•2.2°

50.2K 3K 462
                                    

Vote?

●●●

Teneffüs zili ile yanımda test çözen Edis'i bölmeden masadaki testimi, silgimi ve kalemimi alıp sınıftan çıktım. Soruyu çözmesi için tenefüste öğretmenler odasının önündeki masada oturan ve pazartesi günleri nöbetçi öğretmen olan Biyoloji hocasının yanına adımlıyordum.

Nerede hata yaptığımı çözmeye çalışmaktan yorulmuştum. Artık başım bu soruyu okumaktan dönmeye başlamıştı.

Serkan hoca, yanındaki uzun boylu gözlüklü erkek çocuğa konuyu anlatırken yanlarına yaklaşıp masanın üzerindeki soru bankasında hocanın çözmeye başladığı soruyu okumaya çalışıyordum. Kısa bir süre sonra beni fark eden Serkan hocaya selam verip dinlemeye ve soruyu ben olsam nasıl çözmeye çalışırdım diye düşünmeye devam ettim.

Uzun boylu çocuğun soruları bittiğinde masaya kendi test kitabımı koymuştum ki, biri bana seslendi.

"Duygu, müdür seni çağırıyor."

Bir Serkan hocaya bir de nöbetçi öğrenciye bakarken sorunun çözümünü şu an için bir türlü öğrenemeyeceğimi anladım. Koyduğum test kitabını geri alıp, hocaya üzgün gözlerle bakarken Serkan hoca konuştu.

"Diğer tenefüs mutlaka gel Duygu, buralardayım yine."

Test kitabımı elimle sıkı sıkıya tutarken hocaya selam verip, tam çaprazda kalan müdürün odasının kapısının önüne geldim.

Kapı aralıktı sağ elimdeki eşyalarımı sol elime verip, sağ elimin işaret parmağı ile kapıyı tıklattım. Müdür masasının önünde duran koltuklarda oturan iki öğrenci ile konuşurken kapının tıklanma sesiyle bana döndü.

"Gel bakalım Duygu. Nasılsın?"

"İyi sayılırım hocam. Siz nasılsınız?" Neşeli çıkardığım sesim ile müdüre bakıyordum. 

Müdür Bey'in orta yaşlı kuzenim olduğu için değil yani.

"Elhamdülillah iyiyiz. Seni bu arkadaşımız ile tanıştırmak isterim." 

Eliyle karşısındaki koltukta oturan iki öğrenciden erkek olanı gösteriyordu.

Gözlerim müdürün gösterdiği genç çocuğa döndüğünde bana bakan kahverengi gözlerle kesişti. Nezaketen gülümsediğimde o da gülümsemişti.

"Edis veya seni çağırmalarını istemiştim. Sen denk gelmişsin koridorda. Bu genç kısa bir süreliğine bizim okulumuzda olacak. Annesi Rus. Rusya'daki eğitimini kısa bir süreliğine bizim okulda devam edecek. Ve sizin sınıfınızda. Ona okul konusunda Edis ile yardım edersiniz diye, babasına teminat verdim. Yardım edersiniz değil mi?"

"Elimizden gelenin fazlasını yaparız hocam. Siz rahat olun, bizde."

İç sesim, bu kahverengi gözlü, sarı saçlı afet-i devran erkek dostumuz ile çok eğleneceğimizi fısıldarken diğer koltukta oturan kıza baktım.
Gamze'ydi o. Kendime hakim olamayıp konuşmuştum.

"Gamze? Hiç değişmemişsin." 

Bana içten bir gülümseme ile bakarken ayağa kalkıp elini uzatmıştı.

Ben uzattığı ele şaşkınca bakarken, dayanamayıp güldüğümde o da gülüp elimdeki test kitabını es geçerek bana sarılmıştı. Elleri sırtımı okşarken boğuk çıkan sesi ile konuştu.

"Çok özlemişim Duygu seni."

"Bende. Uzun zaman oldu."

Onu gerçekten özlemiştim. Duru güzelliği ile yıllar sonra yine karşımdaydı. Yıllar önce en yakın arkadaşlarımdan biri olan tatlı kız. Yiğit onu seviyor diye ya da önceden sevmiş diye Gamze'yi arkadaş olarak görmekten ya da sevmekten vazgeçemezdim ki. 

Müdür bize gülümseyerek bakarken birbirimizden ayrılmıştık. 

"Daha dün gibi hatırlıyorum sizi okula beraber bıraktığım zamanları." 

Bize gururlu gözlerle bakan müdüre gülümseyerek baktığımızda, müdür teneffüs zili ile boğazını temizleyip kravatını düzeltti.

"Neyse, ders başladı. Duygu sen genç oğlumuzu alıp sınıfa gidiyorsun. Biz de Gamze ile gideceği sınıfa bakacağız. İyi dersler."

Müdürün demesi üzerine bizim Rus afet-i devran'a elimle kapıyı işaret ettim.

Çocuk bana gülerek bakarken düşünmeye başlamıştım. Ee, Rus veleti ile ne yapacaktım  şimdi ben.

Kapıdan beraber çıktığımızda etrafta kimsenin olmadığını fırsat bilip konuşmuştum.

"Keşke benim de annem Rus olsaymış. Şu surata bak. Erkek güzeli misin, nesin böyle? Nasıl bir annen var da senin gibi bir afet-i devran doğurmuş? Kesin baban da yakışıklıdır senin."

Türkçe bilmediğini düşünmenin verdiği güven ile resmen çocuğu taciz etmiştim. Dediğim şeyi anlamadığını düşündüğüm için yürümeye devam edip asıl soruyu kendime sordum.

"Ama Rusça bilmiyorum ki ben, İngilizcede de yabancıyla konuşacak kadar iyi ve özgüvenli değilim. Nasıl anlaşacağız biz, böyle eğlenemeyiz ki ama afet-i devran. Hep bir Rus ile karşılaşıp ona afet-i devran demek istemişimdir. Nasip oldu ama onda da beni anlamıyorsun. Bu hiç eğlenceli değil."

Çocuğa sahte hüzün dolu gözlerim ile bakarken o bana yine gülümsemişti. Anlamadığı şeyler konuşmam ona komik mi gelmişti?! Rus çocuk aniden durup, önüme geçtiğinde geri çekilmiştim.

"Merak etme tatlım. Ben senin eğlenceli şeyler yaşaman için Türkçeyi ana dilim gibi konuşurum."

Al işte başa belayı. Sen yabancıdır, anlamaz sanıp çocuğu taciz et. Çocuk, Türkçe  biliyor çıksın. Bu hayatı, neyse.

●●●

𝘿Ö𝙑𝙈𝙀𝙇𝙞 & 𝙑.𝙄.𝙋. / 𝙩𝙚𝙭𝙩𝙞𝙣𝙜☣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin