

Bir insanın annesinin öldüğünü kabullenmesi kolay bir şey değildi ve ben o gün şoktaydım. Annem boğazı kesilerek öldürülmüş, onu öldüren babamsa kendisini salonumuzun tavanına aşmıştı. Öyle bir anda ne annemin öldüğünü çabucak kabullenmem mümkündü ne de annemin parmaklarının hareket etmesinin sebebinin aktif sinirleri olduğunu fark etmem.

İşte şimdi zihnimde yankılanan, Taehyung'un cümlelerine epey benzeyen cümleleri o zaman kurmuştum. Bir elim annemin boynundaki kesiğe tampon yaparken bedeni tavandan sallanan babama, "Ölmen için her gece dua ettim, neden şimdi intihar ettin?" diye sorduğumu hatırlıyordum. O anki ses tonum bir fısıltıdan farksızdı, bedenim tir tir titriyordu ve bakışlarım annemin öldüğü halde açık kalan gözleriyle babamın kapalı göz kapakları arasında mekik dokuyordu. Sonrasında fısıltım, "Neden yalnızca kendi canına kıyıp bizi de kurtarmadın ki?" cümlesiyle birlikte kocaman bir çığlığa evrilmişti, mahallemizde yankılanan ambulansın sesini bile bastıran bir çığlık.

Tanrı'ya yıllarca babamın canını alması için dualar etmiştim fakat ölürken peşi sıra annemi de götüreceğini bilmiyordum. Bilseydim eğer asla dua etmez, onu kendi ellerimle öldürürdüm. Şiddetinden ötürü öğrenmek zorunda kaldığım çaresizlik yüzünden ona ne bir tokat atabilmiş ne de belli bir yaşa kadar kendimi ya da annemi tam olarak ondan koruyaybilmiştim ama annemi öldüreceğini bilseydim yemin ederim ki yapardım bu. Dualarla yetinmez ve onu kendi ellerimle, ikinci bir kez dahi düşünmeden öldürürdüm

Bu kadar net konuşabilmemin sebebi artık babam öldüğü için ondan çekinmemem falan değil annemin ölmüş olmasıydı. Eğer bilseydim tüm çekincelerimi bir kenara bırakır ve bana öğretilmiş çaresizliğe rağmen gücün bende olduğunu kendime hatırlatır ve onun canını kendi ellerimle alırdım.

Yıllar geçmesine rağmen hâlâ daha dipdiri bir şekilde zihnimde yaşayan düşüncelerim göğsümü ağrıtırken geçmişi düşünmeme ara vermeme neden olan şey Taehyung'un dudaklarından hıçkırık eşliğinde dökülen, "Neden şimdi?" sorusuydu. Hastanenin krem fayanslarla döşenmiş zeminine dalmış bakışlarım anında gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü bulurken aynı zamanda düşüncelerime ne denli dalmış olduğumu da fark ettim. Taehyung'un gözyaşları boynuna değin inerek boynunu saran tenini parlatmayı başarmıştı. Genzinden minicik hıçkırıklar yükseliyordu ve Taehyung bu hale gelirken ben hiçbir şeyin farkında değildim, yalnızca düşünüyordum.

Bu gerçek kendime sinirlenmemin sebebiyken damaklarımın ağrımaya başlamasının nedeni dişlerimi sıkmamdı. Bakış açımı dolduran Taehyung burnunu çekti sertçe, gözyaşları iri taneler halinde yanaklarına dur durak bilmeden akarken dudaklarından omuzlarını bile sarsacak güçte bir hıçkırık döküldü, hıçkırığı takip eden şeyse, "Neden şimdi?" sorusuna eşlik eden tiz bir çığlıktı. Kalın sesini törpüleyip tiz bir hale getiren çığlığı duvara yaslı bedenimin irkilmesinin nedeniyken Taehyung'un bacaklarının arasındaki elleri babasının üzerine örtülen beyaz çarşafı sıkı sıkıya kavradı ama öylece durmak yerine Taehyung konuştukça o çarşafı çekiştirip durdular.

"Ölmen için her gece dua ettim ama şimdi- Şimdi sana tam da kendimi kanıtlayacağım zaman gitmeyi neden tercih ettin?" sorusuyla birlikte çarşafı çekiştirip babasının bedenini sarstığında aynı anda Taehyung'a ve kafamdaki geçmişin seslerini susturmaya fazla odaklıydım. "Hayır, bu şekilde- böyle kolayca ölmene izin vermeyeceğim." dediğinde onun haykırışını kafamın içinde yankılanan bana ait, yıllanmış haykırış takip etti: "Yaptıklarından sonra böylesine basit bir şekilde ölmene izin vereceğimi mi sandın?"

Çığlıklarımın kafamda yankılanmasına engel olamıyordum, tamamen Taehyung'a odaklansam bile cümleleri benim cümlelerime fazlasıyla benziyor olduğundan mı bilinmez, bağrışlarını benim bağrışlarım takip ediyordu.

Taehyung, babasının bedenini daha sert bir şekilde sarsmaya başladığında, "Kalk!" diye en yüksek desibelden hırıltılı bir sesle haykırdı. Boynundaki ve alnındaki damar sinirden kızarmış tenine rağmen patlayacak kadar belirginleşirken hıçkırmaya ve babasının bedenini sarsmaya devam ediyordu. "Kalk! Kalk hadi! Vermen gereken bir sürü- Bir sürü hesap var!"

"Aç gözlerini! Anneme nasıl kıydığının hesabını vereceksin!"

"Annemi neden yaşayan bir ölüye çevirdiğinin hesabını vereceksin önce!" diye yeniden bağırdığında iç çekişleri ve hıçkırıkları öyle çok yoğunlaşmıştı ki, nefes alamadığını düşünmeden edemedim. Kollarım onu hemen şimdi saramadıkları için sızım sızım sızlıyorlardı ama kendimi zapt etmek zorunda kaldım çünkü bu son şansıydı ve şimdi içindeki zehiri kusamazsa asla tam olarak rahatlamayacaktı.

Evet, hesap sorduğu bedenin ruhu sıyrılmıştı ama bu, mezar taşına haykırmaktan daha iyi bir seçenekti. Özellikle de yıllarca psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğünüz için çaresizliği öğrenmiş, bu yüzden de güç size geçtiğinde bile hesap sormaktan ya da size tokat atmak için kalkan elin bileğini tutup o tokadı durdurmaktan hep çekinmişseniz bedenin ruhu göğe yükselmiş olsa bile hesap sormak için iyi bir seçenekti.

Hislediğim gerginlik yüzünden midem yoğun bir şekilde ağrıyordu. Kafamın içindeki susmayan çığlıklar başımı ağrıtıyor, Taehyung'u öyle içli içli ağlarken görmek ruhumun sancımasına neden oluyordu ve hiçbirisini durduramıyordum. Yalnızca öylece durmuş Taehyung'un kinini kusabildiği kadar kusmasını bekliyordum.

"Sonrasında da," İç çekişine karışmış hıçkırığı sözünü kesti ve babasının bedenini sarsan ellerinin durmasına neden oldu bu birkaç saniyelik bir şeydi, hemen sonra Taehyung hareketlerine ve konuşmaya devam etti. "Sonrasında da yaşadığın halde beni neden babasız bırakmanın hesabını vereceksin!"

"Beni yıllardır babasız bırakıyor olman tatmin etmedi mi seni? O yüzden mi annemi aldın benden?"

"Bana attığın her bir tokadın," Yüzü tahminimce sinirden kıpkırmızıydı, göğsü çok hızlı yükselip alçalıyordu ve sesindeki acının tonu dudaklarından dökülen her bir harfle daha da yoğunlaşıyordu. Tamamen yıkılmıştı ve onun bu kalbimi ağrıtan halini net bir şekilde gördüğüm son andı bu an, çünkü Taehyung'un içli ağlayışları ve sorduğu soruların anılarımı zihnime düşürmesi gözlerimin dolmasına, görüşümünse bulanıklaşmasına sebep olmuştu. "ben sevgini hissetmek için çırpınıp dururken nefretle bakıp kendimden tiksinmeme sebep olan o bakışlarının hesabını vereceksin!"

Taehyung'u görebilmek için gözlerimi ne kadar kırparsam kırpayım gözyaşlarım kendini yeniliyor ve görüşümü bulanıklaştırıyordu, bu yüzden bana ait olan, "Yalnızca sevgini istedim, fazlası yok. Bu kadar mı zordu senin için kendi evladını sevmek?" cümleleri kafamın içinde yankı bulurken gördüğüm şey babasına hesap soran Taehyung değil de tavandan sarkan canavarının bedenini ayaklarından tutmuş sarsan on dokuz yaşındaki Jeongguk'tu. Ellerinin annesinin kanıyla kaplı olduğunu görebiliyordum. Hıçkırıklarını duyabiliyordum fakat bu hıçkırıklarının sebebi babasına hesap sorarken sinir krizi geçirmesi değil ambulans doktorlarının annesinin bedenini onun ellerinin arasından almasıydı.

Mide özsuyumun boğazımı dürtüşünü hissediyordum, annemin bedenini aldıkları an kafamın içinde tekrar ve tekrar yaşanması uzuvlarımı ağrıtmaya başlamıştı ve gözyaşlarım asla durmuyordu. Yaşlar yanaklarımdan taşıp boynumu ıslatırken derince nefesler almaya çalıştım ama bu konuda pek de iyi olduğum söylenemezdi, hâlâ daha nefes nefeseydim ve şimdi gözyaşlarım ağzıma sızdığı için tadını dilimde hissediyordum.

Parmaklarım yumruk halini alırken yeniden Taehyung'un bağrışını ve ona eşlik eden kendi bağrışımı işitmiştim: "Dizlerine oturup senin gibi olmanın hayali kuran bir çocuğun kahramanını elinden almanın hesabını da vereceksin!"

"Benim kahramanımı bir canavara dönüştürdün sen! Diğer çocukların canavarı yatağının altında saklanırken ben canavarımla aynı masada yemek yiyordum, hepsi senin suçun, bunların hesabını vermeden gidemezsin!"

Taehyung'un hıçkırık seslerine farklı ve yüksek desibelli bir ses karıştığında parmaklarım, gözyaşlarımı silmek için anında gözlerimi buldu, birkaç saniyenin sonunda görüşümü engelleyen yaşlar yok olduğunda gördüğüm ilk şey Taehyung'un sertleşen hamleleri yüzünden yataktan düşebilecek kadar çok sarsılan bedendi. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti, alnındaki damar sanki daha da şişmiş gibiydi ve bedeni hıçkırıkları yüzünden yoğun bir şekilde sarsılıyordu. Bedeni bu haldeyse ruhunun ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyordum çünkü tüm bu hıçkırıklarının ruhunu onlarca kat fazla sarstığını biliyordum.

Taehyung ruhundaki yıkımları hâlâ daha fark edemediğini belli edercesine babasının bedenini sarsmaya ve, "Kalk! Kalk! Kalk ve benden bir halt olduğunu gör!" diye, konuşmasını sürekli bölen hıçkırıklarına rağmen bağırmaya devam etti. "Sürekli mutsuz olacağımı, tek başıma ölüp gideceğimi söylüyordun. Kalk ve tek olmadığımı, ne kadar mutlu olduğumu gör!"

Babasının bedeni Taehyung'un sarsmaları yüzünden yatakta birkaç santim kayarken Taehyung hiçbir şeyin farkında değildi, yalnızca, "Kalk! Kalk! İstediğinin olmadığını, Jeongguk'la yeniden birlikte olduğumuzu gör!" diye hıçkırıklarının peşi sıra bağırıp duruyordu. "Kalk ve sana rağmen hâlâ daha yaşamayı sevdiğimi gör! Kalk ve başarısız olanın ben değil sen olduğunu gör!"

Bu cümlelerinden sonra öfkesi, çığlıkları ve babasının bedenini sarsan elleri bir anda duruldu. Odayı onun hıçkırık sesleri ve benim burun çekişlerim doldururken elleri hâlâ daha babasının üzerini örten çarşafı sıkıca kavrıyordu, gözyaşları, tıpkı benim gözyaşlarım misali yanaklarına doğru düşmeye devam ediyordu ve hem iç çekişleri hem de hıçkırıkları omuzlarını sarsıyordu. Parmaklarım görüşümdeki bulanıklığı yok etmek için gözlerime tırmanıp sorunu ortadan kaldırdıkları sıra Taehyung başını usulca öne doğru eğdi. Dalı kırılmış bir goncaya benziyordu.

Onu tam şu anda kucağıma almak ve buradan defolup gitmek istiyordum ama Taehyung'un diyeceklerinin bitip bitmediğini bilmiyordum ve şimdi onu buradan götürürsem bana bu noktada sinirlenebilirdi ki bunu yargılamazdım bile ama sorun bu değildi. Taehyung bana ne kadar öfkelenirse öfkelensin öfkesini bana yansıtmayacak ve içine atacaktı. Bunu istemiyordum, bana öfkelenmesini ya da içinde biriktirmesini hiç ama hiç istemiyordum.

Birkaç dakika geçti, Taehyung'un hıçkırıkları dinip yerini iç çekişlere bıraktı ve eğdiği başını kaldırıp bakışlarını babasının yüzüne çevirdi. Yüzü sırılsıklamdı, aralıklı dudakları titriyordu ve omuzları da iç çekişleriyle beraber yükselip alçalıyordu. Parmakları aralandı, elleri çarşafı serbest bırakıp çarşafın altında duran ele uzanarak kavradı. Derisi buruşmuş el iri ellerinin arasında kaybolurken dudaklarından dakiklar sonra kocaman hıçkırık ve hıçkırığı takip eden, "Lütfen kalk!" cümlesi döküldü. Kısık sesiyle var olan cümlesi bir emir değil yalnızca bir rica, hatta bir yalvarmaydı. "Lütfen kalk, şimdi değil, bu şekilde gitmemelisin. Lütfen!"

Hıçkırıkları yüzünden parçalanıp duran ricasını dile getirdikten sonra başını babasının karnına yasladı ve o şekilde, "Lütfen," diye zikrederken ağlamaya devam etti.

Bu âna kadar Taehyung'un yalnızca sinirden ve hırstan ağladığını sanıyordum ama bu cümleleri ağlamasının sebeplerinin sadece bunlar olmadığını fark etmemi sağlamıştı. O, aynı zamanda sekiz yaşındaki Taehyung'un kahramanı öldüğü için ve birlikte huzurla geçirebilecekleri halde tamamen kavgayla geçen zamanları için de ağlıyor olmalıydı. Bu gerçek titrememe neden olduğunda parmaklarım yeniden gözlerimi bulup gözyaşlarımı sildi.

Taehyung'la tamamen farklı hayatlarımız vardı fakat birçok şeyde konusunda kaderimiz keşiyordu; ikimiz de hayatımızdaki ilk ve en güçlü düşmanlarımızla beraber babalarımızı da sonsuzluğa gömüyorduk.

Ne kadar sürdü bilmiyorum ama bir süre sonra hıçkırıkları ve iç çekmeleri tamamen dindi. Sonra oturduğu sandalyeden kalktı, onunla beraber ben de yaslandığım duvardan ayrılıp birkaç adımla dibine vardığımda Taehyung babasının göğsüne inmiş olan çarşafı kavrayıp yüzüne doğru usulca çekmeye başladı ama yüzünü hemen örtmedi. Önce alnına ufacık bir öpücük kondurdu, sonra alnını alnına yasladı ve, "Böyle olmayabilirdi," diye fısıldayışını işitmemi sağladı gözyaşları babasının yüzüne damlarken. "şimdi sana hesap sormak yerine benden gittiğin için ağıtlar yakabilirdim. Gerçekten böyle olmayabilirdi, ben senin ölüşüne daha sen yaşarken bile şahit olmayabilirdim mesela; bu senin ilk ölüşün olabilirdi ve ben sen yaşarken babasız kalmayabilirdim."

Cümleleri dudaklarını terk ettikten hemen sonra başını yeniden kaldırdı, dudakları kendi gözyaşıyla ıslanmış göz altını öptü ve, "Umarım ruhun asla huzura ermez." diyip çarşafla babasının yüzünü örttü ve sanıyorum ki babasıyla olan hesabını da eksiğiyle fazlasıyla öylece kapattı.

Dermanı kalmamış gibi yavaşça arkasını döndüğünde anında kollarımı bana sarılması için araladım ve Taehyung beni hiç bekletmedi. Varlığımı sanki yeni fark etmiş gibi, "Jeongguk," dedikten sonra ağlayışı yeniden şiddetlendi ve kendisini kollarımın arasına bıraktı. Kollarını anında boynuma dolarken benim ellerim hemen uyluklarının arkasını kavrayıp bedenini yükseltti ve tek seferde Taehyung'u kucağıma almamı sağladı. Ruhen yorgun olduğunu biliyordum ve adım atacak gücünün olmadığını da ayağa kalktığı anda fark etmiştim, bu yüzden kucağıma almam en mantıklı seçenekti.

Ayrıca birinin yanında olduğunu hissetmeye de ihtiyacı vardı.

Gözyaşları boynumu ıslatırken bacaklarını belime doladı, sol kolum ince belini deri ceketinin altından sarmalarken sağ elim sırtını okşamaya başladı ve öylece odadan çıktık. Odanın kapısında bir hasta bakıcıdan başka kimse yoktu ve tahminimce o da Taehyung'un çığlıklarından dolayı gelmişti ama garip bir şekilde bizi uyarmamıştı da. Paranın gücü inkâr edilemezdi gerçekten.

Kucağımdaki bedenle beraber koridordaki asansöre yönelediğimde Taehyung, "Bugün," dedi ağlarken. "bugün onun doğum günüydü ve annesinin de ölüm yıldönümü."

***

umarım bölümü sevmişsinizdir, aylardır bu bölümü hayal ettim fakat asla ama asla istediğim gibi yazamadım🤪 yine de sevdiginizi umuyorum♡♡

bu arada bundan sonraki tüm bölümlerde bir şekilde cinsellik var ve biz ramazan ayındayız😅

son olarak, geçen bölümün başlığı yüzünden annemle aramızda geçen kaotik konuşmayı alta ekliyorum sonuçta gülmek hakkımız😁😂🤣

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

54.4K 2.6K 16
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
132K 22.7K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
514K 58.8K 34
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
82.3K 11.2K 15
taehyung'un en yakın arkadaşına karşı duyguları vardı.