1

73 17 7
                                    

Hayat aynı ekseriyetle silinip yazılırken, Victoria döneminden kalma eski koltuğumu ileri geri sallayıp insanların o biçimsiz yaşantısına tükürüp duruyorum. Jessi babasının yüzüne yastığı bastırırken hıçkırıkları işini zorlaştırıyor, Daniel Léo'nun yakasından tutup çalıların arkasına götürmek için büyük bir çaba içerisinde, ne yapmak istediği apaçık ortada olmasına rağmen kimsenin, benim bile umrumda değil. Kafamda ki üç boyutlu cin bu konuya el atmam gerektiğini söylese de, işime karışması durumunda nefesimi soluk borusundan alabileceğimi tekrar tekrar mırıldanmam gerekiyor. Bazen böyle olur işte, kendi ürününüz üzerinize cehennem çiçeklerini fırlatırken arsız bir ciklet gibi pelerininize yapışır. Sahi Pan'a da aynısını yapmamışlar mıydı? Fülüt çalıp, ezgileriyle insanları büyüleyen bir Tanrı nasıl aşağılık şeytanın uzuvlarında resmedilebilirdi ki? Ürün ve üretici arasında ki iliksiz bir kıvanç duygusu yoktu. Bunu kafamda öten yarasa cini bile benden daha iyi bilirdi.

Neyse ne. İşimi aksatırsam güneş yörüngesinden kızgın bir boğa gibi çıkıp saniyede bütün evreni tuzla buz edebilir. Ama siz bunları düşünmeyin sonuçta daha önemli işleriniz var, mesela kocanızı dolgun dudaklı, düşük bütçeli bir kadınla yakalamak gibi. Kesinlikle küçümsemiyorum, kocamı ya da karımı bir kadınla yakalasaydım bana bir iyilik yaptığı için ona teşekkür ederdim. Bu büyük bir mesele.

Son dört saattir ağlayan Angéla'nın sesi o kadar rahatsız edici ki midemde ki bütün yaratıklar çıkmak için bir delik arıyor. Kafamda ki arsız cine arsız arsız bağırıyorum, şimdi gırtlağından ayağına kadar titrek bir solukla can buldu. "Bana Angéla'yı getir." İtiraz etmek için iltihap akan dudaklarını aralıyor, insanları öldürmenin onları kurtarmak olduğunu bilemeyecek kadar sığ ve yörüngesiz.

Cinim sığ sular kadar dalgasız.

"Elbette efendim." Kafasını yerlere kadar batırıp, buluttan kalemden aşağı düşerken düşünceleri aklımdan akıp uzaklaşıyor. Güzel Angéla ağladığı zeminde kalp krizi geçirip yere düşerken, ruhu cinle beraber bana daha çok yaklaşmakta. Ölüm benim yönettiğim bir oyunun son perdesi olmanın daha ötesinde, insanların ölüyor olması doğuyor olmalarından daha büyüleyici.

Angéla'nın ruhu saf bir altın gibi parlayıp, cinimin gözlerini kapatmasına sebep oluyor.

"Hoşgeldin Angéla." Ruhunun arasında gezen kötücül parazitler, bir anda silikleşip yeryüzünün tozlu zeminine yağmur gibi hızla düşüp çoğalırken, "Bunlar." diyorum "kötülüğün tohumları, hepsini siz yarattınız." Angéla neler olduğunun hâlâ farkına varabilmiş değil. İnsanların algı potansiyeli hayvanlarınkinden her zaman daha düşük ve can sıkıcı.

"Sen kimsin." Sesi ile konuşmadığını fark ettiğinde, kafasında ki bütün teoriler kafamın içinde feryat ediyor. Kafam bir yanardağ ve ben yörüngesini kaybetmiş bir soysuzum. Benim bir soyum yok. Ben kim miyim? Sahi ben gerçekte kimim.

"Benim kim olduğumu bilmiyor musun?" Ben bile bilmiyordum ki?  Sonra bir anda kafamda ki cin gürültülü zihnimi susturarak fısıldadı "sen homo sapiensin hayal gücünün bir ürünüsün."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 29 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

nefesim arasında ki saydam gürültüWhere stories live. Discover now