Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]

By Nneoll

21.8K 3K 6.5K

Bir gün, garip alışkanlıkları olan sessiz adam Xiao Zhan, hep bindiği 18.15 metrosunda garip bir çocuk olan W... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[17]
[Final]

[16]

959 144 429
By Nneoll

[16]~"Ve yapacağım, seni sonsuz kez öpeceğim."

Renkler kıvrılıyor, çizgilere doluyor ve ortaya çıkan desenler yeni anlamlara gebe kalıyordu. Şüphesiz bu desenler devamlılık sağladığı takdirde bilinmeyen güzel sözlere de denk gelecekti. Fakat çizgiler yarım kalıyor, renkler ahengini yitiriyor ve Yibo ise odaklanamıyordu.

"Pişt çocuk."

Kendisine seslenen adama cevap vermek yerine sabır dileyerek başını sağa çevirdi. Sabahtan beri onu rahatsız eden, uğraşan ve bundan zevk alan Haoxuan ise durmadı. Masasından kalkarak Yibo'nun oturduğu masaya yaklaştı. Pek sık göremediği çocukla uğraşmak ona göre zevkliydi.

Yibo onun geldiğini görünce çizim yaptığı tabletini bırakıp koşarak çalışan Zhan'ın yanına gitti. "Gege bu adam beni rahatsız ediyor."

Eliyle suçlar gibi onu gösterdiğinde bir yandan da büyüğün omzunu tutarak sarsıyordu. " Ona kız, benimle uğraşıp duruyor."

Zhan masasındaki boş kağıtlardan birini hızlıca buruşturup gülen Haoxuan'a attı.Sesi öfkeli olmamasına karşılık uyarı niteliği taşıdığı kesindi. "Sevgilimi rahat bırak, alçak adam."

Kafasına kağıt gelmesine rağmen gülmekten tek bir saniye geri durmayan Haoxuan işiyle ilgilenen Zhoucheng'in masasına oturduğunda onun kolunu tuttu ve kendisine bakmaya zorladı.

"Bana alçak adam dedi, duydun mu Zhoucheng?"

Zhoucheng kolunu geriye çekip işinden alıkonulmanın siniriyle gözlerini devirdiği sırada masasında oturan arkadaşı konuşmasına devam etti. "Bu var ya bu. " Elini havaya kaldırıp Yiboyla ilgilenen Xiao Zhan'ı işaret etti. " Hiç beklemezdik evet ama aşık olmuş."

Bu yeni bir olay değildi, kendisi de yeni duymuş sayılmazdı. Ama neredeyse her gün sessiz ve sakin olarak tanımladığı arkadaşının aniden değişmiş olmasına atıflarda bulunuyor ve bu konu üzerinde gevezelik ediyordu. Xiao Zhan onun sözlerine pek aldırmazdı fakat Haoxuan'ın bugünkü hedefi Yibo olduğundan bir şeyler söylemeden durması oldukça zordu.

Zhoucheng gözlerini yeniden devirdi, Zhan ise onu umursamaya çalışarak Yibo'yu yanına çekti. "Gel benim masamda çalış, ayrılma yanımdan."

Saniyeler sonra Yibo sandalyesini büyüğün masasına doğru çekmiş ve tabletini kapatarak boş bulduğu kağıtlardan birine çizim yapmaya başlamıştı. Dakikalarını böylelikle geçirdiğinde ve nihayet kağıdın her yerini büyüklü küçüklü kalplerle doldurduğunda gülümseyerek kağıdı bilgisayar ekranına bakan adamın önüne doğru sürükledi. Bu hareketi, ciddiyetle işini yapmakta olan Zhan'ı ciddi dünyasından aniden çekip çıkardı ve onun da gülümsemesine sebep oldu.

"Tam tamına 33 tane kalp çizdim."

Yibo onun kulağına fısıldadığında Zhan kalplerden gözlerini çekip hemen dibindeki aydınlık yüze baktı. Biraz sonra küçük olan yeniden kulağına doğru konuştu. Bu seferki tavrı sakin ve önemli bir sırrı dile getiriyormuş gibi dikkatliydi.

"Karşılığında 85 tane öpücük istiyorum."

Xiao Zhan kafasını geriye atıp güldüğünde bu sefer sadece Haoxuan'in değil Zhoucheng'in de dikkatini çekmişti. İkisi de aylardır birlikte çalıştıkları adamın böylesine içten ve sesli güldüğünü görmemişlerdi. Birbirlerine şaşkınlıkla baktıklarında sanki farklı bir dünyada olan ikilinin onların şaşıp kalmalarından haberleri dahi olmadı.

"Neden 56'yi atladın?"Diye sordu Zhan. Sevdiği sayıların sırasını atlamazdı ve Yibo da bu sayılarla bir şey yapacaksa sırasını bozmazdı. Bu değişikliğin nedenini Yibo'nun elleriyle onun gömleğinin bir yakasına amaçsızca uğraşıp dururken verdiği cevapla fazla beklemeden almıştı.

"56 öpücük gözüme az geldi de ondan."

"85 yeter yani?"

Kaşlarını kaldırarak sorduğu bu soru Yibo'nun korkuyla ona bakmasına neden olduğunda güldü. Küçük olan onun ellerine tutundu, gözlerini büyüttü ve dünyanın en güzel varlığı olmayı zorlanmadan başardı. Onun bu telaşlı hali o an inanılmaz sevilesi gelmişti gözlerine. Bir başka dürüst ifade ile Zhan onu her an ölesiye sevmesinin üzerine güzel anlamlar getirerek aşkına yeni aşklar işliyordu.

"Gege, gege."

Heyecanlı ve korkulu haline sakin kalmaya çalışarak sadece 'hm' diyerek karşılık verdiğinde Yibo başını iki yana sallayıp alt dudağını aşağıya doğru sarkıttı. "Ama bana yetmez ki 85 tane."

Zhan onu oturduğu sandalye ile birlikte kendisine daha da çekip yanağından öptü. Genelde Yibo'nun yüzünde görülebilecek haylaz ifade ve gözlerindeki yaramaz parıltı bu sefer onun yüzünde kendisine yer bulmuştu.

"84 tane kaldı."

Yibo korkuyla " Olmaz hayır." Diyerek itiraz ettiğinde onun saçlarını karıştırdı ve onları izleyen arkadaşlarına bir kez daha aldırmayarak uzanıp dudaklarından öptü. Kısa da olsa öpmüştü çünkü, Wang Yibo dayanılması zor, küçük varlığına rağmen inanılmaz kuvvette bir çekim gücüne sahip bir çocuktu. Her şeyden önce Yibo, Zhan'ın yıktığı kuralların ve sınırsızlığının baş noktasıydı.

"Güzelim." Güzel yüzü elleri arasındayken devam etti. "Ben seni sayısız kez, sonsuz kez öpebilirim."

O gözlerini kapattığında burnunu öptü. Ardından hiç istemiyor olsa da işlerini yapmak için geriye çekilmek istedi. Bunu yapmadan önce ise küçüğün kulağına eğilip biraz evvel onun takındığı tavrı takındı. Çok önemli bir sır verdi ona. Kısık olmasına rağmen derin sesi Yibo'nun içini gıdıklamış ve bu hisle yerinden kımıldanmıştı

"Ve yapacağım, seni sonsuz kez öpeceğim."

Nihayet gözlerini zorlukla güzelliğinin yüzünden çekip bilgisayarına geri döndüğünde, ardında duyduğu sözlerle ve tüy kadar hafif öpücükle sarhoş olmaya meyil eden çocuğu bırakmıştı. Yibo neseyle kıkırdayarak tıpkı onun gibi önüne döndüğü vakit aklı sahiden de uçup gitmiş bir vaziyetteydi. Sabahtan beri kendisini hırpalayan yorgunluğu bedeninden, taksideyken gördüğü Aynadaki Fyodor'a benzeyen adam ise çoktan aklından çıkıp gitmişti. Hayali bulutların üzerindeyken yarım bıraktığı çizime tabletini eline alarak devam etti ve geçen 1 saatin arasından orada, masanın bir köşesinde uyuyakaldı.

Öğlen, yemek vakti geldiğinde arkadaşları fazla gürültü yapmadan büroyu terk ettiğinde Zhan da nihayet işlerinin çoğunu bitirerek yanındaki sessiz bedene döndü. Çocuğun sessizliğini işine odaklanmasına yormuştu,ancak gördüğü manzara farklıydı. Kollarını masaya dayamış ve kafasını da kollarının arasına koymuş bir halde uyuyan Yibo anlık olarak onu şaşırtsa da daha sonra istemsiz bir şekilde gülümseyerek ona yaklaştı. Giymediği ama yanına aldığı ceketini onun omuzlarına bıraktıktan sonra yüzünü izlemeye başladı.

Onun sabahtan beri yorgunluğuna direndiğini elbette biliyordu. Ama yanında gelmeyi çok isterken itiraz edememiş, evde bırakamamıştı. Baş parmağıyla görünen yanağının üstünü okşarken fısıltı kadar olan sesiyle konuştu.

"Güzelim benim."

Sonra uzanıp onu uyandırmamaya çalışarak saçlarından öptü. Orada durup akşama kadar onu izleme isteğine zorlanarak karşı koydu ve telefonuna uzanarak yemek sipariş etmek için birkaç dakikasını harcadı.

Biraz sonra Yibo uyanmasın diye kalkıp gittiği yerden masasına geri döndüğünde onu uyanmış bir halde buldu. Yibo zorlukla açtığı gözleriyle boş masalara bakarken kendisine gelmekte olan adamı görünce gülümsedi. "Gitmişler ne güzel."

"Ben mi uyandırdım? Ses yapmamaya çalışmıştım."

Zhan onun yanına gelip masanın öbür tarafından dağılan saçlarını düzenledi ve onun yüzündeki gülümsemenin bir benzerini dudaklarında ağırladı. Ona bakmak dahi içinde bozulmaz bir huzurun yükselmesine ve istemsiz gülümsemesine sebep oluyordu. Bu çoktan alıştığı, ama yine de zaman zaman farkına varıp garipsediği bir durumdu.

Küçük olan karşısında durup baktığı adama, "Yok kendim uyandım. " dedikten sonra karnını ovaladı. " Acıktım ben."

"Şipariş verdiğim yemekler gelir birazdan, o vakite kadar gel yanıma seni seveyim biraz."

Bu teklif üzerine Yibo'nun masada oturup durması mümkün değildi. Hevesle ayağa kalktığında, seke seke büyüğün yanına, onun için açtığı kolları arasına girdi. Olmayı en sevdiği yere biraz daha sokulurken huzurla, sesli bir nefes alıp verdi. Olduğu yer, Xiao Zhan'ın kolları, işte orası onun eviydi.

"Bu haftasonu sanırım Pekin'e gidebiliriz." Dedi Zhan onu camın önüne doğru çekerken. Yibo ise kafasını gömdüğü yerden kaldırdı."Sahi mi? Çok heyecanlandım."

Zhan onun belini kıyafetinin üzerinden okşarken camdan dışarıya bakıyordu. Göğsüne doğru yaslanmış çocuğun kokusunu net bir şekilde alabiliyordu, ki bu, ona göre dünyasının en güzel olaylarından biriydi.

"Ben de heyecanlanıyorum, umarım baban çok sert bir adam değildir."

Yibo biraz babasını düşündü. Babası aslında hiç sert bir adam değildi ama büyüğü biraz korkutma fikri ona nedense epey eğlenceli gelmişti. Bunu tam yapacağı sırada tüm planı suya düşmüş ve Zhan'ın camdan dışarıyı göstererek, "Yemeklerimiz geldi, hadi gidip alalım."demesiyle fazla beklemeden peşine takılıp aşağıya inmeye başlamıştı.

İkisi el ele aşağıya indiklerinde Zhan fazla beklemeden kuryeden yemeklerini aldı tam da geri dönecekleri sırada bir seslenme ikisini de oldukları yerde durmalarına sebep oldu.

