Elinde sonunda 3 tane mum alıp odaya dönmeyi başarmıştım. Odaya göz gezdirdim. İki günde içinde başıma gelmeyen kalmamıştı. Doğrusu şaşkındım. Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak mumları Azerbaycan'a verdim. "Abi yüzüne ne oldu?" diye sordu kardeşim. "Kedi atladı suratıma" dedim. "Ayağına ne oldu peki" diye sordu. Fakat soran kardeşim değil abimdi. "Bir şey kırılmış. Bende üstüne bastım" dedim. Azerbaycan mumları yaktı ve birini masanın üzerine diğer ikisini komodinin üzerine koydu. Ardından Kuzey Kıbrıs'a baktım, uyuyordu. Nazi ise kitap okuyordu; kitap okumaktan nefret etmesine rağmen! Azerbaycan sandalyeye oturmuş masadaki mumu izliyordu. Ben de yatağa oturup örtü ile oynamaya başladım.

Ertesi gün uyandığımda yatağımda elimde örtü ile yatakta oturuyordum. Bas baya bu şekilde uyumuştum. Belim kopacak gibi ağrıyordu. Nazi yerde elinde kitap ile uyumuştu. Kuzey Kıbrıs ise odadaki koltuğa yatmış mışıl mışıl uyuyordu. Azerbaycan'ın saçı yanıyordu! Yataktan kalktım ve Azerbaycan'ı uyandırdım. "Azerbaycan!" dedim. O ise "Beş dakika daha" dedi ve uyumaya devam etti. "Kalk saçın yanıyor" dedim korkuyla. Birkaç defa söylendikten sonra uyandı. "Saçım hakkında ne demiştin?" diye sordu. "Saçın yanıyor lan saçın!" diye bağırdım en sonunda. Yine kıvılcımlar görmeye başladım. En sonunda anlamış olacak ki elini başına getirip saçında ki ateşi aldı. İlk başta bir afalladım, sonra dün olanlar gözümün önüne geldi. Ardından odadaki tüm mumların ateşini topladı. Elinde kocaman bir ateş topu duruyordu. Sonra avcunu kapatıp elindeki ateşi söndürdü. Aslında sinirli falan değildim fakat kıvılcımları hala görüyordum.

Azerbaycan'ın Gözünden

Türkiye'nin etrafında hala kıvılcımlar vardı. Korkmuşa benziyordu. Aslında korkusunu dışa yansıtmaktan nefret ederdi. Onun için bir zayıflık göstergesiydi.

Aklıma bir fikir gelmişti; onu korkutacaktım. Bu sayede içindeki tüm elektrik akımı kaybolacaktı. Bunu eskiden babam çok yapardı. Ne zaman içimdeki ateşi dışarı atamasam babam beni korkuturdu. Korkutunca içimdeki ateş dışarıya çıkardı. Gücümü ilk babam fark etmişti. O günler babamla aramız bozuktu. Her gün kavga ederdik. Ben 12, Türkiye 10, Kuzey Kıbrıs 4 yaşındaydı. Yine bir gün kavga ederken masayı yakmıştım. O günden sonra gücümü nasıl kullanacağımı öğretmeye başladı. Kardeşlerime söylememiştim çünkü korkmuştum. Kötü karşılayacaklarından korkmuştum.

Gel desem gelmiyor git desem gitmiyor. İterek götüreyim diyorum bu sefer elektrik çarpıyor. Yarım saat boyunca onu çıkarmakla uğraşmıştım. "Eeee çıktık ne göstereceksin" diye sordu. "Bekle" dedim ve evin arkasına geçtim. Holün camını bilerek açık bırakmıştım. Camdan eve girdim. Ardından açık olan kapıdan çıktım. Türkiye'nin arkasına varır varmaz iki elimden Türkiye'ye değmeyecek bir şekilde ateş attım. Atmaz olaydım. Türkiye'den çıkan elektrik akımların bir tanesi bana çarptı. Az kalsın ölüyordum. "AMACIN NE!" diye bağırdı. Ben ise yere yatmış içimdeki elektrik yükünü atmaya çalışıyordum. Biraz doğrulup ona baktığımda kıvılcımların sadece ellerinde olduğunu gördüm. "Sana yardım ettim işte" dedim sırıtarak. "Korkutmanın neresi yardım! Ölüyordum korkudan!" dedi. "Eğer gücünü uzun süre dışarı atmazsan içinde birikir ve dünkü gibi büyük patlamalar halinde dışarı çıkar" dedim. O da ellerini göstererek sırıttı ve "Burada bekle hemen geliyorum" dedi. Benim ona yaptığımı o bana yapacaktı.

En az on dakika geçmişti Türkiye hala ortalıkta yoktu. Ona bakmak için gittiği yöne gittim. Yerde yanmış çimenler vardı. Anlaşılan Türkiye yürürken çimenleri yakmıştı. Yanıklar evin arkasındaki küçük ağaçlık bölgeye gidiyordu. Ağaçlık yere girdiğimde yanıklar bitti. Arkama döndüğümde gözünü kapatmış ellerini iki yana doğrultmuş Türkiye'yi gördüm.

YıldırımWhere stories live. Discover now