BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)

By beyzazaydin

152M 3.9M 2.6M

EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok"... More

BENİMLE YAN
BY-1-
BY-2-
BY-3-
BY-4-
BY-5-
BY-6-
BY-7-
BY-8-
BY-9-
BY-10-
BY-11-
BY-12-
BY-13-
BY-14-
BY-15-
BY-16-
BY-17-
BY-18-
BY-19-
BY-20-
BY-21-
BY-22-
BY-23-
BY -24-
BY-25-
BY-26-
BY-27-
BY-28-
BY-29-
BY-30-
BY-31-
Yarışma Soruları(Havamız olsun:DF)
BY-32-
BY-33-
BY-34-
BY-35-
BY-36-
BY-37-
BY-38-
BY-39-
BY-40-
BY-41-
BY-42-
BY-43-
BY-44-
BY -45-
BY-46-
BY-47-
BY -48-
-48'in tamamı-
BY-49-
BY-50-
BY-51-
BY-52-
BY-53- 10M olmanın şerefine!!!
BY- 54-
BY-55-
BY -56-
BY -57-
BY -58-
BY-59-
BY -60-
BY-61-
BY-62-
BY -63-
BY -65-
BY -66-
BY -67-
BY -68-
BY -69-
BY-70-
BY-FİNAL-
BENİMLE YAN -Özel-
Benimle Yan Özel geldi!
BENİMLE YAN KİTAP OLUYOR

BY -64-

1.5M 39.8K 29.2K
By beyzazaydin

Multi; Önceki bölümdeki Anıl'ın rüyasındaki Alev'in tshirtü :Ddd @ashsayris a teşekkürler ve bu bölüm sana! Ayaz'ın tshirtünüde yapacak olan varsa çok mutlu olurum :Ddd

KESİN OKUYUNN. Çünkü sizde benim gibi açıklamaları geçiyorsunuz biliyorum ama önemli burası :Dd Kiraz Mevsiminin wattpad de benim takip ettiklerim dışında bir parodisi yoktur. Facebook da sadece Anıl Özsoy ve Alev Çeker'in parodisi vardır. Twitterda yok, instagramda yok. Ask.fm de yok. Youtube de mynette falan oralara girmiyorum :Dd Kaşınıp da izinsiz açılanlara inanıp takip etmeyin lütfen. Hatta görürseniz bana bildirirseniz çok sevinirim.

 

Bu arada son bir isteğim olacak. Özge Can Aslan için bir Fatiha okuyabilir misiniz? Hepiniz biliyorsunuzdur, bilmeyenlerde büyüklerine sorabilir. En fazla bir dakikanızı alır ki onun bütün ömrü gitti. Umarım okursunuz.

 

Bölüm sonunda görüşürz :Dd

---

Herkes der sevdiği için, o benim hayatım, o benim ışığım diye. Unutur bazıları, aileleri olmasa başkasına adayacak bir hayatları da olmayacağını. Ailesi olan kişi 'yalnızım' diyemez. Yalnızım diyen biri aileye sahip olma hissini bilemez.

Benim bir ailem var, vardı. Okula kızdım, onlara kötü davrandım. Arkadaşımla kavga ettim, annem seslendiğinde 'ne var?' diye bağırdım. Beni düşündüler 'Rahat bırakın' dedim.  Şimdi ise rahat bıraktılar, varlıklarını özledim. Bir annem, bir babam, bir erkek kardeşim, bir de olsaydı küçük kardeşe sahip olacaktım. Kardeşimi umursamadım, babamı dinlemedim, annemin canını yaktım, küçük kardeşim ise sırf benim yüzümden hayatını kaybetti.

Ne yaptım? Gülmeye devam ettim. Ağlarken gülmek değildi. Gerçekten gülmüştüm hem de o olaydan sonra defalarca. Şimdi hastane koridorunda bağrışan annem ve babamı izliyordum da, ne kadar berbat bir evlattım ki onların halini umursamayıp gülmüştüm. Beni güldürmek için şebek olacak arkadaşlara sahipken gülmemem imkansızdı. Ama o kadar gülmem de haksızlıktı. Çünkü benim her zaman kendime örnek aldığım annem şu an mahvolmuş bir halde babama bakıyordu. Saçları dağınıktı. Birkaç kilo vermişti bedeni ve ruhu. Üstünde ki kıyafetler evden hızla çıktığını kanıtlıyordu. Boynunda babamın aldığı kolye, parmağında babamın taktığı yüzük, bileğinde ise hala çıkarmadığı benim hediye ettiğim bilezik varken, o yine her şeye rağmen güzeldi her şey onu yıksa da.

Babam kırgın bakıyordu. Kızgın, öfkeli. Üzgün, çaresiz. Şüpheci, umutlu. Ama yine de sevgiliydi bakışları.

Dışarıdan izleyen biri gibiydim ama olayların tam içindeydim. Belki şu an yerim köşeye çekilmiş elini yüzüne bastırmış sakinleşmeye çalışan Umut'un yanı olmalıydı. Ya da gitmeye çalışan babamın kolundan tutmalıydım. Yıkılacakmış gibi görünen anneme destek de olabilirdim. Uzaktan aynı benim gibi izleyen ama uzakta kalma sebebimiz çok farklı olan Selin'in yanına da gidebilirdim. Derdim, abla. Ne yapacağız? Belki söylerdi babamın kırıklığını, annemin üzgünlüğünü, Umut'un şaşkınlığını silebilecek bir şeyler.

Hande ve annesi Sema Teyze hemen annemin arkasındaydı. Sema Teyze ellerini yanaklarına koymuş olanları izliyordu. Biliyordum, babamla annem ayrılsa bize evini açacak ilk insan oydu. Senelerce bakabilirdi anneme ve onun hatrı olan çocuklarına, bize. Selin'e bile bakardı sırf annemin hatrına. Aralarında Hande'yle benim gibi bir ilişki vardı. Belki de çok daha yakını. Hande'nin babası ve Atalay Umut'un yanındaydılar. Atalay benim geldiğimi gördüğünde Umut'un omzunu son kez sıkıp yanıma gelmişti. Dakikalardır aklımdan çıkmıyordu Atalay Umut'un omzunu sıktığında elini yüzüne yaslamış Umut'un elini yavaşça yüzünden çekip dolu gözlerle Atalay'a bakışını. Ayaz bana dokunmayacak kadar uzak ama nefesini oksijenim yapabilecek kadar yakındı. Babam da burada olduğu için hareketlerini kısıtladığını biliyordum. Atalay'da diğer yanımdaydı ve arada yüzüme bakıp destek olmaya çalışıyordu. İkisine de bakmıyordum ama Ayaz'a sarılmama az kalmıştı. Anıl ortalıklarda yoktu. Belki bilmiyordu belki zamanı yoktu. Kızamazdım, hiç kimse benim sorunlarımla ilgilenmek zorunda değildi. Ben ilgilenmeliydim ama yapamıyordum ki.

Babam baktı son kez, anneme defalarca bakan gözlerle ama farklı bakışlarla. Annemin benim gibi küçük olan elleriyle tutmaya çalışmasını aldırmadan merdivenlere yöneldi. Annem gibi bir adım öne attım. Annemin yapamadığını onun yerine ben yapıp koşmaya başladım. Babam giderse, dönmezdi biliyordum. Annemi her şeyiyle kabullenirdi, başkasından olan Selin'i kaldırabilirdi ama böyle bir yalanı kaldıramazdı. Kaldıramıyordu.

Babam giderse, Umut da onunla giderdi. Daha beni bile tek yanlışımda silen Umut, Selin'i asla kabullenmezdi ki. Oysa annem, şimdi bütün hayatını dağıtan bir gerçeği bile kabullenirdi. Selin'i yanına alacağını, her şey de ona destek olacağını biliyordum. Kızıydı onun. Bir çocuğunu kaybetmiş, diğerini kazanmıştı.

Babamı hastaneden çıkarken yakaladığımda kolundan tutup durdurmaya çalıştım. Annem sanıp dönen umutlu gözler beni gördüğünde dolmaya başladı. "Gidemezsin."

"Kardeşinin yanına git Masal. Umut'u yalnız bırakma." deyip tekrar ilerlemeye kalkıştığında önüne geçtim ve kızarık mavi gözlerimi diktim Ayaz gibi olan kahverengi gözlerine. Sanırım annem ve ben iki mavi gözlü olarak bütün renkleri bırakıp kahverengiye aşık oluyorduk. "Nasıl yalnız bırakmayayım? Annem var orada baba! Nasıl hemen silebiliyorsun?"

"O başka..."

"Senden önce." diye araya girdim. "Zaten daha sonrasında birkaç kez görüşmüşsünüz. Evlenme kararı almışsınız. Askere gitmişsin ve sonrasında Selin olmuş. Sen bile daha o zaman anneme aşık değilsindir ki!"

Annem ve babam görücü usülü sayılırdı. Aileler tanıştırmıştı. Birkaç kez buluşmuşlar, birbirlerini tanımışlardı. Babannem annemi çok istediği için ve anne, babam da sorun görmediği için sözlenmişlerdi. Sonra babam askere gitmişti. Annem de o sıralar hamile olduğunu yeni öğrenmişti. Hata mıydı yoksa isteyerek mi oldu bilmiyordum ama Selin olmuştu. Daha sonra ise annem 'aldırmam' deyip üniversite de mastır yapmayı bahane ederek üniversiteye okuduğu şehre gitmişti. Babam askerden dönene kadar Selin de dokuz ayını tamamlamıştı, zaten babam askere gitmeden önce hamile kalmıştı annem. Tüm bu süre zarfında Sema Teyze'de yanında olmuştu ve bunları bana anlatan da oydu zaten. Ne kendi ailesine ne de babama hiçbir şey söyleyememişti annem. Selin'in babasına da bu durumu anlatmamıştı. Ama sonra Selin'in babası haberdar olmuş ve bebeği istediğini söylemişti. Annem onunla evlenmek istemediği için reddetmişti. Annem doğum yaptığında ise Selin'in babası bebeği alıp doktorlara öldü dedirtmişti. Sonra babam askerden gelmişti, annemin üzgünlüğünü başka şeylere yormuş şüphe bile etmemişti. Daha fazla zaman geçirmişlerdi, annemin üzgünlüğünü unutturmuştu. Evlenmişlerdi. Biz olmuştuk. Mutlulardı. Ben annemi suçlamıştım ama babamı aldatmış sayılmazdı çünkü evli bile değillerdi o sırada.

Babamın bir yandan bana hak verdiğini görebiliyordum ama kaldırmak zor oluyor olmalıydı. Ayrıca hala şoktaydı, birinin çıkıp 'şaka' demesini beklermiş gibiydi.

"Masal." dedi kolunu yavaşça çekip küçükken omzuna çıkardığında boynuna sardığım elimi kolundan düşürürken. "Kardeşinin yanına dön."

Yanımdan geçip ilerlerken dönüp arkasından bir kez daha tutmadım kolunu.  Babam buydu. İnatçıydı. Sen ne söylersen söyle o aynı şeyi söylerdi, düşünceleri değişse bile. Ben de düşüncelerini değiştirdiğime inanıyordum. Söylediklerimi düşünecekti. Düşünecekti ve kendi kafasında yorup önce ki dediğinden çok bir şey değiştirmeden sanki söyledikleri değişmemiş gibi aktarıcaktı. Umuyordum ki ortada affedilecek bir şey bulamayacaktı. Çünkü eğer bulursa, affetmezdi. Giderse dönmezdi.

"Annenizı yalnız bırakmayın."

Gözlerinde beklediğim o umudu görebilmek için arkamı dönmüştüm ki yüzünü bana göstermeden arabasına bindi ve saniyeler sonra araba hastanenin bahçesinden çıkmıştı. Omuzlarım çökerken başımı eğdim. Aşk böyle olmalıydı. Ona kızgınken bile onun iyiliğini düşünemeden edemiyordu.

"Masal?"

Başımı sağımdaki Ayaz'a çevirdikten sonra vücudumu da çevirdim. Bakışları sabırlıydı. Saatlerce bana bakabileceğini biliyordum. Söz söylemek konusunda pek iyi değildi ama o güzel gözlerle bakmak konusunda her zaman en iyisi olurdu. Birde bana böyle sevgi dolu bakıyordu ya... Ağlasam sarılacak, sarılsam ağlayacakmış gibi.

"Hava almak istiyorsan hastanenin çevresinde biraz dolaşabiliriz. Karnın da acıkmıştır akşam alıyor sen hala kahvaltıyla duruyorsun. Kahvaltıda da zeytini bile ikiye bölerek yedin, sütyeninin kopçasına bile yetmez o yemek.    Pekala sana sunduğum kahvaltı çeşitleri zeytin ve peynirdi ama dışarıda yemeyi de kabul etmedin. Evde de bir şey kalmamıştı. Karnın acıktıysa geç banklardan birine otur ben ekmek arası bir şeyler yaptırtıp getireyim. Yalnız kalmak istemiyorsan ararım Hande'yi gelir yanına. Anıl pezevenki de yoldaymış ama onu senin yanında tutmayı düşünmüyorum. Neyse.  Yemek mi, hava mı?"

"Sen." dedim nefessiz konuşması karşısında gülümseyerek. "Sen bana havadan, sudan daha gereksin."

Konuşurken cümlelerini tereddütle seçtiği için gerilen vücudu gülümseyişimden mi yoksa söylediğimden mi yada baktığımdan mı bilmem gevşedi. Dudakları kıvrılırken başını yana eğdi ve nefes alırmış gibi baktı gözlerime.

"Havanda olurum suyunda. Sana yakın olabilmek için o bileğindeki saçma sapan bileklik bile olurum."

Gülümsesem mi kızsam mı bilemezken bileğimi kaldırdım ve irileşen gözlerim bilekliğime kaydı. "Anıl yaptı. Boncuklardan."

"Yavşak biraz daha zorlasa bileğine  tespih geçirecekmiş."

Bakışlarım bileklikteyken dudaklarımı büzdüm. Boncukları dizebilmişti ama onunla yetinmeyip ortasına kalp yapmaya çalışmıştı. Onun bir kuralı vardı tabii ama Anıl bundan habersiz olduğu için ipi tutup kalp şekline soktuktan sonra düğümlemişti. Tabii böyle olunca ve o kalp dağılıp göte benzeyince Anıl suçu bana atmış, bileğimin okadar mükemmel bir bilekliği kaldıramadığını söylemişti. Bilekliği beğendiğimden değil de -ki hiç beğenmemiştim- sırf Anıl'ın hatrı var diye takıyordum. Ayrıca Ayaz'ın dediği gibi tespihe benziyordu çünkü kalp olması için ipi daha uzun tutmuştu. O düğüm açıldığında da o ip de bilekliğe katılmıştı.

"Kıskanma Ayaz. Sen 'Boncuk ne?' diye googlede aratabilecek kapasiteye sahip bir insansın. Anıl hiç değilse yapmaya çalışmak konusunda çalışmaya çalışıyor."

Bilekliğe sanki bileklik bana yavşamış gibi bakınca bileğimi indirdim. Koparma ihtimali oldukça yüksekti. Bakışlarını gözlerime çevirdiğinde ve gülümseme ihtiyacı hissettiğimde anladım zaten gülümsediğimi. Ayaz'ın yanında ruh halimi kontrol edemiyordum ki!

"Annem." dedim yüzümdeki gülümsemem anında silindiğinde. Birkaç dakika boyunca gerçekleri unutmuş, sanki okulun bahçesinde bana çarpıp kitaplarımı düşürmemi sağlamış da sonra konuşmaya başlamışız gibi konuşuyordum Ayaz'la. Oysa hastanenin bahçesinde hemen birkaç metre uzaklıkta ve yükseklikte annem ağlıyor olmalıydı.

Ayaz'ında yüzü ciddileşirken elimi tutup beni hastane kapısına yönlendirdi.  "Bilmiyorum, peşinden bende çıktım. Selin'le konuşuyorlardır sanırım. Yada baygınlık geçirmi..."

Bakışımı gördüğünde üst dudağını dişleri arasına alıp önüne döndü ve ses çıkarmayıp beni merdivenlere çekti. "Ananı satayım böyle şeyler montajda da halledilmiyor ki. Sen bana aldırma ben arada davar gibi konuşuyorum."

Başımı onaylamazca sallarken gülümsedim. Arada değil,her zaman öyle konuşuyordu. Ama bugün diyeceklerine dikkat etmeye çalıştığını görebiliyordum. Konuşurken duraklıyor, yüz ifademe göre devam ediyordu. Ama yine de çabalıyordu işte.

"Ama konuşmasam harbiden çok iyi moral veriyorum aslında."

Merdivenlerden koridora çıktığımızda dayanamayıp güldüm. Konuşmadan neyiyle moral vermeyi düşünüyordu acaba? Aslında verebilirdi çünkü kasları vardı. Ay, aman.  Gözleri diyecektim.

Umut'u koridorda yere oturmuş, sırtını duvara vermiş bir şekilde gördüğümde elimi Ayaz'ın elinden yavaşça çekip oraya yöneldim. Hande yanında diz çökmüş, saçlarıyla oynayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Umut Hande'yi her zaman beni sevdiğinden daha çok sevmişti zaten. Hepimiz beraber büyüdüğümüz için 'Abla', 'Arkadaş' ayrımı yapmıyordu aramızda. Hatta, mümkün olsa beni arkadaş sıfatına atıp onu abla olarak alacağını bile düşünüyordum. Her zaman Hande onunla daha iyi anlaşmıştı. Atalay'da Umut'un diğer yanında duvara yaslanmış onları izliyor, arada konuşmaya katılıyordu. Annem veya Hande'nin ailesi ortalıkta görünmüyordu.

Yanlarına vardığımda yavaşça diz çöktüm. Umut başını kaldırdığında ve benim gözlerimle alakası olmayan, babama çekmiş olan kızarık gözleriyle bana baktı. Dudaklarını araladığında bağırıp çağıracağını düşünmüştüm ama hiçbir şey demeden tekrar kapatmıştı. Hiçbir şey dememişti ama çok şey yapmıştı saniyeler sonra bana sarıldığında.

"Bizde babamla gidelim." Ona sarılmak için hareketlenen ellerim bu dediğiyle yavaşlamıştı ama haftalardır, belki de aylardır Umut'la hiç bu kadar yakın olmadığımız için dayanamayıp durmamıştım. Ben ona sarıldığımda belime sarılı olan kolları sanki sarılmamışım, itmeye çalışmışım gibi daha da sıkılaştı.

"Umut annemin bir suçu yok."

"Nasıl yok?" Sesi itiraz ediyordu ama bedeni hala benden uzaklaşmamıştı. Hande'yle daha iyi anlaşıyordu ama bu konu da biriyle anlaşmak istiyorsa tam da şuan olduğu gibi bana gelmeliydi. Çünkü aynı şeyleri bende yaşıyordum.

"Semre Teyze'yi dinledin mi?" diye sorduğumda sessiz kaldı. Belki çekilmesem saatlerce öyle durabilirdi ama benim de saatlerce susmamam için gözlerine bakmam gerekiyordu. Onun kolları hala belimdeyken kendi kollarımı gevşetip başımı hafifçe geri çektim ve dolu gözlerini buldu onun gibi yaşlı olan gözlerim.

"Onun tek çocukları biziz."

Gülümsedim ama gülümsemenin yanından bile geçmiyordum aslında. Ağladı ağlayacak bir durumdayken, çok sefer gülümsemiştim. Bazıları zorunluluktandı, bazıları sahtelikten, bazıları da acınızı ağlayarak göstermek istememekten.  Gözleriniz doluyken gülümsediğinizde, hıçkırarak ağlamış olurdunuz zaten.

Onu paylaşmak istemiyordu. Annemi paylaşmak istemiyordu ve ayrıca babamın üzülmesine de dayanamıyordu. Babamı resmen idolü olarak görüyordu. Onun gibi güçlü ve aynı zamanda onun kadar duygusal. Güzel sevme huyunu da babamdan almıştı. Nehir'i güzel seviyordu mesela. Çoğu kez ayrılma, barışma olayları olsa bile bir yolunu bulup tekrar onu kendine döndürüyordu. On yedi yaşında biriydi artık Umut. Bir şeyleri paylaşabilmeliydi.

"Yanlış yerden bakıyorsun Umut. Selin'e annenin çocuğu diye bakmayacaksın. Kendi kardeşin diye bakacaksın. Senin ablan. Benim de ablam."

"Benim ablam sensin. Tamam sana bok gibi davranmış olabilirim..." Ağlamamak için burnumu çekip gözlerimi kırpıştırırken kafasına vurdum. Tamam o çocukken kulağına küfürler fısıldamış olabilirdim yada burada kalkıp hayatın ebesine bile küfretse ona katılırdım ama yine de bir abla gibi davranmak istediğim zamanlar oluyordu. Şimdi gidip anneme onu şikayet etmeliydim mesela. "... ama sen yine de benim ablamsın ve odanın boş olduğu her dakika, kapımı çalıp 'Umut yanında yatayım mı ya? Gerçekten korktuğumdan değil' demediğin her gün bende çok üzülüyorum. Yokluğun evde okadar çok belli ki. Oysa o kız senelerce daha olmasa ama ablam olduğunu bilsem yine de onu düşünmem, aramam."

Selin, bile diyemiyordu daha. İsmini bilmeyi reddediyormuş gibiydi. İsmini bile reddediyorsa kendisini nasıl kabullenecekti? Cümle içerisinde sırf kendini ifade edebilmek için söylediği 'ablam' kelimesinde öyle bir yüzünü buruşturmuştu ki Selin görse gider test sonuçlarını değiştirirdi. Sahi, Selin neredeydi? Annemin yanında mıydı? Annesinin, yanında mıydı?

"Onu tanımadığın için."

Oturmuş Selin'i savunuyordum. Bir tanışsalar belki de çok iyi anlaşacaklardı. Selin bencil biriydi evet ama bazılarına kendilerini sevme şansı veriyordu ki onları kendinden bile önde tutuyordu. Ayaz'ı da sevdiğini biliyordum. Egemen bana ateş ettiğinde ve Ayaz beni arkasına alıp da vurulduğunda hastaneye gitmiştik ve Selin'in de ne halde olduğunu görmüştüm. Bana moral vermeye çalışmıştı. Kalk sana ihtiyacı var, demişti. Kardeşim, demişti o gün ilk defa. Tamam Selin sürtüktü. Şurda bir yedi sekiz ay önce önüme koysalar 'Allah kurtarsın' deyip geçer giderdim. Yada geçip gitmez direk dalardım ama şimdi öyle değildi. Onu tanıdığım ilk aylarda Ayaz'ı kullanmaya çalıştığı için ona kızgındım. Ayrıca Ayaz'ı da ondan deli gibi kıskanmıştım o zamanlar ama o sadece bencildi. Ayaz'ı kendi yanında istiyordu ve ben onu kendi yanıma almıştım. Atalay'ı severken, kendini seven Ayaz'ı yanında tutamazdı.

"Onu tanımak istemiyorum. Baksana ailemizi parçaladı."

"Bende parçaladım." dedim yanağımın ıslaklığını kendimden saklamaya çalışırken. "Ama beni sevmekten vazgeçmiyorsan, onu da tanımak için bir şans vermelisin."

"Ama öyle deği..." diyeceği sırada öyle olduğunu farkedip dudaklarını birbirine bastırdı. Benim yüzümden annem ve babam bebeğini kaybetmişti. Annem üzülmüş, konuşmamaya başlamıştı. Susmuştu ama babama susmuştu. Babamdan uzaklaşmasa bile konuşuyor da sayılmazdı. Annemi üzmüştüm, babamı üzmüştüm, Umut'u da üzmüştüm. Eğer beni affetme şansları varsa Selin'i de tanıma şansları olmalıydı.

Bakışları yavaşça tshirtüme inerken düşünüyormuş gibi görünüyordu ama şu an bizden çok daha fazla düşünmesi gereken kişiye yardım etmekti görevimiz. "Babam 'annenizi yalnız bırakmayın' dedi Umut."

Uyarıma karşılık başıyla onayladı ve yerden kalkıp ellerini bana uzattı. Birkaç saniyeliğine küçüklüğümüzdeki bir sürü anı gözlerimin önünden geçti. Onun düşüşü, benim kaldırışım. Benim düşüşüm, onun kaldırışı. Bazen de birbirimizi düşürdükten sonra dayanamayıp kaldırışlarımız. Aramızda bir yaş fark olduğu için her zaman birbirimize yetmiştik, çoğu zaman yetmeye çalışmasak bile.

Beni kaldırdığında bakışlarım Ayaz'a döndü. Atalay'ın yanında duvara yaslanmış bizi izliyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde duvara yasladığı ayağını indirip sırtını da duvardan aldı ve ellerini ceplerinden çekti. "Geleyim mi?"

Lütfen, dermiş gibi baktığım da zaten 'gelme' desem bile gelecekmiş gibi bir hızla yanıma geldi. Eli belime giderken Atalay'dan annemlerin nerede olduğunu öğrenip beni yönlendirdi. Umut yanımda moron gibi yürürken arada bize bakıyordu ama ses çıkarmıyordu. Ayaz'ın eli belimde emanetmiş gibi dursa da herhangi bir durum da hareket bile etmememi sağlayacak kadar güçlüydü.

Burası Selin'in staj yaptığı hastane olduğundan ve Selin bir şekilde kendini buradakilere sevdirdiğinden annemlere ilgili davranıyorlardı. Sırf annem bayılacakmış gibi göründüğünden hastanede bir odaya almışlardı. Serum verip kendine getirmek için. Selin'de o odada olmalıydı ama Atalay bu konu hakkında bir şey söylememişti. Hande'nin morali de babam kadar bozuk görünüyordu. Hem annemin, Umut'un bu kadar dağılmasına üzülmüş, hemde iğrendiği Selin'in ablam çıkmasına takılmıştı.

Bir aralar oturup 'Selin'i nasıl öldürelim' adlı operasyonu düzenlemiştik Hande'yle yahu. Sonra tabii annem bağrışlarına rağmen sofraya gitmediğimiz için terlikle odamıza dalmıştı ve ben önce Hande arkada sofraya koşturmuştuk.

Elim oda kapısının kulpuna giderken Ayaz'ın kasıldığını fark ettiğimde kapıyı açmadan bakışlarımı ona çevirdim. Umut köşede kapıyı açmasak Selin'i görmek zorunda olmayacağından işine geleceği için sessiz sedasız beklerken Ayaz'a "Ne oldu?" diye fısıldadım.

"Ailen benim çekiciliğimi siklemiyorlar ya, odaya girersem ortamı daha fazla germiş olmaz mıyım?"

Başka zamanda olsak gülebilirdim çünkü Ayaz'ı bu konularda tedirgin gördüğüm nadir anlardandı. O hareketleri düşünmeden yapar, sonra cezasını da çevresindekilere ödetirdi ama bugün kendinden fazla ödün vermişti. Özünü kaybetmemesini umuyordum, sebastian bir Ayaz'la uğraşamazdım çünkü bende odunun tekiydim. Odun, romantik karışımı olarak o iyiydi ve bir tık fazlası yada azı onun 'Ayaz Barkın' ünvanını zedeleyebilirdi.

"Annem seni sevmiyor değil Ayaz. Sadece beni çok seviyor ve onlarla aramın bozulmasını sana yoruyor. Yoksa o olaylar olmadan önce annemle benden iyi anlaşıyordunuz. Altın gününde beşinci haftayı sana vermeyi planlıyordu kadın."

Gülecek gibi oldu ama kendini toparlamaya çalıştı. Allah'ım! Gerçekten tedirgindi. Kendi kişiliğinin göstermeyeceği kadar düşünceli olmuştu bugün. Gülerse güleceğimi ve gülersem suçlu hissedeceğimi biliyordu. Ciğerimi biliyordu o benim.

"Aramız düzelirse ikinci haftayı alabilirim. Atalay Bursa'ya dönmemiş olacak donattırırım sofrayı. Bende zuladan moruklara iki üç rakı çıkartırım."

"Annem moruk değil." dedim sahte bir kızışla. Gülümser gibi olmuştum ama Umut'tan çekinirmiş gibi hemen silmiştim. Elim kapının kulpunda, bende Umut gibi olabildiğince erteliyordum içeri girmeyi.

"Bildiğim kadarıyla altın gününde Hayriye Teyze'nin tayfası da var ve onların doksan altmış doksan, leopar desenli, dantelli sütyen takan kızlar olacağını sanmıyorum."

Gülmemeye çalışırken "Sen nereden biliyorsun?" diye sordum. Benim de bildiğim kadarıyla Ayaz annemin altın gününe katılmamıştı. Ben bizim evde altın günü olduğu zaman the vampire diaries'ı bile erteleyip onur koltuğuma oturuyordum. Televizyonun önündeki pufun üzerindeyken omzumun üstünden, sehpaya uzattığım kolumun yanından, kafamın  sağından, solundan geçen dedikoduları dinlerken aynı zamanda da yemekleri götürüyor oluyordum. Hande'de kokuyu almış gibi çağırmasam bile geliyordu. Zaten altın günü olacağı zaman Semra Teyze önceki geceden bize geçiyor, Hande'yi de getiriyor gece boyunca annemle börek sarıp, kek yapıyorlardı. Biz de dedikodu sarıp yaptıkları kekleri aşırıyorduk.

"Annenle whatsappta ne konuştuğumuzu sanıyordun?"

Gülüşümü öksürerek gizlerken bakışlarımı Umut'a çevirdim. Pek bizi umursuyor gibi görünmüyordu. Annemle Ayaz'ın bir ara dialog halinde olduğunu biliyordum ama Ayaz'ın oturup da annemin altın gününü dinleyeceğini hiç düşünmemiştim. Tabii bana mavi tik basmak kolaydı, sıkıyorsa anneme bassaydı. Terliğin fotoğrafını çeker, Ayaz'a yollardı.

"Şu odaya gireceğiniz zaman beni çağırırsınız?"

Ayaz merdivenlere yönelen Umut'u durdurdu ve boşta olan elini kulpta asılı kalan elimin üzerine getirip nazikçe indirdi. Kapı açılırken Umut'ta gözlerini devirip içeri girdi. Ayaz benim girmemi beklerken bir elini cebine yerleştirmişti. Derin bir nefes alıp içeriye girdim.

"Bunun burada ne işi var?"

Umut'a bir şans vermelisin derken git kızı parmağınla göstererek bağır diye eklediğimi hatırlamıyordum. Umut'la aramızda bir anlaşma tarzımız vardı ve nefret ettiğimiz birini gösterirken işaret parmağımızı değil orta parmağımızı kaldırarak gösteriyorduk. Bunu aslında ben bulmuştum aam Hande'yle Umut'ta hemen işime ortak olmuşlardı. Bu önemli hareketin insanlığa yayılması için onların kullanmasına izin vermiştim ama hala seneler öncesi yerimizde sayıyorduk.

"Umut lütfen..." dedi uyuyan annemi gösterip fısıldayarak konuşan Sema Teyze.

Umut annemin yüzünü gördüğünde çattığı kaşlarını gevşetti ama Selin'e olan bakışlarını değiştirmedi. Selin hastanenin camına yaslanmış Umut'u izlerken onu pek umursuyormuş gibi gözükmüyordu ama umursadığına emindim. Sadece insanlara böyle gözükmekte zorlanmıyordu.

"Anneme ne oldu?" diye sordum bakışlarımı Umut ve Selin'den alıp yatakta uzanan anneme yaklaşırken. Sema Teyze'de onlardan bana döndü ve bıkkınlıkla derin bir nefes aldı. Annemin üzülmesine çok canı sıkılmış gibi görünüyordu. "Sakinleştirici verdiler." Bakışlarım Selin'e döndüğümde Selin ne düşündüğümü anlamış gibi kollarını göğsünde birleştirdikten sonra "Hayır biz konuşmadık." dedi.

"Ulan tutamadın değil mi çeneni?"

"Ayaz." dedim uyarırcasına. Odaya girmeye çekiniyordu ama girdikten sonra açılmıştı anlaşılan.

Ayaz benim uyarışımla bakışlarını Selin'den alıp eliyle saçlarını dağıtmaya başlamıştı ama Selin'in benim uyarımı takmadığı kesindi. "Çenemizi tuttuğumuzda kaybettiğimizi sen bana senelerce sevdiğini söylemeyip ben Atalay'ı sevmeye başladığımda söylediğin zaman anladım."

Aralanmış dudaklarımla Ayaz'a dönerken vereceği tepkiyi deli gibi merak ediyordum. Selin'in Ayaz'ı zamanında oldukça üzdüğünü biliyordum. Kaç kez kendimde görmüştüm bunu. Atalay'da belki sırf bu yüzden Selin'le denememişti. Ayaz'ı üzdüğü ve Ayaz'ın Selin'i sevdiği için. Yoksa Selin şans verilmeyecek bir kız değildi, sevgili bakımından. Güzeldi, eğlenceliydi. Sinir bozucu olduğu zamanlarda çok oluyordu ama onun nazar boncuğu sayılırdı. Başka bir konuda da Ayaz da şans verilmeyecek biri hayatta değildi. Hayatımda gördüğüm en yakışıklı kişilerdendi ve en eğlenceli kişilerden. Sevdi mi tam seviyordu, her şeyiyle koruyordu. Kıskanıyordu, sahipleniyordu. Bunların hepsini Selin'e de yapmasına rağmen Selin salak gibi ona karşılık vermemişti ama iyi ki de vermemişti. Yoksa şu an benim dünya taşı bir sevgilim yok, olacaktı.

"Bende bazen sırf bazı şeyleri mahvetmemek için susmak gerektiğini Masal'ı sevdiğimde anladım."

Bu sefer Selin'in tepkisi merak edip çevirmedim bakışlarımı. Ayaz'ın tepkisi de tepkisizliği de her şeyden daha çok ilgi alanımdı. Hemde böyle bir şey söyledikten sonra. Selin sessiz kaldığında tepkisinin zaten önemsiz olduğunu anladım. Ayaz'ın sinirli bakışları Selin'den çekilip de odada beni bulduğunda gülümsedim. Ayaz haklıydı belki, Selin'in susması gerekiyor olabilirdi ama onun yerinde olsam bende susabilir miydim bilmiyordum. Ama önce emin olurdum sanırım, diye düşünüyordum. Ortada hiçbir şey yokken bir de kardeş çıkmasak burada hepimiz boşuna dağılmış olacaktık. Ama en çok Selin dağılmış olacaktı. Annesini buldum derken tekrar kaybetmiş olacaktı.

"Masal..."

Annemin sesini duyduğumda bakışlarımı Ayaz'dan aldım ve hızla anneme döndüm. "Anne?"

"Kızım." dedi yüzünü buruşturup elinin üzerindeki serum iğnesine bakarken. Önceden her zaman kullandığı lafın şimdi beni böylesine mutlu etmesi garipti. Kızım... Ne zamandır duymuyordum acaba?

"Efendim anneciğim?" dedim ona yaklaşıp serum takılmış elini tutarken. Bakışları birkaç dakikadır gezmesine rağmen yeni uyanıyormuş gibi anlamlaştı ve önce bana sonra da arkamda dikilen Umut'a baktı.

Bakışları yavaşça Selin'i bulduğunda dudağımı ısırdım. Selin birleştirdiği kollarını gevşetmiş, gözlerini kaçırmadan anneme bakıyordu. Hafifçe eğdiği başı ve bembeyaz olmuş yüzüyle vazo kırmış küçük bir çocuğa benziyordu.

Biz sessizdik ama oda gürültülü gibiydi. Annemle Selin'in bakışmaları çok şey anlatıyordu yine çok şey gizlerken. Ne düşünüyordu annem? Neyi görüyordu Selin'e baktığında? Acaba Selin'in babasıyla aralarında geçen şeyleri mi hatırlamıştı yoksa sadece evladına mı bakıyordu?

Yada Selin anneme bakarken ne düşüyordu? Belki de annemin onu bırakıp gittiğini, yada şimdi bırakıp gideceğini. Ama annem önceden de bırakmamıştı şimdi de bırakmayacaktı. Umut ne derse desin Selin'i de yanına alacağına emindim. Umut gitmek isteyecekti. Babam seve seve yanına alırdı ama almayacaktı çünkü annenin yanında kal, diyecekti. Ona destek ol, onu koru diyecekti. Belki beni almak isteyebilirdi ve bende gitmemezlik yapmazdım. Babamın kaldığı yerde kalıp onu ikna etmeye çalışırdım çünkü bir aile olmayı hiç bu kadar istememiştim bugüne kadar.

Kolumdan dürtüldüğümde bakışlarım yavaşça döndü ve dudaklarını oynatarak 'Çıkalım' diyen Sema Teyze'yi başımla onayladım. Umut'u çıkarmakta sorun yaşasakta sonuç olarak koridorda dağılmış boncuklar gibi dikiliyorduk. Anıl da hastaneye gelmişti ama koridorun sonunda dikilen Hande'leri görmüş ilk onlara uğramıştı. Ne alakaysa Alev'de Anıl'ın yanındaydı. Anıl ilerledikçe oda hareket ediyor, Anıl'a uyuyordu. Anıl'ın konuştuğu kişilerin yanında sessizce kalıyor, düşüncelerini dile getirmeden bekliyordu. Arada Anıl'ı izliyor, arada da bana bakıyordu. Anıl'da başını çevirip beni gördüğünde yanımıza gelmeye başladı. Alev'de hemen yanından onu izliyordu.

Alev'le benim alakam olmadığından herhalde Anıl'la aralarında bir konu olduğu için Anıl'ın yanında gelmişti. Daha sonra öğrenecektim ama şu an sorsam soramaz, sorsam bile cevabını idrak edemezdim. Kafam çok başka yerlerdeydi.

Anıl yanımıza ulaştığında direk bana sarıldı. Ani olduğu için birkaç saniye tepkisiz kaldığımda ellerini ellerime getirip kendi beline koydu. Bana kolaylık sağladığı için güldüm. Anıl'da beni kendine sarılttırdıktan sonra tekrar bana sarıldı. Ayaz bile sarılmasına laf edip, Anıl'ı yumruklamıyorsa bugün üzerime gerçekten titriyor olmalıydılar.

"Kanka iyi misin?"

"Ben iyiyim ama olaylar çok karışık. Annemle Selin'in birbirine alışması lazım, babamın bu gerçeğe alışması lazım, Umut'un aptal aptal davranmaktan vazgeçmesi lazım."

"Kanka boşver." deyip çekildikten sonra bir kalemi dudaklarımın arasına yerleştirdi. "Yak bir cugara. Rahatlarsın."

Gülerek kalemi dudaklarımın arasından aldım ve bakışlarımı kaleme indirdim. Bugs Bunny'li kalem tam Anıl'lık duruyordu. "Sana hediye aldım. Aslında hastaneye gelirken muz alınır ama Alev bana tam olarak 'Salak mısın? Kimse hasta değil, neden muz alıyorsun?' dediğinde bende bu kalemi aldım. Bugs Bunny'li silgili aynı zamanda da yumurtalı kalem bulmam uzun sürdüğü için biraz geciktim kusura bakma."

"Teşekkür ederim." dedim kalemi gülümseyerek montumun cebine koyarken. Anıl uzun süre yüz ifademi izledikten sonra ellerini gözlerime getirip gözlerimi kaşımla birleştirmeyi amaçlayan bir deney yaptı. "Ağlıyor musun sen? Dur bakayım." deyip gözlerini irice açarak dibime girdi ve gözlerime baktı. "Ağlamıyorsun sanki. Ama şimdi ağlamaya başlıyorsun sanırım. Neden?"

"Kızın gözüne pandik atıyorsun kodumumun salağı. Sonra neden ağlıyorsun diyorsun." diyip Anıl'ın ellerini ittirdi Ayaz. Beni kendine döndürüp bir elini nazikçe göz altıma getirdikten sonra Anıl yüzünden kızaran sağ gözüme üflemeye başladı.

"İyiyim tamam." dedim aynı zamanda bende elimle gözüme hava gönderirken. Anıl ellerini ağzına götürmüş bizi izliyordu. "Ölmeyecek değil mi? Kankeytocanpingimin katili olacağıma gider Ayaz'ı başka biriyle evlenirken görürürüm."

Ayaz elini gözümün altından çekip de Anıl'a baktığında Alev elini Anıl'ın ağzına götürdü ve "Sanada bir oda vermelerini istemiyorsan sus." diye tısladı. Böylelikle Ayaz'ı yumruk atarken harcayacağı efordan, beni durdurmaya çalışmalarımdan, Anıl'ın gözünü de yıldızlardan kurtardı.

Hande Alev'i süzerek yanımıza geldikten sonra bana döndü. "Hala içerideler mi?"

"Evet. Ne konuşuyorlar bilmiyorum." diye mırıldandıktan sonra "Sol gözüm ne halde?" diye sordum. Hande'nin bakışları anında ciddileşti ve bir röntgenci edasıyla gözümün her atomunu inceliyormuş gibi sol gözüme baktıktan sonra "Biraz kızarmış." diye bir yorumda bulundu. Buda demek oluyor ki; Masal, lavaboya.

Oflayarak Ayaz'a döndüm. "Cidden o kadar kötü mü?"

Başını hafifçe kaldırıp dilini şaklaktıktan sonra anında gözlerini kaçırınca ofladım ve son umut Anıl'a döndüm. Anıl şirince sırıttı. "Valla kanka göz rengin hiç bu kadar güzel görünmemişti. Telefonda vampir efekti yapılmış gibi."

"Bunun neyi güzel?" diye çıkıştığımda başını hafifçe geriye çekip bana moronmuş gibi baktı. "Hey? Ben alacakaranlık Fan Page'in kurucusu."

Allah'tan odanın kapısı açılmıştı da Anıl'ın benim tacizime uğramasına gerek kalmamıştı. Sol gözüm kızarık bir şekilde açılan kapıya yöneldiğimde Selin'in çıktığını görüp, durdum. Selin kapıyı ardından kapattıktan sonra bize bakmadan merdivenlere yöneldi. Umut direk odaya dalarken bende Selin'in peşinden koştum.  Yanına geçip onu durdurmaya çalışırken "Ne konuştunuz?" diye sordum Hande sevgililiyleriyle buluşup beni de yanından eksik edemediği için masanın altına gizleyip de bütün sohpetlerine tanık olduktan sonra bir defa da o anlatsın diye sorarkenki sesim gibi.

Selin bakışlarını ağır bir şekilde bana çevirdikten sonra tekrar önüne döndü. "Sol gözün bok gibi."

Dudaklarımı sinirle birbirine bastırdım ve içimden bir dakika saygıyla Anıl'ı andıktan sonra tekrar Selin'e odaklandım. "Ne konuştunuz diyorum!"

"Havadan sudan."

"Ya bir taşşak geçmesene."

Ne ara geldiğini anlayamadığım Ayaz'a döndü bakışlarım. Selin ve Ayaz gayet havalı bir şekilde merdivenlerden iniyorlar, ben ortalarında heyecandan neredeyse zıplaya hoplaya iniyordum ve ayrıca sol gözüm vasattı.

Selin Ayaz'dan sonra bana baktı ve sonra sol gözüm gerek olsun fazla bakmadan önüne döndü. "Ya öyle mal mal bakıştık işte. Sonra ona babamı sordum. Nasıl tanıştıklarını, birbirlerini sevip sevmediklerini her şeyi. Anlattı ama daha anlatmaya başladığı anda sevmediğini anladım. Bir hatayı anlatırmış gibiydi. Ama beni gerçekten doğurmak ve büyütmek istediğini söyledi. Öldüğümü söylemişler ona. Babamdan bu tarz şeyler bekliyordum zaten şaşırmadım. Sonra anlatışı bittiğinde 'merak etmişlerdir' deyip çıktım. Her ne kadar sırf yemekleri bedava ve özel spor salonu kartı verdikleri için gelmiş olsam da staj yapıyorum burada. Şimdi de acilden çağırdılar oraya gidiyorum. Milletin deşilmiş karnını falan görmek istemiyorsanız ikileyin."

"Seni bırakmayacak." dediğimde kısa bir an duraklayıp bana baktı ama sonra yürümeye devam etti. Deşilmiş karın görme isteğimden değildi de sırf bir konuda anlaşabilmek için yanından gitmeye devam ettim. Ayaz'da günlere gelen falcı kadınlar gibi sessiz kalıyor, sonrada ona fal baktırdığımızda duyduklarını söyleyecekmiş gibi dikkatlice dinliyordu. Ayaz'ı falcılara benzettiğimi söylesem muhtemelen parmağımdaki yüzüğü testereyle çıkartırdı.

Bu yüzüğü hala neden bizimkilerin fark edemediğini anlamıyordum. Fotoğraf çekindiğimde bile yüzük çıkmasa da parıltısı çıkacak derecedeydi artık ama bizimkilerin aklı çok daha başka yerlerde olduğundan farketmiyorlardı.

"Sizin eve gelip annenle yaprak sarmayacağım."

"Evet, vasat olurdu." dediğimde kaldırdığı kaşlarını bana döndürdü. Kolundan tutup onu durdurdum. "Bak ablamsın falan diye öldürme tehditleri savurmuyorum ama yemin ederim şu umursamaz tavırlarına devam edersen seni acilin önünde acillik ederim."

"Ulan." dedi Ayaz gülerken. "Bu lafını kullanacağım."

Onun gülüşüyle bütün ciddiyetim bozulsa da Selin'i korkutmayı başardığımı umuyordum ki... Faka basmıştım. Selin de gülmeye başlamıştı.

"Dış görünüşümüz deveyle cüce gibi olsa da kişiliklerimiz çok benziyor, kardeşim."

Bize onu çağırdıklarını gösteren aleti gösterdikten sonra yanımızdan ayrılıp acile yöneldi ve bende homurdanarak Ayaz'a döndüm. "Umarım cüce diye bahsettiği ben değilimdir."

"Bir doksan taşım, benden de bahsetmeyeceğine göre?"

"Belki kendinden bahsediyordur." diye şansımı denediğinde keyifli yüz ifadesini görüp, somurttum. "Kısa değilim."

"Ulan tabii kısasın. Cetvel kadar boyun var."

Bakışlarımı gördüğünde sırıttı. "Derdim eğer karşımda Hande olsa."

"Hande benden uzun." diye homurdandım. Kurtaramamıştı. Ben kısa değildim ki! Bir doksanlık olan oydu. Selin'de benden uzun sayılmazdı. Belki aynıydık, belki de birkaç cm fazlaydı benden. Deve cüce derken başka bir şeyi belirtmeye çalışmıştı.

