"Makinemi getiren adam ne tarafa gitti, haberin var mı?"

Genç çocuk şaşkınca çıkıştan sol tarafı gösterince, yine nefes nefese teşekkür edip oradan uzaklaştı. Çıktıktan hemen sonra sol tarafına dönmüştü ki, metrelerce uzağında, yavaş yavaş yürüyen adamı fark etti.

Hızla peşine takıldı ve yanına vardığında onu kolundan yakalayıp, irkilmesine neden olarak bedenini nazikçe kendine çevirdi. Mavi gözler kendisine döndüğünde şaşkınca irileşti. Karşısında nefes nefese kalmış fotoğrafçıyı beklemiyordu.

"Sen..." Genç adamın kaşları çatılırken, kolunu sertçe çekip bir iki adım geriledi. "Ne var?"

Harry bu âni ve sert çıkış karşısında duraksarken, ciddi anlamda neden peşinden geldiğini tam o anda sorguladı. Fakat sorun şu ki bunun cevabını kendi bile bulamamıştı.

Boğazını temizleyip kollarını birbirine kavuştururken kendinden emin gibi görünmek için boynunu dik konuma getirdi. "Makinemi getirmişsin."

Genç adam da kollarını birbirine dolayıp sırıttı. "Hıı, öyle oldu. Ne o, yoksa seni tekmeleyen hırsıza teşekkür falan mı edeceksin?"

Harry ağzının açık kalmasına engel olamazken, beyni ona "Yahu bu adam seni tekmeliyip elini suratına yapıştırdı, hesap sorsana!" diye bağırıyordu. Fakat Harry yine boğazını temizleyip, "Hayır, düşünmüyorum öyle bir şey," demekle yetindi.

Genç adam kıkırdadığında bunun ne kadar tatlı olduğunu düşünerek kendisine yine öfkelendi. Cevizlerini kıran şey karşında oğlum, kendine gelsene!

"O zaman buraya neden geldin, polise mi vereceksin yoksa beni?"

Mavi gözleri öyle kendinden emin görünüyordu ki, Harry kendisinin sadece emin görünmeye çalıştığını ama onun tamamen kendinden emin olduğunu anlayarak huzursuz hissetmişti. Sanki çırılçıplaktı ve bu adam da onu rahatça süzüyor, sırlarını falan biliyordu. "Bilmem," dedi. "Veririm belki."

Genç adam alt dudağını ısırıp gülümsemeye devam ederken, Harry yutkunmak zorunda hissetti. Hadi ama... Buraya cidden neden geldim ki?

"Yani... Sadece beni görmek istedin belki de?"

"Görmek istemek mi? Bugün neredeyse ölüyordum! Canımı ne kadar yaktığından haberin var mı senin?"

"Ayyy, biraz daha abart! Ölecekmiş-miş! Ne var? Sen de beni yakalamasaydın! Ne bu polis havaları?" Omuz silkerek kaşlarını kaldırdı. "Az bile yaptım sana."

Harry sinirle soluyup, Ukala, diye düşündü. Hem suçlu hem güçlü! "Şükret ki seni polise vermedim. Ama bu, vermeyeceğim anlamına gelmiyor."

Oyuncu bir edayla ellerini kalbinin üzerine yerleştirdi. "Çok üzülürüm ciddeeen!" Harry gözlerini devirdiğinde, genç adam gülerek, arkasındaki duvara zıplayıp oturdu. Sarkan ayaklarını sallayıp ellerini yanına yerleştirdi. "Fotoğrafları çoktan sildim bile! İstesen de kanıtlayamazsın. Orada güvenlik kamerasını ise zor bulursun." Meydan okurcasına kaşlarını kaldırdı. "Kanıtın var mıymış bakalım?"

"Yanılıyorsun. Fotoğrafları ekrandan silmekle makine hafızasından tamamen silemezsin. Basit bir programla onları geri getirebilirim."

Gülme sırası Harry'ye geçtiğinde, genç adam dudaklarını asıp kaşlarını çattı. "Benimle uğraşmayı bıraksana. Yanıma bile gelen sensin!"

Harry derin bir nefes alarak, bir adım daha ona yaklaşıp tam gözlerinin içine baktı. Genç adam, bu yeşil gözlerin ne kadar güzel olduğunu düşünüp ona bakakaldı. "Pekâlâ, polis yok. Makinemi getirdiğin için de teşekkür ederim."

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now