"Sanırım. Haklısın."

Louis uzun birkaç saniye boyunca cevap vermediğinde cevap alamayacağını düşündü, fakat sonra derin bir nefes aldı.

"Ben teyzemle yaşıyorum. Aynı apartmanda da kuzenlerim oturuyor, ikisi de evli. Orası teyzem ve oğullarının işlettiği manav. Onların getirdiği şeftaliler çok lezzetli oluyor. Şekerli gibi, çok seviyorum! Ama kuzenlerimle çok anlaşamıyorum, aramızdaki öfke, bana manavdan bir şey vermelerini de engelliyor tabi. Pft..."

Derin bir nefes alıp devam etti. "Teyzemin alerjisi olduğu için de eve şeftali sokmuyoruz, teyzemle de çok anlaşamıyorum, eh, ondan da isteyemiyorum hâliyle. Beni görüp huysuz davranacaklarına kendimi gizleyip alıyorum işte. Parasını da fazladan vermeye çalışıyorum. Ayrıca bir de küçük not bırakıyorum, aldım kusura bakmayın diye. Benim olduğumu bilmiyorlar yani."

"Sen gerçekten delisin," diye güldü Harry. Louis de ona katıldı.

"Eğer beni görmeseydin bir köşeye geçerek, parayı alıp almadıklarını izleyecektim."

"Bunu tahmin edememiştim."

"Kim tahmin ederdi ki? Aslında sana da karşı gelmedim bana aksiyon olsun diye, biliyor musun? Çocukça geliyor ama o an zevkliydi."

Harry onun neşelenmesi üzerine güldü. "Ya da bana tokat atmak... Söylesene, neden başkasından rica etmiyordun?"

"O zaman eğlencesi de olmazdı," dedi bilmiş bilmiş.

"O gün göbeğini açmıştın." Harry o ânı hatırlayınca bir an kekeleyeceğini düşündü, nefes alıp bu davranışı engelledi. "Üzerinde yumruk izleri vardı. Onlar neydi?"

"Arkadaşım için kavgaya girdim, ama biz kazandık." Bununla epey gurur duyduğu belliydi, sırıtıyordu. Harry de başını sağa sola sallamakla yetindi. "Peki bana neden kuzenlerim ve teyzemle çok anlaşamadığımı sormayacak mısın?"

"İsteseydin anlatmaz mıydın?"

"Genelde sorarlar ya, ondan garipsedim." Harry'nin bunu sormamasına sevinmişti, henüz anlatacak kadar kendini ona yakın hissetmiyordu ama garip bir şekilde, yine de Harry'ye yakın olmak istiyordu.

"Rahat hissedersen anlat, dinlerim ben seni."

"Daha seni iyice tanımıyorum bile. Adını da bu gece öğrendim ve sen, beni dinleyebileceğini söylüyorsun."

"Pekâlâ. Tanışalım o hâlde. Söylesene, nerelisin? İngilizcen de, aksanın da buraya ait gibi görünmüyor. İnanır mısın, sen bile..."

"Aslında babam İngiliz, annem Hindistanlı. Ortaya karışık olmuşum işte... On altı sene önceye kadar İngiltere'de yaşıyorduk. Babamı trafik kazasında kaybettiğimde annemle mecburen buraya, onun memleketine taşındık. İki sene önce de kanserden annemi kaybettim. Böyle işte..."

"Özür dilerim," dedi sessizce. "Hatırlamana sebep olmak istemiyordum. Başın sağ olsun, Louis."

"Gerçekten sorun değil." Gülümsedi. "Çok düşüncelisin. Sen nerelisin peki?"

"Ben de İngilizim. Yorksihre'dan."

"Sahi mi?" Heyecanla bedenini ona döndürüp hafifçe koluna dokundu. "Yıllardır oralara uğramadım, biliyor musun? Nasıl yerlerdi diye hatırlamıyorum bile, çok merak ediyorum."

"Neden hiç gitmedin?"

Yüzünde silik bir gülüş belirdi, sırtını koltuğa yaslayıp gözlerini önündeki cama çevirdi. Silecekler sağa sola doğru hareket ediyor, gıcırtılı bir ses çıkarıyordu. "Nasıl gideyim ki, o kadar da kolay değil benim için." Yeterince param yok ki, diye düşünüp üzülüyordu. "Ne iş yapıyorsun?"

In India | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin