Harry gururla onun belini okşayınca, Harry'nin avucu, Louis'nin ise beli alev almış gibiydi ama ikisi de bu çok normalmiş gibi davranmayı tercih etti. "Güzel görünüyor."

Fakat Louis kaşığı alttaki patateslere daldırınca onların semsert, yani kupkuru olduğunu fark etti. Bir tanesini alıp ağzına attığında zorlukla çiğneniyordu. "Vitamini kalmamış ki bunun! Bizim buna vitamin takviyesi yapmamız lazım."

Harry de deneyince suratı buruştu. "Bu ne bu? Sahile falan götürelim ki millet denize atmaya yarar bi' şey bulsun!"

Louis yemeği yapamasa da sırf başkası eleştirdi diye "Abartma be." dedi huysuzca.

"Boş ver ya," dedi Harry. "Balık lezzetli görünüyor en azından. Lokum gibi olduğuna eminim!"

"Ama sadece balıkla mı doyacaksın? Sen kurt gibi yiyormuşsun, bu yetmez ki sana... Ya doymazsan? Yarın çalışacaksın, güçsüz düşersin."

Anlayışla gülümsedi. "Beni düşünme sen. Ama yine de yemeğimiz var, tamam mı? Makarna ve balık, mis gibi."

"İyi bari..."

Balık tabağını ortaya koyup makarnayı tabaklara doldurdular. İkisi de birer tane balık alıp makarnanın hemen yanına koydu ve birbirlerine "Afiyet olsun," deyip yemeğe gömüldüler.

Ne hikmetse balığı yer yemez suratlarının buruşması bir oldu. Zirâ balığın ekşi oluşu, tezgâhta satışa sunulan eskimiş ve bayat balığı aldıklarını gösteriyordu.

"Ya bu ne böyle ceset mi yiyoruuuz!"

"Teknik olarak evet," diye söylendi Harry. "Bu böyle olmayacak ya." Harry tüm yiyecekleri bırakıp Louis'yi elinden yakaladı. "Dışarda yiyeceğiz, hadi."

"E ama makarna-"

"Bir tek onunla bırakmam seni. Ben kurt gibi yiyeceğim, sen de ne kadar istiyorsan o kadar yiyeceksin. Hadi bakalım."

Çok uzağa gitmeden kendilerini Baati Chokha adlı bir restoranda buldular. Akşam üzeri olsa gerek, çok fazla kalabalık da yoktu. Binanın dışı led ampüllerle süslenmişti ama henüz akşam olmadığı için yanmıyordu. İçerisi sarı ve kahverengi tonlarında döşenmiş, temiz bir yerdi. Duvarlara kültürel resim çizilmişti. Duvara dayalı U şeklinde tümsek yapılmıştı, en fazla iki kişinin oturabileceği küçük masalar yan yana yerleştirilmişti. Yere dizlerinin üzerine oturarak masada yemek yenilebiliyordu.

En köşedeki bir masaya yan yana kurulunca hemen yanlarına bir garson çıkıverdi, iki menüyü de onlara bıraktı. "Hoş geldiniz, ne alırdınız?"

İkisi de istedikleri yemekleri menü olarak söylediler. Bu sırada Louis aralarında çeviri yapıyordu. Garson yanlarından ayrılınca da Louis'ye döndü ama mavi gözlerin etrafa öfkeyle baktığını fark etmesi uzun sürmedi. İstemeden sırıttı. "Neyin var bakayım?"

"Neyim mi var? NEYİM Mİ VAR?! Güzel bir balık keyfi yapalım dedik, adam bizlere eski balıkları satmış! Ekşi ekşi yiyorduk az kalsın, bu gece teyzem morgdan cesedimi toplardı!"

"Ne güzel işte, seni randevuya çıkardım. Beğenmedin mi?"

Louis ona ukalaca bir bakış attı. Garson yanlarına geldi, sürahi ve bardak bıraktı. Louis de bardakları doldurup bir tanesini eline aldı. "Randevuya gitmeden önce ölebilirdik." Suyu hızla içip nefes nefese kalmış hâlde masaya bıraktı. "Hararet yaptı tabi," diye sırıtan Harry'ye göz devirmeden edemedi.

"Çok sinirliyim şu an. O pazarcıyı dövmek istiyorum! Patates satan adamı da!"

"Ben senin hararetini ne alır biliyorum."

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now