LAVİNİA

Von Dramkralicesix

533K 34.8K 29.8K

*Yetişkin içerik!* "Tarih.." Hırıltı nefesini dışarıya doğru üflemişti. Parmakları sıkıca sardığında telsizi... Mehr

• 1| " ADALET NAMLUNUN UCUNDA "
• 2 |" SÜVEYDA "
• 3|" SERENDİPÇE "
• 4|" CAN FEDA "
• 5|" KARTAL AFFETMEZ "
• 6|" AÇIK YARA VE DİKİŞLER "
• 8|" OYALI MENDİL "
• 9|" ATEŞ HATTI "
- ÖZEL BÖLÜM -
• 10|" BORDOYA LOLO OLMAZ! "
• 11|" ATEŞE UÇAN KELEBEK "
• 12| " GİRİFT "
• 13| "AKREP YUVASI "
• 14| " BASTIĞIN YERLERİ TOPRAK DİYE GEÇME! "
• 15|" THEODORA: TANRI'NIN HEDİYESİ "
• 16| " İHANETİN İLK PERDESİ "
• 16+1 |" SENİ BENDEN ALAN KADER"
• 17 |" BİR NAMLU, İKİ HEDEF "
• 18 |" GÖLGE "
ÖZEL BÖLÜM
• 19|" KAFESTE Kİ KARTAL "
• 20|" PHİLTRUM "
• 21|" AKREBİN KISKACI "
- Özel bölüm -
• 22|" AYSAR "
• 23|" UÇURUM "
• 24 |" İKİ İSİM TEK SİLÜET "
• 25 |" KUZGUN "
• 26| " KOBRA TAKİBİ "
• 27 | " SİRENLER "
• 28 |" OYUNBAZ "
• 29| "SATRANÇ "
• 30 | " ACILARA TUTUNMAK "
• 31 | " VECA "
• 32 | " YESARİ "
• 33 | " KURALSIZ "
• 34 | " KIRMIZI "
• 35 | " YANGIN MAHALÎ "
• 36| " BU ŞEHRİN GECELERİ "
• 36 +1 | " YARABANDI "
kesit I

• 7|" YOSUN YEŞİLİ "

15.6K 1.1K 1.3K
Von Dramkralicesix

• 7|" YOSUN YEŞİLİ "


Kıvanç Tatlıtuğ : Saçlarını yol getir. 🌙


Kalp değişik bir organizmaydı. Nefrete bulanan bütün damarlar gün geldiğinde sevgiye yenilirdi. Bazı sevgiler ise nefretin ardına gizlenir, saklanırcasına. Ama sevda yok olmaz, yalnızca büyüyebileceği toprağı bekler..

Eftelya, anahtarı sola doğru çevirdiğinde çıkan tık sesiyle demir kapı aralandı. Sakaryalı iri cüssesiyle kadının hemen önüne geçmiş, bu Eftelya'nın şaşkınlıkla arkasından bakmasını sağlamıştı. Sakaryalı iri cüssesiyle koridora yürümeye başladığında, güneş gözlüğü burnunun ortasında duruyordu.

Eftelya gülerek kafasını iki yana doğru sallamış, demir kapıyı vakit kaybetmeden kapatmıştı. Açelya kapının sesiyle hızlıca camdan uzaklaştı. Tekerlekli sandalyeyi diğer tarafa çevirmiş, donuk bakışlarını ileriye dikmişti. Kadının bu tavrı Züleyha'nın gülmesine neden olmuş, ama ona çakmak çakmak bakan gözler türk kahvesini dudaklarına götürmesini sağlamıştı.

"Senin niye üzerini değiştirdiğin belli oldu."

Züleyha'nın dudakları yukarıya doğru kıvrıldığında, gülmemek için zorladı kendini. Bu dudaklarının titremesine neden olmuştu. Kahve fincanını hafiften uzaklaştırdığında, Açelya'nın kaşlarının çatılmasını keyifle izledi.

"Ne saçmalıyorsun? Herif yabancı sonuçta, arkaya bağladığım başörtüyle mi çıksaydım karşısına."

Açelya sesine yansıyan siniri anlamadı. Tamam normalde de çabuk sinirlenen bir yapısı vardı. Ama Sakaryalı'nın adı geçtiğinde damarlarında kan değil fevrilik akıyordu sanki.

"Üzerinde ki elbiseyi de keskinlikle, ondan giydin. Yoksa basma etekle de çıkarsın sen karşısına."

Züleyha'nın alaylı sözleri Açelya'nın kızaran yanaklarının biraz daha renklenmesini sağladı. Dudaklarını aralayıp tersleyeceği sırada, onu gördü.

Sakaryalı'yı..

Esmer adam içeriye girdiğinde gözbebeklerine çarpan ilk Züleyha oldu. Genç kadına çapkınca göz kırpmış, bu Açelya'nın kahverengi gözlerinin kısılmasına neden olmuştu.

Sakaryalı iki parmağının ucundaki deri ceketini omuzundan alarak Züleyha'ya uzattı. Hemen sonra kuzguni gözleri Açelya'nın hafif çekik olan gözlerine çarpmıştı.

Açelya adamın griye çalan gözleriyle yutkundu. Onu erkeksi bir sırıtmayla izleyen adam, sinirlerini bozuyordu. Ama bu gözlerinin adamın yüzünde gezdirmesini engelleyemedi.

Yanaklarını saran kirli sakalları onu gördüğü ilk günden biraz daha uzundu. Yanık teni, siyah sakallarının altında uyum içerisindeydi. koyu renkli dudakları ise her kadını cezbedecek güzellikteydi. Bu Açelya'nın hoşuna gitmedi. Gür kaşları biçimli bir şekildeydi. Gri kuzguni gözlerini saran kirpiklerin çok sık olduğunu fark etti kız.

Yanık boynuna çarpan zincir asker künyesiydi. Aşağıya doğru uzanarak göğsüne iniyordu.

Hemen sonra zihnine dolan adamın tok sesi günler öncesine aitti.

"Yavrum o zaman sen toprağından sakın ayrılma, mazallah.."

Sakaryalı, Açelya'nın yaptığı gibi yumduğu elini burnuna doğru götürerek seslice içine çeker gibi yaptı.

"Koklarlar falan."

Zihninde sergilenen eski anı hızlı bir şekilde donuk bakışlarının adamdan uzaklaşmasına neden olduğunda, Eftelya'ya dönmüştü.

"Gusül abdesti falan var mı bunun? Evi cünüpleyecek!"

Açelya kısık sesine rağmen Sakaryalı'nın onu duyduğunun farkındaydı. Ama umursamadı. Eftelya ve Züleyha böyle bir şey beklemediklerinden, ilk bir kaç saniye sessiz kalmışlardı. Sakaryalı Açelya'nın sözleriyle istemsizce güldü. Bu tek yanağında ki cehennem çukurunu ortaya çıkartmıştı. Burnunun üzerinde ki güneş gözlüğünü aldığında fiskos sehpanın üzerine bırakarak, tam Açelya'nın karşısında ki koltuğa oturdu.

"Abla.."

Eftalya hızlıca Açelya'nın yanındaki koltuğa oturarak, gözlerini büyüttü. Açelya'ysa omuzlarını silkelediğinde, önüne gelen şalının ucunu omuzundan geriye doğru atmıştı.

"Ne? Abdest önemli! Bereket kalmayacak evde."

Sakaryalı sivri dilli kızla işaret parmağını dudağına götürerek, sağa sola doğru sürttü. Puslu gözleri ondan zerre haz etmeyen kadının yüzünde gezindiğinde, buruşan yüzü keyiflenmesine neden oluyordu.

Zayıf yüzünü çevreleyen şal kadının masum gösteriyordu. Buğday teni kızaran yanaklarını ortaya seriyor, bu kadının tatlı gözükmesini sağlıyordu. Ara sıra ona dokunan açık kahverengi gözleri, uzun kirpikler çevreliyordu. Sakaryalı gözlerine çarpan dudaklarla ilk defa rahatsız oldu. Pembemsi dudaklar gül kurusu rengindeydi. İçi tuhaf bir hisle kavrulduğunda, ilk defa suçlu gibi çekti gözlerini kadının dudaklarından. Normalde hiçbir kadını süzdüğüne kendini böyle hissetmezdi.

Fark ettiği detayla gür kaşları çatılmıştı. Kadının ince vücudunu saran tarçın rengindeki çiçekli elbise tebessüm etmesine neden oldu. Ama nedensizce ince belini saran kuşaktan pek hoşlanmamıştı adam.

Açelya onu gülerek izleyen adamla homurdandı. Ama dudaklarının arasında gevelediği sözler anlamsız çıkmıştı.

"Götüne yıldırım düşerde, üç gün alev sıçarsın inşallah."

Züleyha boşalan kahve fincanıyla Açelya'nınkinide kontrol etti. Onunkine bitmişti. Ayağa kalktığında kadının fincanını da alarak mutfağa yöneldi.

"Ben birşeyler getiririm şimdi sana."

Züleyha kapıdan çıkmadan hemen önce Sakaryalı ya göz kırptığında, adam kadının yanağından makas almıştı. Gerçi yanlarında arıza olsa parmaklarını yerinden çoktan sökmüş olurdu. Eftalya aniden aklına gelen şeyle oturduğu yerden hızlıca doğruldu.

"Ay unuttum, bende tığ oyasını vereceğim Azra teyzeye."

Züleyha ve Eftelya mutfağı yöneldiklerin de sakaryalının gözleri Açelya'yı bulmuştu.

"Beddua etme çekirge, tutar falan. Var zaten sende bi kem gözlülük, façamız bozulmasın şimdi."

Sakaryalı sözlerinden hemen sonra kadının değişen mimiklerini zevkle seyretti. Sivri dili, ve her şeyi atlayan hali ona çekirge demesine neden olmuştu. Açelya beklemediği sözler karşısında afalladı. Sözleri onun duyamayacağı kadar silikti. Dudaklarını mı okumuştu.

"Sen benim dudaklarıma mı bakıyorsun!"

Açelya'nın sesine düşen sertlik, ses tonunun gür çıkmasına neden oldu.

"Biliyor musun, en son böyle bir diyaloğa girdiğim hatunu lisede tavlamıştım. Sonu biraz erotik bitiyordu o yüzden korkutuyorsun beni çekirge."

Açelya adamın bacağını diğer bacağının üzerine rahatça attığını çatık kaşlarla izledi. Öfkeyle sağ eli yumruk olduğunda, dudaklarını birbirine bastırdı.

"Beyinsiz bir adama göre fazla özgüvenlisin."

Tek kaşını havaya kaldırarak gözlerini adamda sabitledi.

"Ayrıca yaptığın imalara dikkat et, seni pişman ederim. Ben o aklını aldığın hatunlara benzemem, senin kazanovalığın bana sökmez."

İşaret parmağına öfkeyle öne doğru savurdu. Açelya karşısında hiçbir şey olmamış gibi başka kadınlardan bahseden adamla yüzünü buruşturdu. Geçmişi kalabalık olan erkekler den haz etmezdi. Özellikle bunu ortaya meze yapanlardan.

"Haddini bil."

Sakaryalı onunla sürekli inatlaşan kadından keyif alıyordu. Ayarsız dili, kendini bilen tavrı ona Züleyha'yı anımsattı. Ama bu Açelya'nın daha fena olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

"Niye sen çok mu farklısın çekirge, çok mu güzelsin. İraden taştan mı?"

Sakaryalı oturduğu yerden doğrulduğun da bacağını diğer bacağının üzerinden yere indirmişti.

"Ben kafaya koyarsam tavlayamayacağım kız yok."

Hafifçe öne doğru eğildiğinde göz kırptı. Gri kuzguni gözleri çakmak çakmak bakıyordu.

"Senin aksine sıradan bir kadınım ben, ne çok güzel nede farklı biriyim. İnançları doğrultusunda yaşamaya çalışan, ne canlar yaktın be lafının gurur duyulacak bir şey olduğunu düşünen değil, alacağım ahı düşünen bir kadınım."

Açelya'nın az önceye nazaran sesi daha sakindi. Ama sert bakışları bir an olsun gri gözlerden kaçırmadı.

"Unutmadan."

Dudaklarını saran gülümseme alaylıydı. Sakaryalı kadının hazır cevaplılığıyla şaşıran yüzünü toparlayamadı. Şimdiden sinirden kızarıp bozarması gerekmiyor muydu.

"Hamladın mı be oğlum."

Sakaryalı'nın iç sesi gürültülüydü.

"Seni yakışıklı olduğuna kim inandırdı bilmiyorum ama, iyi kandırmışlar uyandırayım."

Sakaryalı dudaklarını ayıracağı sırada Açelya daha fazla adamı dinlemedi. Dudaklarını hızlıca ayırarak cevabını vermişti.

"Ötede kudur, sesin gelmesin."

O sırada içeriye giren ikili oluşan atmosferi dağıttı. Züleyha tepsinin içine koyduğu yiyecekleri tek tek masanın üzerine yerleştirmeye başladığında, Eftelya'nın aklı farklı yerdeydi.

"Evde kara lahana var mı?"

Eftelya kolunu koltuğunda kenarına koyduğunda vücudu ablasına doğru dönmüştü.

"Annem pazardan almıştı geçen, niye ki sen fazla sevmezsin."

Eftelya'nın gözleri istemsizce Züleyha'ya gittiğinde, Sakaryalı'yla uğraştığını gördü.

"Canım çekti öyle ya, yaparım belki bugün."

Açelya peki dermiş gibi kafasını sallamıştı. Sakaryalı kızın koyduğu çay bardağının içinde ki, çay kaşığını kenara koydu.

"Kadriye teyzemin ellerine sağlık, gitmeden bir elini öpeyim."

Kıymalı gözlemeyi büyük bir iştahla yiyordu. Hemen arkasından gelen ses sertçe öksürmesini sağladı.

"Yalnız annem değil, ablam yaptı."

Sakaryalı boğazına oturan lokmayı çaktırmamaya çalışarak kısıkça öksürdü. Ama kısa sürede toparlamıştı.

"İyi ya bir tek çenesi çalışmıyormuş."

Açelya adamın sözlerini umursamadı. Züleyha'ya döndüğünde meraklı bakışlarını kadında sabitledi.

"Faysal nasıl, en son kötü ayrılmış yanınızdan."

Açelya'nın sesine düşen kırıklık, Sakaryalı'nın hemen dikkatini çekmişti. Dudaklarına götürdüğü çay, dudaklarına bir kaç santim kala duraksadı.

"Dün gece baya kötüydü. Sabah aradım ama açmadı. Faysal pek iyi değil."

Züleyha iki kızın bakışlarıyla hafifçe omuzlarını yukarıya aşağıya doğru hareket ettirdi. Defalarca mesaj atmış ama geri dönmemişti. Faysal onun abisi gibiydi. Küçüklükten beri birlikte büyümüş, bütün dertlerini birlikte çözmüşlerdi. Sakaryalı ve Faysal abisinin ne kadar can dostuysa, onun da aynı zamanda abileri gibiydi.

Bu yüzden Faysal'ın durumu canını çok yakıyordu.

"Hadi ya, rabbim yardımcısı olsun."

Züleyha parmaklarını birbirine sürttü. Adamı her ne kadar görmemiş olsa da, derdi canını yakmıştı. Severek ayrılanlar her zaman yüreğin de farklı bir yere sahip oluyordu. Sakaryalı iki parmağının ucundaki ince belli bardağı masaya bıraktığında, omuzunun üstünden kadını inceledi. Aşağıya düşen dudakları gözlerinin kısılmasına neden olmuştu.

"Maral.."

Açelya derin bir nefes aldı.

"Faysal'ı bu kadar seviyorsa, sevdiği adamı böyle arkasında bırakmamalı. Eğer onun canı yanmasın diye böyle bir yolu seçtiyse, onu öldürdüğünün farkında bile değil."

Eftelya ablasının sözleriyle Züleyha'nın yüzünü inceledi. Kadının saniyeler içerisinde değişen mimikleri, gözlerini ara sıra kaçırmasına neden olmuştu.

"Onlar gerçekten birbirlerini çok sevdiler. Ama bilmiyorum, istediğim tek şey daha fazla üzülmemeleri."

Züleyha burukça tebessüm etti. Yıllar öncesine ait iki arkadaşının görüntüsü, gülümsemesini sağlamıştı.

"Bu böyle devam etmez ama Züleyha. Madem Maral, isteyerek evlendiğinin bu kadar arkasında. Faysal kendine yazık etmesin."

Açelya kuruyan dudaklarını ıslattı. Daha önce hiç sevdalanmamıştı, anlamazdı belki Faysal'ı o yüzden. Ama bildiği tek şey, insan ne kadar aşık olursa olsun kendisine acıdan başka hiçbir şey vermeyen sevdayı kesip atmalıydı.

Atmalıydı ki, yaşayabilsin..

"Eftelya bir yıl boyunca işkence gördüğünden bahsetti. Kim bilir ne kadar travması var. "

Açelya üzüntüyle değişen mimiklerini kontrol edemedi. Sakaryalı sürekli Faysal'dan bahseden kadına bir anlam verememişti. Daha önce hiç muhabbetleri olmuş muydu ki?

"Faysal'a mı yanık lan yoksa bizim çekirge."

Zihninin derinliklerinden duyulan ses karıncalıydı. Sakaryalı yüzünü buruşturarak, gözlerini devirdi.

"Saçmalama lan! Ne zaman görecekte sevecek."

Ağzının içinde gevelediği sözler pusluydu. Dikkatini Açelya'nın sesi dağıttı.

"Onun canına yazık değil mi, bıraksın yoluna baksın."

Açelya'nın sözleri Sakaryalı'nın istemsizce sağ ayağının ritmik şekilde titremesini sağladı.

"Sen bizim Faysal'ı ne zamandır tanıyorsun, bu kadar üzüldüğüne göre muhabbetiniz olmalı."

Evet Faysal bir yıl boyunca esirdi. Ama Açelya'lar burada tam üç yıldır oturuyorlardı. O bile Açelya'yı Züleyha'nın yanında yalnızca bir iki kere görmüştü. Çapkın olmasına rağmen dikkatini çekmeyen kadın, sevdadan deliren Faysal'ın mı dikkatini çekmişti.

Sakaryalı ağzından bir anda çıkan soruyla dişlerini birbirine bastırmış, küfür etmemek için sakin kalmaya çalışmıştı.

Açelya, Züleyha ve Eftelya böyle bir şey beklemediklerinden birkaç saniye sessiz kaldılar. Ama bunu bozan Açelya'nın alaylı sözleri olmuştu.

"Ne sandın aslan parçası, 7/24 saat konuşuyoruz. Hayır birbirimizi görmeden edemiyoruz biliyor musun?"

Açelya gözlerini süzerek iç çekti. Sakaryalı ise gri kuzguni gözlerinin karardığının farkında bile değildi. Dilini yanağının içinde gezdirdiğinde, bakışları fazlasıyla ürkütücüydü. Eftelya ve Züleyha ise izledikleri ikiliyle gülmemek için ellerini dudaklarına götürmüşlerdi.

"İnsanların acılarına üzülmek için illa onları tanımak, bir şeyler hissetmek gerekmez. Hani Allah sana bir kalp vermiş ya, bence sen onu ara da bir kullan."

Açelya adamın gözlerinden çekmedi kahverengi gözlerini.

"Merak etme, pek yan etkisi olmuyor."

Sakaryalı vücudunun kasıldığını, gevşemeye başladığında anladı. Omuzlarımı dikleşmişti onun. Fark ettiği detayla kafasını hafifçe iki yana doğru salladığında, gözlerini etrafta gezdirdi.

"Ne oluyor lan! Daha iyi işte arkadaşının belki çekirge sayesinde acısı diner."

İç sesi zihnini meşgul ettiğinde, duyduğu cümleler hoşuna gitmedi.

"Siktir."

Kalın dudaklarının arasından dökülen ses toktu. O sırada içeriye giren iki kadın, hafifçe öksürerek toparlanmasını sağladı. Azra Sakaryalı'yı gördüğünde kocaman gülümsedi.

"Hoşgeldin güzel oğlum."

Adamın gür saçlarını okşadığında, Sakaryalı gülümseyerek kadının avuç içini öpmüştü.

"Hoşbuldum, Azra'm."

Adamın çapkın gülüşü, erkeksi sesiyle kadın gülerek kafasını iki yana doğru salladı. Azra parmağını öne doğru uzatarak adamın kirli sakallarının sardığı yanağını okşamıştı.

"Zayıfladın mı bakayım sen? Yine ordu evinde kalıyorsunuz değil mi?"

Azra'nın telaşlı sesini gölgeleyen, Sakaryalı'nın değişen yüz ifadesi olmuştu. Gri gözleri hafifçe Açelya'ya dokunduğunda, onu izlediğini gördü.

"Sen sevmezsin ki ordu yemeğini, bizde kal diyorum be oğlum, aklım kalıyor sende biliyorsun. Üzme bak bu Azra'nı."

Sakaryalı hızlıca gözlerini kadından uzaklaştırmış, Azra'ya dönmüştü. Konuyu hızlıca kapatmak için, gülümsedi.

"Yok, yook Azra sultan. Evdeyim ben. Sen düşünme beni."

Yanağında ki eli avuçlarının arasına aldığında, Açelya'nın onu izlediğini hissedebiliyordu. Azra dudaklarını ayıracağı sırada Sakaryalı gülümseyerek, Azra'nın hafifçe elini sıktı. Sakaryalı'nın bakışları Kadriye'yi bulduğunda hızlıca oturduğu sandalyeden kalmış, saygıyla kadının elini öpmüştü. Ama alnına götürmeden gülümsedi.

"Nasılsın sultanım."

Kadriye en az Beybolat kadar sevdiği adamla gülümsedi. Cana yakın tavrı, insanların onu daha çabuk sevmesine neden oluyordu.

"Şeytan tüyü var kız bunda."

Sakaryalı yan bir bakış atarak Açelya'ya döndü. Onu izleyen kadının dudaklarında silik bir tebessüm mü vardı yoksa öyle mi hissetmişti?

"Bugün ayrı güzelsin Kadriye teyze, sana geçen Murat amcanın numarasını attım ya onu bir değerlendir."

Sakaryalı hafifçe kadına doğru eğildi.

"Adamı 18'lik delikanlıya çevirdin, sürekli arıyor, Kadriye'm diye."

Sakaryalı ve Azra gülmeye başladığında, Kadriye adamın omuzuna hafifçe vurmuştu.

"Hayır araya kaynayacağım diye korkuyorum."

Haylazca göz kırptığında, Kadriye utanarak gülümsedi. Sakaryalı gülerek kadının yanağından makas almıştı.

"Züleyha kızım baban aradı, askerlik arkadaşına gidecekmişiz. Hadi annem biz yavaştan kalkalım ancak hazırlanırız."

Züleyha tamam dercesine kafasını sallamış oturduğu yerden doğrulmuştu.

"Bi dahakine bana beklerim bak."

Azra'nın sözleriyle Kadriye gülümseyerek peki demişti. Sakaryalı koltuğun üzerinde ki deri ceketine uzandığında kısa sürede üzerine geçirdi.


Bileğinde ki gümüş saati düzeltmek için sağa doğru çevirdiğinde, alnını gölgeleyen uzun tutamları kemikli parmaklarıyla geriye doğru ittirdi.

Onları yolculamak için kapıya doğru yöneldiklerinde, Açelya tekerlikleri biraz yavaş ittiği için arkada kalmıştı. Sakaryalı bilerek adımlarını yavaşlattı. Arkasını döndüğünde, Açelya'yla göz göze gelmişti.

"Gözlemeler baya iyi olmuş çekirge, eline sağlık."

Kadına göz kırptığında, yukarıya doğru kıvrılan dudakları beyaz dişlerini ortaya çıkartmıştı.

"Afiyet olsun kasırga bey."

Açelya aklına gelen şeyle gülmeden edemedi. Kıkırtısı omuzlarının titremesini sağlamış, gülerken kısılan gözleri adamın bakışlarından kaçmamıştı.

"Kasırga?"

İlk bir kaç saniye kadının sözü anlamsız gelsede aklına düşen bir detay, erkeksi bir sırıtma yaymıştı yüzüne.

"Sen özlemden, benim Instagram hesabımda mı yatıp kalkıyorsun?"

Eline duvarın kirişine dayadığında hafifçe öne doğru eğilmişti.

"Ah be çekirge, bilseydim senin için story de arabeks şarkılar paylaşırdım."

Dalgaya bulanan sözleri, kaderi güldürdü..

"Yani sende haklısın, böyle ilik gibi adama platonik aşık olmamak imkânsız."

Açelya yalnızca gözlerini devirdi. Adamın gereksiz özgüveni, onu çoğu zaman şaşkına çeviriyordu.

"Beynin olduğuna inanmak istiyorum, gerçekten."

Adam kadının sözlerinden etkilenmedi. Dudağını ısırdığında, gülümsediğinden elmacık kemikleri belirginleşmişti.

"Sevda kelamları ağzına yakışmıyor, değersizleştiriyorsun. Hem aşka yürek gerek, yani senlik bir durum yok."

Aralarında ki atmosferi dağıtan Eftelya'nın Sakaryalı'nın koluna dokunması olmuştu. Eftelya sesinin kısık olmasına özen göstererek dudaklarını ayırdı.

"Şey, Sakaryalı bana karargahın adresi lazımda."

Eftelya bir anda bakışları muzip bir hâle gelen adamla yutkundu. Eline mi düşmüştü şimdi?

"Hayırdır kuyu cadısı, asker yareni mi yaptın kendine."

Sakaryalı kızın kızaran yanaklarıyla erkeksi bir şekilde sırıttı.

" Hayır tabiki de! Sadece işim var."

Eftelya gözlerini kaçırdı.

"Bak sen, Kartal timine mi katılıyorsun?"

Eftelya onunla dalga geçen adamla gözlerini kıstığında, Sakaryalı kirli sakallarını sıvazladı.

"Neyse ki karargah Kartal yuvası, istihbarat ta zorluk çekmeyeceğiz."

Sakaryalı nasıl olsa, karargahtaki çömezlerden herşeyi öğrenirdi. Eftelya adama telefonunun not kısmını açarak uzattığında, Sakaryalı güldü. Açelya ise biraz uzağında olan ikiliyi kısık gözlerle izliyordu.

Sakaryalı uzun parmaklarıyla tuşlara basarak kısa sürede adresi yazmış, alta ise telefon numarasını kaydetmeyi unutmamıştı. Telefonu öne doğru uzattığında Eftelya almadan hafifçe geriye doğru çekti.

"Kartal bu fikri pek sevmeyecektir, sen gitme bence."

Eftelya adamın parmaklarının arasında ki telefonu hızlıca alarak cebine yerleştirdi. Onun için dolma saracaktı, bide üstüne azar yiyecek hâli yoktu ya. Hem karargâha gittiğine göre yorulacak olmalıydı. Onu düşündüğü için götürüyordu.

"Kartal'ın pençeleri size, kanatları bana açılıyor Sakaryalı."

Eftelya dudaklarına kondurduğu gülümsemeyle tek kaşını ustaca havaya kaldırdı.

"Merak etme, Kartal bana kızmaz."

Kendinden emin tavrı Sakaryalı'nın elini beline koymasını sağladı. Gözbebekleri hafifçe büyümüştü.

"Siz hayırdır ya, Kartal falan. İşi ilerletmişsiniz bakıyorum."

Erkeksi sesi gürdü.

"Ne diyeceğiz şimdi sana, yenge? Yada dişi Kartal."

Eftelya adamın alaylı bir şekilde güldüğünü gördü. Ellerini göğsünde bağlamış, gözleri adamda sabitlenmişti.

"Eftelya deyip önümde eğilmen yeterli olur Sakaryalı."

Renkli dudaklarını ıslattığında, Sakaryalı'nın kafasını eğerek sırıttığını gördü. Koyu kahverengi dudaklarının arasında ki beyaz dişleri mücevher gibiydi.

"Diyorsun ki Kartal'ın dişisi de kartal olur, ayağını denk al. Ee iyiymiş."

Sözlerini bitirdikten hemen sonra haylazca kadının kulağına eğildi.

"Bu arada hızınız 102, az yavaş la!"

Hemen sonra kadının yanından uzaklaşarak dış kapıya yönelmişti. Eftelya ise adamın omuzuna vurmak istemiş, ama adamın hamlesi elinin havada asılı kalmasına neden olmuştu.

"Terbiyesiz herif."

Gözlerini devirdi. Ablasının meraklı bakışlarını yeni fark edebilmişti.

"Hemen dökül."

Eftelya şirince gülümsedi. Ama ablasının değişmeyen yüz ifadesi nefesini dışarıya doğru üflemesini sağladı.

" Beybolat'a kara lahana sarması sözüm var, onun için karargahın adresini istedim."

Eftelya kurtuluşunun olmadığını anladığında, isteksizce anlatmıştı.

"Ne? Damadım sarma mı istiyor."

Eftelya hemen sağ tarafında beliren annesiyle, irkildi. Ona gülümseyerek yaklaşan kadınla gözleri büyüdü.

"Yok artık anne! Arkadaşız biz sadece."

Açelya ve Kadriye gülerek kafa salladığında, Eftelya homurdanarak mutfağa yöneldi.

"Çak kız."

Yumruğunu öne doğru uzattığında, Açelya gülerek yumruğunu annesinin yumruğuna tokuşturmuştu. Eftelya salondan gelen seslerle elindeki boş tencereyi tezgahın üzerine bıraktı.

"Abla Sakaryalı'yla nasıl cilveleştiğini konuşmayalım istersen."

Eftelya sinsice sırıttı. Biraz sonra çıkacak kargaşa içini rahatlatmaya yetmişti.

"Ne? Kız Açelya cilveleşmek nedir. Daha bana haber vermedin."

Açelya daha Eftelya'nın sözlerini hazmedememişken annesinin sözleriyle şaşkına döndü.

"Haber versem tamam yani?"

Gözleri alayla kısıldı.

"Açelya! Düğün den sonra cilveleşmek münasiptir."

Kadriye'nin ciddi ses tonu, Eftelya'nın kahkaha atmasını sağladı. Sarmanın içini hazırlamaya başlamış, bombayı Açelya'nın kucağına bırakmıştı.

"Eftelya o kızıl saçlarını yolacağım! Tavuk kafa ne olacak."

Küçükken her ona kızdığında bu benzetmeyi yapardı. Eftelya gülerek kafasını omuzunun üstünden geriye doğru çevirdi.

"Yiyin birbirinizi şimdi."

Kadriye Eftelya'yı duymadı bile. Tek hedefi Açelya'ydı.

"Kız Açelya, Sakaryalı çapkın annem ayarlarını düzeltebildin mi?"

Açelya tekerlekleri çevirerek sırtını annesine dönmüş, arabayı oturma odasına sürmeye başlamıştı.

"Açelya gel buraya, nasıl cilveler onlar hemen anlatıyorsun."

Kadriye'nin sesi uzaklaşmaya başladığında, Eftelya gülümseyerek derin bir nefes aldı.

"Görev tamamlandı."

❄️

Son kez kontrol ettiği dolmanın kapağını kapattı. Az önce ağzına attığı sarma gözlerini yummasını sağlamıştı. Vakit kaybetmeden odasına girdiğinde, sessiz olan evi birtek onun yaptığı sesler dolduruyordu. Annesi ve ablası bir saat önce pastaneye gitmiş, Eftelya'da işlerini halletmişti.

Üzerine giydiği siyah uzun kolluyu eteğinin içine biraz daha sıkıştırdı. Önü çapraz bir şekil alıyor, bu beyaz gerdanının çıplak kalmasını sağlıyordu. Altına giydiği kahverengi eteğin bel kısmı oturtmalı etek kısmına doğru ise bollaşıyordu. Dizlerinin bir karış üzerinde biten eteği tebessüm etmesine neden oldu.

Topuz yaptığı saçlarını tek hamlede çözdüğünde iki elini saçlarının arasına geçirerek havalandırdı. Dalga dalga dökülen tutamlar, sırtını mesken ediyor kalçalarının biraz yukarısında bitiyordu.

Kenardaki tarağı saçlarında gezdirdiğinde, yumuşak tutamlarının arasında kayıp gidiyordu. Eli at kuyruğu yapmak için saçına yöneldiğinde, zihnine düşen yosun yeşili gözlerle duraksadı.

Bu sabah toplu saçlarını gördüğünde, gözlerinin kısıldığını kendi kendine mırıldandığını duymuştu. Yüreğinden geçen söz kalbinin ritmini değiştirdi.

"Saçlarımı salık seviyor olabilir mi?"

Dışarıya vurmadığı sözle kafasını iki yana doğru salladı. Ama parmakları at kuyruğu yapmak yerine iki yandan aldığı saçları örmeye başlamış, uzun kalın örgü açıkta kalan gür saçlarının üzerine düşmüştü.

Hemen karşısında ki boy aynasında, kızıl saçlarını izledi. Dalga dalga omuzlarına oradan da sırtına dökülen saçlar dudaklarının üzerine tebessüm eklemişti. Makyaj masasının üzerinde ki siyah göz kalemini alarak, hafif çekik olan gözünde gezdirdi. Göz pınarına çektiği eğimli çizgi gözlerinin daha çekik görünmesini sağlamıştı.

Kirpiklerini maskarayla güçlendirerek, ela gözlerinin daha yoğun bakmasına neden oldu.

En sevdiği rujlardan biri olan vişne çürüğü renginde ki ruja uzandığında, aynaya doğru hafifçe eğildi. Islak ucunu kalın biçimli dudağının üzerinde gezdirerek, renklendirdi. Islak duran dudakları beyaz dişleriyle daha çok göze çarpıyordu.

İki dudağını birbirine sürtüğün de, ruju daha çok yedirmişti.


Kenarda hazırladığı ayakkabıları ayağına geçirdiğinde, dolabın içinde ki küçük çantasını koluna astı. Kısa sürede odasından çıkarak mutfağa yönelmişti.

Masanın üzerine bıraktığı saklama kabını poşetin içine koyduğunda, küçük termosuda kenarına iliştirmişti. İki tane ayarladığı karton bardağı hemen içine attığında, telefonuna uzandı.

İnternetten bulduğu taksici numarasını tuşlayarak, evin önüne taksi çağırmıştı. Yakın olan yer kısa sürede gelmesini sağlayacaktı. Bu yüzden fazla oyalanmadan evden çıktı.

Binanın dış kapısına çıktığında, sokağın başında olan taksiyi fark etmişti. Araba kısa sürede önünde olduğunda, vakit kaybetmeden arabaya bindi.

"Selamün aleyküm abla nereye gidiyoruz."

Genç yaşlardaki adam dikiz aynasından kadınla göz göze gelmişti.

"Aleyküm selam."

Eftelya telefonuna Sakaryalı'nın kaydettiği adresi söylediğinde, taksici kafasını sallayarak arabayı çalıştırdı.

Eftelya derin bir nefes almış, ela gözleri kucağında ki poşete kaymıştı. Güzel yaptığından emindi. Ama kalbini saran heyecana engel olamıyordu. Daha önce Tayfun'a birçok yemek yapmış, böyle telaşlanmamıştı. Nedensiz oluşan hissi kadının, düşünceli bir şekilde konuşmasına neden olmuştu.

"Acaba karargâhtan çıkmış mıdır?"

Silik şekilde ki sözleri, mırıldanma türündendi.

"Ablam enişteyi ziyaret mi? Valla helal olsun, kimisi normal askerken ayrılır kimiside böyle senin gibi hayatını adar."

Sait kadının verdiği adresle gülümsedi. Özel kuvvetler komutanlığıydı. Eftelya duyduklarıyla ne diyeceğini bilemedi. Ama sessizliği kısa sürmüştü.

"Yok yanlış anladınız, arkadaşım sadece."

Eftelya'nın sesine düşen donukluk Sait'in hafifçe gülümsemesini sağladı.

"Öyle olsun abla."

Adamın imalı sesi, kadının kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Ama daha fazla diyaloga girmedi. Kadın erkek arkadaş olamazdı sanki.

Taksi büyük bir alanda durduğunda, kadının camdan gördüğü nöbetçi olan iki askerdi. Üzerlerinde üniformaları ellerindeyse namlulu silahlar vardı. Eftelya çantasından çıkarttığı parayı adama uzattığında, arabadan indi.

Güneşli olan havayla gözlerini kıstı. Ilık bir rüzgar ara ara esiyor, kadının bacaklarına çarpıyordu. Eftelya giriş kısmına yöneldiğinde, sert bakışlarıyla onu izleyen askerle göz göze geldi.

"Kolay gelsin, ben yüzbaşı Beybolat Harmanlı'yı görecektim de."

Asker iki elinin arasında tuttuğu silahla kızıl saçlı kadını inceledi. Elindeki poşet bakışlarından kaçmamıştı. Nöbetçi kulübesinden çıkan bir başka asker, hızlıca arkadaşının yanına giderek kulağına eğildi.

"Sakaryalı komutanım, kızın Beybolat komutanımın yavuklusu olduğunu söyledi."

Eftelya hararetli bir şekilde konuşan ikiliyle kaşlarını çatmıştı. Önündeki uzun şerit otomatik olarak yukarıya doğru yükselmeye başladığında, Eftelya karşı tarafa yönelmişti.

"Buyurun yen.. dişi kart..."

Asker elini ensesine doğru götürerek sıvazladı.

"Şey buyurun, komutanım eğitim alanında."

Eftelya adamın panik şeklinde ki hareketleriyle gülmeden edemedi. Büyük bir binanın önünden geçtiklerinde, tabelası dikkatini çekmişti.

Özel kuvvetler komutanlığı.

Adımları bir süre sonra büyük bir alana geldiğinde, hemen ilerisinde onu gördü.

Kartal'ı.

Ona sırtı dönük olan adam ellerini arkasında bağlamıştı. Önünde yirmiye yakın asker vardı. Adımları biraz daha yaklaştı.

"Hiçbir millet İslamiyet için, Türkler kadar kan dökmemiştir! Allah onları aslan sıfatıyla yaratmıştır."

Silik şekilde duyduğu sözler Beybolat'a aitti. Önündeki adamlar büyük bir saygıyla onu dinliyor, hazır olda bekliyorlardı.

Üzerinde yeşil askeri kısa kollu vardı, ve asker pantolonun içine sokulmuştu. Sırtında v şeklinde büyük bir ıslaklık gözüküyordu. Fazlasıyla terlemişti. Arkasından gördüğü kadarıyla boynunda zincir vardı. Bu asker künyesi olmalıydı. Kollarını kapatamayan kısa kollu, güçlü ve damarlı pazularını ortaya çıkartmıştı. Öyle heybetli bir görüntüsü vardı ki, Eftelya yutkunmak zorunda hissetmişti kendini.

Ayağındaki postallarla giydikleri birleşince bastığı toprağa titretmeye yemin etmiş gibi görünüyordu. Eftelya tam arkasında sol taraftaydı. Aralarında hala mesafe olmasına rağmen, gür sesini işitti kısa bir sürede.

"Türk olmak; zalime Yavuz, mazluma Yunus olmaktır. Çin Sarayı'nda Kürşat, Malazgirt önlerinde Alparslan olmaktır."

Gür kaşları yosun yeşili gözlerinin üzerinde çatılmıştı. Gözleri saatlerdir sanki eğitim almamış gibi onu dirençle dinleyen gözlerde gezindi.

"18 Mart 1915!"

Sesi bir mermer kadar sert, yosun yeşili gözleri kısılmış.

"Çanakkale Savaşı."

Askerler nefes almadan dinliyordu komutanını. Karşılarında dimdik duran adam, nice efsanevi operasyonlarını dinledikleri adamdı.

"Yenilmez diye adlandırılan bir ordu! İngiliz ordusu.."

Gür sesi bir kez daha yükseldi. Boğazında ki damar ara sıra şişiyor ve üzerindeki esmer tene baskı uyguluyordu. Şakaklarından süzülen bir damla ter yavaşça yanağına oradan da boynuna süzüldü.

"Karşılarında ise Muhammed'in aslanları."

Kuruyan dudakların üzerinde silik bir tebessüm oluştu. Arkasında bağladığı elini hafifçe sıktı. Elinin yüzeyini saran damarlar çıkıklaşmıştı.

"Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak. 3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında. Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'an okuyor bilmeyenler Kelime-i şahadet getiriyor sadece. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor türk askeri. İşte sizin geçmişinize ait inanç!"

Eftelya gözlerindeki ışıltıyı göremiyordu. Ama adamı izleyen ela hareleri, büyük bir gururla sarsılmıştı. Renkli dudakları yukarıya doğru kıvrılmış, duydukları bir kez daha bu adamı hayran olmasına neden olmuştu.

Beybolat Harmanlı, mükemmel bir askerdi.

"Biz Osmanlı ecdadı, Osmanlı torunuyuz."

Geçmişindeki ataları gururla göğsünün şişmesini sağladı.

"Güç yalnızca damarlarımızda ki kandan, yüreğimizde ki imandan gelir!"

Arkasında bağladığı ellerini çözdüğünde, etraf birkaç saniye sessizleşti.

"Yürüdüğünüz yolun, taşıdığınız yükün, karşılaşacağınız zorluğun bir önemi yok. Dalgalanması gereken bir bayrak varsa gerisi teferruattır!"

Hemen ilerisinde sol taraftaki dalgalanan bayrağı işaret etti. Mavi gökyüzünde şanlı bir şekilde dalgalanan bayrak, askerleri yutkundurdu. Eftalya kafasını yana doğru çevirdiğinde bakışlarına al kırmızısı bayrak düştü. Puslanan bakışları yüreğindeki büyük sevgiyle çarpıştı.

"Bu yol dikenle, ihanetle çevrili. Kolay olmayacak! Ama korkaklar hiçbir zaman anlamayacak, biz ölüme aşık olanları."

Adımları bir sağa bir sola doğru gitti. Postalarının altında ezilen küçük çakıl taşları, gıcırtılı sesler ortaya seriyordu.

"Biz gökte kartal, yerde kurt olan yiğitler. Biz! Vatan uğruna can alıp, can veririz!"

Boğazında ki damar belirginleştiğinde, üzerinde ki esmer teni uyarmıştı. Yeşil gözleri biraz daha karardı, bakışları önündeki askerlere yoğunlaşmıştı.

"Bizim marşımız bile korkma diye başlıyor! Yüreğe düşecek en küçük korkuya dâhi tahammülümüz yok."

Keskin sesi erkeksiydi. Terleyen saçları, hafif ıslak gibiydi. Bu dağılarak alnını gölgelemesine neden olmuştu.

"Biz! Emredilen yerde savaşır, savaştığımız yerde kazanırız! Tek bir gayemiz hedefimiz var, oda kızıl elmaya'dır."

İşaret parmağını sert göğsüne bir kaç kere vurdu. Hemen arkasında hissettiği hareketlilikle, tek kaşı yukarıya doğru kalkmıştı. Eftelya'nın yanında ki asker Beybolat'ın konuşmasını bitmesini beklemiş, hemen sonra Eftelya'yı gerisinde bırakarak komutanına yaklaşmıştı.

Beybolat kafasını sağ tarafa doğru çevirdiğinde, Adem elması terli boynundan aşağı yukarı doğru hareket etmişti. Kuruyan dudakları susuzluğunu daha fazla hissetmesine neden oluyordu.

Murat asker selamı verdiğinde, iki ayağını hızlıca birleştirdi.

"Onbaşı Murat Dağ Balıkesir, misafiriniz var komutanım."

Kafasını sert bir şekilde aşağıya doğru hareket ettirmişti. Beybolat çatılan kaşlarını engelleyemedi.

"Bölük rahat! İçtima bitmiştir."

Erkeksi sesi askerlerin gevşemesini sağladığında, Beybolat geriye döndü. Sert bakışlarına düşen kadın, ifadesini köreltmişti.

İlk önce keskin yüz hatları değişti. Sert ve soğuk gözleri, biraz önce titremiş miydi. Beybolat kızıl saçlı kadınla yutkundu. Gür kaşları çatılıp gevşiyor, adem elması titreyerek aşağı yukarı doğru gidiyordu.

"Ateş parçası?"

Kısık ses toktu. Söylediği kelimeyi o an idrak edemedi. Kadının kızıl saçları açıktı. Bu istemsizce dudaklarının yukarıya doğru kıvrılmasını sağlamış, ama gülümsememek için yüzünü donuk tutam adam, dudaklarının yalnızca titremesini sağlamıştı.

Üzerindeki siyah ince uzun kollu çapraz bir şekilde göğüslerini sarıyordu. Bu kadın neden sürekli gerdanını açık bırakıyordu ki? Öne doğru bir adım attığında, bedenleri yakınlaştı. Kadının kısa olan eteği kısa sürede odağına girdi.

"Lan! Sağ gözün mü seğiyor kartal."

Onunla alay eden iç sesiyle, sinirlendi.

Beybolat bir tabur askerin arasına bu şekilde gelen kadınla dişlerini birbirine bastırdı.

"Kızıl senin ne işin var burada."

Beybolat hemen yanlarındaki askere, kafasını sağ tarafa doğru hareket ettirdiğinde Murat, asker selamı vererek uzaklaştı. Büyük alanda tek başına kalmışlardı.

Sert bakışları kadının ona gülümseyerek bakan yüzüyle dağılıyordu. Eftelya kocaman gülümseyerek elinde ki poşeti biraz yukarıya doğru kaldırdı.

"Yüzbaşım, sarmalar emrinizde."

Eftelya boşta kalan eliyle asker selamı verdiğinde, Beybolat hazırlıksız yakalandı. Kadının naif sesiyle, elini ensesine doğru götürerek sıvazladı. Eftelya adamın kırık gülüşüyle gülümsedi.

"Buraya gelmene gerek yoktu, bir tabur adamın arasına girmeni istemiyorum."

Beybolat'ın sesi sonlara doğru sertleşmişti. Yüreğini saran anlamsız his, cümlelerini toparlamasına engel oluyordu.

"Seni düşündüğüm için geldim beyefendi, hadi ama acıkmışsındır."

Eftelya adamın hareketsiz bedeniyle kaşlarını çatmıştı. Adamın büyük eline uzandığında, küçük parmakları adamın avuçlarının arasına yerleşti. Bu temasla yosun yeşili gözleri irileşmişti.

Eftelya adamı çekiştirerek hemen ilerideki masalı banklara doğru yürüdü. Beybolat istemsizce birleşen ellerine baktığında, kadının uzun parmakları olmasına rağmen avuçlarının arasında küçücük kalmıştı.

Eftelya elini adamın elinden çektiğinde, poşetin içindekileri masanın üzerine yerleştirmeye başladı. Beybolat nasırlı avuç içlerinden uzaklaşan yumuşacık elle irkildi. Yokluğunu hissetmiş olmak neden onu rahatsız hissettirmişti.

Sen koskoca Kartal timinin keskin nişancısı, yüzbaşı Beybolat Harmanlı ol. Sonra bi el tutuşmada yelkenler fora! Yazık be..

Beybolat iç sesiyle gözlerini devirdi.

"Siktir git pezevenk!"

Eftelya adamın sinirli sesiyle kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırdı.

"Anlamadım."

Beybolat ela gözlerle kesiştiğinde, tek elini beline koydu.

"Adresi diyorum, Sakaryalı verdi herhalde."

Beybolat hızlıca toparladı. Eftelya eliyle eteğini dikkatlice düzelterek oturmuş, çayları doldurmaya başlamıştı.

"Onun bir suçu yok, ben ısrar ettim."

Beybolat kadının hemen karşısına oturduğunda, Sakaryalı'yı koruyan tavrı onu gülümsetti.

"İkna kabileyetin baya iyi ha, kızıl?"

Beybolat kıza göz kırptığında, erkeksi sesi Eftelya'nın kirpiklerinin titremesini sağladı.

"Elimden bi uçan birde kaçan kurtulur yüzbaşım."

Gülerek önüne gelen saçı geriye savurduğunda, Beybolat'ın çatala uzanan eli duraksadı. Kadının bembeyaz teni kızıl saçlarının altında öyle güzel bir tezatlık içindeydi ki, bu görüntü Beybolat'ın damarlarının arasında ki kanı ısındırıyordu.

Eftelya çay dolu karton bardağı dudaklarına götürmüş, onu seyreden adama bakışlarını çevirmişti. Beybolat ise sürekli hareket halinde olan kırmızı dudaklarla nefsiyle oynadığını düşünüyordu.

Hayır lanet dudaklar birde ıslak duruyor.

Beybolat iç sesini duymazdan geldiğinde, sarmaya batırdığı çatalı hırsla ağzına götürdü.

Kurutmak mı istiyorsun Kartal? Ağzınla.

Beybolat gözlerini sımsıkı yumarak, ağzında ki dolmayı çiğniyor, içinden küfür ediyordu. Bir süre sonra gözlerini aralamasına neden olan hemen yanı başında duyduğu tok ses olmuştu.

"Beybolat, yeni teğmenlerin eğitimini tamamlamışsın."

Kadir mavi gözlerini esmer adamda sabit tutmaya özen göstersede hemen sol tarafta ki kadın dikkatini dağıtıyordu. Kızıl saçları onu tanrıça gibi gösteriyordu. Daha önce Beybolat'ın çevresinde bir kadın görmemişti, özellikle bu kadar güzel bir hatun.

"Öyle oldu."

Beybolat'ın kısa cevabı gönülsüzdü. Aynı devreden olan adamla pek anlaşamaz, muhabbet de etmezdi. Beybolat Kadir'in Eftelya'ya kayan bakışlarıyla onun için gelmediğini anlamıştı.

"Buraya bakacaksın, gözlerime!"

Beybolat yükselen sesini engellemedi. Eftelya bir anda adamın yükselen öfkesiyle afallamış, yosun yeşili gözlerde gördüğü sinir istemsizce tebessüm etmesine neden olmuştu.

"Beni hanımefendiyle tanıştırmayacak mısın?"

Kadir Beybolat'ı duymazdan geldi. Kadının kucağında ki eline uzandığında, dudaklarını elinin üzerine bastırdı. Dudaklarını saran gülümseme elmacık kemiklerinin dolgunlaşmasını sağlamıştı.

Beybolat bedenini saran öfkeye anlam veremedi. Avuç içleri kaşınıyor, gördüğü görüntü sinirini bozuyordu. Beybolat hislerine anlam vermek istemedi. İstediği tek şey bir yumrukta adamı yere sermekti.

Fazla da beklemedi.

"Benim yanımda ki kadına, yavşamak ne demek ulan!"

Beybolat kadının elini tutan adamın elini alarak sırtına doğru büktü. Eftelya'ysa Beybolat'ın ne zaman doğrulduğunu bile görmemişti.

"Beybolat, ne yaptığını sanıyorsun!"

Beybolat duymadı. Tuttuğu eli biraz daha sıkarak büktüğünde, Kadir'in dudaklarının arasından kıkırtı dolu bir inleme dökülmüştü.

"Bu kadarını bende beklemiyordum, kayışları koparmam kısa sürdü."

Beybolat adamın elini bıraktığında öne doğru ittirdi.

"Bundan sonra her kadına asınılmayacağını öğren, yoksa öğretirim."

Kadir elini bir kaç kere ovuşturarak gözlerini ikilide gezdirdi.

"Sen bitmişsin be Kartal."

Beybolat adama ters bir bakış atmış yerine oturmuştu. Kadir gülerek uzaklaştığında, Eftelya çatık kaşlarla izlediği adam rahatça sardığı dolmaları yiyordu.

"Az önce yaptığın şey, gereksizdi."

Beybolat elindeki çatalı kenara koyduğunda, bakışları ela harelere haosoldu. Eftelya bakış açısına giren yağlı renkli dudaklarla kuruyan dudaklarını ıslatmıştı.

"Arkadaşız biz, kıskanmış olamazsın öyle değil mi?"

Eftelya'nın tek kaşı usulca havalandı. Sesine yansımayan merak kalbini yoruyordu, ama fark etmedi. Beybolat kadının böyle bir şey söyleyeceğini düşünmemişti. Söylediği sözler dümdüzdü tıpkı sesi gibi.

"Bende aksini iddia etmedim, Eftelya."

Adamın ona ilk kez adıyla seslenmesi kadının tuhafına gitsede bir kaç saniye sessiz kalmıştı. Ama Beybolat ondan önce davrandı.

"Kim olursa olsun, yanımda ki kadına haddini bilecek. Bu seninle alakalı değil, benimle alakalı kızıl."

"O hâlde başka kadınlar için bu hareketleri sergile, böyle şeylerden hoşlanmam."

Eftelya adamın sözlerini beğenmemiş gibi yüzünü buruşturdu. Masanın üzerinde ki çantasını koluna astı. Oturduğu yerden doğrulduğun da Beybolat'ın eli ince bileğine dolanmıştı.

"Otur kızıl."

Beybolat kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırdığında, gözbebeklerine çarpan güneş bakışlarının kısılmasına neden olmuştu.

"Otur yoksa gider o lavuğu indiririm."

Eftelya şaşkınlıkla adamı izledi. Keskin yüz hatları, şaka yapıyor gibi durmuyordu. Kolunu hafifçe geriye doğru çektiğinde, yerine oturdu. Zaten kısa olan eteği biraz daha yukarıya sıyrılmıştı.

"Hasbinallah!"

Beybolat kafasını yana doğru çevirmişti.

"Bu kaba saba hallerine bakılırsa, hiç flörtün falan olmamış senin. Yanında ki kadın dayanamaz çünkü."

Eftelya adamın az önceki hareketine pekte kızmamıştı aslında. Ama dik başlılığı bırakmadı.

"Asker adamım ben deniz kızı, Flört falan anlamam. Bizim ya yarimiz vardır yada yaramız."

Beybolat üç parmağının arasında tuttuğu bardağı hafifçe salladı.

"Maçosun sen baya baya."

Eftelya duyduklarıyla dudaklarının yukarıya doğru kıvrılmasını engelleyemedi. Daha önce kısa sürsede birçok ilişkisi olmuş, hiçbir erkek arkadaşının böyle bir düşünceye sahip olduğunu görmemişti.

Beybolat'ın kendine özgü hareketleri, Eftelya'nın pek farkında olmasada oldukça hoşuna gidiyordu.

"Hangi kalıba girdiğiyle ilgilenmiyorum. Ben bana ait olanı sahiplenir, korurum."

Kafasını hafifçe yana doğru eğdiğinde, dilini alt dudağında gezdirdi.

"Tıpkı vatan gibi."

Eftelya adamın erkeksi halleriyle yutkundu. Aralarında oluşan sessizlik bir süre sürmüş, Beybolat'ın tok sesi gölge düşürmüştü.

"Eline sağlık kızıl, ellerin bir tek şifa dağıtmıyormuş."

Eftelya gülümsedi. Adam tartışma sırasında dâhi sarmalardan yemeği ihmal etmemiş, doldurduğu saklama kabını tamamen boşaltmıştı.

"Afiyet olsun."

Eftelya boş kabın kapağını kapatarak poşetin içine koyduğunda, Beybolat'ta iki bardağı iç içe koyarak kenardaki plastik çöp kovasına atmıştı.

