Rasputin 7inch. hyunsung

By veskey

30.3K 5.4K 3.4K

hayat trajik bir homoseksüeldir bence bütün homoseksüeller adonistir biraz çünki bütün sarhoşluklar biraz fre... More

Prologue: Fazla aşkı olan var mı?
Romantik Şizofren.
Işıkları söndürseler bile.
Bize müsaade ettim.
Gözünü aç çocuk.
Yaranmaz aşık.
Bir varmış bir yokmuş.
Cevapsız sorular.
Kaçamak faslı.
Üryan geldim.
Sessizlik sona erdi.
Tek yön seçtiğim tüm yollar.
Her aşk ölümü tadacak.
Gecenin ritmi.
Alışırım gözlerini kapamaya.
Kal yanımda.
Eriyorum nihayete.
Sakın bana söyleme.
İz bırakanlar unutulmaz. (F)
paralel hikaye, seungbin ve yazardan not.

En güzel şarkım.

1.4K 271 228
By veskey

"Topla şu ayaklarını baban geliyor."

Annemin yemek masasından seslenmesiyle yayıldığım kanepede top haline geldim.

Babam apolet şeritli ceketini çıkarıp berjere oturduğunda huysuzca mırıldandım.

"E babam buraya oturmadı bile."

Babam bana gülüp elimden kumandayı alırken annem hala yemek masasıyla uğraşıyordu.

Tapınakta sabahladığım gecenin üzerinden iki gün geçmişti. Gecenin sabahında aldığım tek darbenin Jisung'un materyalist kelimeleri olduğunu sansam da düşmeden dolayı vücudumda yer yer ezikler oluşmuştu.

Babam olur öyle şeyler deyip geçse de annem çok sinirlenmişti.

Gecenin köründe kasabadan uzakta bilmediğim insanlarla içmek benim neyimeymiş? Daha on yediymişim hem o kaçan çocuğu da gözü hiç tutmamış, uyuşturucu satıyor gibiymiş ve daha bir çok yetmiş nesline ait hurafeyi sıralamıştı önüme.

Yine de annemdi ve yere çakıldığım için evde kalıp dinlenmemi söylemişti. Ve yine de telefonumu alıp uygun eğitsel bir ceza vermekten de kaçınmamıştı. Bir yandan herkesle iletişimimi kesmek, okula gitmemek biraz hayrıma olmuştu çünkü nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Kafam karışıktı, karışıklığın sebebi belli değildi ben de bulacak kadar kendimi tanımıyordum.

"Masaya!"

Annemin emriyle babamla beraber masaya geçtik.

Babam çok konuşan bir adam değildi evdeki hâkimiyeti genelde annem sağlardı babamınsa bu durumdan şikayetçi olduğunu söyleyemezdim.

Normal sorunları olan normal bir aileydik.

"Minho yok mu?"

"Bugün arkadaşlarıyla beraber dışarı çıktı."

Masadaki boş sandalyeye bir göz atıp annemin verdiği cevapla tabağıma geri döndüm.

Kuzenim bizimle yaşasa da annem ona; bana davrandığı kadar otoriter değildi.

"Ben de işte aynı nedenden iki gün telefon cezası aldım babacığım." dedim gözlerimi devirip. Babam bana gülerken annem hemen savunmaya geçti.

"Seninkiyle onunki aynı mı? Minho arayıp haber veriyor seni ise yerden kazıyorum sabahın köründe. Hem o reşit."

Oflayarak gözlerimi devirirken babam omzumu pat patlayıp yemeğine döndü. Destekleyici bir ailem vardı yani.

"Ben de yemekten sonra yürüyüşe çıkacağım o zaman." dedim hafif sitemle.

"İki gündür evde otur otur çiçek açacağım."

"Olmaz." dedi annem hemen gözlerini belertip.

"Baba ya!" dedim babam bir şeyler desin diye.

"Bir iki saat dolanır gelir ne olacak kocaman çocuğa?" dedi babam ağzına bir lokma daha atarken.

"Saat ondan sonra gelirsen bir hafta vermem telefonunu."

"On bir."

"On dedim Hyunjin."

"On bir olsun lütfen."

"On buçuk son. Daha da ısrar etme."

Annemin orta saati demesiyle hızlıca kalkıp odama gittim annem arkamdan mızırdanmaya devam ediyordu.

Hızlıca eşofmanımın üzerine kalın kazalarımdan birini giyip portmantoya yöneldim.

"Bak içki falan içme tamam mı?" dedi babam sakince.

Merak etmemesini söyleyip botlarımı giyerken annem telefonumu getirdi.

"Aradığımda ulaşabilmek için veriyorum bunu sessize alıp bir köşeye atma." dedi temkinlice.

"Tamamdır." deyip hızlıca kendimi bahçeye oradan da sokağa attım.

İki günlük izolasyondan sonra evden çıkmak iyi gelmişti bana. Nereye gideceğimi bilemesem de yürümeye başladım.

Sulama kanalı boyunca yürümeye karar verip atölyelerin olduğu yöne doğru yürümeye başladım. Yazın ya da kışın mevsim ne olursa olsun su kenarı yerlerini severdim. İçim garip, hafif müstehcen bir huzurla dolardı.

Bizim ailemizde öyle kimse aşırı duygusal değildi. Hatta ağlamak bile çok ekstrem acılar için uygundu. Ben bunların dışında duygusal hatta dramatik biriydim.

Annem abartıdan uzak otoriter sevdiğini hizmet ederek gösteren, babamsa sessiz sakin kendi halinde biriydi herhangi bir duygusunu öyle dorukta yaşadığını görmemiştim bu güne kadar. Hatta Minho bile annesinin cenazesi dışında ağlamamıştı. Ne evde ne de okulda. Ben teyzem ölünce çok ağlamıştım. Annem hakkım olmadığını, oğlunun bile metanetli durmaya çalışırken böyle yaygara yapmamın saygısızlık olduğunu söylemişti.

Ağlamak bile izne tabiiydi yani.

Elim ceplerimde su kanalına yürürken ışıkları yanan atölyelerin ortancasının kapısında gördüğüm sima ile duraksadım.

"Selam." dedi Jisung tereddütle elini kaldırıp. Ben de onu taklit edip elimi salladım.

"Selam."

Atölyeye bir bakış atıp hızlıca yanıma geldi.

"Ne yapıyorsun burada?"

Saçlarına küçük küçük dağılmış talaş parçaları ve soğuğa alışmaya çalışan teniyle oldukça güzel duruyordu. Bazen kafa karışıklığı yaratan, bazense kendi kafa karışıklığı olan biriydi Jisung.

"K-kanala gidecektim." dedim bir ürperti gelmişçesine. Ellerim saçlarındaki tozu silkmemek için zor duruyordu.

Başını salladı hafifçe bir şeyler demek ister gibi bir hali vardı.

"Sen de-" dedim tereddütle.

"Sen de gelmek ister misin?"

Sorumla gözleri büyürken yüzünde daha önce rastlamadığım bir utanç duygusuyla başını salladı.

"Atölyeyi kitleyeyim bekle."

Hızlıca arkasını dönüp atölyeye girerken olduğum yerde bir iki kere zıpladım heyecandan.

Ona karşı hep verici bir iletişim kullanmıştım ama bugün ilk defa onun da bana yakınlaştığını hissediyordum. O gün kantinde verdiğim söz tanrı tarafından gerçekleştiriliyordu belki de.

Öyle ya da böyle Han Jisung'un hayatına giriyordum.

"Gidelim mi?"

Işıkları sönük atölyeden çıkıp yanıma yürürken onun bana iki gün önce yaptığı gibi koluna girip direkt yola baktım.

Bana dönüp baktığını hissetsem de gözümü yoldan ayırmadan yürümeye devam ettim. Bu çocuğun yanında zararsız bir heyecan beni çepeçevre kuşatıyordu.

"İki gündür yoktun." dedi kısıkça Jisung.

Fark etmişti demek ki.

"Evet." diye mırıldandım.

"Annem evde kalmamı istedi."

"Anladım." dedi burukça gülüp.

Aklıma gelen şeyle kanala varmamıza az bir mesafe kala durdum.

Temaslı kolunu tutup sokak ışığına doğru çekerken gördüklerimle içimde bir şeyler koptu.

Parçalanmış eli berbat haldeydi. Sıyrıklar ve kabuk tutan yerler bir yana daha derin yaralar yeşillenmişti. Kimse ilgilenmemiş gibiydi. Hatta kendi bile.

"İyileşiyor." dedi o da şaşkınca. Öylece eline bakıyordum.

Pişmanlık boğazımdan tırmanırken, iki gün boyunca ona nasıl kırıldığımı düşünüp duruyordum. O ise bu haldeydi. Paramparça bir el ve belki de yapayalnız bir benlikle kala kalmıştı.

"Özür dilerim." dedim gözlerim dolarken.

"Benim yüzümden oldu."

"Sorun değil." dedi elini çekip kanala yürürken. Yanına beni de çekiştirmişti.

Kanalın sınır çizgisinden bir metre ötesine varıp dikilmeye başladık, çok zaman geçmeden Jisung donmuş toprağa oturuverdi.

"Üşümez miyiz?" deyip tereddütle yanına oturdum.

"Toprak o kadar da soğuk olmaz." dedi gözlerini kanala dikip.

"Bazen sıcak bile oluyor hatta."

Dediklerini anlayamazken yüzünü izlemeye devam ettim.

"Sınıfına gittim." dedi ben bir şey demeyince.

Gözleri saniyelik beni bulup tekrar suya döndü.

"Öyle mi?" dedim nefesimi tutup.

"İyi misin diye-"

"Merak ettim."

"Ben de hep seni düşündüm." dedim çenemi tutamayıp. Çenenin vidası yok ki sıkayım derdi annem şu an anlıyordum onu.

"Beni mi?" dedi iri gözler ve alaylı bir gülüşle.

"Elini yani." dedim toplamak adına. Ama yaralı eli beni darmadağın etmişken toplamak çok zordu.

"Ellerini düşündüm."

Jisung tamamen bana dönerken kalbim boğazımda atmaya başladı.

"İyileşir?" dedi ne diyeceğini bilemez şekilde.

Kendimden geçmiş halde yüzüne yaklaşırken yaralı elinin üstünü baş parmağımla okşadım. Gücüm çekiliyor gibiydi. Hülyalı bir gecenin ortasındaydım.

"Jisung-" dedim onu öpmeden önce.

"Ellerini düşündüm, gözlerini bi' de."

Denizin en az yeri bir köpüğü başlatıyor
Yürüyorum kumların çakılların yanı sıra
Yüreğimde bir sancı
keskin bir akasya kokusundan
Avuçlarımda bir yanma
Büyüyen bir ürpertiyim sanki,
kayıp gidiyorum üstünde sabahın
Oldu olacak
Eğilip bir taş alıyorum yerden,
fırlatıyorum denize
Ufacık bir gülüş geçiyor suyun üzerinden
Bir çocuğun gülüşü gibi
Aşkların, nice aşkların ayrılık günü gibi
Bir sokağın ucunda kaybolup solan
Daha çok solan,
aşkların solgunluğu suyun üzerinde
Korularda yoğun bir erguvan sisi.

Continue Reading

You'll Also Like

10.5K 1.1K 17
birlikte geçen dördüncü yaz. hem en cesaretli hem de en korkak geçen günler.
161K 17.9K 42
jeongin: ben sana yumruk atmak için kucağına oturdum ya o sırada hissettiğim şey tahmin ettiğim şey miydi hyunjin 12.12.21 - 13.02.22
28.3K 3.5K 30
[Tamamlandı] "Odanda sigara içebilir miyim?" diye seks sonrası en normal soruyu sormuştum. Bir anlık duraksamanın ardından "Tabi, seks sonrası sigar...
441K 17.7K 41
"sare sence sigarayı bıraktıran mı yoksa ona bakarak dumanı üflediğin kişi mi daha çok sevgiyi hak eder?" kollarımı göğsümde birleştirdim. "ardıç abi...