"Abart Zayn!" Gözlerini devirdi. "Beni yakaladığında bile ne kadar kibardı ya, bir görseydin keşke. Ağlıyorum diye nasıl üzüldü, karakolda yanımda duracağını bile söylüyordu."

"Biraz salak sanki!"

Zayn'e dik dik bakıp, "Düzgün konuş onun hakkında." dedi.

"Tuhaf ya... Hani onunla Varanasi'ye gitsen sıkıntı. Bırakır seni orada, kendisi kaçar yemin ederim. Cesedini arka sokaklarda buluruz." Zayn korkuyla nefesini tuttu. "Dayanamam oğlum seni öyle görmeye! Hiç bulaşma."

"Bir de Harry'ye abartıyor diyordum." Nefesini üfleyip çenesini eline yasladı. "Çok tatlı çocuk. Onu beğenmemek elimde değil."

"Güven olmaaaz."

"Şunu deyip durma! Beş yaşında peşine takılan bir çocuk falan değilim, aklı başında bir herifim herhalde!"

"Ölenlerin çoğu senin yaşında ama, ne beş yaşından bahsediyorsun?"

"İçimi kararttın ya..."

Zayn ağzına koca bir lokma atıp sırıtınca gözlerini devirdi. "Bak," dedi Zayn, arkadaşının moralinin iyice düştüğünü fark ettiğinde. "Louis. Gerçekten ona güvenmedim. Senden hoşlanıyormuş güya... Daha birkaç gündür konuşuyorsunuz, sahiden mi yani? Bir insan bu kadar kısa sürede tanımadığı birini sevemez. Zor abi ya, cidden zor!"

"Belki de zor olanı yaşıyoruzdur, Zayn. Olamaz mı?"

"Bilmiyorum... Sen onu ne kadar tanıyorsun ki?"

"Çok değil ama tanışmak istediğini ve bu gezinin birbirimizi tanımak için güzel bir fırsat olduğunu söyledi. Bana karşı tutumu, işine olan tutkusu o kadar güzel ki... Sıkıntılarımı ilgiyle dinleyen biri ister istemez hoşuma gitti. Sürekli onunla durmak isterken buluyorum kendimi."

"Ben de seni ilgiyle dinliyorum!"

"Ya, tabi..." dedi küçümseyici bir bakış atarak. "Henüz iki hafta önce kuzenimle tartıştığımı söylediğimde boş ver, takma deyip konuyu kapatan bendim zaten." Zayn'in bir şeyler gevelediğini fark edince "Boş ver," dedi sahte bir gülücük vererek. "Takma."

"Kindaaar, sinsiii..." Zayn'in bir büyücü gibi fısıltıyla söylediklerine boş boş bakmakla yetindi.

Zayn gerçekten iyi bir dinleyici değildi ve bunun için de yapabileceği bir şey yoktu. Birinin sıkıntılarını dinlerken gerçekten uykusu geliyordu!

Tam bu sırada kapı girişinde heyecanla içeriye giren bir adamı fark etti Louis. Yüzünü algıladığında şok içinde ayaklandı. Ağzı ve gözleri şaşkınca açılırken, Zayn anlamadan bir ona, bir de adama döndü.

"Harry?!"

Harry adını duyduğunda Louis'ye döndü. Nefes nefese kaldığı belliydi ama gözleri başka birini arıyordu. Kasada duran adamın, "Buyrun efendim," demesi üzerine ona döndü.

"İngilizce biliyor musunuz?"

Bu kişi Bay Sobti'ydi. Esmer tenli, pala bıyıklı ve kilolu adam Hindistan aksanıyla tatlı tatlı onu cevapladı. "Tabii ki efendim."

"Buranın patronu kim?"

"Benim efendim, ne arzu edersiniz?"

"Louis'yi!"

Bay Sobti şaşkınca ayaklandı, sağ gözü birden seğirmeye başladı. "Ne dediğinin farkında mısın? Çalışanımı taciz mi ediyorsun sen be! Irrfan, Sonu! Oğlum getirin sopaları!"

Çalışanı olan iki genç oradan uzaklaşırken Harry korkuyla bir adım geriledi. "HAYIR! Ne tacizi bayım, üzgünüm, öyle demek istemedim!"

Bay Sobti kasanın altındaki masadan ince, uzun bir sopa çıkarıp gözlerini kısınca Harry seslice yutkundu. "Ben bilirim sizin gibi katıksız İngilizleri! Ülkeyi sömürdüğünüz yetmedi, sıra bize mi geldi ulan!"

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now