32† Güz Fırtınasının Enkazları

756 110 176
                                    

"Kes artık gülmeyi."

Avcunun içindeki çarşafı sıkarken fısıldadı Sungmin. Hastanede oluşu onu yeterince öfkelendirmiyormuş gibi, Veri'nin telefonun öbür ucundan gelen kahkahaları her şeyi daha da berbat hâle getiriyordu. Adamın sesinin karşı taraf için işkence verici olduğu doğruydu ve bu gerçeği Jungkook yüzünden kabullenmişti. Şimdi ise kendi maruz kalıyordu ve nefret etmişti bundan.

"Ama çok komik!" diye bağırdı Veri gülüşlerinin arasından. "Oğlunu kendine zarar vermesi için delirtiyorsun, sonra gelip seni camdan atıyor. Bayıldım!"

İncecik ve düz gitmesi gereken çizgi kenarlara taşmıştı, artık kalındı. Her şey ne güzel gidiyordu oysaki. Jungkook'un içindeki nefreti kendine doğrultmasını bekliyordu, ona değil. İnanamıyordu başına gelene. Kendi zarar görmediği sürece yakıp yıkmak ne kolaydı! Böylesi cehennem gibiydi.

"Jimin yüzünden." dedi sadece.

Veri'nin alaycı tonu öfke dolu bir hâl aldı, anında onu doğruladı:

"Evet, evet aptal herif! Sana başından beri bunu söylüyordum zaten! Sen ise karşıma geçmiş, sanki bir kitaptaymışız gibi anlamlı anlamlı 'Bu saatten sonra kalbini çıkarıp önüne koysa bir şey yapamaz.' diyordun. Ee, hastane yatağından seslen bakayım bana. Jimin'i ortadan kaldırmaya sahiden gerek yok muymuş?"

Başını yatağın demir başlıklarına hafifçe çarptırdı kendini cezalandırır gibi. Kulakları bile öfkeden yanmaya başlamıştı.

"Piyanosu kırıldığında cinnet geçiren çocuk, Jimin ölse beni de öldürür. Oğlumu benden iyi mi bileceksin amına koyayım!"

Bir eliyle gözlerini ovuşturdu, odanın bembeyaz ışıkları onu zıvanadan çıkarıyordu. Çekim odasına öyle benziyordu ki. Tabii o oda böyle sinirini bozmamıştı hiç. Kurban kendi olunca nefret işine gelmiyordu.

"Yaa... Oğlunu bu kadar iyi tanıman ne kadar hoş Sungmin!"

Veri, içine dolan öfkeyi ona yalnızca küçük bir alay ifadesi olarak yansıttı başta. On üç saniyelik sessizliğin ardından ise sesi aynı sinirli tona büründü.

"Bana bak geri zekalı, artık senin 'kurbanlarımı en iyi ben bilirim, en doğru yol benim yolum' zırvalıklarına katlanamayacağım. Anna Agust öldü mü? Öldü. Bunun için mersi canım. Jungkook'a gelince... Artık yokum. Sizin gibi psikopat dolu bir aileye daha fazla katlanamayacağım."

Söyleyeceği cevabı düşünmesine bile kalmadan kapandı telefon. Sungmin, bir süre Veri'nin rehberdeki ismine anlamsızca baktı. Başına gelenleri tekrarladı zihni. Jungkook'un bir tehlikeye dönüşmesi, içine ektiği ruhun hırsı ve kendi ruhundaki nefretin birleşimiyle ortaya çıkan ayaklı bomba.

Bombayı imha etmenin yolu için Veri'yi tekrar aradı fakat çalmadı telefon. Oh,
kaşla göz arasında numarasını engellemişti.

Son dediklerini düşündü. Jimin'i ortadan kaldırmak. Bu fikir, ilk dakikalarda oldukça mantıklı geldi kulağına. Daha sonra Jungkook'un birkaç saat önce yaşanan olaydaki hâli gözlerinin önüne geldi. Görüntüsü çok netti. Kızarmış yüz ve kanlanmış gözler. Köpükler çıkıyordu ağzından. Şiddeti ise katlanılamazdı, uğradığı ilk dakikada öleceğini sanmıştı. Bir çeşit yaratık gibi gelmişti gözüne oğlu. Ondan, yabani bir hayvandan korkar gibi korkmuştu, elini savurarak kovmak istemişti, önüne sakinleşmesi için kemik atmak veya tasma aramak da makul seçeneklerdi. Her şeyin başında, Jimin'in ona verdiği mendille iki damlacık gözyaşını uzun uzun silen çocuk, hırlamaları arasında akan salyalarını elinin tersiyle bile silmez olmuştu.

Tüm bu insanlık dışı tavırlara ise bir piyano sebebiyet vermişti yalnızca.

Şüphesiz, Jimin'in yokluğu çocuğun paranoyalar alemindeki en uç noktası olurdu. Nefes alamayacağı kadar yüksek bir tepede (aşağı baksa düşerdi) kanat çırptıkça intikam ateşi harlanırdı. Ya kendini yakardı coşkulu isyanından ya evini. Jimin de gitmişti, kime evim diyecekti? Vicdanı bir gram acır mıydı şimdi, bu malikâne ünlü fotoğrafçının başına yıkılsa?

Notes and Roses | JikookWhere stories live. Discover now