You Are || ChanMin

By skzimemnu

145K 18.1K 11K

Seungmin daha 6 yaşındayken Chan'a bağlanmıştı kaderi. Henüz küçükken bir kahraman olarak gördüğü, büyüdükçe... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
Özel Bölüm
CHANGLIX HYUNIN ÖZEL FİC

6.BÖLÜM

5.8K 777 825
By skzimemnu

Seungmin'den
Telefonumun normalde kulağa güzel gelen ama şu an bana göre tamamen sinir bozucu olan melodisiyle zar zor gözlerimi aralamaya çalıştım. Filler başımın üzerinde dans ediyormuş gibi hissediyordum.

"Cevapla artık şunu"

Kulağıma dolan kalın ve boğuk sesle durumu yeni yeni idrak ediyordum. Dün anlattığım olaylardan sonra bir süre daha onun üzerine konuşmuş ve gece yarısına kadar vakit geçirmiştik. Bir ara Minho hyungun nereden bulup getirdiğini bilmediğim alkolden içmiştik biraz. Hiç kimse çok kaçırmamıştı ama bir kaç yudum bile içi çorbaya dönmüş başım için yeterliydi.

Yarısını araladığım tek gözümle etrafa bakıp telefonu aradım, gördüğümde ise arayanın kim olduğuna bakmadan cevaplayıp kulağıma yasladım. Yeni uyandığımı bağıran sesimle "Alo?" Dediğimde benimkine nazaran dinamik bir ses duydum.

"Sanırım seni uyandırdım"
Saat kaçtı ki?

"Evet, şimdi tekrar uyuyacağım. Görüşürüz"
Kim olduğunu anlamadığım kişinin konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattım. Önemli biri olup olmadığını takacak durumda değildim, uykum her zaman öncelikliydi ama bu sefer de yanımda yatan Jeongin uyumama izin vermiyordu. Koluma sert olmayan bir şekilde ard arda vururken "Arayan Chan hyungdu" diyordu. Duyduğum isim gözlerimi tamamen açmama yetmişti. Telefonu onun suratına kapattığıma inanamıyordum...

Uyuşuk adımlarla yataktan kalkıp banyoya ilerledim, kendime gelebilmek için bir kaç kez su çarptım yüzüme. Şimdi daha iyi hissediyordum. Koltukta uyuyan Felix'i gördüğümde üzerine örttüğü pikeyi düzeltip kendime ince bir hırka aldım dolabımdan. Yatağın üzerindeki telefonu da aldığımda evden çıkıp bahçeye attım kendimi.
Oradaki ağaçlardan birinin altına oturup Chan Hyung'u geri aradım. Kısa bir bekleyişin ardından telefonu açmıştı, hâlâ biraz boğuk çıkan sesimle "özür dilerim, yüzüne kapattım ama sen olduğunu bilmiyordum gerçekten" dedim.

Hafif bir kıkırtı duydum önce. "Sorun değil, sesin kulağa çok sevimli geliyordu."

Gülümsememe engel olamadım. "Ahh, bunun hakkında yorum yapmayacağım..."

Tekrar bir gülüş duyuldu, eğlendiği belliydi. "Nasıl göründüğünü merak ettim şimdi, eminim yavru köpeğe benziyorsundur"

Sadece dolaylı yoldan iltifat ediyordu, ben neden utanmıştım ki? Konuyu değiştirmek için "Her neyse, neden aramıştın hyung?" Dedim.

"Bugün de benimle dışarıda biraz vakit geçirmeye ne dersin? Yarından itibaren bir hafta boyunca Seul dışında olacağım, fazla konuşabileceğimizi sanmıyorum"

Onun göremeyeceğini bilsem de başımı salladım, büyük bir gülümsemeyle kabul ettim teklifini. Saat ve konumu mesaj atacağını söyledikten sonra vedalaşıp telefonu kapatmıştım. Adeta sekerek tekrar odama çıktım, kendimi yatağa attım. Gözüm duvarda asılı çizimlerime takıldığında gülümsemem kaybolmuştu yavaş yavaş. Onunla neden görüştüğümü unutuyordum çoğu zaman. Bugün onu test etmeye karar verdim ama bunu nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Belki de direkt kendisine sormak en iyisiydi, belki Chan geçmişi inkar etmek yerine bana daha doğru cevaplar verirdi.

Alkolün vücuduma getirdiği miskinlikten ve hâlâ devam eden baş ağrımdan kurtulmak için sıcak, kısa bir duşa girdim. Bir süre sonra herkes uyanmıştı zaten. Onlara Chan hyungun tekrar buluşmak istediğini söylemiş, Minho hyungun abilik dürtüsüyle onunla fazla samimi olmamam ile ilgili konuşmalarını dinledikten sonra telefonuma gelen konuma doğru yola çıkmıştım.
Bu gün haftasonu olduğu için her yer kendini bunaldığı şeylerden uzaklaştırıp biraz temiz hava almak ya da sevdiklerine zaman ayırmak isteyen insanlarla doluydu.

Doğru yere geldiğimi anladığımda arabamı temkinli bir şekilde park ettim. Bir kaç hafta önce almıştım ehliyetimi, hâlâ kendimi bu konuda çok acemi hissediyordum. Hiçbir sorun olmadığına emin olup arabadan indim. Tenime değen güneş ışınları ve hafifçe esen ılık rüzgar çok güzel hissettiriyordu. Han nehrinden biraz uzakta, pikniklik bir alandaydım. Aklıma onunla birlikte piknik yapacak olma ihtimalimiz geldiğinde gülümsedim, gerçekten düşünceli biriydi.

Tam da aklımdan geçtiği gibi çimenlik alanın üzerine bir örtü sermiş, yanındaki piknik sepetiyle otururken gördüm Chan Hyung'u. Pahalı ve gösterişli mekanlardansa böyle samimi bir ortam çok daha güzeldi. Hızla yanına gittim.

Örtüye otururken neşeyle "selam" dedim. Gülümsediğinde çıkan derin gamzelerini sergileyerek aynı şekilde karşılık verdi o da.

"Kahvaltı ettin mi?" Diye sordu önce.
Olumsuz anlamda başımı salladım, sabah hiç iştahım yoktu.

"O zaman bu sandviçleri iyi ki getirmişim." Kolunun bir kaç santim uzağında duran sepetten 4-5 paket sandviç çıkardı.
"Hangisini seversin bilmiyorum bu yüzden bulduğum her çeşitten aldım"

"Doğrusunu istersen biraz oburum ben, her şeyi yiyebilirim." Gülmüştü. Gamzelerine takılmamaya çalıştım ama sanırım bu mümkün değildi...

Bir süre bir şeyler yiyip sohbet ettik. Yeni tanışmış olmama karşın onun yanında kendimi çok rahat hissettiğimi ve kelimelerimizdeki samimiyeti fark ettim. Kendime şaşırdım önce, ben insanlara bu kadar kolay alışamazdım. Bu istisna neydi böyle? Yine de fazla takılmadım. Düşündüğüm şeyleri Chan hyunga direkt söylemeye karar verdim. Bana doğru cevaplar vereceğine inanıyordum.
Aramızda oluşan kısa sessizlik en iyi fırsattı benim için.
"Hyung daha önce seni birine çok benzettiğimi söylemiştim hatırlıyor musun?"

Gözlerimi yüzünde gezdirdim, bozuntuya vermeden başını salladı. "Evet"

"Küçükken kötü bir olay yaşadım. Babamın karşı şirketinden olan adamlar tarafından kaçırıldım, benimle babamı tehdit edip çok önemli bir ortaklığı bozmasını isteyeceklerdi. O gün nerede olduğunu bilmediğim kötü ve karanlık bir yere götürdüler beni. Çok korkuyordum. Saatlerce ağladım, bağırdım, biri beni duysun diye Tanrı'ya yalvardım, sonunda sesim birine ulaştı. Oradan kurtarıp tekrar evime dönmemi sağladı. Bu olay yüzünden hâlâ travma yaşadığım zamanlar oluyor. Sonra yüzünü hiç unutamadığım kahramanım aklıma geliyor ve biraz da olsa kendimi daha iyi hissediyorum. Sen ona çok benziyorsun, gerçekten çok."

Konuşmam bitene kadar sabırla dinledi beni. Durduğumda gözlerime baktı, yüzünde ne olduğunu çözemediğim garip bir ifade vardı. Gözleri koyulaşmış gibi geldi kısa bir an. Duruşunu dikleştirdi, kafasının içinde dolanan düşünceleri söylemeye hazırlandı.
"Seungmin ben sana güvenebileceğimi hissediyorum, sen de bana güvenir misin?"

Gerginliğini azaltmak istercesine gülümsedim. "Güveniyorum zaten"

"Anlattıklarım sana mantıklı gelmeyecek"

"Biliyorum, insan değilsin değil mi?"

"O gün seni kurtarmak hayatım boyunca yaptığım en iyi şeylerden biriydi galiba"

Kalbimin teklediğini hissettim.

"Evet insan değilim, böyle söylemek garip hissettirse de ben bir vampirim"

Aklıma gelen binbir ihtimalden biri de buydu. Yine de hissettiğim şaşkınlığı engelleyemiyordum.

"Bu cidden... kulağa delice geliyor"

"Biliyorum, beklediğim kadar büyük bi' tepki vermedin. Bu da bir şey"

Aklıma yığılan soruları bir an önce sormak istiyordum. "Güneş ışığını seni rahatsız etmesi gerekmiyor mu öyleyse?"

"Bunlar sadece uydurma. Güneş ışığına çıkabiliyoruz ya da sarımsaklar bizi etkilemiyor"

"Vaay... Kaç yaşındasın peki?"

"224 ama daha genç gösteriyorum değil mi?"

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"Sanırım sana abi yerine dede demeliyim"

Yapmacık bir kızgınlıkla yanıt verdi. "Hey o kadar da yaşlı değilim ben!"

Güldüm, biriyle böyle konuşmak garipti ama devam ettim.
"Gerçekten insanların kanını mı içiyorsunuz?"

"Evet" diye mırıldandı. "Bazı vampirler bunu zorla yapıyor, bazıları ise anlaşarak yani para karşılığı. Daha sonra istediklerinde o insanın kendisi ile ilgili hatırladığı her şeyi hafızasından silebiliyor."

Tüm dikkatim onun üzerindeydi, konuşurken gözlerimi gözlerinden çekemiyordum.
Cevabı az çok tahmin etsem de sormadan edemedim. "Sen hangisini tercih ediyorsun peki?"

"İkisini de yapmıyorum." Nedenini sormama fırsat bırakmadan konuşmasına devam etti. "Daha doğrusu yapamıyorum çünkü bir lanetle doğdum. Eğer dişlerimi birinin boynuna geçirip kanını emersem ikimizi de sonsuza dek mühürlerim. Mühürlediğim kişi sadece benimle birlikte olabilir ben de onunla ama eğer ondan uzun süre ayrı kalırsam önce tamamen güçsüzleşir sonra da ölürüm. Bu yüzden ailemin benim için sağladığı kan torbalarından besleniyorum."

Onun için garip bir his oluştu içimde.
"Lanetin nedenini ya da nasıl olduğunu biliyor musun?"

"Her varis bu lanetle doğar."

Şaşkınlıklarımın üzerine yeni bir tanesi daha eklendi.
"Nasıl yani?"

"Bizim de sizinki gibi kendimize ait bir dünyamız var. Oranın tek bir hükümdarı var o da benim babam oluyor ne yazık ki."

"Tamam... bir vampirsin, üzerinde bir lanetle doğdun üstelik veliahtsın. Kusura bakma ama tek seferde bunları sindirmek biraz zor"

"Biliyorum." Kısa bir süre durakladı. "Hâlâ benimle görüşmek istediğine emin misin?"

Bu soru hakkında hiç tereddütüm yoktu.
"Evet"

O gülümserken ben yine gamzelerine takılı kaldım...




13.02.2021

Bölüm hakkınızdaki düşüncelerinizi alıyım şuraya ChanMinner'larım->

Hâlâ basmadıysanız yıldıza basın gitmeden lütfen💜

Continue Reading

You'll Also Like

95K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
439 189 14
Ailurophile* kedileri fazlasıyla seven bireylere denir. Sevgilisiyle Japonya'ya tatile giden Minho, üç kedisine bakması için genç bir bakıcı tutar. A...
25.8K 3.3K 24
Ailesi tarafından kuzenlerinin yanına, ufak bir kasabaya gönderilen Riki, yeni kişiler tanıyıp garip olaylar yaşar...
3.5K 470 10
[TAMAMLANDI] Korkuyorum... ~Yang Jeongin Okulda tanınıp sevilen,zeki olan Kim Seungmin,ve ona karşı bir şeyler hissetmeye başlayıp ezik yerine koyula...