5 | Bulgu

9 2 2
                                    

Fibonacci dizisi kriptolojiyle ilgilenen herkesin bildiği popüler bir diziydi. İlk bakışta pek bir cazibesi yoktu, yalnızca her sayının kendinden önceki sayıyla toplanmasıyla bir arayan gelen basit bir işlemdi. Asıl cazibeli yanı, art arda gelen sayıların birbirine bölünmesiyle altın oranın elde edilmesiydi. Phi sayısı da denen altın orana dizi ilerledikçe daha çok yaklaşılıyordu.

Ruby Elizabeth Daly de terminalinin şifresi olarak bu diziyi tercih etmişti. Aslı 1-1-2-3-5-8-13-21 olan klasikleşmiş versiyonun yan yana yazılmış hali karmaşık ve rastgele bir araya gelmiş rakam kombinasyonları gibi görünse da akılda kalması çok kolaydı. 1123581321.

Jennifer, Daly'nin bilgisayarının açılış ekranına şifreyi dikkatlice girdi. Gece manzarası yerini monitörün masaüstüne bıraktı. Ekranda onlarca dosya klasörü vardı ve Jennifer klasörlerin içindeki yazılımlara bakmadan geçti. Asıl aradığı dosya ekranın sağ üst köşesindeydi. Farenin imlecini dosyanın üzerine getirerek iki kes tıkladı.

Program Jennifer'ın de bildiği basit bir karma yazılım dili olan PYTHON'la yazılmıştı. Tamamı bin küsur satırdan oluşan bir program olsa da amacını anlamak için ilk yüz satırı incelemek yeterliydi.

Tanı programlarının ana hedefi bilgisayar sistemini test etmekti. Jennifer'ın önündeki bu yazılımın hedefi de sistemin özelleşmiş bir bölgesine yönelikti.

Bergofsky ilkesi kriptolojinin temel taşıydı. Ona göre her şifre yeteri kadar deneme yapıldığında ve zaman harcandığında çözülebilirdi. Bilgisayar temelli şifre kırma sistemi olan kaba kuvvet saldırılarının hepsi bu ilke üzerine inşa edilmişti.

Tarihte bilinen ilk şifreleme yöntemi 'Sezar Kutusu' yöntemiydi. Sezar döneminde iletilen mesajların istenmeyen ellere geçmesi nedeniyle bizzat Sezar tarafından bulunmuştu. Basit bir yöntemdi:

İletilmek istenen mesaj bir tam kareye sığdırılıyordu. Harfler arasında hiç boşluk kalmayacak şekilde mesajın uzunluğuna bağlı olarak on altılık, yirmi beşlik veya yüzlük gibi kareye soldan sağa yazılıyordu. Ardından da yukarıdan aşağıda yeniden yazılıyordu. Sonuç olarak elde edilen metin karmakarışık bir harf kombinasyonu oluyordu. Sezar'ın mesajlarını ileten elçiler karşı tarafa şifrenin çözümünü de iletiyorlardı ve mucize gerçekleşiyordu.

Dünya savaşları sırasında da bilgisayar temelli olan şifreleme sıkça kullanılmıştı. Daktiloya benzer makineler aracılığıyla taraflar arasında şifreli mesajlar gönderilmişti. Makineler yazılan metni birbirinden farklı alfabelerden alınmış harf ve sembollerle kodluyordu ve yalnızca aynı makineye sahip olan bir kişi metni deşifre edebiliyordu.

Daha sonra e-postaların keşfedilmesiyle bilgisayar temelli şifrelerin ortaya çıkması da mecburi bir durum haline gelmişti. E-posta ilk başta pratik ve kullanışlı olduğu için resmi işlerde kullanılmaya başlamıştı. Zamanla aile içinde ve gençler arasında da popüler bir iletişim aracı haline gelmişti. Tüm bunların yanı sıra terörist güçler de iletişim kurmak için en güvenli yol olan e-postaya geçiş yapmışlardı.

Elbette bilmedikleri bir şey vardı ki NSA tüm bu süre içerisinde istediği her e-postaya girebiliyordu. Zaman içinde en gizli planları birer birer ortaya çıkan düşman güçler e-postaların güvenliğinden şüphe duymaya başlamışlardı. Aynı zamanda sırf eğlence olsun diye e-posta kullanan öğrenciler bile e-postaların güvenli olmadığını öğrenmişlerdi ve büyük bir kargaşa yaşanmıştı.

Bunun bir sonucu olarak bilgisayar temelli şifreleme doğmuştu. Algoritmaların çalışma mekanizması çok basitti ve kullanması da pratikti. Kişi yazdığı e-postayı bir algoritmadan geçiriyordu ve e-posta karşı tarafa tamamen anlamsız sembol dizgeleri olarak gönderiliyordu. Gönderilme sürecinde yakalanan e-postaların karmaşık ve belli karşılıkları olmayan dizgeler olması NSA'nın ilk büyük sorunuydu.

Kripto'daki Ceset Where stories live. Discover now