"Yibo!"

Ses tanıdık olsa da dönüp baktıklarında gördükleri beden ikisine de oldukça yabancıydı. Küçük olanın günlerini yanında geçirdiği, arkadaş olduğu ve her gün sevdiği turtalardan aldığı evsiz adam Aynadaki Fyodor beyefendi takım elbisesiyle ve tertemiz yüzüyle uzaktan el sallıyor, hızlı adımlarla onlara doğru geliyordu.

Yibo bu sabah takside gördüğü kişinin yaşlı adam olduğuna emin olurken şaskınlıkla yanındaki Zhan'a baktı. Zhan'ın ise kaşları çatılı, yüzü de bir şeyleri anlamaya çalışan ifadesiyle karşılarında duran adama dönüktü.

Adam cebindeki mendili çıkartıp alnında biriken ince ter tabakasını sildikten sonra ilk olarak, "Şaşırdın öyle değil mi?" Diye sordu. Her şeyi çok farklı olsa da sesindeki tını hala aynıydı. Samimi hissettiriyordu.

Yibo ona yaklaştı ve şaşkınlıkla sordu. "Aynadaki Fyodor Beyefendi siz nasıl, böyle?"

Yaşlı adam güldü. Yüzündeki bilge ifadesiyle cevap verdi. "Küçük bir sırrım vardı sevgili Yibo, umarım kızmazsın bana."

"Siz şimdi evsiz değil misiniz?"

Adam başını iki yana salladı. Zhan hala aynı temkinli tavırla ona neden parkta yaşadığını sorduğunda elini çantasına uzattı ve içinde bir kitap çıkarttı. "Aslında bakarsanız yeni kitabım için ilham aramaya gelmiştim. Sonra sana rast geldim, ve sen tıkandığım cümleden başlayarak sonuna kadar yazabilmemi sağladın."

Zhan bu seferde öne çıkarak, "Yani şimdi bir yazar olduğunuzu mu söylüyorsunuz?" Diye sorduğunda adam mütevazi bir tavırla yeniden başını salladı. Ardından çantasından çıkardığı kitabı Yibo'ya uzattı. Yibo ise kitabı eline alana kadar hevesle karşısındaki adamı dinliyordu. Onun evsiz olmamasına,iyi bir hayata sahip olmasına fazlasıyla memnun ve mutlu olmuştu.

Ama bu mutluluğun etkisiyle gülümseyen yüzü kitabın ismini görmesiyle birden ciddileşti. Saniyesinde kafasını kaldırıp Zhan'a baktı. Kitabın üzerinde yazan ' 56 kere Amélie ' yazan yazıya tekrar döndüğünde zayıf sesiyle mırıldandı.

"Gege hayır, ben söylemedim."

Yibo korkmuştu. Amélie ve ona dair düşüncelerini Zhan'dan bile saklamış, çok uzun zaman sadece kendisine saklamıştı. Şimdi, aslında öyle değilmiş gibi bir durumun ortasında kalması kalbinin korkuyla kasılmasına neden olmuştu. Sıkıntıyla ellerini birbirine kavuşturup diyecek bir şeyler aradı. Öte yandan kafası karışan Zhan da kendilerine uzatılan kitaba bakarken konuşamayacak kadar düşünceleri içinde boğulmuştu.

Aynadaki Fyodor, onun aklından geçen düşüncelerden haberdar gibi sakince gülümsedi ve elindeki kitaba onun ellerine bırakırken aynı sakinlikle konuştu. "Bazı şeyleri bilmemiz için duymamız gerekmez Sevgili Yibo. Bazen hissederiz, tam burada." Ufak bir soluklanmanın ardından kalbinin üzerinde tuttuğu eliyle gökyüzünü gösterdi. Yüzünde haylaz, gizemli bir ifadenin izleri belirdi, omuz silkti.

"Eh, bazen de kuşlar söyler."

"Bu tatmin eden bir cevap değil."

