31† İntikam (2)

En başından başla
                                    

"Öldüreceğim seni," diye fısıldadı. Bembeyaz olmuştu yüzü, etini avcunun içine bastırdığı tırnaklarla kanatmıştı.

Bir anda arkasını döndü ve yeri delecekmiş gibi attığı adımlarla oradan çıkıp kapıyı sertçe çekti. Kan beynine sıçramıştı, gözü, yapmak istediği tek şeyden başka hiçbir gerçeği görmez olmuştu.

"Sungmin!" diye bağırdı gecenin sessizliğinde. "Orospu çocuğu!"

Duvarlardaki kasıntı tabloların haricinde bu evdeki varlığını kanıtlayan tek şeydi piyanosu. Saatlerce çalar, sesini evin her yerine duyurur ve parmakları artık morarmaya başladığında ancak bırakırdı. Uyuduğunda bile öğrendiği besteleri mırıldanırdı, Jimin bir beste verse on beste ezberlerdi ve şimdi ona bu tutkuyu veren piyanosu acınacak hâldeydi. Jungkook, kendinden sonra sıranın ona gelişine katlanamadı. Nefrete nefretle karşılık vermekten başka da çaresi kalmadı.

Adımları, altındaki merdivenin basamaklarını çökertmek ister gibiydi. Burun delikleri aldığı asabiyet dolu nefeslerle şişip iniyordu, Jimin'leyken bembeyaz bir yorgan gibi pürüzsüz olan boynu kabarık ve kalın damarlarla doluydu. Ne yazık ki cinnet, dünya üzerindeki en nahif insanı bile cehenneme sürükleyecek kadar güçlüdür. Jungkook bu güce yenilmişti.

Jimin onun yenileceğini biliyordu.

Jimin ona çok sinirlenecekti.

Kapı eşiğinden ışığı sızan odaya daldı, Sungmin gözlerini okuduğu kitaptan sakince ayırdı ve onu görür görmez gözlerinde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. Bu şaşkınlık, altı saniye sonra yerini bir gülümsemeye bıraktı.

"Oh, kimler gelmiş!" Kitabı kapatıp yanındaki sehpaya koydu. "Ben de huzurumun aniden bozulmasının sebebini düşünmeye başlamıştım."

Jungkook bunu duymamış gibi ona yaklaştı, aşağılayıcı bakışlarında katran kusturacak bir nefret vardı.

"Ne yaptın sen?"

Sorusu kısa, sesi ise tehlikeli bir sakinlik içindeydi.

"Ne yapmışım?"

Soruya soruyla karşılık verilmesi, Jungkook'un hoşuna gitmedi. Kendini zor tuttu bir şey yapmamak için, yanakları hissettiği öfke yüzünden alev alacaktı.

"Piyanomu parçalamışsın."

Sungmin kaşlarını kaldırdı. Oh, yolunun önüne Haejin tarafından konmuş bu taşı unutmuştu. Tok bir kahkaha kopardı.

"Öğretmenine bedenini satacağına piyanona sahip çıksaydın sen de. Ah, tabii... Bir orospu için şehvet her zaman sanattan daha önemlidir, değil mi?"

Bunu duymamış gibi yapamadı.

Belki bir sene öncesine gitsek Jungkook bu cümlelerle bembeyaz kesilir, odasına koşar ve çığlık çığlığa ağlamaya başlardı. Oysa şimdi kupkuruydu gözleri. Bakışları, zamanla birlikte durmuştu. Sungmin onun pasif agresyonunu ağlayarak atmasını ya da elini göğsüne koyup ona hayal kırıklığı içinde bakmasını bekledi. İşler öyle gitmedi, oğlunun içine ektiği ikinci ruhtan ilk defa zararlı çıktı.

Jungkook onu yakalarından kavrayıp sehpanın üstüne fırlattı. Şiddet. Onu zıvanadan çıkaran her şeye, herkese uygulamak istediği tek şeydi. Bu onu rahatlatıyordu. Karşı tarafın kalbini kırmak istemiyordu yalnızca. Etini parçalamak, dilini koparmak, kan içinde bırakmak istiyordu. Sert bir tekme savurdu ayaklarının dibindeki bedene.

Kaburgaları, vücudunda en çok acıyan yerdi. Bu aklına geldiği anda Sungmin'in göğsüne ayağını bastırdı ve altındaki kemikleri ezdi tüm gücüyle.

Notes and Roses | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin