Onu gördüm Pera

2.2K 89 4
                                    

Pera Arslan

Verilen adrese doğru sürüyordum ama hala denk gelişin gerçekliğini sorguluyordu bir yanım.

Binanın önüne park ettiğimde dudağım uçuklamak üzereydi, yüksek lisans yaptığım üniversite bir vakıf üniversitesiydi ama her halükarda böyle bir staj elde edebileceğimi düşünmemiştim. Otomatik kapı aralandığında insanın yüzüne çarpan koku bile çok pahalıydı, dünyaca ünlü o markanın mağazaları gibi kokuyordu giriş noktası bile. Temiz ve nizami giyimli bir kadın beni karşıladı, adımı kontrol ettikten sonra beni bekleme odasına yönlendirdi. Biraz burada durmam gerektiğini ilettiğinde, seve seve demek üzereydim ama onun yerine kafamla onayladım onu. Şu yaşıma kadar Türkiye'de gördüğüm onlarca bekleme odası düzenini hafızamda tarasam da, böyle kusursuza yakın çizgilere canlı olarak ilk defa denk geliyordum. Koyu gri ve siyah tonlarıyla dolu lobi ve bekleme odası diye nitelendirdikleri yer, gerçekten de cennet gibiydi. Yeni nesil ama bir o kadar da rahat görünen beyaz koltuklara çöktüm ve iki üç saniye sadece durdum, kendimi zihnime teslim ettim. Buralarda olduğuma, olabildiğime inanasım gelmiyordu. Lisenin ilk senesinde, Deniz'in bizi hayal kurmaya zorladığını dün gibi hatırlıyordum. Hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm o hayalleri anımsattı hayat bana. Birlikte yaşanılan bir ev, evde dış kapıya asılı oyuncak bir basket potası, sahne sanatları ve tıp fakültesine ait kitaplar ile dolu bir kitaplık, Amerikan stil mutfak, ortak banyo hem de iki kapısı olan! Bunlar o zamana göre, çok büyük hayallerdi. Hayallerin, hedefe dönüşmesi içinse çok çalışmıştık, dördümüz de kendi alanlarımızda tam anlamıyla at koşturmuştuk. İstediğimiz üniversiteleri aynı şehirde olması adına birlikte yazmıştık. Deniz, tutkusu olan tiyatro için Müjdat Gezen'e yazılmış, son senemize kadar gitmişti. Deniz'in okulun yetenek seçmelerinde döktüğü gözyaşları, olduğumuz yeri hak ettiğimizi hissettiriyordu. Hepimiz büyük fedakarlıklar yapmıştık. Toprak yurtiçinde başka şehirlerdeki müthiş teklifleri eliyle itmiş, Masal aile mesleğine karşı gelip tıp okumaya gönül vermişti. Özellikle Deniz piyanoya olan yatkınlığını, mükemmel üniversiteleri, ailesini, eski sevgilisini, her şeyi geride bırakmıştı. Düşündükçe kafam atıyordu, Rüzgar bunların çoğunu bile bile ne için Deniz'i üzüyordu? Bir nedeni olmalıydı. Belki de işim bitince Deniz'in yanına gidip her şeyi konuşmalıydım. Ama şu an yapmam gereken ilk günüme başlamaktı. Beni bekleme salonundan dışarı taktim eden kadının yönlendirmesiyle, kırk beşinci kata yöneldim. Asansör gerçeği, bedenimde dün geceden beri farklı etkiler yapıyordu ama merdivenle de çıkmanın imkansız olduğu su götürmez bir gerçek olduğu için uzun yolculuğu kısaltmak adına usluca bindim. Metal yığını hızını kesmeden yukarı çıkıyor zannetsem de, on beşinci katta duran asansöre dört beş adam bindiğinde, çok durağımız olabileceğini düşündüm. Kim olduklarına bakma gereği duymadan köşeye yapışıp inmelerini bekledim. Bacaklarıma bakmaktan yorulmuştum ki asansör tekrar anons etti durduğumuz katı, yirminci katta bedenlerin çoğu inmişti. Kalan beden, acaba hangi kata gidiyordur diye düşünürken göz ucuyla bakma gereği duydum bedenin sahibine. Bu o muydu? Gözlerim bana bir oyun mu oynuyordu? Onun da direkt olarak bana baktığını fark etmemle ellerim uyuştu gibi hissettim, neredeyse elimdeki çantayı yere düşürecektim. Yutkunuşunu hissettim. Neden gözlerini dikmişti ki? Acaba beni tanımış mıydı? Eğer tanımadığı birine böyle bakıyorsa, sıkıntı vardı. Onu taklit edip yutkundum, dün gece denk geldiğimizi belli edersem egosunu tatmin mi etmiş olurdum? Yıldız Mimarlık'ın olduğu kırk beşinci kata varana dek birbirimize baktık, gözünü çekmediği için çekememiştim ben de, ilk pes eden olmak istemiyordum. Asansör kapıları açılınca, ayaklarım hareket etmiyor gibiydi ama eğer asansörden hızlıca çıkmazsam çok farklı görünecektim, o yüzden hareketlendim. Tam çıkarken kolum tutuldu, ilerlemem engellendi, onun tarafından. "Öğlen yemeği, benim odam. Bu arada, aramıza hoş geldin." Kolumu kavramış olan elini gevşetti ve kapılar bizi ayırarak dümdüz duran beni, ağzı açık bir şekilde yalnız bıraktı. Bu neydi şimdi! Beni ne sanmıştı? Odasınaymış, öğlen yemeğiymiş, ne ima ediyordu bu adam? Ona denk gelmeyi umarken, onu düşlerken böyle aşağılık, ucuz bir teklif yapmasını beklememiştim. Aslında... Bir yanım, zengin iş adamları porföyüne uygun davranmasına şaşırmamıştı ama beklentilerim... İşte onlar suya düşmüştü. Bu adam, gerçekten her istediğini elde eden zengin bir züppe olmalıydı, ona acımıştım içten içe. Muhtemelen bütün binayla, istediği herkesle ilişkiye girmişti, ne yazık... Bunları düşünürken, hızlı aramalardan bizim kızları bulup hepsine bir anda haber verdim.

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Kde žijí příběhy. Začni objevovat