Zhan aksi bir sesle konuştuktan sonra yanındaki şaşkın çocuğa baktı, ona elbette inanıyordu. Ama karşısındaki adama olan önyargı mı denir bilinmez garip algısı yüzünden yaşadığı gerginliğin önüne bir türlü geçemiyordu.

Yaşlı adamın gülüşü derinleşirken onu eliyle yakınına çağırdı. "Yaklaş, sana söyleyeceğim."

Büyük olan kısa bir tereddütün ardından söylenileni yaptı ve kulağına fısıldanan kelimelerden sonra zorlukla yutkunup birden geriye çekildi. Yibo ona kocaman bir merakla baktığı sırada Aynadaki Fyodor ona veda sözleri söyleyip saçlarını şefkatle okşadı.

Her şey çok ani oluyordu. Bu yetişemediği saniyelerde yaşlı adam arkasını dönerek oradan uzaklaşmaya başladığında Yibo peşinden gitmek istedi. Bir süredir hipnotize edilmiş gibi ileriye bakan Zhan ise irkilerek kendisine geldi ve küçüğün bileğinden yakalayarak gitmesine engel oldu.

"Bekle Yibo." Diye konuştu çocuğun bedenini kendisine çekerken. "Bırak gitsin. Kulağıma söylediği şeyi söylerim ben sana sonra."

"Ama hemencecik gitti, gerçek adını bile soramadım.Hem ne söyledi sana, gege şimdi söyleyemez misin?"

Zhan kendisine tatlı sesiyle rica eden çocuğa karşı koyamayacağını sandı bir an. Neredeyse dilinden kaçıp gidecek olan kelimeleri tuttu ve belinden yakaladığı çocukla birlikte binaya doğru yürümeye başladı. Hala biraz şaşkın olsa da daha iyi hissediyordu kendisini.

"Adı kitapta yazıyor bak." Dedikten sonra çocuğun elinde bilinçsizce tuttuğu kitabın ön yüzünü gösterdi ona. Sonra onu huzursuz eden her şeyi ardından bırakarak güldü. "56'yı birileri kullandığına göre sahiden de 85 kere öpücük fikrini düşünmeliyiz belki de."

Yibo büyük olanın kendisine şaka yaptığını bilse ve sırf sinirlenmesi için söylediği bu sözleri ciddiye almasa da sesini yükselterek itiraz etti. Uzanarak onu 86 kere öpeceğini söylediği sırada neşeli sesleri etrafta yankılandı.

Öte yandan yürümeye devam eden Aynadaki Fyodor ise durdu ve ardına baktı.

Saat 13.13 de, kırmızı dış cepheli Gökyüzü hukuk bürosu yazısının önünde bekledi bir süre. Yüzündeki bilge ifade ve anlamlı gülümseme tek bir an sekteye uğramadı. Birileri geçip sağından geçti, solundan geçti. Geçti ve gitti.

Sonra, o da yürümeye kaldığı yerden devam etti. Belli belirsiz ama melodik bir sesle onların dünyasındaki, Amélie'nin öyküsündeki son repliğini söyledi.

"Amélie, Amélie. Bir değil, on değil tam 56 kere Amelie."

_________

"Koşma öyle, düşersen dayanamam."

Yibo tanıdık Pekin sokağında orada oraya koştururken biraz gerisinde kalan Zhan ona seslenmişti. Ama Yibo onu dinlemeye gönüllü değildi. Çok fazla heyecanlı ve mutluydu, yerinde duramıyordu. Biraz sonra babasını görebilecekti.

Yola çıkmadan önce ilk olarak küçük olanın evine gitmeye karar vermişlerdi. Daha sonra Zhan'ın ailesi ile görüşeceklerdi ve en sonunda da birkaç gün Pekin'de istedikleri gibi gezmeyi planlamışlardı.

Zhan bir kez daha,"Yibo yavaş ol küçüğüm." Diyerek onu uyardığında ikisi neredeyse büyük bahçeli müstakil eve varmışlardı. Küçük olan onu yeniden dinlemediğinde gözlerini devirdi ve elindeki çantayı yere bırakarak büyük bahçe kapısını onun için açtı. Bahçedeki orta yaşlı adam ise çiçeklerini sulamayı oğlunun kendisine seslenmesiyle bıraktı.

"Kırmızı 52!"

Koşturarak babasının kendisi için açtığı kollarına girdiğinde Zhan istemsizce gülümsedi. Onun mutluluğu adeta bir yağmurdu. Damla damla yer yüzüne dokunuyor ve dokunduğu her noktada bir başka mutluluk ortaya çıkıyordu sanki.

Uzun sarılmanın ardından ayrıldıklarında Zhan kendisine bakan adama eğilerek selam verdi ve kendisini tanıttı. Açıkçası çok gergindi. Bu tanışma daha önce yaşamadığı bir olaydı ve Yibo daha önceden onu babam çok öfkelidir diyerek biraz korkutmuştu

Bu korkusunun yersiz olduğunu adamın ona sıkı ve sıcak bir sarılma vermesiyle ve yaşadığı şaşkınlığa Yibo'nun kenarda kıkırdayarak gülmesiyle anlamıştı. Yibo eliyle ağzını kapatsa bile gülme seslerine engel olamıyordu. Takdir edilmeliydi ki bu üzerinde saatlerce konuşulacak kadar güzel bir görüntüydü.

Kırmızı 52 Zhan'a gülümserken, "Hoşgeldin genç adam." Dedi. Sonra onun koluna girdi ve evin için doğru çekti. Yibo ise arkada kalmış ve bir süre yeni sulanmış çiçeklere sesli bir şekilde selam vermekle vakit geçirmişti.

Zhan'ın aklı arkasında bıraktığı çocukta kalmış olsa da içeri girdikten sonra duvarlarda sıra sıra dizilen fotoğraf ve çizimlere bakarken biraz olsun rahatlar gibi olmuştu. Çizimlerin hepsi Yibo'ya aitti. Resimlerde çocukluğu, ailesi ile mutlu anıları vardı.

Hepsini merak ve sarsılmaz bir ilgiyle incelediği sırada Yibo'nun babasını takip ederek salona doğru yürüdü. Salon oldukça huzur verici ve düzenliydi. Her yerde çeşit çeşit aksesuarlar, resimler vardı. Bunların tozunu almak ve santimlik düzene koymak Kırmızı 52'nin sevdiği bir uğraştı.

"Geç otur, rahatına bak."

Zhan açık balkon kapısından arka bahçenin görünen kısımlarına bakarken çantasını kenara, kendisini de koltuğa bıraktı. Düşündüğünden daha sakin hissediyordu.

"Yibo'nun bahsettiği kadar yakışıklısın genç adam."

Xiao Zhan utanarak teşekkür ettiğinde adam sakin bir gülümseme ile karşılık verdi ona. Sonra, "Bana hep seni anlattı. "Diye konuştu.

Karmaşık ama tüm karmaşıklığına rağmen güzel hisseden Zhan karşısındaki adamın tane tane konuşmalarına sessizlik içinde sadece kafasını sallayarak karşılık verdi.

"Senin peşine takılmış bir gün, o gün heyecanla beni aradı biliyor musun? " Adam oğlunun o günkü heyecanını hatırlarken gülümsüyordu. " Seni anlamayı çok istemiş, seni ikinci kez görebilmek için ta buradan bana totem yaptırdı."

Buna Zhan da dayanamayarak güldü. Bir yandan da, kocaman dünyada kendisi için en doğru en güzel insanı bulabilmiş olmanın ne denli büyük bir olay olduğunu sayısını unuttuğu kez yeniden hatırlıyordu.

"O garip bir çocuk. Hep öyleydi, tıpkı annesi gibiydi." Duraksayıp en yakınındaki fotoğrafa baktı. Karısı ile yanyana durduğu fotoğrafın anısı zihnine dolarken kaybolmuş, dengesiz bir sesle devam etti. "Annesi de tuhaftı ve yine tuhaf bir olayla ayrıldı aramızdan. Ah,ne çok severdim onu."

