dont forget | taekook✔

Galing kay jeonjunglore

690K 64.1K 39.2K

taehyung hafıza kaybı yaşayan eşini tekrar hayata döndürebilecek miydi? text+düzyazı Higit pa

1: did you forget everything we ever had?
2: do you have to make me feel like there's nothing left of me?
3: i felt when i walked on the cold winter streets
4: say you'll remember me
5: no one else could have the love we shared
6: you showed me what i couldn't see
7: it's you, it's all for you everything i do.
8: you're the smile on my face
9: i just wanna be happier
11: i try to hide it but i can't
12: a love that nobody could destroy
13: i know it hurts you, i swear i'll only make you heal
14: heavy tears, a rain parade from hell
15: we'll get through this, it's just you and me
16: come to me now, i've missed you so
17: i'll walk step by step towards you
18: we were both young when i first saw you
19: i have a fear inside of me
20: i bloom a pretty flower that looks like you
21: he said 'love me' so i love him
22: i remember you
23: yesterdays gone, now it's time to go home
24: love (m)e like you do
25: i promise i'm gonna love you 'til my dying day
26: sometimes all I think about is you
27: crackle, that ember burns up again
28: donghyun...our son
29: what am i now?
30: cause i(m) in a field of dandelions
31: all i did was try my best
32: let's breathe, like we did at the beginning
33: the night won't gone, the day won't come
34: in this world, it's just us
35: good times are always waiting
36: in the end, it's stronger than i know how to be
37: you give to (m)e, everything, anything that i could dream
38: midnight memories
39: our daughter
40: life goes on - end.

10: i need you to hold on

21.2K 2.1K 941
Galing kay jeonjunglore

Bu eve koşarak ikinci gelişimdi ve kalbimdeki sızı beni dizlerimin üzerine bırakmam için teşvik ediyor gibiydi ama yapamazdım. Bu zamana kadar karşılaştığım acılara karşı kendimi bastırdıysam bunda da bastıracaktım. Gözyaşlarımı tutacaktım ama şuan gözlerimin önünü görmekte zorlanıyor gibiydim. Bayan Jeon birkaç saat sonra geldiklerini haber verdiğinde şehir merkezinin dışına kadar gittiğim yolu nasıl geldiğimi bilmiyordum bile. Dizlerim titriyor, avuç içlerim uyuşuyordu. Bir daha dedim içimden. Bir daha o raddeye gelirsek ben ne yapardım? Nasıl dayanırdı kalbim olanlara? Jimin ilk mesaj attığında o arabaya binişim bile o kadar trajikomikti ki ceketimin bir kolunu giymeyi unutmuştum.

Eşim ve oğlum yoktu.

Sanki her ayrı kalışımızda onların yokluğuyla sınanacakmışım gibi hissediyordum. Öyle korkuyordum ki. Güzeller güzeli eşime bir şey olacak, oğluma bir şey olacak diye. Her gün işten eve yalnız dönsemde Jungkook'un ve Donghyun'un sağlıklı bir şekilde uyuduğundan emin olmadan uykuya dalmıyordum. Yapamazdım. Onlar benim ailemdi. Onlardan ben sorumluydum. Hiçbir şeyi hiç kimseyi onların tek bir saç teline değişmezdim. Onları doyurur kendim aç kalmaya razı olurdum. Benim hayat gayem, yaşama sebebim sadece onlardı. Ya onlar, ya da onlardı.

İçeri girdiğim an gözlerime bakan Bayan Jeon'da mahcup ifadeyi yakalamıştım. Hayır, daha çok suçlu gibi bakıyordu. Göz pınarları dolmuş ve ellerini birbirine sürtüyordu. Göz göze geldikten bir kaç saniye sonra gözleriyle merdivenleri işaret etmiş ve kısık sesle "Uyuyorlar." demişti. O anda anlatmıştım bir şeyler olduğunu. Arkasında kalan Jimin düşünceli bir şekilde koltukta oturuyor ve çenesini ellerine dayamış bir şekilde sabit halde halıya bakıyordu. Biri karışık diğeri gergin oturuyordu. O an onları sorgulamak ve neler olduğunu duymak istedim ama yukarıda sağ olduklarına emin olduğum eşim ve çocuğumu gözlerimle görmeden geçirdiğim saniyeler beni diken üzerinde tutuyordu. Bu yüzden bunu daha sonraya erteledim ve yukarı doğru koştum. Sahi ya, ne zaman gelmişlerdi de uyumuşlardı ki? Bunu da sonraya bıraktım. Düşündüğüm tek şey onlardı.

Odaya daldığımda ışık kapalı ama her zaman ki gibi Jungkook'un penceresinden süzülen sokak lambasının ışığı tam ihtiyacım olan görüntünün üzerine yansımıştı. İşte oradaydılar. Jungkook dizlerini kendine doğru çekmiş hafif öne doğru büzülen aralıklı dudakları ve her zaman öpmeye doyamadığım ufak dolgun yanakları ile uyurken güzel oğlumuz da yanı başında ağzındaki emziği ve iki yana yasladığı küçük yumruklarıyla mışıl mışıl uyuyordu. Jungkook'un bir eli Donghyun'un karnında duruyordu ve sanki oğlumuz bundan güven alıyor gibiydi. Omuzlarım çöktü. Gözlerim doldu. Yavaşça kapıyı onları rahatsız etmeyecek şekilde kapattığımda titreyen çenemle oraya doğru ilerledim. Donghyun'un kokusunun sardığı odada diğer bebeğim tam oğlumun yanı başında uyuyor ve düzenli nefeslerini bırakıyordu. Sağlıklılardı. Bıraktığım gibiydi.

Yavaşça Donghyun'un olduğu kısıma çöktüm ve küçük yumruk yaptığı elini elim arasına alıp dudaklarıma götürdüm. Küçük bir öpücük kondurup bebeksi kokusunu içime çekerken ağzındaki emziği oynatıp hızlı hızlı emdikten sonra yavaşlamıştı ama uyanmamıştı. İşte orada Donghyun'un karnının üzerinde duran elin sahibine baktım. Güzel eşime. Ben ona hep güzel derdim. Başımı döndürecek yakışıklılığa sahipken aynı zamanda gözlerimi ona kilitlemek isteyecek kadar da bariz bir güzelliği vardı. Öyle aşık öyle özlem doluydum ki ona karşı, hiçbir zaman tam anlamıyla doyamamıştım. Her zaman varlığını yanımda aramış, olmadığında bir yanım daima eksik kalmıştı. Az daha kaybedeceğim en güzel eksikliğim.

İnce parmaklarını elim arasına alırken yavaşça öpücük kondurdum eline. Gözlerimi kapattığımda gözümde asılı kalan yaş tam elinin üzerine doğru akmıştı ama uyanmadı. Dayanamadım. Ayağa kalktım ve onun olduğu tarafa yönelip arkasından eğildiğimde doyamadığım kokusunu içime çekip saçlarına ardından yanağına öpücük kondurdum. Yine yapmıştım işte. O iyileşme sürecinde olduğu için ondan istemeden de olsa ayrı yaşıyor, ayrı hayatlar devam ettiriyordum ama en ufak bir şeyde yine onu kollarıma alıyor ve dudaklarımı olması gereken yerlerde dinlendiriyordum. Öyle de yaptım. Dudaklarım boynunda ve yanağında varla yok arasında gezdiğinde yine arkasından sarıldım. Kokusunu içime çektim.

Bir insanın kokusunu öpmek ister miydi insan?

Tüm umutlarım, hayallerim, ruh halim, nefesim, her şeyim burada canlanıyor ve büyüyordu. Jungkook olmadan ben bir hiçtim. Jungkook yoksa ben gülemezdim. Ona bir şey olursa benim yaşamamın bir anlamı kalmazdı. Nimetti o benim için. Şuan kollarımda olduğu için Tanrı'ya içten içe o kadar çok teşekkür ediyor o kadar çok şükrediyordum ki gözyaşlarım boynuna doğru süzüldüğünde bunu yeni fark etmiştim. Doya doya öptüm doyamasamda. O benim eşimdi. Bana aitti. Benim aşkımdı. Bedeni bedenim, ruhu ruhumdu. Bir bütündük biz. Kalbi kalbimi karşılıyordu. Nefesi nefesimdi. Dudakları cennetimdi. Dudaklarımı bastırdığım boynu benim rahatça uyuyabilme sebebimdi.

Hafifçe geriye çekilip alnına düşen saçlarını geriye yatırıp bir kolunun üzerine yattığı için yatışını düzelttim. Tekrar öptüm alnını. Ardından yanaklarını. Sağlıklıydı. Ayağa kalktım ve Donghyun'un beşiğinde ki küçük yastıkları alıp oğlumuzun yanına koyup destek olmuştum. Ardından sıcacık alnını öpmüş ve bebeksi kokusunu tekrar içime çekmiştim. Dolaba ilerledim ve yerini bildiğim için oradaki orta kalınlıkta ki pikeyi çıkarıp yavaşça ikisinin de üzerini örttüm. Geriye çekilip ikisine de baktığımda derin bir nefes verdim. Nasıl isterdim ikisini de kucaklayıp evimize gitmeyi. Nasıl isterdim oğlumuzu birlikte uyutup sabaha kadar onu seyretmeyi. Eski düzenimizi. Evimizi. Bizi. Kim ailesini.

Yavaşça kapıya adımladıktan sonra onlara bir süre daha bakmış ve gece lambasını yakıp odadan sessiz adımlarla çıkmıştım. Sabaha kadar yanlarında durmak istiyordum ama şuan aşağıda hesap sormam gereken birilerinin olduğunu biliyordum. Çünkü Jimin'in gergin ifadesi, Bayan Jeon'un suçlu bakışları ve Jungkook'un oğlumuzla eve geldiği gibi uyuması normal bir süreci teşkil etmiyordu. Neden geldiği gibi bana haber vermemişlerdi? Neden ben Jungkook'u şuan uyanık görmek isterken o uyuyordu? Bunlar pek normal gelmemişti bana açıkçası. Merdivenlerin son basamağına indiğimde ise gerçekten hala bıraktığım gibilerdi ve karşı karşıya oturuyorlardı. Ortada ki büyük koltuğa oturduktan sonra ikisine de uzun uzun baktım ama konuşacak gibi durmuyorlardı.

"Neden bana geldiği gibi haber vermediniz?" dediğimde ilk annesine baktım. Çünkü bu konuda birincil sorumlulukta olan kişi oydu. Ondan gelmeyen cevapla Jimin'e doğru döndüm. O da bakışlarını kaçırdı. Onlara en başında bu sürecin sıkıntılı ama birbirimize destek olursak rahat geçeceğini söylemiştim. Sabırlı olmamız gerektiğini söylemiştim. Onun üzerine gitmememiz gerektiğini ve o bir şeyleri ne zaman hazır hissedip yapmak istiyorsa müsaade etmemiz gerektiğini söylemiştim ama yüz ifadelerinden anlıyordum ki bu konuda sabırlı olan tek kişi bendim. Eğer absürt durumlar yaşanırsa Jungkook'u alıp evimize götürürdüm ve bu durumda birden bire Jungkook'a evliliğimizden çocuğumuzdan bahsetmek zorunda kalırım, çünkü başka çarem olmazdı. Onu iyi olması için bekarlığında kaldığı ailesinin evine yerleştirdim ve eşimden yeterince ayrıyken şimdi onun ailesinin yanında sıkıntı yaşadığını görürsem alır götürürdüm.

"Biraz gerildik oğlum." diyen Bayan Jeon'du ve sesi kısık çıkıyordu. Evet, bende fazlasıyla gerginim. Eşim ölümün ucundan dönüp yeniden tutunduğu hayata bizi bilmeyerek geri geldi ve ben bu durumda bir aydır yatağımızda yalnız yatıyorum. Gerçekten gerilen biri varsa o da ben olmalıydım galiba. "Neden gerildiniz? Bir şey mi oldu? Neredeymiş Jungkook, neden bir şey söylemiyorsunuz bana?" derken bu sefer Jimin'e de dönmüştüm. Neden ikisi de sessizdi? Üzerine mi gitmişlerdi?

"Bir şey olmadı Taehyung. Aslında oldu ama.." diyen Jimin hem üzgün hemde gergin nefesini verip gözlerime baktı. "Bak Taehyung biz onun her zaman yanındayız ve bu süreçte ona daima anlayış gösteriyoruz, göstereceğiz de. Ama bunun karşılıklı olduğunu düşünüyorum. Yani onun da bize bu konuda yardımcı olması gerekiyor." dediğinde Jungkook'la alakalı olumsuz bir durumdan bahsettiği aşikardı. Evet, bunun farkında olması güzel ama neden şuanda böyle bir şey söyleme gereği duydu? Neyin karşılığını bekliyor ki hafıza kaybı geçiren bir insandan?

