Kulüp üyeleri dağıldığında yalnız kalmıştık. Ben neden gitmedim bilmiyorum. bu kitapçı sanki evim gibiydi artık kendimi rahatsız hissetmiyordum. Etrafı toplamasına yardım ediyordum sessizce.

"Aslında son zamanlarda pek kitap okumuyorum." Dedim sessizliği bozmak için.

"Neden?" dedi hemen bakışlarını bana çevirerek.

"Kitaplar insanlarla ilgili hikayeler anlatır ya beni yoruyordu okumak. Kendi hayatım yeterince zordu. Başkalarının dertleriyle uğraşacak halim yoktu."

"Mantıklı." Dedi kafasını sallayarak.

"Bu yüzden okumuyordum ama buraya geldikten sonra kitaplar tekrar ilgimi çekmeye başladı. Bu kitabı merak ediyorum." dedim elimdekini göstererek. Taehyung'un alıntı yaptığı kitaptı.

"Bu iyi bir şey." Dedi güzel gülümsemesiyle.

"Yakında iade ederim. Aslında diğerini de bitirmemiştim daha ama."

"Sorun değil hiç acele etme." Dedi. Masaya geçmiştik konuşurken. Karşılıklı oturuyorduk.

"Jimin komşu olmamıza rağmen birbirimizden uzak olduğumuza şaşırdığını söyledi. Bende düşündüm ve gerçekten nedenini bulamadım. Sen ve ben aynı sınıftaydık aynı yerde oturuyorduk ama birbirimizi tanımıyorduk." Bir şeyler demesini bekledim ama silik bir gülümseme verdi bana. Hüzünlü duruyordu. Devam ettim konuşmaya.

"Ama seninle ilgili bazı anılarım var. Bazen okula gidip gelirken karşılaşırdık. Bazen de öğle arası sınıfa gelirdim sen kitap okuyor olurdun pencere kenarında. Kitap okurken çok huzurlu görünürdün."

TAEHYUNG

Karşıma oturmuş heyecanla ikimiz hakkında konuşuyordu. Lisede onun için yok etmiştim kendimi. Aşık olduğumu birileri anlar diye konuşmayı bırakın bakışlarımı bile onunla buluşturamazdım. Ama her yerde de onu izlerdim. O beni zar zor hatırlarken ben onun okula ilk geldiği günden itibaren her şeyi hatırlıyordum.

Öğretmen onu sınıfa getirip bu yeni arkadaşınız diye tanıttığında masum yüzü beni çok etkilemişti. Bakışları hüzünlüydü ama bir o kadar da parlak. Sadece yakın arkadaşının yanındayken gülerdi yüzü. O kıza aşık olduğunu düşünürdüm hatta. Araları bozulduğunda çok sevinmiştim ama sevincim kısa sürmüştü çünkü Jungkook çok mutsuzdu. Jungkook çok yalnızdı. Her ne nedenle okul hatta şehir değiştirdi hala bilmiyorum ama onu üzen bir şeyler vardı bundan emindim.

Müzik sınıfında ilk kez piyano çalışını da unutamıyorum. Öğretmenin zoruyla çalmıştı ama hayatımda dinlediğim en güzel müzikti onun parmaklarından çıkan notalar. Bütün sınıf çok etkilenmiştik.

Ertesi gün her gün olduğu gibi yine sabah erken kitapçıya gelmiştim. Kar yağmıştı etraf bembeyazdı. Arabadan almam gereken bir şey için dışarı çıktığımda karşımda Jungkook görmeyi beklemiyordum. Elindeki part time iş ilanı ile gülümseyerek bana bakıyordu. Kafasında şapkası elinde eldiveni kızarmış burnuyla çok sevimliydi. Sabah sabah gördüğüm bu görüntü ile baş etmekte zorlanıyordum. Gülen gözleri beni mahvediyordu. Yanaklarını sıkarak sevmek istiyordum belki üşüyen burnundan da öpmek istiyor olabilirdim. Hayallere dalarsam çıkamam. Kendime gelip neden geldiğini sordum. Part time iş için gelmişti. Kayak pistinde çalışacak bir öğretmene ihtiyaç vardı iş buydu.

"Yani çocuklar için kayak öğretmeni ilanıydı bu?" dedi geldiğimiz kayak pistindeki çocukları üzgün suratıyla izlerken.

"Kaymayı biliyor musun?" dedim.

"Hayır. " dedi dudaklarını büzerek. Tanrım...

"Piyano öğretmeni arayan birilerini tanıyor musun?" dedi. Hayır anlamında kafamı salladım. Bir şeyler yapmalıydım onu böyle üzgün görmek istemiyordum.

"O zaman ben burada çalışayım sen kitapçıda dur." Dedim.

"Neden?"

"Neden. E-evet. Çünkü ben kayak yapmayı biliyorum."

Neden böyle bir teklifte bulunduğumu anlamasa da teklifi kabul etmişti. Onu kitapçıya bırakıp ben kayak pistine gittim. Geldiğimde onu kitap okurken buldum. Akşam olmuştu. Zaten kitapçıda işler yoğun olmazdı. Biraz kitapçı hakkında konuştuktan sonra Jimin geldi. Bira getirmişti. Hep birlikte içtik. İçmek iyi gelmişti. Lisedeki anılardan bahsettik yine üçümüz.

"Kim Bo Yeong seninle görüşmek istediğini söyledi Jungkook. Aranızda bir yanlış anlaşılma olduğunu söyledi. "

"Yanlış anlaşılma kelimesinden nefret ediyorum." dedi Jungkook. Neden böyle demişti anlamamıştım. Bo Yeong ile aralarında ne geçtiğini hep merak ediyordum.

"Yanlış anlaşılma demek ben yanlış yapmadım sen yanlış anladın demektir. Benim yaptıklarım doğruydu özür dilememe gerek yok demektir." Bo Yeong gerçekten onu üzecek bir şeyler yapmış olmalı. Ve ben yine onu üzgün görmeye dayanamıyorum.

Ertesi gün yağmur yağıyordu. Kahvemi alıp dışarıya çıktım. Yağmuru izlemek için. Huzurla yağan yağmuru izlerken Jungkook geldi. Huzurum ikiye katlandı. Yüzü gülüyordu yine.

"Kahve içmek ister misin?" dedim sevimlice kafa salladı. Onu böyle mutlu görmek beni nasıl mutlu ediyordu tahmin edemezsiniz.

Kahvesini içerken "Çok lezzetli!" dedi heyecanla. Ben oturuyordum o da ayaktaydı. Yağmur gelmiyordu olduğumuz yere.

"Dün gece çok eğlenceliydi. Çabuk sarhoş oluyorsun Taehyung." Dedi.

"Evet galiba pek alışkın değilim içmeye."

"Uyuyakaldın kanapede bende üzerine battaniye örttüm. Sayıklıyordun."

"Ne? Rahatsız edici bir şeyler demedim umarım. Saçmalamışımdır. "

"Çok mu seviyorsun onu?"

"Ne?"

"Burada olduğun için çok mutluyum ruh eşim dedin sayıklarken." Deyip güldü.

"Ben mi?" dedim telaşla.

"Eveet sen. " dedi gülerek. Nasıl kıvıracaktım bir fikrim yoktu.

"Baya etkileyici bir tonda söyledin üstelik." Kahkaha attı. Benimle eğleniyordu. Ne cevap vereceğimi düşünerek kıvranırken biri geldi yanımıza.

"Merhaba Jungkook. Nasılsın?"

Bo Yeong gelmişti. Jungkook'un ne tepki vereceğini deli gibi merak ediyordum.

cuyeoni 💜

Oy ve yorumları unutmayalım lütfen. Beğeniyorsanız ya da sıkıcı buluyorsanız belli edin lütfem😔

*: Nietzche'ye ait bir şiir
**: Şükrü Erbaş'a ait bir şiir

Winter's Tale | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin