[17]

795 128 193
                                    

[17]- "Sonra, seninle hayalini kurduğumuz o uzun yolculuğa çıkarız, ister misin benimle gelmek?"

"Gege vallahi iyiyim ben, ineyim mi aşağıya?"

Zhan cevap vermek yerine sırtında taşıdığı çocuğun bacaklarından tutup hafifçe hoplattı. Cevap vermeyişinin nedeni, onu dinlemeden koşturup duran çocuğun düşerek dizini yaralaması ve bu yüzden de onu cezalandırmak istemesiydi.

O ilk düştüğünde telaşla yarasını sarmış ve yürürken canı yanmasın diye sırtına almıştı. Ancak, kıyamıyor olsa da konuşmamakta kararlıydı ve konuşmamak küçüğe verilen garip bir cezaydı.

Bu ceza, garip olduğu kadar sancılıydı da, bu yüzdendir ki Yibo ağlamaklı bir sesle onun adını fısıldamış ve boynuna daha çok sarılmıştı.

Yeniden bir cevap alamadığında kafasını öne uzatıp büyüğün yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Bu öpücük Zhan'ın kendi kendine verdiği 'bu sefer beni üzdüğünü anlayana kadar konuşmayacağım' sözüne vurulmuş büyük bir darbeydi.

"Tamam azarla beni ama konuş ne olursun." Diyerek rica etti Yibo. Sesi ağlamak üzere olduğuna işaret eden çatlaklarla dolu, ince bir tınıdaydı. "Sesini duymayınca kalbimi mideme düşürüyorum sanki."

Bu sözlerden sonra inadı kırılan Zhan küskün tutmaya çalıştığı sesiyle sordu. " O nasıl oluyor?"

Sonunda cevap alabilmenin heyecanıyla biraz evvel midesine düşürdüğünü sandığı kalbi hızlandı ve ne hissediyorsa olduğu gibi diline misafir etti." İçime bir sıkıntı yerleşiyor, midemi bulandırıyor. Her şeye küsmek geliyor içimden. Kocaman bir boşluk hissediyorum ve sanıyorum ki tek başıma olursam o boşluğu yüzyıl geçse de dolduramam."

Gülümsedi, ince kollarıyla bir kez daha büyüğün boynuna daha sıkı sarılırken, nefesini onun boynuna doğru üfledi. Sesi sıcak, sesi o an her şeydi. "Sonra gege konuşuyor. Ben yeniden herkesle barışıp arkadaş olmak istiyorum. Onun tek bir sözü yetiyor tamam olmama. Bu yüzden hep benimle konuşsun istiyorum."

Gülme isteğini birbirine bastırdığı dudaklarında daha fazla gizleyemeyen Xiao Zhan rahatça gülümserken Yibo yeniden kafasını öne uzatıp yanağını büyüğün yanağına sürttü. " Konuşsun mu gege, bana küçüğüm güzelim desin mi?"

Bu seferde ufak bir kahkaha çıktı büyüğün ağzından. Ailesinin yaşadığı eve nihayet ulaştıklarında, " Konuşşun. " Dedi ve Yibo'ya zile basmasını işaret ettikten sonra devam etti. " Sana hep küçüğüm, güzelim desin."

Yibo duyduğu şeyle ağzından ince bir ses çıkartarak sevinirken kapı aralanmış ve aralanan yerden Zhan'ın annesi gözükmüştü. Küçük olan çekinerek aşağıya inmek istediğinde Zhan ona engel oldu ve annesine soğuk bir merhaba dedikten sonra sırtındaki bedenle en son bir hışımla çıktığı eve bu sefer sakin bir halde girdi.

Şaşkınlıkla oğluna bakan kadın açık kapının önünde donup kaldığında Zhan ona döndü. " İlkyardım çantası neredeydi? Dizindeki yaraya bir şey yapmam lazım."

Kadın aynı şaşkın ifadeyle önce Yibo'nun dizine baktı, sonra da oğlunun sorduğu çantanın yerini söyledi. Yibo ise utanarak kafasını Zhan'ın boynuna gömdü. Çok geçmeden büyük olan onu koltuğa oturttuğunda sonunda kafasını kaldırarak evi incelemeye başlamıştı. Modern mobilyalar ve açık renk duvarlar ferah hissettirse de ev gibi gelmemiş, üstelik bir de sıcak mevsimde üşüdüğünü hissetmişti.

Zhan onun önüne diz çöktükten sonra bacağını kendisine çekti ve dizindeki kanaması durmuş yaraya baktı. Aceleyle yapıştırılan yara bandını çıkartırken Yibo oturduğu koltuğun kumaşına avuç içlerini bastırmak zorunda kalmıştı. Zhan ise sanki yanan kendi canıymış gibi yüzünü buruşturup hızlıca yarayı temizlemek için yanındaki çantaya elini uzattı.

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin