Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]

By Nneoll

21.8K 3K 6.5K

Bir gün, garip alışkanlıkları olan sessiz adam Xiao Zhan, hep bindiği 18.15 metrosunda garip bir çocuk olan W... More

[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
[Final]

[1]

3K 236 508
By Nneoll

[1]~" Bayım! Bakar mısınız?"

Adımlar, pıtı pıtı, ama yorgun adımlar.

O adımların hareketleriyle savrulan krizantem desenli, kuvvetle muhtemel yıllardır giyilen ve diz kapaklarına gelen bir etek.

Daha sonra,ince lakin güçlü duruşunu büyük bir inatla bozmayan, ağır torbalara dolanan parmakların olanca yükünü çeken eskimiş bir de bilek.

En sonunda ise kımıl kımıl, yerinde duramayan ve bu dans eden etekle eskimiş bileği üç adım geriden takip eden garip bir çocuk.

Adı Wang Yibo.

Yibo peşine takılıp gittiği yaşlı kadını izlerken yardım etmek doğru anı bekliyordu. Önündeki yaşlı kadının ağır torbalarını onun ellerinden almak için o kadının yerden kafasını kaldırması ve yürüdüğü yolun uzunluğuna bakması Yibo için doğru andı.

Yaşlı kadın elindeki torbalarla karşıdan karşıya geçtikten sonra, alnındaki süzülen ter damlasını silmeye çalıştı. Başarısız girişiminden sonra, başını kaldırıp sağa sola bakındığında hemen önünde dizlerinde biten kahverengi şortu ve sarı tişörtüyle, güzel yüzlü bir çocuk belirmişti.

"Hanımefendi."diyerek seslendi Yibo. "Müsaade ederseniz torbalarınızı taşımanızda size yardımcı olmak istiyorum."

Kadın onu süzdü. Alışık olmadığı hitap onu şüpheye düşürse de sahiden de birilerinin elindeki torbaları alması iyi olurdu. Bu yüzden başını hafifçe sallarken ağır torbaları çocuğa uzattı. Fakat bundan önce, Yibo cebinden çıkardığı mendili kadına uzatmıştı. Kadın onu anlayamazken o gülümsedi ve cevap verdi.

"Fazlasıyla yorgun ve terli görünüyorsunuz bayan. Bu mendili size biraz bile olsa yardımı dokunsun diye veriyorum."

Kadın yeniden bunu tuhaf ve şüpheli buldu, fakat uzatılan mendili alarak alnında biriken ter damlalarını sildi. Peçeteyi almıştı çünkü, garip bir çocuk tarafından verilmiş olsa da ona ihtiyacı vardı ve elzem bir bilgi, durduk yere gökten peçeteler yağdığı hiç görülmemişti.

Kadın, Yibo'ya evinin yolunu tarif ederken Yibo o esnada taşıdığı torbalarla kendi genç ve pek bir narin olan bileklerini eskitiyordu. Ancak sorun değildi. Çünkü bugün, 18:15 metrosunda karşısına çıkacak garip bir adam tarafından eskiyen ve yorulan bilekleri öpülecek, onunla garip bir ilişkinin içine düşecekti.

Neden 18:15 ve neden garip bir adam diye sormayın.

Çünkü inanın, bunu kimse bilmiyor. Merak eden tek insan da sizsinizdir muhtemelen. Belkide sizde de bir gariplik vardır kim bilir.

Kadın ve Yibo arasındaki sessizlik uzun bir süre devam etti. Fakat bu sessizlik Yibo'yu sıkmıştı.

"Biliyor musunuz hanımefendi."diyerek konuşmaya başladı. "Krizantem desenli eteğinizi çok beğendim. Aynısından anneme de almak isterdim."

Kadın galiba onun garip bir çocuk olduğunu kabullenmişti. Bu yüzden şüpheci bakışlarını onun üzerinden çekeli çok oluyordu. "Bu eteği yıllar önce rahmetli kocam Pekin'den almıştı genç adam. Korkarım aynısını bugün bulamazsın."

İkisi ana caddeden ayrılıp yeni bir sokağa doğru döndüğünde Yibo güldü. "Sorun değil hanımefendi. Benim annemde zaten yıllar önce Pekin'de öldü."

Kadın bunun üzerine daha fazla bir şey diyemezken Yibo gülümsemesinin yüzünde büyümesine izin verdi. Onun zavallı annesi tıpkı kendisi gibi garip bir şekilde ölmüştü. O henüz belinden pantolonu düşen ve geri çekmeyi akıl edemeyen bir çocukken olmuştu her şey. Köprüden kendisini atmaya çalışan bir genç kızı durdurmak isteyen iyi niyetli annesi, kazara o genç kız ile Yibo'nun gözleri önünde köprüden aşağıya düşmüş ve genç kız kurtulurken annesi kurtulamamıştı.

Hayat böyleydi işte. Beklenen dışında bir sürü, bir sürü olaylar meydana gelirdi. Bir sonuçtan bir neden doğar, veyahut bir neden sonucun ta kendisi olabilirdi. Bugün Yibo'nun yaşlı bir kadının eskimiş bileğine takılıp gelmesinin ve her zamanki yürüdüğü yoldan başka bir yola girmesinin de bir sebebi, pek tabi bir de sonucu vardı.

Sonunda kadının evine geldiklerinde, kadın Yibo'ya teşekkür etti. Yibo ise eğilerek selam verdi ve oradan ayrılarak yürümeye başladı.

Zihninde o kadını krizantem desenli etek ve eskimiş bilek olarak kodlamıştı. O zaten hep insanları aklında acayip isimlerle tutardı. Mesela evinin yakınındaki manavdaki çocuğun adı şefkatli elma, köşedeki çiçekci dükkanı sahibi genç kadının adı ezilmiş petunyalar ve üst komşusu emekli albayın adı da hiç patlamayan altıpatlardı. Elbette bunların bir manası, bir hikayesi vardı lakin bunlardan bahsedilecek olursa, 18:15 metrosu kaçar ve bu hikayede hiç başlamadan biterdi.

Yibo da yabancı olduğu sokaklarda aylak aylak adım atarken garip bir adamla karşılacağını ve bu adamın onun, ezelden beri beklediği kişi olacağını bilse, hiç durmaz koşarak metro istasyonuna giderdi. Fakat gelin görün ki bilmiyordu. Bu yüzden ağır ağır sokaklarda ilerliyor küçük detaylara gözü takılıyor ve son günlerde dilinden düşmeyen bir şarkıyı mırıldanıyordu.

Nihayet istasyona geldiğinde aşağıya inen merdivenleri ikişer üçer atlaya atlaya indi ve çok kalabalık olmayan insanların arasına attı kendisini.

Saat 18:10 da o kalabalıkta bir kadın yere kırmızı rujunu düşürdü ve bunun farkına varmadı. Merdiven basamaklarına kıvrılıp uyuyan, oranın müdavimi olan sarı kedi uykusundan uyandı ve iki kişiye patisini uzattı, lakin bu da fark edilmedi. Baygın baygın bakmak yüzünden zamanla iç karartıcı bir auraya sahip olan görevliye de zaten en başından beri kimse dikkatini vermemişti.

Bunca fark edilmeyişin ve karmaşanın arasında elinde kitapla bekleyen ve o kitaptan kafasını kaldırmayan, gri takım elbiseli düzgün görünümlü, uzun boylu adam ise fark edildi.

Wang Yibo tarafından.

Yibo gözlerini tek bir saniye bile ondan ayıramazken elindeki kitaba kafasını uzatıp neler yazdığını okumak istedi. Çünkü adam öyle büyük bir dikkatle, öyle güzel bir ilgiyle okuyordu ki, ona bakan herkes bir kitap olup onun tarafından okunmak isterdi.

Tıpkı Wang Yibo gibi.

Saat 18:14' ü gösterirken Yibo daha fazla dayanamadı ve ona doğru adımladı. Fakat ona yeterince yaklaşamadan 18:15 metrosu önlerinde belirmişti. Gri takım elbiseli adamı gözlerinin önünden ayırmak istemeyerek neredeyse koşar gibi peşinden gitti ve evinden tam tersi yöne giden metroya attı kendisini. Aklına koymuştu, ne diyeceği konusunda bir fikri olmasa da kesinlikle o adam ile konuşacaktı.

Adamın oturduğu yere yakın bir yerde ayakta beklerden gözlerini ondan ayırması, bir iki saniye bile başka bir yöne bakması mümkün değildi.

Adam gri takımının ön düğmelerini açmış ve bacak bacak üstüne atarken rahat bir pozisyon bulmuştu kendisine. Yibo'nun güzel bulduğu elleri hala ismi görünmeyen bir kitabı tutuyordu.

Yibo soluksuz onu izlerken, adam yavaşça kafasını kaldırıp çevresini şöyle bir süzdü. Bunu yaptığı sırada ürkek gibi duran lakin fazlasıyla cesur olan çocuğun hayran bakışlarını kendisinden saklamak için arkasını döndüğünü elbette bilemezdi.

Gözlerini yere indirerek, yeniden kitap okumaya döndüğünde Yibo yavaşça yüzünü yeniden ona çevirdi ve onu izlemeye devam etti. İzlerken ara ara nefesini tutuyor sonra iç çekmeyle karışık derin bir nefes alıyordu.

Adamın mat siyah ayakkabıları, Yibo'nun bütün gün sağda solda gezdigi için tozlanan spor ayakkabıları ile hiçbir şekilde alakalı değildi. Klasik giyimininde oldukça eşsiz olduğu aşikardı. Düzgünce taranmış ve alnına tek bir teli dökülmeyen saçları bile çocuğun dağınık kahve saçlarıyla öylesine zıttı ki, Yibo içinde yükselen hayranlık duygusuna engel olamıyor, ötede beride koşturup durmak istiyordu.

Fakat bilmediği bir şey vardı.

Her haliyle kendisinden farklı olduğunu sandığı adamın aslında kendisiyle benzeyen, çok benzeyen bir yönü vardı. O adam da tıpkı kendisi gibi garip birisiydi aslında. Kimselerde bulunmayan alışkanlıkları, tuhaf sohbetleri ve onay görmeyen bakış açıları vardı.

Ancak Yibo bunu bilmiyordu ve öğrenmesi çok yakındı.

Bu isimsiz ve hayranlık duyulan adam kitabına kısa bir ara vererek cebinden çıkardığı küçük not defterine bir şeyler yazdığında Yibo o yazıyı görmek için sol kolunu vermeye hazırdı.

Fakat kimse onun sol koluna ihtiyaç duymazdı bu yüzden Yibo o yazıyı göremedi. Adam kısaca bir şeyler yazdıktan sonra, defterinden o sayfayı kopardı ve özenerek dörde katladı.

Yibo onun bir numara ya da unutulmaması gereken bir hatırlatma notu yazdığını düşündü. Fakat bu düşüncesini sorgulamaya vakit bulamadan metro sondan bir önceki durakta durmuş ve adam da ayağa kalkmıştı. Sanki aralarında onları birbirine bağlayan görünmez, kalın bir halat varmış gibi açılan kapıdan çıkan adamla birlikte Yibo da dışarı attı kendisini.

Yibo onun yanına gitmeyi düşündüğü esnada, adam kafasını çevirip sağa bakarken sol tarafına bilinçli olarak o not kağıdını yere bıraktı. Onu birkaç metre ötede kendisini izleyen çocuk bunun kasıtlı olduğunu anlamamıştı. Sorun yok, ikinci sefere kesinlikle kasıtlı yapıldığını anlayacaktı.

Yibo yere düşen kağıda bakarken sonunda adamla konuşma fırsatı bulduğunu düşünerek hızlandı ve yerdeki not kağıdını aldı. Aralarındaki mesafe açıldığından biraz hızlı adımladı ve seslendi.

"Bayım!"

Adam onu duymadı ve metro istasyonunun çıkışına doğru yürümeye devam etti. Yibo adımlarını biraz daha hızlandırırken yeniden sesini duyurmak için bağırdı.

"Bayım!Bakar mısınız?"

Bu seslenişi de yetersiz kaldığında birkaç kişiye çarparak koştu ve sonunda adamın bileğini tutarak onu durdurdu. Bu temas hem kendisini hem de garip adamı şaşırırmış olsa da, Yibo her şeye rağmen gülümsedi ve nefes nefes ona baktı. Kendisinden uzun bedenin gözlerine aşağıdan baktığında hızlı nefesleri daha çok hızlanmıştı.

Kendi bileğinin aksine güçlü ve eskimemiş bileği tutarken boşta olan eliyle not kağıdını havaya kaldırdı. "Bunu düşündüğünüzü gördüm. Size seslendim ancak sesimi duyuramadım."

Hızlı nefes alıp vermesi yüzünden ağzının içi kurumuştu. Bu yüzden öksürüp kağıdı adama uzattığında bir teşekkür duymayı belki de bir gülümseme görmeyi bekliyordu. Fakat bu beklentisine karşılık aldığı tek şey adamın şekilli kaşlarını çatması ve bileğini onun ince parmakları arasından kurtarması olmuştu.

"Benim değil."

Duyduğu buz gibi ses, koştuğu için göğsünde çırpınan kalbine saplandı ve Yibo hayretler içinde adamın tek bir saniye bile beklemeden arkasını dönüp gidişine baktı. Yalan söylemişti. Yibo'nun gözleri bozuk ve hatta bugün gözlüğünü takmayı unutmuş olsa bile çok net görmüştü ki, elinde tuttuğu not kağıdı adamdan düşmüştü yere.

Biraz hayal kırıklığı yaşadı ayaküstü ve bu ezici hissi alışkanlıkla hemen üzerinden attı. Yarın yeniden buraya gelecek ve o adamı görmeyi dileyecekti. Ama bundan önce elinde tuttuğu kağıdı açıp içinde yazılan şeye baktı.

giewZ nafetS ,üsükyö nüşüköç riB
10

Yazılanlardan hiçbir şey anlamazken kafa karışıklığı içinde evine giden ve yeni gelmiş olan metroya doğru koştu.

Yazıların bir şifre olabileceğini düşünse de bu ona pek mantıklı gelmemişti. Üstelik adam bu kağıdı kendisinin olduğu halde benim değil diyerek reddetmişti. Şifre olsaydı neden böyle yapsındı ki?

Yibo gece olana kadar elinde o kağıdı tutmuş ve düşünmüştü. O zeki birisiydi. Bir sonuca mutlaka ulaşacaktı ve çok geçmeden ulaştığı sonuç oldukça ilginçti.

Tersten yazılmış yazılar onu kitaplığındaki bir kitaba ulaştırdığında koşarak o kitabı alıp eski yerine geldi. Sayfa sayısı olduğunu düşündüğü rakamın yazılı olduğu sayfayı araladığında satırlar arasında gezindi gözleri ve kendisine göre en çarpıcı olan satırda durdu.

O cümleyi birkaç kez daha okudu ve düşündü. Adamın neden böyle bir şey yaptığını sorguladı. Aklına tek bir seçenek dışında bir şey getiremiyordu.

Bu kağıt çok önemsizdi ve bu yüzden benim değil diyerek gitmişti. Fakat bu seçenek onun neden tersten yazdığına bir açıklama getiremiyordu.

Oflayarak kendisini yere bıraktı. Orada uyuklarken ikinci bir seçeneğin varlığını ve bu seçeneğin doğru seçenek olduğunu elbette bilemezdi.

Gerçek şuydu ki.

Metroda gördüğü o adamın çok garip bir huyu vardı. Adam, çalıştığı hukuk bürosunda vakit geçirirken ve sahip olduğu arkadaşlarının yanındayken kendisini çok yalnız hissediyordu. Bu yalnızlığını anlatmak isterken de güzel cümleler kuramıyor ve en sonunda susup kalıyordu. Bu zamana kadar derdini insanlara hiç mi hiç anlatamamıştı.

Bu sıkıntıya bir çare olarak da sağa sola tersten kitap alıntıları yazıp bırakırdı hep.Anlaşılmak istiyordu ve bu zamana kadar onu anlayan kimse olmamıştı.

Wang Yibo dışında.

Yibo uyumadan hemen önce o garip adamı yeniden görmeyi dilemiş ve gördüğünde onu bir daha asla yalnız bırakmamak adına kendisine söz vermişti.

Çünkü açtığı kitap sayfasında gözüne kestirdiği satırlar, adamın bahsettiği muhtemel alıntı aynen şu şekildeydi.

"Yalnızlık onu boğuyordu, insanlara ihtiyacı vardı."

○○○○○○○

Merhabalar!

Diğer kitabı bitirmek üzereyken böyle bir şeye başladım.

Umarım beğenir ve yorumlarınızı belirtmekten kaçınmazsınız.

Kısa bir hikaye olacak ve sanırım diğer çalışmamda olduğu gibi sık sık bölüm atamayacağım. Yine de fazla bekletmeden hallederim bir şekilde.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yeniden görüşene kadar kendinize güzel bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

129K 4.4K 70
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
181K 17.8K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
64K 7.8K 31
safkan alfa jungkook, kırık bir kalple ㅡ jimin ile karşılaşır.
379K 39K 46
Okulun en güçlü alfası Kim Taehyung'un kurdu okula gelen yüzyılın deltasıyla birlikte tuhaf davranmaya başlamıştı. Okula gelen Delta'nın amacı ise ço...