Bölüm 6: Kaçırılma

Start from the beginning
                                    

Azerbaycan'ın Gözünden

Ukrayna kardeşlerimin evinde olduğunu söyler söylemez geldim. Yanımda kedileri de getirmiştim. Salona gidiyordum ki aralık kapıdan Türkiye ile Kuzey Kıbrıs'ı gördüm. Türkiye'nin etrafından kıvılcımlar çıkıyordu ve surat ifadesi hiç hayra alamet değildi. Kapıyı ardına kadar açtım. Açmamla Batı Almanya'nın ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlarıyla karşılaştım. Türkiye derilmek üzereydi. Eğer yine delirse ki bunu hiç istemem ölebilirdik. "Ne dedin de bu kadar sinirlendirmeyi başardın Türkiye'yi?" dedim. "Biz kaza yapınca arabası hurdaya dönmüş bu yüzden ağladı biraz." dedi Batı Almanya kolundaki sargıyı çekiştirirken. "Ağlamaktan böyle olmaz ne dedin!" dedim. "Şey... Onunla biraz dalga geçmiş olabilirim" dedi. Mükemmel! Türkiye alay konusu olmaktan nefret ederdi. Hem ayrıca bağımlısı olduğu arabasına bir şey olmuşsa kafayı yerdi. Bu ikisi üst üste binince -bum- karşınızda katil bile olabilecek Türkiye. Üstüne üstlük güçleri de işin içine girince mükemmel bir şov çıkacaktı. "Aferin sana! Anlaşılan senin şu beynin sadece matematiğe çalışıyor!" dedim. Türkiye üstüne alınmış olacak ki bir anda üç gün önceki gibi her yeri kıvılcımlarla kaplandı. Geçen seferki gibi kedileri miyavlattım fakat bir işe yaramadı. En azından yürümüyordu, sadece oturuyordu. "A-abi". O an Nazi'nin orada olmadığını fark ettim. Türkiye'nin gözleri parlıyordu. "Ben ezik değilim!" bu sözü en az beş kere tekrar etti. Her söyleşinde ses tonu artıyordu. Türkiye sadece ailemizin yanında ağlardı. Yine korkmak gibi bir güçsüzlük göstergesi olarak görürdü. En son okulda alay konusu olmasından beri neredeyse hiç ağlamamıştı. Onun için bir tramvaydı.

Ortaokul Yılları

Okuldaki çocuklar onu öldüresiye döverken beni müdahale edemeyim diye kollarımdan tutuyorlardı. Hoca gelip geçiyor fakat hiç bir şey demiyordu. Ben sekizinci sınıftaydım Türkiye ise altıncı sınıftaydı. "Ezik, nasıl da korkuyor, nasıl da ağlıyor" "Sen bir aptalsın! Aptal!" "Bizi ispiyonlamak neymiş göstereceğim sana geri zekalı!" "Mal!" tarzı laflar ediyorlardı çocuklar. Onu döven çocuklar abilerini, abileri arkadaşlarını çağırmıştı. Benim koluma aynı anda yedi sekiz kişi asılmıştı. Beni bıraksınlar diye fark edemeyecekleri kadar küçük fakat olabildiğince sıcak bir ateş çıkardım kollarımdan. En sonunda eli yanan çocuklar kolumu bırakmıştı. Türkiye'yi döven guruba doğru koşarken onlar kaçmaya başladı. Küçük okul bahçemizde çok büyük olaylar oluyordu. Gurubun oraya geldiğimde çember oluşturan gurubun içinden geçtiğinde Türkiye ile ele başını dövüşürken gördüm. "Ben ezik değilim!" Bunu derken etrafında kıvılcımlar çıkıyordu. O çocuğa sürekli yumruk atarken ele başı olan mavili çocuk hiç bir şey yapamıyordu. Bir yumruk daha atmadan koşup kolunu tuttum. Her yeri morarmış ve kanamıştı. Öfkeli bakışları bir anda yumuşadı ve göz yaşlarına boğuldu. "Yunanistan! derhal odama!" diye bağırdı müdür. Çok geçmeden babamı ve Yunanistan'ın annesini çağırdılar. Yunanistan'ın suratında birkaç morluk dışında hiç bir şey yoktu. Fakat her şeye rağmen Türkiye'nin onu öldüresiye dövdüğünü iddia ediyordu. Fakat müdür inanmadı. Türkiye korkmuşa benzemiyordu. Yunanistan ise başı eğik bir şekilde bekliyordu. Türkiye kaskatı kesilmiş Yunanistan'a bakıyordu...

Günümüz

Doğu Almanya teslim olurmuşçasına ellerini havaya kaldırmış kendin bir suçunun olmadığını bütün suçun kardeşinin olduğunu söyledi. "Hemen sat beni zaten!" dedi Batı Almanya. Doğu Almanya bir süre kardeşine baktıktan sonra bir anda gülümsedi. Gülümsemesi kısa bir süre sonra yerini düşünceli bakışlara bıraktı. Türkiye ise dimdik bana bakıyordu. "Öldüreceğim" dedi Türkiye. "Kimi" dedim endişeyle. "Beni öldürenleri öldüreceğim" dedi. Japonya ile Ukrayna dışarı çıkmıştı, diğer herkes buradaydı. Kuzey Kıbrıs şok olmuşçasına bana bakıyordu. Doğu Almanya ise ortalıktan kaybolmuştu.

YıldırımWhere stories live. Discover now