[10]

995 159 349
                                    

[10]~ "İnananlar değil, ihanet edenler utanmalı."

Yibo'nun duygu bilinci yüksekti.

Severse hemen kabul eder, nefret ederse anında fark ederdi.

Ancak korku öyle değildi. Onu hep reddederdi içinde. Gözlerini kapatır, kulaklarını elleri arasında alır ve her şey dinene dek beklerdi. Bu sefer ise yapamamıştı. Ne gözlerini kapatabilmiş ne de ellerini kulaklarına götürebilmişti. Tek yapabildiği sancılar içinde gece bindiği hızlı trenin sabah kendisini Chongqing'e getirmesini beklemekti. Şimdi ise evine bile gitmeden, büroda olduğunu söyleyen adamın yanına ulaşmak için koşuyordu.

Vakit öğlen bile değildi. Güneş henüz en tepeye ulaşmamıştı.

Ne olduğunu bilmiyordu. Anlatmamıştı Xiao Zhan. Dün ailesiyle mi alakalı bir şey olmuştu, yoksa başka bir durum mu vardı bilmiyordu. Ama yüreğinde bir sıkıntı vardı, geçsin, hemencecik dinsin diye koşarak parkı geçiyordu Yibo.

Kendisini, aşağıda bekleyen adamı görünce çok özlediğini anlamıştı. Bir gün olmuştu, lakin bir yıl gibiydi. Caddeyi geçerken seslendi.

"Gege!"

Xiao Zhan saatlerdir sıkıntılarla uğraşırken bu sesi duymasıyla, rahatlar gibi oldu. Ama sıkıntısını tümüyle kalbinden söküp atması şimdilik biraz zordu.

Yibo koşarak kendisini çok sevdiği adamın kollarına bıraktı. Öyle sıkı sarılmıştı ki, Zhan kısa bir an şaşırmış ve en az boynuna dolanan kollar kadar çok sarmıştı çocuğun belini.

"Çok endişelendim, ne oldu bilmiyorum ama çok korktum ben."

Büyük olan, küçüğün neredeyse ağlamaklı çıkan sesinde boğulup kaldı ve bir gün öncesinin hararetli geçen gecesini hatırladı.

"Korkma, her şeyi anlatacağım. Özür dilerim seni bıraktım, sensiz gelmeyi hiç istemedim ama daha fazla duramadım orada."

Yibo tamamen geri çekilmeden başını biraz uzaklaştırdı ve kendisine bakan Zhan'a baktı. Yüzünü okşadı yavaşça. "Tamam, üzülme yeter ki, sorun yok."

Aslında bir sorun vardı.

Ve bu sorun taksiden iner inmez, kaldırımda birbirine sarılan ikiliyi görüp hayretle büyük olanın adını seslenmişti.

"Xiao Zhan?"

Zhan'ın bu sesi duyduktan sonra önce şaşırmış ve ardından yüzü düşmüştü. Yibo ise genç kadına bakarken ne hissettiğini bilemez bi hale gelmişti.

Kadın yavaşça ikilinin yanına adımlarken, Yibo hemen dibinde duran bedenin gerildiğini kolayca fark edebilmişti. Merak ve sıkıntı her hücresine misafir olmuş, kadının kendisine dönen gözleri ise korkuyla çarpan yüreğine biraz olsun iyi gelmemişti.

"Dün annene erkek bir sevgilin olduğunu söylemişsin. Senin erkeklerden de hoşlandığını biliyorum fakat," Kadın durdu biraz ve bakışlarını büyük olana çevirdi.

"Uğrunda nişan gününde kavga çıkartıp evini terk ettiğin kişi bu mu?"

Yibo'nun yüzünün rengi tutarsız bir gökkuşağının renkleri gibi solup giderken Zhan anında ters bir sesle karşılık verdi ona.

"O nişandan haberim bile yoktu Li Feng." Sonra dudaklarını birbirine bastırarak gözleri boşlukta asılı kalmış çocuğa baktı endişeyle. Bunu daha makul bir şekilde söylemek istiyordu. Yanlış anlaşılmaktan ödü kopuyordu. Bu yüzden aceleyle devam etti. "Siz, hepiniz kendi kendinize kurgulamışsınız her şeyi. Bana haber vermeden bir nişan hazırlamışsınız."

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin