"İyi dinlememiş," dedi kısa ne net.

"Ee?" dedim kaşlarımı çatarak. Montum hala üzerimdeydi ve hala ona ayakta, tepeden bakıyordum. Temel konuya geri döndüm. "Bu bizi nereye götürüyor?"

Göz devirme isteğini bastırdığını bariz bir şekilde belli etti. Ölü gibi bakan gözleri dudaklarında tebessüm yokken olduğundan daha korkunç görünüyordu. "Senin baban ve benim kız kardeşim aynı saatlerde kayboluyor. Tesadüf saçmalığına inanmam. Ve bu durum sonu birbirine kaçarak biten bir aşk hikayesine de benzemiyor. Kısacası bu durum bizi mantıksal bir açıklama bulmaya götürüyor."

"Kaçırıldıklarını mı ima ediyorsun? Senin kız kardeşin ve benim babam?" Arada üçüncü kişilerin olduğunu elbette şüpheleniyordum ama tanımadığım birinin kardeşiyle benim babamın bağlantısı ne olabilirdi? Kulağa çok yersiz geliyordu.

Dudak büzdü ve alaycı bir tavırla, "Düşündüğümden daha zekisin," dedi.

Alayına karşılık yeni çıkmaya başlamış sakallarının olduğu yüzüne dik dik baktım. Uzun süren bakışma odaya gerginlik yaydı ancak görünen o ki gerilen taraf yalnızca bendim. "Tanımadığım bir adama güvenmek için bir sebep göremiyorum." Gözlerim siyah tişörtüne, biçimli ve uzun bacaklarını sarmış dar siyah pantolonuna, oradan da bileğinde biten mevsimlik botlarına kaydı. Sonra yeniden insanın aklına kazınan yüzüne döndüm. "Adımı nereden biliyorsun?"

"Şu an önemli olan bu mu?" Ofladı. "Düz düşünen insanlar çok yorucu." Kafasını yana eğdi ve daha dikkatli bir şekilde yüzüme baktı. Öylesine derinlemesine bakıyordu ki, elimi kaldırıp suratımı kontrol etmemek için direndim.

Bir ayağımın ağırlığını diğerine verdim. "Beni ilgilendiren konuya dönelim, şimdi kim olduğunu ve ne zırvaladığını açıklayacak mısın, yoksa ben seni kovmadan evimi terk etmez misin?"

Çenesi bir saniye kasılır gibi göründü ama bu hali öylesine hızlı gelişti ki ben kavrayamadan gülümsedi, gülümsemesi saniyeler içinde kahkahaya dönüştü. Kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Yavaş bir hareketle yerinden kalktı. Ben gideceğini sandım fakat o kapının olduğu tarafın aksi yönüne doğru gitti. Boyu benim beklediğimden daha uzundu. Televizyon ünitesine doğru yürüdü ve üst raftaki bibloları dokunmadan incelemeye başladı. Birkaç dakika ikimiz de sessizce bekledik. "Bana ihtiyacın olduğunu baban eve dönmediğinde, yani birkaç gün sonra fark edeceksin."

Ayaklarım onun karşısına giderken botlarımın zeminde çıkardığı sesi dinledik. "Buraya geldiğine göre, görünen o ki senin de bana ihtiyacın var."

"Sen olaya sadece babanın kaybolma açısından bakıyorsun ama benim için durum daha alengirli," derken başını işinden kaldıramayan, odasına gelmiş birini geçiştirmeye çalışan bir insan gibi konuştu. Kadının 'çokça' para vererek satın aldığını iddia ettiği bibloyu raftan indirdi ve elinde çevirerek incelemeye başladı.

"Hırlı mısın, hırsız mısın onu bile bilmiyorum, sen kalkmış bana ihtiyaçtan söz ediyorsun." Uzun, kemikli parmaklarının arasında tuttuğu bibloya baktım. "Elindekini çalmak niyetinde falan olduğunu düşünüyorum artık." Bu tamamen damarına basmak niyetiyle atılmış bir fikirdi. Hareketleri normal sayılmayacak kadar tuhaf hissettiriyordu. Kim bir kayıp olayını konuşmak için bir eve girip raftaki bir bibloyu dikkatle incelerdi ki?

Papatyalar Karanlıkta Büyür Where stories live. Discover now