"Hava kararmadan seni eve bırakayım, benimde işim bitti zaten."

Eftelya adamın üzerinde kuruyan teriyle, endişeli bir şekilde dudaklarını ayırmıştı.

"Hava ne kadar sıcak olsada, terin içine çekti. Üzerini değiştirseydin keşke, hastalanacaksın."

Eftelya adamın sırtının ve boynunun ne kadar terli olduğunu ilk geldiğinde görmüştü. Kuruyan boynuna dokunup soğuk olup olmadığını kontrol etmek istese de bunun doğru olmayacağının farkındaydı.

"Alışkınım ben kızıl, soğuk sıcak pek işlemez bana."

Bu sözü kadının üzülmesine neden olmuştu. Vatanı korumak için, her şartta ve koşulda göreve gidiyorlardı.

Beybolat kadının çantasını koluna astığını gördüğünde, birlikte yürümeye başlamışlardı. Onu tabikide tek başına burada bırakmazdı. Eve gidince ılık bir duş alır kendine gelirdi.

Karargahın çıkışına geldiklerinde, nöbetçi askerler onları karşılamıştı.

"Kolay gelsin asker."

Murat ve Hilmi çakı gibi dimdik duruyordu. Hızlı bir şekilde asker selamı verdiklerinde, önlerindeki uzun barikat kalkmıştı.

"Sağol!"

Gür sesleri dağıldı. Beybolat nizamiyenin girişine park ettiği araçla, cebinden çıkardığı uzaktan kumanda ile açmıştı. Farlar yanıp söndüğünde kendini belli etti.

Eftelya hemen önlerinde sağ taraftaki siyah mat arabayı kısa sürede fark etmişti. Dudaklarının arasından keskin bir ıslık döküldü.

"Bu jaguar senin mi?"

Beybolat sürücü tarafına yöneleceği sırada duyduğu sözler gülmesini sağladı.

"Jaguar mı? Ben daha çok kara pantere benzetiyorum ama oda iyiymiş."

Eftelya oldu olası siyah Range Rover arabalarına bayılırdı. Beybolat kapıyı açarak sürücü koltuğuna yerleşmiş, Eftelya da vakit kaybetmeden hemen yanına binmişti.

"Bende işte para biriktiriyorum. Tabi böyle birşey alamam da."

Eftelya derin bir nefes aldı. Beybolat erkeksi bir şekilde sırıttığında, tek eliyle direksiyonu çevirmiş, arabanın şeridini değiştirmişti. Tekerlikler kayarak yerde sürtündü.

Uzun parmakları deri direksiyon da kolaylıkla hakimiyet sağlıyor, yeşil gözleri ileriyi hedef alıyordu. Beybolat uzun süredir içmediği sigarayla öne doğru uzandı. Kadının hemen diz kapağının oradaki kapağı açtığında, parmakları kıl payı Eftelya'nın çıplak bacaklarından sıyrılmıştı. Beybolat hızlıca sigara paketini almış, gözleri fazla oyalanmamıştı.

Gözünü yoldan ayırmadan tek eliyle bir dal sigarayı kalın dudaklarının arasına yerleştirdi. Çakmağı vitesin hemen kenarında ki yerden aldığında, ateşi sigaranın ucuna değdirdi. Gri duman sis gibi silik bir şekilde süzüldü. Beybolat derin bir nefes almış bu yanaklarının içeriye doğru çökmesine neden olmuştu. Elmacık kemikleri çıkıklaştı. Eftelya adamın dudaklarının aralandığını gördüğünde, koyu renkli dudakların arasından süzülen gri dumanları fark etti. Bu öne doğru uzanarak paketin içinden sigara almasına neden oldu. Beybolat gözlerini yoldan ayırmış, yeşil gözleri kadını bulmuştu.

"Ateşini versene."

Eftelya'nın kırmızıya bulunan dudaklarının arasında ki sigara, Beybolat'ın adem elmasının aşağı yukarı doğru hareket etmesini sağladı. Eftelya parmağının ucundaki çakmağı yakan adamla hafifçe öne doğru eğildi. Beybolat'ın gür kaşları kadının çıplak boynundan yükselen kokuyla çatılmıştı.

Beybolat elini yana doğru uzattığında, Eftelya yanan sigarayla derin bir nefes aldı. Gülümseyen dudaklarının arasından süzülen dumanlar adamın aklını karıştırıyordu. Boğazını hafifçe temizleyerek önüne döndü. Parmaklarının arasında çevirdiği çakmağı fark etmemişti.

"Ateşe ihtiyacı varmış gibi."

Beybolat iç sesini beklemedi. Zira dudaklarının arasından dökülen sözler ona fırsat bırakmamıştı. Eftelya uzun dalı iki parmağının arasına yerleştirdiğinde hafif aralık olan camdan külünü tırnağının ucuyla vurmuş, dökülmesine neden olmuştu.

O sırada kısıkta çalan şarkıyı Eftelya fark etti. Parmakları yuvarlak düğmeyi sağa doğru çevirdiğinde, duyduğu şarkı gülümsemesine neden olmuştu.

Elfida, bir belalı başımsın.
Elfida, beni fark etme sakın.
Omuzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın.
Elfida, hep aklımda kalacaksın.

Haluk Levent'in sesi gür bir şekilde arabaya dolduğunda, Eftelya Beybolat'a dönmüştü.

"En sevdiğim şarkılardan biridir. Sen, sever misin?"

Ela gözler merakla yeşiller de gezindi.

"Severim."

Bakışları birbirine asılı kaldı.

Şımartılmamış aşkın sessizliğe yakın.
Kim bilir kaç yüzyıldır sarılmamış kolların.

Beybolat'ın erkeksi gevrek sesi şarkıya eşlik ettiğinde, Eftelya'nın bakışları değişti.

Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu.
Yorulmuşsun, hakkını almış yılların..

Beybolat'ın gür sesi Haluk Levent'le karışıyor, kaşlarının ara ara çatıldığını hissedebiliyordu. Eftelya elini istemsizce dudaklarının üzerine götürdüğünde, adamı büyük bir keyifle dinliyordu.

Araba tanıdık sokağa giriş yaptığında, ikisininde sigaraları bitmek üzereydi. Beybolat son kez içine çektiği sigarayı, parmağının ucuyla dışarıya savurmuştu. Araba evin hemen girişinde durduğunda, Beybolat motoru kapatmıştı.

Eftelya kapıyı iterek bedenini dışarıya çıkarttı. Eliyle eteğini düzeltmiş, katlanmasını engellemişti. Beybolat kısa sürede arabayı kilitledi.

Kadının apartmanına yöneleceği sırada, Eftelya adamı durdurdu.

"Kapıya kadar gelmene gerek yok Beybolat, yorgunsun zaten. Hadi sen git."

Eftelya esen rüzgârla önüne doğru dağılan kızıl saçlarını eliyle geriye doğru itti.

"Olmaz kızıl, eve girdiğini görmem gerek. "

Eftelya hafifçe gülümsedi. Birlikte hemen ilerideki binaya yürümeye başladıklarında, Eftelya kapının ziline basmıştı. Zaman geçsede otomatiğe basan olmamıştı. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Daha pastaneyi kapatmamış olmalılardı. Eftelya çantasını açtığında anahtarının olması için dua etti. Pastaneye kadar gidemezdi, yeterince yorulmuştu.

"Hayır ya."

Beybolat kızın sıkkın sesiyle elini ensesine doğru götürerek sıvazladı.

"Bize gel kızıl, annen gelince geçersin."

Eftelya adamın sözleriyle dudaklarını hafifçe öne doğru büzdü.

"Yaa yorgunsundur sen şimdi, ayıp olmasın."

Eftelya adamın mimiklerini inceledi. Zorunluluktan mı söyleyip söylemediğini merak ediyordu.

"Ne ayıbı deniz kızı, seni yanımda daha fazla durdurmalıyım. Malum sarmalar.."

Evin önünden dönerek Beybolat'lara yöneldiklerinde, Eftelya gözlerini kıstı.

"Çıkarcı bi yüzbaşı."

Beybolat kadına göz kırptığında Eftelya titrek bir nefes almıştı.

Beybolat kapıyı kısa sürede açmış, Eftelya'nın geçebilmesi için alan tanımıştı. Eftelya artık alışık olan evle gülümsedi. Kimse yoktu. Sabah ki konuşmalar aklına geldiğinde, Beybolat'a doğru dönmüştü.

"Annen bugün, babanın askerlik arkadaşına gideceklerini söylemişti."

Beybolat kapıyı kapattığında, salonun ışığını yaktı.

"Ooo Eyüp amcalara gittilerse, o onları gece on ikiden aşağı salmaz."

Beybolat hafifçe gülümsedi. Babasının en yakın arkadaşlarından biriydi Eyüp. Çok da iyi adamdı.

"Eftelya sen otur, televizyon falan izlersin. Ben bi duşa gireyim."

Eftelya istemsizce utandığını hissetti. Beybolat üzerine yapışan soluk yeşil kısa kolludan bir an önce kurtulmak istiyordu.

"Tabi.. sen git yıkan."

Eftelya sesinin boğuklaştığını anladığında, hızlıca koltuğa doğru yöneldi. Beybolat elini saçlarının arasına geçirerek havalandırmıştı. Odasına girdiğinde, Eftelya adamın sırtını inceledi.

O gerçekten fazlasıyla iriydi.

Beybolat gözden kaybolduğunda, Eftelya kolundaki çantayı koltuğun önündeki masaya bıraktı. Poşeti ise hemen yanına.

Vakit geçirmek için masanın üzerinde ki kumandayı olarak televizyonu açmıştı. Kanallar da geziniyor ama birşey bulamıyordu. Sıkkınca ekranı geri kapattı. Gözleri etrafta gezindiğinde hemen çaprazında ki duvarın bir çok resimden oluştuğunu gördü.

En baş tarafta yaşlı bir adam ve kadın vardı. Dedesi ve büyükannesi olmalıydı. Hemen altında Beybolat'ın babası olduğunu düşündüğü adamı gördü. Eskimeye yüz tutmuş bir askerlik fotoğrafıydı. Elindeki uzun namlulu silahı yukarıya doğru uzatmış, kameraya çatık kaşlarla bakmıştı.

Hemen sonra dikkatini çeken fotoğraf, parmaklarının öne doğru uzanmasını sağladı. Kadrajda dört küçük çocuk vardı. Bakışlarından tanıdığı kadarıyla en sağ da olan Faysal olmalıydı. Kolunu Züleyha'nın omuzuna atmış, gülümsemişti. Züleyha'nın hemen yanında ki ise Sakaryalı olmalıydı. Adamın gülüşü hiç değişmemişti. Züleyha'nın elini tutmuş, boyu kızı geçmişti.

Ama üzerindeki kıyafetler diğer üç çocuğa göre oldukça pis gözüküyordu. Siyah pantolonun dan dahi belli olan çamurlar kurumuştu. Ama buna rağmen yüzünde haylaz bir gülümseme vardı. Sonra ela gözleri ona değdi, Beybolat'a.

O Sakaryalı'nın hemen yanındaydı. Onu korumak ister gibi ince kolunu arkadaşının omuzuna atmıştı. Boyu diğerlerine göre daha uzundu. Ama bedeni oldukça sıskaydı.

Çocuklukları Eftelya'nın buruk bir şekilde gülümsemesini sağlamıştı. O ve ablası güzel bir çocukluk geçirememişti. Annesi çalışmak zorundaydı. Bu yüzden onları evde tek başına bırakır, çalışmaya giderdi. O yüzden tek arkadaşı ablasıydı.

Ama onunla hiçbir zaman yakalamacılık oynayamayan küçük Eftelya, bazen ablasını üzerdi. Bunları hatırlamak genç kadının boğazında büyük bir yumrunun oluşmasına neden oldu.

"Eftelya?"

Hemen arkasından gelen tok sesle kadın sıçradı. Hızlıca arkasına döndüğünde, adamın çıplak olan gövdesi bakış açısına girmişti. Odasının önündeydi ve üzerinde ki beyaz bornozla ona bakıyordu.

Kürek kemiklerinden sıyrılıp gidecekmiş gibi duran bornozla yutkundu. Sık karın kaslarına kadar açık olan önü, belinde ki beyaz kuşak ise alt kısmının kapanmasını sağlıyordu.

Çiziklerin olduğu göğsü kaslarla bezenmişti. Damla damla sular kasıklarına iniyor, vücudunda ıslak izler bırakıyordu.

"Sesin çıkmayınca bir kontrol edeyim dedim."

Beybolat duvarın dibinde donakalan kadınla dudaklarını yaladı. Eftelya gördüğü ayrıntıyla kaşlarını çatmış, hemen sonra kafasını yana doğru eğerek elini sallamıştı.

"Öyle bir anda çıkılır mı be! Taş devrinde miyiz ne bu çıplaklık. Üzerini giyinir misin?"

Eftelya telaşlı bir şekilde bütün kelimeleri yan yana getirdi. Adamın kısık seste ki kıkırtısını duyduğunda, yan gözle odaya geri girdiğini gördü.

"Abdest gidiyordu."

Eftelya elini yüzüne doğru götürerek hava yaptı. Olmayan tansiyonuyla oynuyordu adam. Eftelya koltuğa yöneleceği sırada kapısı açık olan odayla duraksadı. Küçük bir odaydı. Ama dikkatini çeken duvara asılmış olan saz olmuştu. Açık sarı renkteki saz eski görünüyordu.

Eftelya odaya girdiğinde adımları duvara yaklaşsada hâlâ mesafe vardı.

"Dedemden yadigâr."

Eftelya hemen ensesinde saçlarında ılık bir nefes hissettiğinde, arkasını dönmedi.

"Çalmayı biliyor musun?"

Beybolat ellerini gri eşofmanın cebine soktu.

"Öttürürüm."

Adamın karizmatik sesi Eftelya'nın dudaklarının yukarıya doğru kıvrılmasına neden olmuştu.

"Yaa."

Arkasını döndüğünde, yosun yeşili gözlere bakabilmek için kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırdı.

"Benim için çalar mısın?"

Beybolat kadının gülümseyen dudaklarının büyülü olduğunu düşündü. Çoğu zaman parmakları o yukarıya doğru kıvrılan dudaklara dokunmak istiyordu. Kadının gülüşünü seviyordu.

Ama bizden başkasına gülünce çirkin oluyor.

Zihninin derinliklerinden gelen ses adama kendini duyuramadı.

"Çalarım."

Beybolat hafifçe gülümsedi. Odaya girdiğinde sazın asılı olduğu duvara yöneldi. Eftelya ise adamın onu kırmayan tavrıyla mutlu olmuş, bu parıldayan gözlerine ulaşmıştı.

Beybolat tekli koltuğa geçtiğinde, Eftelya büyük koltuğa yan tarafına oturmuştu. Beybolat'ın uzun parmakları sazın tellerinde gezinmeye başladı. Etrafı saran ahenkli melodi şarkıyı ortaya seriyordu.

Eftelya adamın hangi şarkıyı söyleyeceğini anlamıştı. Adamın ilk kez türkü söylerken göreceği için kalbî telaşlandı.

Tabib sen elleme benim yaramı.
Beni bu dertlere salanı getir.
Kabul etmem birgün eksik olursa..

Erkeksi tok sesi boğuktu. Beybolat gözlerini ela gözlere çıkarttığın da, ikisi birbirine karıştı.

Benden bu ömrümü çalanı getir.
Git ara bul getir, saçlarını yol getir.

Beybolat gözlerini usulca yumduğunda, kafası hafifçe sallandı.

Bir kor oldu gövünüyor özümden.
Name name iniliyor sazımdan.
Dünyayı verseler yoktur gözümden.

Eftelya elini yanağına yasladığında, adamın yüzünü inceledi. Sert yüz hatları türküyü söylerken değişiyor, erkeksi sesi etkilenmesine neden oluyordu.

Dili bülbül gaşı kemanı getir lele.
Git ara bul getir saçlarını yol getir.
Dili bülbül gaşı kemanı getir lele.
Git ara bul getir saçlarını yol getir.

Beybolat'ın parmakları tellerin üzerinde ara ara hızlanıyor, sonra yavaşlıyordu.

Merhamet etmiyor gözümün yaşına.
Sen derman arama boşu boşuna.
Ölürsem, mezarımın başına.

Eğik olan kafasını kaldırdığında, Eftelya'nın gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Bu tebessüm ekledi dudaklarına. Kadının saçlarını izledi bir süre, gözlerinin içine bakarak söylediği nadir kadınlardandı Eftelya. Bu zamana kadar yalnızca kardeşinin ve annesinin gözlerine bakarak bu kadar içten söylediğini hatırlıyordu.

Hayatıma sebep olanı getir lele.
Git ara bul getir, saçlarını yol getir.
Hayatıma sebep olanı getir lele.
Git ara bul getir, saçlarını yol getir.

Sazın tellerine son kez vurduğunda, sesi gittikçe kısıldı. Kadın onu dinlerken yorgunca uyuya kalmıştı. Beybolat sessiz olmaya dikkat ederek sazı önündeki masanın üzerine bıraktı.

Eftelya'nın başı eline doğru düşmüş, kızıl saçlarının bazı tutamları yüzünü gölgelemişti. Beybolat elini öne doğru uzattığında, kadının kapalı olan gözlerini izledi. Bu ona cesaret vermiş gibi parmakları, kızıl saçlara değmişti. İşaret parmağıyla geriye doğru itmiş, beyaz yüzünü ortaya çıkartmıştı.

Parmak uçlarına değen yumuşak beyaz tenle yutkundu. Dokunuşları tüy kadar hafifti. İlk önce silikçe kadının yanağında gezindi. Hemen sonra kadının dudak çizgisine çarpmıştı parmak ucu. Usulca sevdi, yüreğinde adını dahi koymaya korktuğu heyecanla.

Kirpikleri bir kaç kere titrediğinde, dudaklarının arasından kayıp giden kelimeler onuda şaşırtmıştı.

"Ulan! sen ne güzel bir şeysin."

🦅Eveet geri döndüm. Bakalım bu bölümü beğenecek misiniz? Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.💙🙏

Twitter da #Lavinia tagiyle kendinizi belli edebilirsiniz. Bu bölümle ilgili düşüncelerinizi mutlaka oraya da bekliyorum.💃

Tekrar görüşünceye kadar Allah'a emanetimsiniz.💜

Twitter: 1013PJS
Instagram: dramkralicesii

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

1M 14.2K 36
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
2.3M 75.1K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1.7M 90.3K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
Ayza Von Yazan Kelebek

Jugendliteratur

336K 28.8K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...