"Tamam lan dur yapacağım." deyip bakışlarını tavana çıkardı ve üst dudağını yaladıktan sonra bana baktı. Hazırlanıyormuş gibi öksürdükten sonra cidileşti. "Kısa değilsin." dedi başıyla onaylarken. Bir anda şimşekler çakmış, Ayaz üzerimden güller atmış gibi hissettim. Sanırım bunu ilk defa kabulleniyordu ki defalarca bu konuda dalga geçmişti. "Sadece bizim gibi uzun insanların yanına geldiğinde biraz kısa kalıyorsun."

Sanki Vampir Akademisinde moroi tayfasındandı şerefsiz. 'Bozom gobo ozon onsonloron...'

"Ayaz bir şeyi de toparlayamıyorsun, defol git bana simit ayran al. Bekliyorum." diye homurdanıp merdivenlere oturacağım sırada beni durdurdu. "Gel hastanenin kantininde otur. Burada oturup, gelen geçeni dövdürtme bana."

Psikolojik olarak montumu aşşağıya çekiştirirken Ayaz'ın peşinden ilerlemeye başladım. Uzun mont sevmediğim için her montum kısa modeldi ve ayağımdaki pantolonda çok dar olduğundan, haliyle kalçam süpriz yumurta gibi çıktığından Ayaz bugün baya bir sorun etmişti bunu. Gözleri fıldır fıldır bana bakan arıyordu.

"İstersen dışardan bir şey yaptırtayım. Umut'lar falanda acıkmıştır."

"O ibne cıksa hastane aciline bile pizza söyleyebilecek rahatlığa sahip merak etme. Acıkmamıştır. Ama Anıl'ı bilemem."

"Anıl'ı bende bilmem." diyip omuz silkti. Anıl'la birbirlerine sataşmaları hem tatlı, hem de tehlikeliydi. Anıl açısından yani. Ayaz sinirlenmediği boyutta eğlenceli bir sohpetleri oluyordu ama Anıl saçma sapan konular açıp da Ayaz'ı sinirlendirdiğinde Ayaz kendine hakim olamıyordu. Salak Anıl'da bir türlü vazgeçmiyordu. Kocasından dayak yiyen ama yinede 'çok seviyorum ben' diyen kahverengi elbiseli, kırmızı yazmalı kadınlara benziyordu. Beni hastane kantininde bir masaya oturttuktan sonra yanağımdan öpüp kantine yöneldi. Başımı eğip gülümserken parmaklarımla oynamaya başladım.

"Parmaklarının nesi eğlenceli?"

Başımı kaldırdığımda keyifli suratımda anında gitmişti. Bakışlarım Ayaz'a dönerken bizim tarafa bakmadığını görüp derin bir nefes aldım ve Mert'e döndüm. "Ayaz hemen birkaç metre uzakta. Canını seviyorsan defol Mert."

Omuz silkti. "Canımı seviyorum. Bu yüzden yanınıza hastanede geldim."

Gülermiş gibi yaptıktan sonra ciddileştim. "Siktir git."

Bakışları Ayaz'ın olduğu yere döndüğünde telaşlanıp bende ona baktım. Bize değil kantinciye bakıyordu ve parayı kantinci kendisini görsün diye gözüne sokar gibi tutuyordu. Birazdan 'ulan bir simit bir simit!' diye bağırıp kantinciyi yumruklamayacağı hakkında hiçbir garanti yoktu. Belki de onu oturtup ben almalıydım. Ozaman Mert biraz nah gelirdi bu masaya.

"Ona hala söylemedin değil mi?"

"Yanıma geldiğini mi? Hala yaşıyorsan, söylememişimdir."

"Hayır. Öleceğini."

Gözlerimi devirdim ve sandalyede arkama yaslandım. Ben neden telaş yapıyordum ki? Dayağı Mert yiyecekti. Onu biraz önce uyarmıştım, hala kalkıp gitmiyorsa bu onun mallığı ve gerizekalığıydı.

"Hala aynı şeyi mi saçmalıyorsun sen?"

Dirseklerini masaya yaslayıp bana doğru yaklaştığında sanki mümkünmüş gibi sırtımı sandalyeye daha da yapıştırdım. "Ölmeni istemediğim için seni uyarıyorum ve saçmalamış mı oluyorum? Ayaz öldüğünde ve dolaylı olarak sende öldüğünde mi anlayacaksın değeri mi? Direk sen de ölebilirsin yada aranızdan başka biri. Bu ihaleyi kaybetmesi gerekiyor."

"İhale ne zaman?" diye sordum kaşlarımı kaldırırken. Sadece artık sussun diye sormuştum ama o ilgilendiğimi sanıp aceleyle cevapladı. "Haftaya perşembe."

"Bugün cumartesi." diye mırıldandım. Beş gün vardı ve Ayaz'ın daha bir ay öncesinden hazır olduğuna emindim. Atalay şirket işlerinden elini çekmişti ama Ayaz resmen rüyasında bile dosya görecek duruma gelmişti. Babası ve o bu kadar uğraşırlarken benim hangi uğraşım onu geri çektirebilirdi ki? Aslında Mert sadece 'Masal'a zarar gelebilir' dese bile Ayaz direk ihaleden çekilirdi ama böyle bir saçmalığa inanmasına izin veremezdim. Beni dinlemeyeceğini de bildiğimden söylememeyi tercih ediyordum.

"Ona söylemelisin. Karşı taraf kazansa bile Egemen bana bir kazanç vermez. Şuanda ki tek kazancım, ölmemen."

"Söylemeyeceğim Mert. Ve sende göt korkusundan söylemeyeceksin çünkü Ayaz seni tutup bunu nereden öğrendiğini söylemeden bırakmaz."

"Söylemek zorunda kalacaksın." dediğinde ne demek istediğini anlayamamıştım ama düşünme fırsatım da yoktu zaten.Mert bir saniye önce karşımdayken bir saniye sonra havadaydı. Ayaz yakalarından tutmuş Mert'i kaldırmışken "Ne arıyorsun lan burada?" diye gürledi. Hastane kantinindeki yüzler bize dönerken bazılarının gözleri güvenliğe kaymıştı.

"Ayaz..." diye mırıldanıp kolunu tuttuğumda bana bakmadan Mert'e konuşmaya devam etti. "Ulan ne arıyorsun dedim!"

"Masal'la konuşuyorduk." dedi Mert yayık bir sırıtışla. Vücudu korkudan titrerken yüzünü bu kadar sahte tutabildiği için onu kutlamalılardı.

"Masal'la konuşuyordunuz?" dedikten sonra üst dudağını dişleri arasına alıp histerik bir şekilde güldü Ayaz. Birkaç saniye çevreye baktıktan sonra yumruğunu Mert'in suratına geçirdi. Mert masaları devirerek yere düşerken kantindeki çığlıklara benimki de katılmıştı. Mert'e yönelen Ayaz'ı tutabilmek için kolala gibi yapışırken birilerinin de Mert'i almasını diliyordum.

Ayaz Mert'e yönelmeye çalışıyordu ama arkasından sarılan beni kendinden uzaklaştırmak için nazik bir yol bulamadığından yerinde sayıyordu. Mert benim Ayaz'ı tutmamdan cesaret alıp elinin tersiyle burnunu silerken güldü. "Masal'la hep konuşuruz Ayaz. Neden şimdi sorun ettin?"

"Sik amını git lan burada suratını dağıttırma bana!"

Ayaz'ın ona inanmadığı o kadar belliydi ki bir an içim sızladı. Mert'le konuşmadığımı düşünüyordu. Konuşsaydım da söyleyeceğimi.

Kantindekiler daire çizmiş bizi izlerken birkaç güvenliğinde kantine girdiğini görebiliyordum. Telaşlı bakışlarımı Ayaz'a çevirdim. Hala onu tutmaya çalışıyordum ama Mert böyle gülmeye devam ederse beni umursamadan superman uçuşlarını yapacağına emindim.

"İnanmıyor musun? Sor bakalım sevgiline, bir hafta önce tenine kimin dudağı değdi?"

Allah'ım... Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. 'Söylemek zorunda kalacaksın.' demişti ve dediği gibi de beni söylemek zorunda bırakmaya çalışıyordu. Benimle görüşmüş gibi davranıyordu, hatta benimle oynaşmış gibi. Böyle davranıyordu ki Ayaz bana sorduğunda ben Mert'in dediklerine itiraz edip, asıl olanları anlatayım. Asıl olanları anlatırsam da Ayaz küçücük bir ihtimal yüzünden varını yokunu verirdi karşı tarafa. Benim ölmemem için öleceğini biliyordum, Ayaz'ın.

Ve sallamadığı bir konu vardı ki beni gerçekten öpmüştü. Dudağımın kenarında hala dudağının izi vardı. Sırf benim bulunduğun evin sokağından geçtiği için bile sevinirdi Ayaz ki Mert beni öpmüştü.

Ayaz Mert'in sözüyle hiç zorlanmadan kollarımın arasından çıkarken birkaç büyük adımda yanına vardı. Mert'i yerden kaldırdığı gibi ayakta fazla durmasına izin vermeden tekrar yumruğuyla yere düşürdü. Bununa da yetinmeyip üzerine oturduğunda hızlı davranıp Ayaz vurmaya başlamadan çekmeye çalıştım.

Benim uğraşlarımı izlerken güldü Mert. Yüzüne tükürdüğümün çocuğu bilmiyordu galiba, onun diğer tarafı, Ayaz'ında hapishaneyi boylamaması için çekmeye çalışıyordum Ayaz'ı. Mert hala dizi izliyormuş gibi gülüyordu.

"Masal boşver, uğraşma. Sanki beni dövdüğünde seni öptüğüm gerçeğini değiştirebilecek."

Kısa zaman içerisinde Mert hastane içerisinde hastanelik olmuş, güvenlik yaka paça Ayaz'ı hastaneden dışarı atmışlardı. Sonra Ayaz güvenliğe de saldırdığı için Atalay'ın da olaya girmesi gerekmişti. Atalay güvenliklerin yapamadığını yapıp Ayaz'ı kimseye zarar vermesine izin vermeden uzaklaştırdığında onların peşinden gitmeye başladım. İkisi de varlığımdan haberdardı ama yanlarına gitmediğim içinde husursuz değillerdi. Atalay zaten Ayaz'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.

Hastanenin arkadaki boş sokağının içerisinde ilerlerken Ayaz birden Atalay'ı ittirdi. Atalay tekrar hastaneye dönecek sanıp Ayaz'ı tutmaya kalkışacakken Ayaz'ın sadece kaldırıma oturduğunu görüp ellerini kendine çekti. Yürümeye devam ettiklerinde peşinden gitmek kolaydı da şimdi ilerlemek baya bir zorlaşmıştı çünkü yanlarına vardığımda benim de durmam gerekecekti. Hiçkimse bana bakmazken gözlerimi açmak, hiçkimse beni duymazken konuşmak, hiçkimse haberdar olmayınca yaşamak kolaydı. Şimdi ise bir şeyler söylemem gerekiyordu.

Adımlarımı olabildiğince internet explorer moduna soksam da birkaç dakika sonra bende yanlarına varmıştım. Atalay ayakta dururken, kaldırımda oturmuş ayaklarını açarak kendine çekmiş ve dirseklerinide dizlerinden sarkıtmış Ayaz'a bakarken ben de onun görevini paylaşıp Ayaz'ı izlemeye başladım.

"Hayır anlamıyorum ne siki var, ne götü, ne de beyni bu neresinden uyduruyor bunları?"

"Aslında..." diye başladığımda Atalay'a karşı sinirli sinirli konuşan Ayaz'da Atalay'da bakışlarını bana çevirdi. "Pek uydurmuş sayılmaz." diye mırıldandım.

Ayaz birden kaldırımdan kalktığında ona bakmak için eğdiğim başım gözlerini görebilmek için kalkarken birkaç adım geriledim. "O ne demekmiş?"

Bakışlarım Atalay'a döndüğünde ne demek istediğimi anlamış gibi elini Ayaz'ın omzuna koydu. "Kardeşim sakinleş sonra konuşursunuz."

"Ne sonrası lan?" diyip Atalay'ın elini sertçe ittirdikten sonra bana dönüp bileğimden tuttuğu gibi bedenine çekti bedeni için var olan bedenimi. "O pezevenk seni öptü mü öpmedi mi?"

Bakışlarım tshirtüne inerken dudağımı ısırdım. "Tam olarak öpmedi. Dudağımın kenarı..."

"Ve bunu bana söylemedin?" diye bağırdığında yerimde kalmak için zorlandım. Gözlerine bakmamakta ayrı bir savaştı. Bu sinirli halleriye korkutuyordu ama öyle güzel gözleri vardı ki korksam bile bakmak istiyordum.

"Ya saçmaladı gitti işte. Sana söyleyemedim şu ailem hakkındaki olaylar da üstüne geldi."

"Ulan seni nasıl benden başka biri öpebilir?" Sesi öncekilerden daha öfkeli olsa da bileğimi bırakmış, uzaklaşmıştı. Ellerini çıldırmış gibi saçlarına götürürken arkasına döndü.  Muhtemelen kendi kafasında bir şeyler kuruyordu ve birazdan koşup Mert'i yakalayacağıyla ilgili endişelerim vardı.

"Özür dilerim kardeşim."

Ayaz'ın bakışları özür dileyen Atalay'a döndüğünde Atalay omuz silkti. "Seni bırakmadığım için. Öldürsen yeriymiş."

"Atalay!" diye çıkıştım. Ayaz öfkeli bakışlarını bana çevirdikten sonra tekrar arkasını döndü. Parmaklarım birbirini bulurken nefesimi bıkkınlıkla üfledim.

"Ayaz benim bir suçu..."

"İki dakika sus."

"O beni öptü!" diye bağırdım. "Neden bana kızıyorsun?"

"Sana neden mi kızıyorum?" dedi vücudunu bana döndürüp üstüme gelirken. Atalay ellerini ceplerinden çıkartıp sanki Ayaz bana zarar verebilirmiş gibi tetiğe geçmişti ki zamanında vermişti. Attığı tokatı hala unutabilmiş değildim. Ama o zamandan sonra onu affetmem için çektiği şeyleri düşünüyordum da, bir daha yapmaya cesaret edemez olmalıydı. Bir daha yapmazdı diye umuyordum çünkü bu sefer onu sevgim bile affettiremezdi.

"Hepiniz böylesiniz. Bir olay olduğunda benden gizlemeye çalışıyorsunuz. Atalay siktiğimde öyle, babam da, Anıl'da, Selin'de o da bu da, sen de!  Sanki ben her boku mahvedecekmişim gibi elime hiçbir şey vermiyorsunuz. Benim de kendi mantığım var bunu göremiyorsunuz, Ayaz duyarsa biteriz. Ayaz duymasın, Ayaz'a sakın söylemeyin, diye yırtınıyorsunuz. Dün ki bok evime gelmiş, sevdiğim kadını öpmüş bir de gülerek bana anlatıyor. Sen ne yapıyorsun? 'Ayaz dur bak güvenlik geliyor.' Sikeyim güvenliği de sen..."

Susup ellerini tekrar saçlarına götürdü ve arkasına döndü. "Ne?" dedim bağırarak. "Devam ettirsene onu."

"Devamı yok." diye bağırdı o da bana bakmadan. Histerik bir şekilde gülerken ona doğru yöneldim ve Atalay'ın beni tutmasına izin vermeden Ayaz'ı sırtından ittirdim. Öne doğru birkaç adım attıktan sonra bedenini bana çevirdi. Onu tekrar ittirirken "TSE damgalı odunsun!" diye bağırdım. "Ağzın bozuk, sinirlendiğinde beni bile görmüyorsun. Bana karşı bile küfür ediyorsan seninle neden evleneceğim ki ben? Güzel sevmiyorsun!"

Onu ittirmelerime bir şey demezken bedeni de sessiz kalıyordu. Hiç mi etkilenmiyordu ya? Son dediğime karşılık bileklerimden tutup beni hareketsiz tutmaya çalıştı. Yerimde tepinirken bileklerimdeki ellerinden kurtulmaya çalışıyordum.

"Delirtme beni, ne demek seninle neden evleneceğim? Seviyorum lan, bu yetmez mi? Güzel mi seviyorum kötü mü bilmem, irdelemez ama çok seviyorum!"

"Lan'lı munlu konuşma gerizekalı! Ayrıca bağırma bana!"

"Bağırıyorum ulan var mı? Seni seviyorum!" diye bağırdı ki hastaneden bile duyulabileceğiyle ilgili düşüncelerim vardı. "Bağırıyorum, var mı bir diyeceğin?"

Öyle bağırırsa sadece tek bir şey diyebilirdim. "Bende seni seviyorum!"

Günler sonra dudakları dudaklarıma birleşti. Elim, elinden sonraki ilk yerimi buldu. Saçları parmaklarımın arasında kayarken, eli de vücudumun kayıp yere düşmesine izin vermeden belimi sardı. O öptü, ben sevdim. O güldü ben yine sevdim. Bağırdı, çağırdı, kırdı, döktü, yine sevdim.

Bedenimi kaçıp gidecekmişim gibi sımsıkı tutuyordu. Elim ensesine kaydığında başını sağa yatırıp beni öpmeye devam etti. Dudaklarım, nefes alan bizler gibiydi dudaklarını öperken. Öyle farkında değildi ki öptüğünün, öyle alışıktı ki bu harekete. Öyle ihtiyacı vardı ki o dudaklara. Oysa kalbim farkındaydı Ayaz'la öpüştüğümüzün. Göğsümden fırlayıp, Ayaz'ın göğsünün ardında kalan kalbine değmek istiyormuş gibi atıyordu.

Dudaklarımız aralanmıştı ama uzak kalmak istemiyormuş gibi ayrılmıyorduk birbirimizden. Biraz önce ki öpüşmemiz yüzünden ikimizde nefes nefeseydik. Atalay gitmiş olmalıydı. Eğer varsa biraz önceki hararetli öpüşmemizi gördüğü için bir süre onun yüzüne bakamayabilirdim ama anlayışlı biri olduğu için durumu anladığı gibi gitmiş olmalıydı.

"Bana kızgınsın." dedim nefes nefeseyken. Nefesim dudaklarımın arasında olan ama konuşmadıkça dudaklarıma değmeyen dudakları arasından ağzına kayarken onu tekrar öpmemek için zorlandım.

"Evet." diye itiraf etti. Ondan bir şey saklamamı istemiyordu hele ki böyle bir konuyu. Hala Mert'in eve neden geldiğini sormadığı için en önemli kısmını kaçırmıştı. Mert'in evde ölme ihtimalimi söylediğini bir bilse olaylar çok daha fazla karışacaktı. Mert'in uydurduğunu bildiğimden Ayaz'ın tadını da şirketini de kaçırmıyordum.

"Peki gidecek misin?"

Sakinleşebilmek için benden uzaklaşacak, sonra sakinleştiğinde gelip aramızı kendi düzeltecekti. Ayaz böyle biriydi. Sinirliyken söylediklerine hakim olamadığı için yanıma gelmemeyi tercih ediyordu. Sakinleşince de bana zahmet vermeden ikimizin de harcaması gereken çabadan daha fazla çaba harcıyordu.

"Hayır." dediğinde şaşırmıştım. Beni annemlere bıraktıktan sonra ortadan kaybolacağını düşünüyordum ama gitmeyeceğini söylüyordu. Başımı hafifçe geriye çektiğimde ve gözlerine baktığımda gülümser gibi oldu.

"Sana kızgınım ama gidemem."

Bir an kavga anında Mert'in ağzından bir şey kaçırıp kaçırmadığını düşünmüştüm ama Ayaz tekrar konuşunca bütün düşüncelerim dağıldı. "Bana ihtiyacın var ve sırf sakinleşebilmek için gidersem dönene kadar tek yaptığın beni beklemek olur. Biz seninle her zaman düzeliriz ama senin aileni de düzeltmen lazım çünkü onun düzelip düzelmeyeceği kesin değil."

Gülümserken ensesinde ellerimi kaydırarak kollarımı boynuna doladım ve üzerine atıldım. Zaten belimde olan elleri beni havaya kaldırırken boynunu öptüm. "Sipaydirmenim benim."

"İn lan aşşağı. Bir yetmişlik kızsın bir doksanlık bana laf ediyorsun. Hadi benden korkun yok, yükseklik korkunda mı yok? Sipaydirmenim diyor ya."

Gülerek kulağının arkasını da öptükten sonra başımı geriye çekip rüzgarda karışan saçlarımın arasından gülümsedim. "İneyim mi?"

"Hayır." dedikten sonra beni öptü. "Ama sipaydirmen de deme. Çünkü seni öpmek istiyorum."

"Tamam." dedikten saniyeler sonra "Aslancık." diye ekledim. Ayaz uzun süre homurdansa da sonunda dayanamayıp beni tekrar öptü. Boş sokağı doldurduk birbirimize olan hislerimizle. Sanırım bir biz olmasaydık bu dünyada, çoğu kişi için bir şey değişmezdi ama bu doldurduğumuz sokaklar unutmazdı bizi.

---

"Hadi Ayaz hastanenin önünde arabada bekliyor. Çabuk olun."

"Evli kadınlara döndün." diye homurdandı Hande çantasını omzuna takıp odadan çıkarken. Sema Teyze'de annemin kalkmasına yardım ediyordu. Ne olur ne olmaz diye bir serum daha vermişlerdi ama şimdi iyi gözüküyordu. Bir de babamla konuşsa çok iyi olacaktı ama şu önümüzdeki birkaç ay mümkünmüş gibi gözükmüyordu.

Selin ve Umut'ta odada annemin yanında olduğundan beklemeye gerek duymayıp merdivenlerden inmeye başladık. Üç kişi annemi indirebilirdi herhalde. Ayaz'ın Hüsno'su götümü rahatta tutmak dışında ilk defa bir işe yarayacaktı. Atalay'da kendi arabasında beklediğinden ikiye bölünecektik ve annem ben Umut Ayaz'ın arabasında, Hande, Sema Teyze, Hande'nin babası Atalay'ın arabasında gideceklerdi. Annemle Ayaz arabada ne konuşacaktı merak ediyordum.

Hastanenin son katında koridorda bir kız çığlık attığında elim Hande'nin koluna giderken bakışlarımı hızla sesin geldiği yöne çevirdim. Sadece bir kızın mutluluktan çığlık attığını gördüğümde nefesimi rahatlayarak üfledim ve yutkundum. Kız bir tane çocuğun üzerine atladı ve onun kadar neşeli olan çocuk onu döndürmeye başladı.

"Baba oluyorum, baba!"

"Anne oluyorum!" diye bağırdı kızda. Parmaklarında ki yüzükte onların mutluluğuna ortak oluyormuş gibi parlıyordu. Gülümsedim onları izlerken.

"Atalay çocukları çok seviyor. Hatta çocuklarımızın ismini bile düşünüyoruz."

Bakışlarım ona döndüğünde diyeceğim şeyi anladı. Elini kaldırıp "Çocuğun adını Masal yada Masalfer koymayacağız Masal. Lütfen." dediğinde suratımı astım.

"Duru, Su, Armin  yada Umay düşünüyoruz. Erkek olursa da Aras yada Meriç."

"Masalfer daha iyiydi ama yinede sen bilirsin." diye homurdandım kollarımı göğsümde birleştirirken. Bu konuyu daha önce konuşmuştuk ve ikinci adlarını yada göbek adlarını benim adımı yapmalarına ikna edebilmiştim. Masal güzel bir isimdi ama çok kullanılmaya başladığından Hande istemiyordu. Yoksa Atalay için '31' koysak bile sorun yoktu.

"Siz?" diye sorduğunda dudağımı büzüp tekrar çifte baktım. "Arada şakayla karışık 'çocuklarımız Anıl'a benzeyecek' tarzı konuşuyoruz ama ciddi hiçbir zaman konuşmadık. Ayaz baba olacak biri değil."

"Hayır tam da öyle."

Alaylı bakışlarım Hande'ye döndüğünde onun ciddi olduğunu görüp şaşırdım. "Düşünsene Ayaz'ı oğluna kız tavlamayı, kızına kendisine yavşayanlara yumruk atmayı öğretirken."

Düşünmüştüm ve onlarla da kalmamıştım maalesef. Ayaz'ı sarışın oğluyla futbol oynarken düşünmüştüm mesela. Esmer kızına sütyen alırken de... İstemsizce güldüm. Çok tatlı bir baba olurdu ama baba olmazdı ki. Sevmekten korkmuyordu ama kaybetmekten çok korkuyordu. Daha fazla kaybedebileceği kişileri alır mıydı hayatına? Yada böyle bir sorumluluğu üstlenir miydi? Sigarası alkolü eksik olmayan, gerek duymadıkça işe gitmeyen, eğlenmeyi dağıtmayı seven biriydi. Bir çocuğa sahip olup zamanını kısmak ister miydi? Yada ben böyle bir şeyi ister miydim?

"Bence istemez." diye mırıldandım ama ben sanırım isterdim. Yani şimdi değil de, birkaç sene sonra falan. Evlenmek neyseydi de çocuk sahibi olmayı böyle karşılamazdı bence Ayaz. İstemezdi.

"Bence ister."

"Hande sen nereden tanı..."

"Sen size dışarıdan bakmıyorsun Masal. Sana nasıl baktığını görmüyorsun. Senden bir çocuğa sahip olmayı ister bence."

"Yanılıyorsun." deyip hastane çıkışına yöneleceğim sırada beni durdurdu. "Var mısın iddiasına?"

"En son böyle dediğinde yüzümdeki uğuya yapışmış tavuklarla annemin karşısında hesap veriyordum kızıl faişe."

"Öyle değil." dedi gülerek. Keyifli görünüyordu. Genellikle kazanacağı zamanlar böyle gülerdi iddialara. Çoğu iddiayı da kazanırdı zaten. "Gidip Ayaz'a 'Hamileyim' diyeceksin."

"Ama değilim." dedikten sonra kendimden şüphelenip gözlerimi kıstım. Reglim de gecikmemişti, korunmuştuk da. Mide bulantım falan da yoktu. Çok şükür hamile değildim. "Ya olup olmaman önemli değil. Gideceksin ve öyle diyeceksin. Sonra verdiği tepkilere bakacaksın. Belki de Ayaz Barkın bir çocuğu olduğunu öğrendiğinde havaya uçacak."

Nedense bu ihtimal içimi ısıtmıştı. Gülerek "Baba olacağım!" diye bağıran ve beni kolları arasına alan bir Ayaz Barkın... Yada kulağını karnıma yaslayıp ona küfürler öğreten bir Ayaz Barkın... Allah'ım ne güzel olurdu ama olacağını sanmıyordum. Yine de içimdeki umutlu kısmım devreye girdi.

"Tamam, varım. Yarın Ayaz Barkın ya çocuğu olduğu için havalara uçacak ya da sevinmediğini gördüğümde benim havam Muş'a uçacak. Hadi bakalım."

----

Diğer bölüm anladığınız üzere Ayaz'ı zora sokacak bir bölüm olacak :Dd Bu bölüm Masal'ın ailesine yoğunlaştığım için ne MasAyaz fazla oldu ne de Anıl. Diğer bölüm ikiside daha fazla olacak. Diğer bölümde muhtemelen hafta sonu yada hafta içi gelir. Göreyim votelerinizi :Ddd

İnstagram hesabım; @beyzsteampp

Bana instagram üzerinden ulaşamıyorsanız bu @tugba.ty hesabına da ulaşabilirsiniz. O bana iletir. Kendisi bfflerimden biri olur ve attığınız şeyi saniyesinde görür. Onu da takip etmenizi öneririm yani :dd

6.300 vote?  Hadi inşallah :Dd İyi akşamlar :)

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 80.3K 52
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
574K 33.9K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
8.7K 599 5
Eski bir düşman intikam arzusu ile geri gelmişti. Ve üstelik şimdi hiç olmadığı kadar da güçlüydü. Onunla birlikte geri gelen karanlık, yedi evrende...
1.6K 898 12
"Bir semte ilk geldiğin gün seni yağmur karşılıyorsa o gözyaşlarındır. Son kez gerçek acı ile akarlar." "Buz kesmiş" bir yandan kediyi okşarken bana...