Devin | RAFLARDA |

By candikmenli

292K 21K 15.1K

Babasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kad... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
DUYURU
Bölüm 6.1
Bölüm 6.2
Bölüm 7.1
Bölüm 7.2
Bölüm 8.1
Bölüm 8.2
Bölüm 9.1
Bölüm 9.2
Duyuru!!!
Bölüm 10.1
Bölüm 10.2
Bölüm 11.1
Bölüm 11.2
Bölüm 12.1
Bölüm 12.2
Bölüm 13
Bölüm 14.1
Bölüm 14.2
Bölüm 15.1
Bölüm 15.2
Bölüm 16.1
Bölüm 16.2
Bölüm 17.1
Bölüm 18.1
Bölüm 18.2
Bölüm 19.1
Bölüm 19.2
Bölüm 20.1
Bölüm 20.2
Bölüm 21.1
Bölüm 21.2
Bölüm 22.1
Bölüm 22.2
*Bölüm 23.1 - FİNAL
*Bölüm 23.2 FİNAL
Sizlerin Düşünceleri
DEVİN'İN YOLU
DUYURU 📣
Devin Kapak Görseli ve Çıkış Tarihi
ÖN SİPARİŞ

Bölüm 17.2

4.8K 375 215
By candikmenli



Yeni bölüm geldiiii! 😍

Bölümün sonunu okuduktan sonra yapacağınız yorumları dört gözle bekliyor olacağım. 🌝

Vote vermeyi unutmazsanız çook sevinirim.

Artık başlıyoruz desenize? 👊🏻

Alex...

Sabahın ilk ışıkları kokusunun her yeri sardığı odasının penceresinden içeri sızarken onu seyrediyordum. Onsuz geçen senelerimi düşündüğümde ne büyük bir kayıpla yaşadığımı düşünmeden edemiyordum. Onu ilk gördüğüm andan beri hayali zaman zaman aklıma düşer dururdu. Şimdi o hayalim, kollarımda mışıl mışıl uyuyordu ve ben bir saniye bile kaybetmek istemiyordum. Sonsuza dek onu seyretmek istiyordum. Yüzündeki masumane çocuksuluğun ardındaki yaraları iyileştirmek istiyordum. Ona iyi gelmek için varlığım pahasına ne yapmam gerekirse yapacaktım. Onu seviyordum ve artık onsuz bir hayat düşünemez haldeydim.

Uykusundan uyanmaması için usulca başının altında duran kolumu çektim ve yataktan kalktım. Bu kadar güzel geçen bir geceyi harika bir kahvaltıyla taçlandırmak istiyordum. Onu dışarı çıkarmadan önce duşa girip hazırlanmam gerekiyordu.

Başta mutfağa yöneldim ve kahve makinesini çalıştırdım. Kahve demlenirken buzdolabının üzerindeki fotoğrafa baktım. Devin ve Alya'nın yüzlerini garip şekillere soktuğu eğlenceli bir altı kare duruyordu. Fotoğrafları tek tek incelerken yüzümde oluşan tebessüm gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Bir şey vardı. İçimde bir şey beni onlara itiyordu. Onları sevmek veya koruyup kollamak için hiçbir nedenim yoktu ama buna sürükleniyordum. İşin doğrusunu söylemek gerekirse kendi ayaklarımla onlara doğru koşuyordum ama bu his beni delirtiyordu. Sanki yıllardır bir aradaymışız ve ufak bir rüya görmüşüm gibi hissediyordum.

Alya'nın tatlı yüzüne dokunduktan sonra demlenen kahveyi bir bardağa döküp sıcaklığına aldırış etmeden büyük bir yudum aldım. Bir süre etrafta göz gezdirdikten sonra kanepenin üzerinde duran telefonumu açtım ve gelen mesajları kontrol ettim. Bugün çok önemli bir müşteriyle toplantım vardı. Kendi markamız olan Xgranityque başarılarına başarı katarak yükselmekteydi. Dünyanın dört bir yanına mermer ve granit ihraç ediyorduk ve ismimizi daha fazla sektörde duyurmak amaçlı çalışmalara girişecektik. Bugün görüşeceğimiz kadın lojistik alanında oldukça başarılı ve ün salmış bir kadındı. Bu yüzden hızla duş alıp Devin'i uyandırmalı ve kahvaltıya götürmeliydim.

Ev sanki benim evimmiş gibi rahat rahat geziyordum. Bu başta etik gelmese de sonrasında artık aramızda hiçbir engelin kalmamış oluşu bu düşüncemin yok olmasını sağladı. Sıcak suyu açtıktan sonra bedenimden aşağıya doğru süzülen her bir su damlasını hissediyordum. Sanki duyularım değişmişti. Hissettiğim şeyler artık daha canlıydı. İçtiğim kahveden aldığım tat, dokunduğum şeyler, kokular... Her biri Devin sayesinde bir anlam kazanmıştı sanki.

Duştan çıktıktan sonra elime geçen bir havluyla kurulandım ve üzerime dün giydiğim kıyafetleri giydim. Devin hala uyuyordu. Onun bu huzurlu nefes alış verişlerini izlemeye tekrar dalmadan uyandırmam gerekiyordu.

Yatağa oturduğumda ağırlığımla çöken taraf Devin'in kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Gülümseyerek alnına düşen saçlarını yüzünden çektim ve onu severek uyandırmaya başladım.

"Devin," diye seslendiğimde tekrardan kaşları çatıldı. Sanırım ya bir rüyanın ortasındaydı ya da sesimi duyuyor ama uyanmak istemiyordu. "Hadi, kalkman lazım. Acıktım ve her an seni yiyebilirim." dedim. Bu fikri düşününce asla yadırgamayacağımı biliyordum.

Ona doğru eğilip alnına yumuşak bir öpücük kondurdum. "Kahvaltı servisi bitecek saat geç oluyor." dediğimde saat daha sabahın dokuzuydu. Ama birini nasıl uyandırmam gerektiğini bilmiyordum. Beni duyduğunu farz ederek, "Yoksa sen kahvaltıyı sen mi yapacaksın?" dedim.

Hiç beklemediğim bir şekilde yattığı yerden sıçrayarak kalktı. "Ben yapmadım! Ben öldürmedim!" dedi ve çarşafla üzerini örterek yatağın öbür tarafına doğru kendini ittirdi.

Kaşlarımı çatarak ona baktım. Sanırım bir kabus görmüştü. Onu sakinleştirmek için yanına sokuldum ve koluna dokundum.

"Hey, geçti. Sadece bir kabustu." dedim. Birkaç saniye yüzüme afallamış bir şekilde baktıktan sonra yutkundu ve parmaklarını saçlarından geçirerek odaya göz attı. Bilinci yerine geldikten sonra bakışları tekrardan beni buldu ve hızla boynuma atıldı. Sımsıkı sarılırken ona izin verdim. Omzunu öptüm ve bir elimle saçlarını okşadım. Yatakta bir süre öyle durduktan sonra, "Günaydın." dedim.

Yavaşça kendini geri çekip gülümseyerek, "Günaydın." dedi. Gözleri nemlenmişti. Bana sarıldığı vakitte görmüş olduğu rüyanın etkisinden çıkamamış ve ağlamış olmalıydı.

Baş parmağımla gözlerindeki ıslaklığı sildim ve dudaklarına içten bir öpücük bıraktım. "Seni seviyorum." dedim.

"Seni seviyorum." dedikten sonra gülümsedi ve alnını alnıma dayadı. "Ben gibi kokuyorsun." dediğinde artık yüzü gülüyordu.

Ben de gülümsedim. "Keşke hep öyle koksam. Duş jelinin markasını aklıma yazdım." dedim.

"Sanırım ben de duş alsam iyi olacak." dedi ve kendini geri çekip yüzüme baktı. Zarif parmakları sakallarımın üzerinde gezindikten sonra dudaklarıma değdi. "Ne zaman uyandın?"

"Birkaç saattir uyanığım." dedim.

"Neden beni uyandırmadın?" dedi.

"Çok güzel uyuyordun ve seni seyre dalmıştım. Yataktan çıkalı yarım saat oluyor." dedim.

"Açlıktan ölüyor olmalısın." dedi yüzünü buruşturarak.

"Evet. O yüzden beni seni yemeye başlamadan hazırlansan iyi edersin. Birlikte kahvaltıya gideceğiz." dedim.

"Beni şımartıyorsunuz Alex bey." dedi büzmüş olduğu dudaklarıyla tatlı tatlı bakarken.

"Hak ediyorsunuz Devin hanım." dedim ve burnuna dokunarak yataktan kalktım. "Bugün Abigail Dalton ile toplantımız olmasa tüm gün şımartmaya devam edebilirdim."

Devin gözlerini açarak hemen yataktan kalktı. "Tamamen aklımdan çıkmış! Özür dilerim, hemen hazırlanıyorum." dedi ve koşarak banyoya gitti.

Odadaki perdeleri açtıktan sonra camı açtım ve içeriye temiz havanın girmesine izin verdim. Lanet olası tebessümümle birlikte dışarıyı seyrederek Devin'i beklemeye başladım.

Devin... 

Hızla yatak odamdan çıkıp banyoya girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp suyu açtım ve aynadaki aksime baktım. Kabuslarımın baş rolü yine peşimi bırakmıyordu. Bağırarak uyanmamın sebebi Korhan'ın cansız bedenini görmemdi. Tanıdığım herkes  değişik surat ifadeleri ile üzerime doğru gelip bunu kimin yaptığıyla ilgili beni sorguluyordu. Tüyler ürpertici ve sarsıcı bir kabustu.

Dolan gözlerimi kırptım ve kendimi sıcak suya teslim ettim. Gerilen kaslarım su sayesinde gevşerken içeride beni bekleyen adamı düşündüm. Güven duygusunu tatmayalı çok uzun zaman olmuştu. Ona koşulsuz şartsız güveniyordum. Onun görüntüsü aklıma düştüğünde kabusumun izleri silinmeye başladı. Biliyordum, bugünümü etkileyecekti fakat onun yanında olduktan sonra korkmama gerek yoktu.

Dün gece yaşadığımız şeyi düşünmeden edemiyordum. Onu düşüncelerimden alıkoyamıyordum. Şampuanla köpürttüğüm saçlarımı arıtırken dudaklarıma dokundum. Sanki dudaklarıma silinmeyecek bir imza bırakmış ve hep kendini hissettirecekmiş gibiydi. Gülümseyerek vücudumu temizledim ve daha fazla onu bekletip toplantıya geç kalmamamız için duştan çıktım.

Bornozumu üzerime sarıp aynanın karşısına geçtim. Baş havlusuyla saçlarımın ıslaklığını aldıktan sonra kurutma makinesiyle üstünkörü kuruttum. Bileğimdeki siyah lastik tokayla saçlarımı at kuyruğu yapıp banyodan çıktım.

Yatak odama girdiğimde Alex elinde tuttuğu kahvesiyle camın pervasına dayanmış dışarıyı seyrediyordu.

"Beş dakikaya hazırım." dediğimde çekmeceden iç çamaşırlarımı çıkarıp giyinmeye başladım.

Alex yaslandığı yerden çekilip arkasını döndü ve gülümseyerek yanıma geldi. Acı kahve kokan nefesi beni titretmeye yetmişti. "O halde arabayı çalıştırıyorum." dedi ve alnıma bir öpücük kondurup odadan çıktı.

Bugün toplantıda hem spor hem de formal bir kıyafetle bulunmak istiyordum. Siyah renk bu iş için biçilmiş kaftandı. Askılı siyah bir bluz giydikten sonra altıma siyah kot pantolonumu geçirdim. Tamamlayıcı olması açısından siyah stillettolarımı giydikten sonra aynaya baktım. İşte hazırdım. Makyaj yapmak istemiyordum çünkü yüzümde garip bir ışıltı vardı. Yanaklarım ve dudaklarım normalden daha pembeydi. Tekrardan dudaklarıma dokunma gereksiniminde bulundum ve gülümseyerek son kez kendime baktım.

Cep telefonumun, anahtarın ve cüzdanımın sığacağı bir çanta alıp evden çıktım. Alex arabada beni bekliyordu.

Yolcu koltuğunun bulunduğu taraftaki kapıyı açtım ve arabaya bindim. Emniyet kemerimi taktıktan sonra gülümseyerek ona baktım. Tepkisiz gözlerle bana bakıyordu fakat dudaklarındaki gizli tebessüm neler düşündüğünü biraz olsun anlatıyordu.

"Neye bakıyorsun öyle?" dedim gülerek.

"Güzelliğine," dedi ve bana doğru eğilip dudaklarımdan minik bir öpücük kopardı. Hiçbir şey diyemiyordum çünkü çığlık atmak istiyordum. Mutluluğumu kelimelerle sınırlandıramazdım çünkü sınırsızdı ve çığlık bu sınırsızlığın sınırına bile ulaşamazdı.

Alex vitesi değiştirip arabayı sürmeye başladığında nereye gideceğimizi sormadan yolu izlemeye başladım. Nereye gittiğimizin bir önemi yoktu. Onunla olduktan sonra her yer bana evimdeymişim gibi hissettirecekti.

Şehrin trafiğine girdiğimizde alnımı yaslamış olduğum camdan çekip çantamdan telefonumu çıkardım. Alya ve Nalan uyanmış olmalılardı. Görmüş olduğum kabus beni arka planda sürekli tedirgin ediyordu. Belki de daha fazla peşimde beni kovalayan gerçekten kaçamayacaktım. Belki de artık katil olarak izim bulunmuştu. Kızımı kaybedebilirdim. Hapse girersem yeni bulduğum mutluluğumu da kaybedebilirdim. Bir yalanın üzerine kurulu düzenin içerisinde bir masal yaratmıştım ve mutlu sonla bitmesini bekliyordum. Ama tenimi bilen, sesimi duyan adamdan koparılacaktım. Yine aynı şeyleri yaşayacaktım. Ama bu sefer daha önemli bir şey vardı. Kızım. Onun için bir başkasının canını almak benim için mühim değildi. Tekrar olsa tekrar aynı şeyleri yapardım. Ama onu hayatta tutabilmek için yanında ve hayatta olmalıydım.

Nalan'ı görüntülü konuşma için aradığımda ellerim titriyordu. "Neler oluyor?" diye soran Alex'e baktığımda çatık kaşlarla titreyen ellerime bakıyordu. Ne diyebilirdim ki? Kız arkadaşın bir katil desem nasıl karşılardı? En yakın arkadaşıma bile söyleyememiştim. Yeni tanıdığım bir adama söyleyebilir miydim? Üstelik günden güne aşık olurken, yapabilir miydim?

"Bir sorun yok. Alya'yı merak ettim sadece." dedim ve gülümsedim.

Nalan telefonu dördüncü çalışında açtıktan sonra güler yüzüyle beni selamladı.

"Günaydın güzelliğim." dediğinde neşeli ses tonu beni de gülümsetti.

"Günaydın canım." dedim. Kaşlarımı çatarak ekrana daha yakından baktım. Mutfaktaydı. "Ne yapıyorsun?"

Telefonu biraz yana çevirdikten sonra elleri una bulanmış kızımı gördüm. "Alya'ya krep yapmasını öğretiyorum." dedi. Alya ışıldayan gözlerle bana baktı. Yüksek ve heyecanlı bir sesle, "Anneciğim, ben aşçı olacağım!" dedi.

Nalan kahkaha atarken ben de gülümsedim. Onu yirmi dört saat bile geçmeden bu kadar özlemem normal miydi?

"Çok canım çekti aşkım." dedim Alya'ya. "Eminim çok lezzetli olacak."

"Senin için de yapacağım anneciğim. Sen kahvaltıya gelmeyecek misin?"

O an onun yanında olmayı o kadar çok istiyordum ki Alex bunu hissetmişti. "Anne bugünlük benim olabilir mi prenses?" dedi.

Telefonu ona çevirdiğimde yolunu gözden ayırmadan ara ara Alya'ya baktı. Alya biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, "Beni tekrardan lunaparka götürürsen olur." dedi.

"Alya!" dedim ayıplarcasına. "Yaptığımız iyiliklerin karşılığını beklemiyorduk değil mi?"

Alya kıkırdadıktan sonra, "Beni tekrar götüreceğini zaten biliyordum anneciğim. Bunun için bugünlük süper kahramanla olabilirsin." dedi. 

"Süper kahraman mı?" dedim.

"Evet. O bizim süper kahramanımız olsun." dedi. Nalan yan tarafta durduğu yerde göbek atıyormuş gibi yaparken kıkırdadım. Alya'nın Alex'i benimsemesine benden daha çok sevinmişti.

"Süper kahraman da krep istiyor." dedi Alex neşeli bir ses tonuyla.

Alya utanarak Nalan'a baktığında hepimiz güldük. "Anne işlerini bitirir bitirmez yanına gelecek." dedim. "Nalan teyzesi üzme sakın."

"O beni üzer mi hiç yahu şunun güzelliğine bak!" dedi Nalan ve sesli bir öpücük kondurdu. Şu anda Nalan'ın yerinde olmak istiyordum. Kızım emin ellerdeydi. Bu konuşma içimi rahatlatmıştı.

"Size afiyet olsun. Artık kapatmam gerekiyor." dediğimde el salladım.

Telefonu kapatmadan önce Nalan'ın kaş göz hareketleriyle neler yaşandığını detaylarıyla anlatmamı istediğini anladım. Bu kadın deliydi. Ama bu deliliği insanı en mutsuz anında güldüren cinstendi. Daha fazla utandırmasına izin vermeden telefonu kapadım ve tekrardan çantama koydum. Gülümseyerek yolu seyretmeye devam ettim.

"Onu çok seviyorsun değil mi?" dedi Alex.

Alya'dan bahsettiğini anlamıştım. "Kendi canımı hiçe sayacak kadar." dedim. Sesim netti. Tereddüt etmeden cevabı vermiştim. Çünkü bu cevap ömür boyu değişmeyecek tek şeydi.

Alex sağ elini sol elime götürdü ve baş parmağıyla elimin üzerini okşadı. Sonrasında elimi kaldırıp dudaklarına götürdü ve derin bir nefes alarak kokladı. "Onu seni sevdiğim kadar çok seveceğim." dedikten sonra parmaklarımı parmaklarına kenetledi ve arabayı sürmeye devam etti.

Yaklaşık on dakika sonrasında kahvaltı yapacağımız yere geldik. Arabadan indiğimizde Alex anahtarları valeye teslim etti. Restoranın içerisine girmeden önce Alex mekanın işletmecisiyle ayaküstü sohbete daldığında gülümseyerek onları dinliyordum.

Burası oldukça lüks bir yere benziyordu. Biran önce içeri geçip karnımı tıka basa doyurmak istiyordum çünkü açlıktan başım dönmeye başlıyordu.

Yolun karşısındaki binaları incelemeye başladığımda Alex elini belime koydu ve, "Hadi içeri geçelim." dedi.

Ama o an oradan yok olmak istemiştim. Çünkü gördüğüm şey karşısında gözlerimi kırpamıyordum. Hareket edemiyordum. Tüm vücudum kaskatı kesilmiş bir şekilde yolun tam karşısına bakıyordum. Tükürük bezlerim işlevini kaybetmiş gibiydi. Yutkundukça ağzımın içi daha çok kuruyor ve boğazım düğümleniyordu. Nefes alamıyordum. Nefes almayı unutmuştum çünkü o an ne yapmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Açlıktan hayal görüyor olmayı dilesem de gördüğüm şey gerçekti.

Öldürdüğümü sandığım kabusum yolun karşısındaydı ve alnında bıraktığım yara iziyle bana bakıyordu. Bakmaktan ziyade gülümsüyordu. Bu gülümseyişin ardında yanan intikam ateşini görmemek imkansızdı.

Kabusum. Düşmanım. Oradaydı. Ölmemişti. Korhan, tam karşımdaydı.

Continue Reading

You'll Also Like

38.8K 335 23
Kitap öneri ve istek Sizler için watpat basılı kitapların pdflerini buldum ve yardımcı olacağım
142K 4.9K 6
Annemin kanı avuçlarımın arasından süzülüp giderken, onun dudaklarında kaybolmanın nefretini içimde bir kere daha yaşadım, yaşattım. Bu duyduğum sons...
604K 40K 29
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.2M 11.3K 6
Kahramanlığa giden yol bazen çok karanlık ve kanlıdır... Talek Shaknar Darak'ın ışık adına verdiği savaş cehennemin içinden geçmek gibi olacaktı. He...