IV. Cevapsızlık

47 7 3
                                    


"Anlamadım."

Aslında anlamıştım. Ama anlamış olmak istemiyordum.

"Halbuki akıllı bir kıza benziyorsun."

Şaşkındım.

Şaşkınlıktan da çok, ciddi bir idrak etme problemi yaşıyordum. Zihnim kitlenmişti. Kaç haftadır büyük bir heyecanla gelip gittiğim çıkmaz, gerçek değildi. Yani, aslında, böyle bir çıkmaz yoktu.

Bu benim hayal gücümdü.

Hayal gücüm.

O halde hala hayal gücüm vardı. Rüyalarıma giren o yaratık hayal gücümü emmemişti.

Yazabilirdim. Yazabilir miydim?

Elleri ceplerinde içinden söylediği bir şarkıya ritim tutar gibi ağır ağır yürümeye başladı. Bakışlarınla onu takip ettim. Daha fazla anlamazlığa yatamazdım muhtemelen.

Hiç tanımadığım, zıpır bir çocuk beni bu farkındalığa kavuşturmasına bedel benden bir şey isteyeceğini söylüyordu.

"Bekliyorum," dedi ciddi bir ifadeyle.

"Neyi bekliyorsun?"

"Bana ne istediğimi sormanı." Eliyle hadi der gibi bir işaret yaptı.

Gerçekten sormadan anlatmamak gibi bir huyu vardı. Aramızdaki iletişimi çok zorluyordu.

Bu soruyu sormak çok da tercihim değildi. Çünkü sorunun kendisi beni borçlu çıkaracak cinstendi. Ne isteyeceğini kestiremediğim gibi altında kalkamayacağım bir yükün altına girmek istemiyordum.

"Ne istiyorsun?" Sesim kuşkulu çıkmıştı.

"Köfte ekmek," dedi sıradan bir şey söylüyormuş gibi.

Ona yine onun tabiriyle 'aval aval' bakmıştım. Bu çocuk gerçekten de beni her seferinde şaşırtmayı başarıyordu.

"Dış görünüşe aldanmamak lazım demek ki," diye mırıldandı kendi kendine. Ne demek istediğini anlayınca ona öfkeyle baktım ama o çok da aldırış etmiş gibi durmuyordu. "Caddenin ilerisinde, kuruyemişçinin yanında, seyyar bir köfteci var."

Tane tane konuşarak bana aptal muamelesi yapmak hoşuna gider gibi gülümsedi. Derin bir nefes aldım. Ben de onun gibi tane tane konuşmaya başladım. Başka türlü anlaşabilmemiz pek mümkün durmuyordu.

"Sana köfte ekmek mi almamı istiyorsun, sadece?"

"Ayran da iyi olur."

Şu an gerçekten anlayamıyordum. "Bu kadar mı?"

Başını salladı. Çok soru sormam onu sıkmıştı.

"Aç ayı oynamaz diye bir laf var, biliyor musun?"

Bir an duraksadım.

"Biran önce köfte ekmekleri kap gel de, sonra ne yapacağımızı kararlaştıralım."

Ne yapacağımızı? Kararlaştıralım? Birinci çoğula geçmişti.

"Biz derken?"

"Aç ayı oynamaz." Göz kırptı.

Ciddi olup olmadığından emin olmak için yüzüne dikkatle baktım. Yeniden ritim tutmaya başlamıştı. Neler olduğunu öğrenmemin başka bir yolu da yoktu zaten.

Önünden geçip caddeye çıktım. Arabalar hızla akıyordu önümden. Geçmek için uygun bir anı kollarken omzumun üstünden onu kontrol etmek ister gibi geriye baktım. Çıkmazın içine doğru ilerliyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 21, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Düş İmparatorluğuWhere stories live. Discover now