I don't deserve you.

Start from the beginning
                                    

Louis gülümseyerek baktığı manzaranın kapanmasıyla karşısında duran Harry'ye odaklandı. İki gamzesi yanaklarında belirmiş, yeşil gözleri parlak parlak kendisine bakıyordu. Sağ avucunu Louis'ye uzatarak hafifçe onun hizasına eğildi. Ne yaptığını anlayınca Louis aniden kızarmış ve kocaman sırıtmamak için dudaklarını birbirine bastırmıştı. Heyecandan göğüs kafesi iki yana açılabilirdi. Daha önce kimse onu dansa davet etmemişti ki...

"Bana eşlik eder misiniz?"

Louis elini onun avucuna koyup Harry'le pistin bir köşesine geçti. İyi ki spot ışığı yalnızca gelin ve damadın üzerindeydi, diğer yerler loş bir ışıkla aydınlıktı. Aksi halde suratındaki kızıllıkla rezil olabilirdi.

Harry'nin bir kolu beline dolanırken diğeri onun elini tutmaya devam etti. Louis de boştaki elini onun omzuna yerleştirip gözlerini Harry'den hiç ayırmadan ritme ayak uydurmaya çalıştı.

"Dans etmeyi asla başaramam," dedi Louis mahcupça.

"Ben biliyorum," diyerek, keyifle onu biraz daha kendine bastırdı. "İkimizi de idare edebilirim."

Harry gerçekten ritme güzel ayak uyduruyordu. Dizleri Harry'nin dizlerine değdiğinden onun yavaş adımlarına uymak o kadar da zor değildi. Aksine, keyifliydi ve dudaklarındaki gülüşe bile artık engel olamıyordu. Öyle ki Harry de ona sırıtıyordu.

"Biraz dans eden iki kaplumbağaya benziyoruz ama olsun," diyerek Louis'nin daha çok gülmesine neden oldu. Sırtlarında çantaları duruyordu. "Şarkıda ne diyor?"

Louis Hintçe müziği biraz dinledi. "Aslında hep aynı şeyi tekrar ediyor gibi. Sensiz yaşayamam ben, artık hayatım sensin."

Harry'nin dudaklarında gülümseme belirdi. "Başka ne diyor?"

"Diyor ki... Senden ayrı kalmak zorunda kalırsam o zaman kendimi kaybederim, çünkü benim hayatım artık sensin."

"Bir düğün dansı için fazla hüzünlü ritmi var. Ama aynı zamanda anlamlı."

"Onlar için bir anlamı olmalı."

"Muhtemelen. Ve sözü beğendim. Senden ayrı kalmak zorunda kalırsam o zaman kendimi kaybederim... Evet, sen olmasan bunu kesinlikle yaşarım."

Louis'nin gözleri onun gözlerinde kalamadı. Göz temasından kaçınırken gülümsemeye çalıştı; onun her iltifatında veya kendisine karşı yaptığı ve dediği her şeyde kalbi böyle yerinden çıkacakmış gibi atardı.

"Yıllardır seninle değilim ki, nasıl bu kadar büyük bir etki yaşayabileceğini düşünebilirsin?"

"Louis... Ben sana âşık oldum. Bu sana basit mi geliyor yoksa?"

Korkuyla ona baktı, böyle bir şeyi düşünmesini istemezdi. "Asla."

"O zaman sorun ne? En sevdiğim rengi veya yemeği bilmemek mi? Mavinin her tonunu seviyordum, sonra gözlerini gördüm ve o rengin yalnızca Louis Mavisi rengine âşık oldum. En sevdiğim yemek pizza ama seninle yapmayı beceremediğim makarna dünyanın en lezzetli yemeğiydi ve artık favorim, çünkü onu ikimiz yaptık ve çünkü- çünkü sen hayatımın büyük bir bölümünü kaplamaya başladın, tıpkı kalbimde olduğu gibi."

Louis boğazında taş olduğunu hissetti.
Teyzesinin kolundaki tüm bilezikleri yutmuş gibi hissetti.
Ağlamak istedi.

Ama sadece gülümsedi ve sonra istemeden kıkırdadı. Harry de ona karşılık güldü ve "Ne?" dedi. "Dediklerim komik miydi, Şeftali Prens?"

"Hayır... Ve evet. Hayır komik değildi, beni mutlu ettin. Evet komikti diyorum çünkü konuşurken gözlerini kocaman açıp burnunu kırıştırıyordun. Kendini kanıtlamak isterken hep böylesin."

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now