3. BÖLÜM

204 34 10
                                    

“Ne geçmiş vardır, ne gelecek. Sadece sonsuz bir şimdi vardır!”

A. Cowley

“Mutlu musun benimle? Mutlu edebiliyor muyum seni?” usulca gülüp hiç düşünmeden aklımdan ilk geçen şeyi söyledim.

“Senin yanında başka bir şey düşünmem gerekmiyor. Çok tasasız ve rahat oluyorum.” Başımın kenarından öptü. Tüy kadardı öpücüğü. Varla yok arası gibi.

“Buna sevindim.” Daha fazla konuşmadan yavaşça dans etmeye devam ettik. Buna bende sevinmiştim gerçekten. Artık hiçbir şeyi düşünmüyordum. Onunlayken sadece ikimiz kalıyorduk. Ona gerçekten güveniyordum. Kalbim acaba mı diye çarpmıyordu. Beni istemese bile, artık benimle olmak istemese bile biliyorum ki bunu beni kırmadan, beni rezil etmeden, bana oyun oynamadan söylerdi. Neyse o konuşurdu. Çünkü biz konuşabiliyorduk. Beni dinliyordu, onu dinliyordum. Bu olduğu sürece de aramızda sırlar, yalanlar, yanlış anlaşılmalar olmayacaktı. En çok da buna sevinmiştim işte.

************

“Merhaba.” Duyduğum sesle biran olduğum yerde kaldım. Yıllar olmuştu sesini duymayalı. Yıllar olmuştu gözlerine bakmayalı. Bir nefes çektim içime. Kendimi kaybetmeden konuşmalıydım onunla. Ne olursa olsun, içimdeki nefrete rağmen sakin kalmalıydım. O yüzden yavaşça arkamı dönüp tam gözlerinin içine baktım. Korktuğumu düşünmesini istemiyordum.

“Merhaba.” Değişmişti gerçekten. Duruşu, yüzü, kıyafetleri her şeyi değişmişti. Daha bir büyümüştü sanki. Sanırım kabuğundan çıkınca kendini bulmuştu. Ne güzel ona.

“Nasılsın?” onunla böyle normal konuşmak gerçekten çok garipti.

“İyiyim. Sen nasılsın?” kafasını hafifçe salladı.

“Ben de iyiyim. Uzun zaman oldu.” Son sözlerini kısıkça söylemişti. Onaylarcasına kafamı salladım. Başka ne yapabilirdim ki?

“Öyle oldu.” Başka da bir şey demek içimden gelmiyordu zaten. Hatta daha fazla onunla konuşmakta istemiyordum. Ne kadar yıllar geçti desem de ona bakınca içimde büyük bir öfke oluşuyordu. Sadece düğünde yaptıkları için değildi bu öfke. Daha öncesinde benim göremediğim ama bana yaptıklarını artık iyi bildiğim için öfkeliydim. Sanki her şeyin hıncını benden çıkarmıştı o yıllarda. Kendini sevmeyişini bile benden bilmişti.

“Sana bir özür borçluyum Aslı. Çok geç kalınmış bir özür borcum var.” Sabır Aslı, sabır. Abini düşün, Sema’yı düşün. Kendini ona karşı rezil etme. Sen çok güçlü bir kadınsın.

“Geçmiş. Önemli değil.” Önemli değil derken kaşlarım biraz çatılmıştı. Sadece cevap vermek için cevap verdiğimi anlasın istemiştim. Onun da salak olduğunu düşünmüyordum.

“Birkaç gün daha buradayım. Eğer müsaitsen bir şeyler içip, konuşalım. Konuşulacak çok şey var.” Yüzüne baktım birkaç saniye. Gerçekten eskiden sevdiğim adam yoktu karşımda. Ona karşı zerre güzel bir duygu kalmamış. Her şeyi yok etmiş sanki.

“Ben çok yoğunum. Vaktim yok. Hem benim için konuşulacak şey de yok.” Daha fazla onun yanında kalmak istemiyordum. O yüzden kafamı hafifçe sallayarak bir adım atmıştım ki hemen o da önüme geçmişti. Zorlayacakdı demek.

“Bence konuşulacak çok şey var. Yıllar oldu. Sana anlatmam gereken şeyler var. Bilmen gerekenler. Hem seni çok özle-“ son lafını duymamla hızlıca lafını kestim.

KRİZANTEM (Kısa Hikaye)Where stories live. Discover now