"Bir yere gitmemiş. Daha doğrusu Donghyun'la birlikte uzaklaşmışlar biraz. Eve geldiğinde biz korkudan dört dönüyorduk burada ve hiçbir şey olmamış gibi sakin olmamızı, biraz uzaklaşmak istediğini söyledi. Pekala, hak veriyorum. Uzaklaşmak istemiş olabilir ama neden telefonunu kapatıyor? Ulaşmamızı mı istemiyor ona? Neden böyle davranıyor? Yanındaki küçük bebekle hiçbir şey söylemeden çıkıp gitmiş nasıl sakin kalabilirdik ki Taehyung?" dediğinde kaşlarım yeterince çatık değil gibi daha da çatıldı ve ikisine de baktım. Anlaşılan o ki gerçekten üzerine gitmişlerdi ve baskıya dayanamayan Jungkook uyumayı tercih etmişti. Bayan Jeon'a döndüğümde ise hiçbir şey söylemiyordu bile. Çünkü eminim ki o da Jimin'in söylediklerine hak veriyordu.

"Pekala. Gerçekten korktunuz, endişelendiniz ve bu konuda haklısınız. Zira bende öyleyim sen mesaj attığın dakikadan beri içimde ki kurtlar yiyip bitirdi beni." derken ikisine birden bakıyordum. "Ama şunu düşündünüz mü hiç? Jungkook gerçekten iyileşmek için çabalıyor. Donghyun'la birlikte gittiği gerçeğinin neden farkına varmadınız? Jungkook, Donghyun'un kendi çocuğu olduğunu bilmiyor ama sormuyor da. Ne oğlu zannediyor ne kardeşi zannediyor ve ne kadar farkındasınız bilmiyorum ama son birkaç gündür Jungkook Donghyun'un üzerine titremiş durumda. Tamamen içgüdüsel. Bu durumda oğluyla birlikte biraz uzaklaşmak istemesi çok normal." Şimdi ise geriye doğru yaslandım ve kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Telefonu kapatması doğru değil evet. Ondan haber alamamız ona çok sorun teşkil etmiyor anlaşılan ama en azından iyi olduğunu biliyorsak ona göre üslup kullanmalıyız. Jungkook son zamanlarda geçmiş anılarıyla ilgili rüyalar görüyor. Artık geçtiği yerler, yollar ona tanıdık ve kendini buna zorluyor. Donghyun'dan farklı bir hissiyat alıyor. Önerdiğim psikiyatriste bile yarım yamalak gittiğini biliyorum çünkü bunu kendi başına başarmak istiyor. Bunun ne kadar güzel olduğunu bir düşünün. Bu durumda gerçekten yalnız kalmak isteyip düşünmesine ve oğluyla geçirdiği vakti bir düşünün. Ona iyi gelen ne varsa onu yapıyor. Bırakın yapsın. Gitmeyin üzerine, kızmayın ona. Endişenizi hissettirin ama öfkenizi vurmayın. Sizin desteğinize ihtiyacı var. Üstelik Jungkook yetişkin bir insan ve sadece geçici bir hafıza kaybı yaşıyor, yeni doğmuş bir bebek değil. Bu yüzden yolu nasıl geleceğini, karşıdan karşıya nasıl geçeceğini ve bir bebeğe nasıl davranacağını elbette biliyor. " cümlelerim ikisinin de bakışlarının bana dönmesine neden olmuştu. Ki bende bakışlarımı Bayan Jeon'a doğru yönlendirdim.

"Sakın beni yanlış anlama anne ama gerçekten Jungkook burada kendini baskı altında hisseder ve içine kapanırsa onu alıp götürmek zorunda kalırım." dediğimde dolu gözleri ile yerinde hafifçe doğrulmuş bana bakmıştı ama kafamı iki yana salladım. "Size ona yanlış bakıyorsunuz iması vermiyorum, sakın böyle düşünme. Sadece sizde üzüntü ile yeterince o sabrı gösteremiyorsanız ben eşimi ve çocuğumu alıp evimize götürmekten başka olanaklı seçenek göremiyorum. Biz evliyiz ve bir çocuğumuz var ama Jungkook burada bekar gibi ailesinin evinde yaşıyor. Hayatının belli döneminden devam ediyor ve yaşadıkları ağır gelmesin kademe kademe ilerleyelim diye ondan uzak durmayı bile göze aldım. Ona doktoru olarak arkadaş olmaya çalışıyorum. Kısacası eşi olarak ona elimden geleni yapıyorum ama aynı karşılığı sizden alamıyorsam eşimi ve çocuğumu buradan götürmek daha olanaklı. " ayağa kalkıp merdivene ilerlemeden önce mırıldandım. "Ki en ufak bir baş ağrısında ağlama raddesine gelen bir insanı kurulu düzeni olan eve getirip evli ve çocuğu olduğunu söylediğinde nasıl bir ağırlık içerisine gireceğini düşünün. Donghyun bu gece de burada kalsın, Jungkook'la iyi anlaşıyorlar. Onlara bakıp eve geçeceğim. " dedikten sonra merdivenleri ufak ufak çıkmaya başladım.

Arkamda belkide söylediklerimden doları üzülen ve yıkılan iki beden bırakmıştım ama başka çarem yoktu işte. Ya güzel dille anlatacaktım ya da sert bir şekilde. Belki bazı kısımları abartıyor veya uzatıyor olabilirim ama elimde değildi. Bundan sonra ki hayatımda tek amacım eşim ve çocuğumun sağlığı, mutluluğu, huzuruydu. Onlar iyi olmazsa bende iyi olamazdım. Jungkook'un gözünden akan tek damla yaşa dünyayı yakardım ki şimdi de annesine yeterli bir açıklama yapmıştım. Benim ailem oydu ve ondan başka kimseyi bu kadar detaylı düşünmezdim. Tabii bir de oğlum. Bu bencillik mi saygısızlık mı bilmiyorum ama işte benim yaşam kaynağım da onlardı.

Tekrar odaya girdiğimde karşılaştığım görüntü yüzümde buruk bir gülümseme oluşturdu. Donghyun uyanmış ve emziğini atmıştı ama ağlamıyor, aksine babasının yanında uyanmanın verdiği huzurla küçük elini Jungkook'un yanağında gezdiriyordu. Minik ayakları hafif hafif sallanıyordu. Yavaşça yanına ilerlediğimde beni fark etmiş ve gözleri benimle kesiştiğinde neşeli bir şekilde kollarını sallayıp kucağıma gelmek istemişti. Nasıl reddedirdim ki onu? Yüzümdeki gülümseme ile uzanıp minik bedenini kucağıma aldığımda yumuşak bir öpücüğü alnına bırakıp omzuma yatırdım. Anında kafasını omzuma koymuş ve boynumda ki kolyeyle oynamaya başlamıştı. "Anlaşılan birileri uykuyu almış." dediğimde kafasını kaldırmış ve emziğini aramıştı. Uzanıp Jungkook'un yanına düşen emziğini alıp ağzına uzattığımda hızla kabul etmiş ve ufak seslerle emmeye başlamıştı. Acıkmış olabilirdi ve uykusu açılmışken şimdi bırakıp gidemezdim.

Kucağımdaki bedeni ile odadan çıkarken dönüp Jungkook'un üzerini tekrar örtüp saçlarını öptükten sonra kapıyı sessizce kapatıp merdivenlere ilerledim. Donghyun o kadar heyecanlıydı ki sanırım uyanınca ilk olarak uzun zamandır uzak kaldığı babasını görmek ve ardından benim kollarımda olmak tekrar ona aile hissiyatını tattırmıştı. Eğer gerçekten onu mutlu eden şey buysa gece çok rahat uyuyabilirdim. Mutfağa ilerlerken Bayan Jeon yerinden kalkmış ve peşimden gelmişti, Jimin'de salonda olmadığına göre gitmiş olmalıydı. "Acıkmış mı? Mamasını hazırlayayım." dediğinde dolaptan çıkardığım mamasını ve biberonunu çıkardım.

"Ben hazırlarım." dedim normal bir ses tonuyla. Kızgın ve kırgın değildim ama üzüldüm böyle olmasına. Bu yüzden gerekli açıklamamı yaptığıma göre daha da uzatmanın anlamı yoktu ki bende zaten dediklerimde, kararlarımda nettim. Bu yüzden olduğu şekilde devam ettim. Donghyun'un mamasını hazırlarken onu olabildiğince öpmeyi ihmal etmemiştim. Tabii bu kadar rahat gelip gidiyordum ama hiç Jungkook'un uyanıp beni burada görebileceği ihtimalini göze almıyordum. Beni görse şaşırırdı ve kendisi için geldiğimi düşünürdü ama bunu yinede absürt bulurdu. Hangi doktor hastasını görmek için evine sık sık giderdi ki? Üstelik Donghyun'la birlikte görmüş olsaydı nasıl tepki verirdi? Acaba hatırlama ihtimali var mıydı? Bir yandan istiyor bir yandan korkuyordum. Bu yüzden sabredecektim.

Ilık biberonu aldıktan sonra sandalyeye oturmuş ve onu da kucağıma yatırmıştım. Biberonu ağzına uzattığımda sakin bir şekilde kabul etmiş ve bir elini elimin üzerine sararak biberonun plastik ucunu emmeye başlamıştı. O kadar güzel bir bebekti ki gözlerimi alamıyordum onu severken. Her zaman gözlerimiz kesiştiğinde veya küçük parmakları elimi kavradığında bundan güven aldığını hissediyordum. Bebekler her zaman her şeyi anlıyordu aslında. Sadece sessizlerdi işte, konuşamıyorlardı. Jungkook'un ilk komada olduğu günler her gece istisnasız ağlıyor ve çaresizce oğlumu kucaklıyordum ki Donghyun'un da bunlardan etkileneceğini bildiğimden olabildiğince ona ruh halimi yansıtmamaya çalıştım ama o anlamıştı sanki.

Küçük elleri yanağımı okşarken sanki 'korkma baba hepsi geçecek' der gibiydi. Bu yüzden dayanağım olmuştu Donghyun. Benim güzel oğlum.

Biberonu hafifçe çekip ona oyun yaparken gığıldayıp gülümsemiş ve önünde ki iki dişini bana sergilemişti. Gözlerini mayışır gibi kırpıştırmış ve ağzı süt olan bebeğim tekrar biberonu istemişti ama yapacağım hamleyi de sessizce beklemişti. "Vermem ki." dedim kısık sesle gülerek. Buna daha çok gülmüş ve cevap verircesine küçük sesler çıkarmıştı. Plastik ucu dudağının kenarına dokundurduğumda refleksle ağzını açmış ve kavramak istemişti ki tam aldığında hafifçe çekip şapırtılı bir ses çıkmasını sağladım. "Benim bu. Donghyun doymuş bir kere." dediğimde bu sefer küçük bir gülüş bırakıp elime uzanmaya çalıştı. Daha fazla mamasından mahrum bırakmamak için tekrar ağzına uzattım ve onu izledim. Gözlerini gözlerimden ayırmadı.

Uzanıp alnını öptüm ve bir süre daha onu izledim. Yarısından sonra içemediği için masaya bıraktım ve emziğini tekrar ağzına verdikten sonra omzuma yatırıp masaj yapmaya başladım. Masada duran oyuncak tavşanını eline verdiğimde göğsüne sokmuş ardından benim göğsüme bastırarak kucağımda oynadığında salona geçmiş koltuğa oturarak onu izlemiştim. Şimdi ise biraz daha diken üzerindeydim. Jungkook uyanırsa ve yakalanırsam ne yapacaktım? Donghyun uykusunu aldığı için bir daha zor uyurdu ve şimdi gidersem ağlayacağına emindim. Kararsızdım ki bu yüzden elindeki kitabı ile karşıma oturan Bayan Jeon'a döndüm.

"Jungkook uyandığında hemen gitsem nasıl olur?" dediğimde bana ve kucağımda ki torununa bakıp derin bir nefes vermişti. "Aslında iyi olur ama Donghyun çok ağlar. Jungkook bize bir tık kızgın olabileceğinden uyandığında Donghyun'u görmezse endişelenebilir." usulca kafamı salladım ama içten içe de gülümsemek istedim. Demek yavaş yavaş o raddeye gelmişti, öyle mi? Son zamanlarda Donghyun'un üzerine titrediğinin farkındaydım ama eksikliğini hissedecek kadar olması beni mutlu ediyordu. Tabii şuan ki süreçte Donghyun'u bizde görmesi ters etki de yaratabilirdi onda.

"Uykusunu almış görünüyor. Jungkook'un yanına bırakıp gidersem çok ağlar." dediğimde Donghyun elindeki tavşanı yukarı kaldırıp geri indiriyor ve oyuncağın burnunu çekiştirmeye çalışıyordu. Gülümsedim ve Donghyun'un burnuna dokunduğumda mırıltı çıkarıp o da benim burnuma dokunmuştu. Tabii Jungkook'un komada olduğu günlerde her gün Donghyun ile 'ağzın nerede?burnun nerede?' çalışması yapmıştık ve hemen de kapmıştı. Bununla birlikte hayvanların sesini taklit etmeye çalışıyordu ara ara. Bu yüzden burnuna veya gözüne dokunduğumda bunu kendine soru olarak algılıyor ve yüzümün herhangi bir noktasına dokunuyordu.

Tam o esnada ise beklemediğimiz bir ses duyduk. Jungkook uyanmış olmalıydı ki Donghyun'un ismini sesleniyordu. Yeni uyandığı için sinirli değil aksine meraklı bir şekilde sesleniyordu ki o an ne yapacağımı bilemeden Bayan Jeon ile göz göze geldik. Odasının kapısının açılma sesiyle birlikte kucağımdaki Donghyun ile birlikte kalkıp saçlarına öpücük kondurduktan sonra acele ile Bayan Jeon'un kucağına verdim ki o da almak için ayaklanmıştı zaten. Neye uğradığını anlayamayan Donghyun biranda başka kucağa geçtiği için mızmızlanacakken benim kapıya gittiğimi gördüğü an hissettiği boşlukla ağzındaki gevşeyen emziğine aldırmadan ağlamaya başladı. Dış kapıyı hemen açıp çıkarken birkaç saniye bakmış ve sıkıntılı bir iç çekmiştim. Elini bana uzatıyor ve gelmek istiyordu. Yavaşça kapıyı örtüp sırtımı yaslarken de onun sesini duymuştum.

Yükselen sesini.

"Donghyun?! Tanrım- o neden ağlıyor?! Yanımdan mı aldınız ve kimdi o giden?!" dediğinde beklemeden hemen bahçeden çıkıp arabama binmiştim ki asıl o zaman ağırlık çökmüştü üzerime. Çalıştırdığım arabamla oradan ayrılırken içimde ki acı tekrar kendini belirtmiş ve varlığını hissettirmişti.

Kendi eşimden kaçıyordum. Oğlumu gizli gizli seviyordum ve şimdi birlikte dayayıp döşediğimiz aşk yuvamıza tek dönüyordum. Kokusunun hala gitmediği yatakta tek başıma uyuyacak, buram buram bebek kokan Donghyun'un odasından güzel sesleri gelmeyecekti. Her gece olduğu gibi yine aynı döngüye başlamıştık ve ben dolu gözlerimle bunu kabullenmek zorunda kalmıştım. Umarım Jungkook çok fazla sinirlenmez ve benden şüphelenmezdi. Şuan ona arkadaş gibi yaklaşıyor olsamda bende sınırlarımı bilemiyordum konu o olunca. Bu yüzden olan yakınlığımızı kaybetmeyi hiç mi hiç istemezdim yoksa işim daha zor olurdu.

Işıklara geldiğimde ise bunu tekrar düşündüm. Kendimi toparlamaya çalıştım çünkü ben kendime, ona ve oğluma verdiğim sözü tutmalıydım. 'Kim ailesi'ni yeniden bir araya getirmek için çok çabalamalıydım.

🎬

şey aşklarım bu bölüm sizi sıktı mı bilmiyorum ama olayları detaylı anlatmak için böyle bir şey yaptım ama söz veriyorum bu sıkıcılığın telafisini ileri ki bölümlerde size sunacağım elimde çok güzel şeyler var gerçekten🥺

siz bana güvenin yeter ben beklentinizi hiç boşa çıkarmam zaten💜

bolca yorum yapın tamam mı ben sıkıldıkça açıp yorumlarınızı okuyup motive oluyorum 🤭

sizi çok seviyorum öpüldünüz💓

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

776K 64.1K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
356K 29.4K 23
jeon jeongguk fotoğrafçılık kulübünün en popüler üyesiydi. kim taehyung fakültenin en gözde eşcinsel modeliydi. Bitiş tarihi: 12.07.20
6.1K 545 54
"Zerafetiniz içimde dudaklarınıza yapışma ve hassas teninize öpücükler bırakma arzusu uyandırıyor."
18K 1.6K 11
Jungkook güney Kore'nin önde gelen Gangnam karakolunun en sert komiseriydi. ama bu sertliği bir tek kim Taehyunga geçerli değildi. Ayrıca Jungkook, g...