Özlemin can bulmuş halini yansıtan bu ses Xiao Zhan'ı üzdü. Bu üzüntüsünü dile getirdiğinde adam başını salladı ve ' üzülme genç adam." Dedi.

"Biz Yibo'yla üzülmeyi çok önceleri bıraktık. Annemizden bize biraz özlem biraz da tuhaflık kaldı işte."

Zhan anlayışla başını salladı. Benzer sözleri küçük olandan da duymuştu çok kez. Tam olarak ne söylemesi gerektiğini düşündüğü sırada aralarına giren kısa sessizliği Kırmızı 52 bozmak istemişti. Bunun için ağzını açtığı sırada yüksek seste bir çığlığın balkon kapısından içeriye girmesiyle susup kaldı. Zhan ise irkildi ve bu tanıdık sesin yüksek bağırışıyla korkarak ayaklandı.

"Gege!"

Xiao Zhan tek bir saniye beklemeden sesin geldiği yeri görebilmek için balkona çıktı. Bu esnada Yibo yeniden ona seslenmişti. Sesi çok uzaktan gelmese de tam olarak nerede olduğu sorusunun cevabı henüz bilinmeyen bir ifadeydi.

"Yibo neredesin?"

"Ağaçta."

Bu cevap hem korkuyla bağıran Yibo'dan hem de sakin bir tavırla konuşan babasından aynı anda çıkmıştı. Zhan sadece Yibo'yu duyabilmişti.

Bir hışımla balkondan içeri girdiğinde beklemeden dış kapıya yöneldi. Küçüğü ona seslendiğinde tek saniye durup beklemesi henüz var olmayan bir olasılıktı.

Oturduğu koltukta kalan ve biraz evvel baktığı fotoğrafa yeniden bakan Kırmızı 52 yalnız kaldığında anılarının arasında kaybolup gitti.

Yibo hep, bahçedeki aynı ağaca çıkar, o ağacın en yüksek dalına oturur ve asla kendi başına inemezdi. Bu onda vazgeçilmez bir uğraş haline geldiğinde o henüz belindeki düşen pantolonu fark edemediği bir yaştaydı. Bugün ise 20 yaşındaydı, kendisiyle birlikte büyüyen ağacın bir dalında otururken korkuyor ama tek bir an bile keşke çıkmasaydım demiyordu.

Yıllardır tekrar eden bu olayı farklı kılan şey ise şuydu: Yibo ilk kez, kendisini kurtarması için babası yerine Xiao Zhan'ı çağırmıştı.

Çünkü aklına ilk o gelmişti.

Bu gerçekle yüzleşen Kırmızı 52, yıllardır evden hiç çıkmayan ve en az oğlu kadar garip olan adam sakince konuştu.

"Gideceğim."

Kararını vermişti, yıllardır ertelediği, hatırlamayı dahi reddettiği şeyi yapacaktı. Balkon kapısından küçüğü ağaçtan indiren Zhan'ın dikkatli ol azarları ve Yibo'nun onu umursamadan attığı kahkahalar içeriye süzülüp kulaklarına ulaşırken bir kez daha kendi kendine konuştu.

"Ben nihayet St.Petersburg'a gideceğim."

○○○○○○○
Hatırlatma:Yibo bir keresinde babasının St. Petersburg'a gitmek istediğini ama hiç gitmediğini söylemişti.

○○○○○○○○○

Ay aşı oldum kolumu kaldıramıyorum, yazım hataları varsa kusura bakmayın 😭

Ve sanmıyorum bir sonraki bölüme final olur bu hikaye💆🏻‍♀️

Yazdıkça yazasım geliyor sabır.

Umarım beğenmişsinizdir, yeniden görüşene dek güzel bakın kendinize.❤

Continue Reading

You'll Also Like

30.6K 1.7K 46
Biten aşklar yeniden başlaya bilirmi?Bir birilerini gördükleri anda her şeyi unutub yeniden bir araya gelirmi?Yeniden bir birilerini severmi?
491K 56.7K 39
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
187K 18.3K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
219K 19.9K 27
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...