0.2

463 60 46
                                    

Her ne kadar orada sırıtmış olsam da sinirim üst safadaydı. Kendisi hastanedeyken benim kafamdan akan kanlarla rağmen burada oturuyor olmam saçmalıktan ibaretti. Üstelik bir suçum bile yoktu.

Elimdeki kanlı peçetenin temiz tek bir yeri kalmadığında yanımdaki boş koltuğa bırakıp sehpada duran peçetelikten bir parça daha çekip tekrar başıma götürdüm.

Onur'un babası gelir gelmez öfkeli bakışlarını benimle buluşturduğunda bende ters ters ona bakmıştım.

Bizimkiler de benimle beraber gelmiş ancak onlarda pek bir yara olmadığından sakince karşı tarafta oturarak bekliyorlardı. Onur'un arkadaşları, Sarp ve Tuna hariç hastaneye geçmişti. Sarp muhtemelen doğruları söylemek için dururken, Tuna ise arkadaşını savunacak gibi duruyordu.

Hem babasına hem de Tuna'ya kaşlarımı çatarak baktığımda bu sadece yüzümdeki taze yaraların acımasını sağlamıştı.
Ağzımın içinde öfkeyle bir küfür yuvarlarken memurun ne dediğimi anlamayan surat ifadesini umursamadan peçetenin temiz tarafını dudağıma bastırdım.

O kavga sırasında insanların korkarak polisi aramasıyla bizi buraya getirilmişlerdi. Halbuki biraz bekleseler zaten kavga bitecek ve rahat rahat dağılacaktık. İnsanlar bu kavgaya göz yumamamış olsa da bir adam karısını dövüyor olsa hiç düşünmeden yanlarından geçip gideceklerine nedense adım kadar emindim.

İfademizi verdiğimiz halde hastanedeki Onur'un ifadesini bekliyor olmamız tamamen onu tekrar dövme isteği doğuruyordu. Eminim ki sırf bana zorluk olsun diye bu kadar zamandır ifadeyi bitirmemişti. Ki yine emin olduğum bir şey varsa o da ifadesinde benim suçlu olduğumu söyleyeceğiydi.

"Neden dövmüş bu benim oğlumu?"

Kaşlarım alayla havalanırken kendi kendime mırıldandım. "Bu?"

"Oğlunun ona saldırdığını söylüyor."

Kafasını hızlıca iki yana sallayan adam "Benim oğlum öyle bir şey yapmaz" demişti yüksek sesle. Bu kahkaha atmama neden olurken yüzümdeki acıyı göz ardı ettim. Oğlunu hiç tanımıyordu.

Dışarıdan hızla gelen polisin elindeki bir dosyayı önümüzde oturan memura vermesiyle bunun ifadesi olup olmadığını tartıyordum içimden. Bakışları tamamen bana dönerken elindeki dosyayı kapatıp kollarını masaya yaslayarak eğildi.

"İlk senin ona saldırdığını söylüyor o da, senin aksine."

"Şaşırmadım."

Geceyi nezarette geçireceğime ise gelen adamın avukatı olduğunu tahmin ettiğim iki adamın içeriye girmesiyle ikna olmuştum.

Çoktan reşit olmuş iki adamken veli çağırmasına gerek var mıydı gerçekten bilmiyordum. Öyle olsa bile çağırabileceğim bir velim yoktu zaten. Kendimi tam olarak lise kavgasından çıkmış gibi hissediyordum. Şu an durum çok komikti çünkü.

"Memur bey biz şikayetçiyiz. Kendisi hakkında yarın suç duyurusunda da bulunacağız" diyen avukatı dinlerken daha bir sürü hukuki yola başvuracağını da eklemeyi ihmal etmemişti.

"Öncelikle ben memur değil, komiserim!"

Duyduğum şeyle rahat ve derin bir nefes almıştım. Bende kendisini memur sanmıştım ancak öyle seslenmediğim için oldukça mutluydum. Çünkü bakışları gerçekten korkutucuydu şu anda.

"Yarın suç duyurusunda bulunup bulunmayacağınızla ise ilgilenmiyorum."
Söylediği şeyden dolayı hemen cephe alan genç komisere bakıp sırıtmıştım. Bu yaşlarda böyle bir tavır oldukça normaldi bana göre.

"Sen de şikayetçi misin?"
Kafamı onaylarcasına sallarken önündeki dosyayı masada bana doğru ittirdikten sonra kalemlikteki tükenmez kalemi gösterip imzalamamı istemişti. İmzalayıp geri ona doğru ittirdikten sonra sehpadan yeni bir peçete alıp başıma götürdüm.

Karakolun açık kapısından gelen soğuk rüzgar titrememe sebep oluyor olsa da ceketimin nerede olduğunu düşünüyor ancak bulamıyordum. En büyük ihtimal mekanda kalmış olmasıydı.

"Seninle uğraşacağım duydun mu beni?"

Öfkeli sesle beraber kafamı yerden kaldırıp ona çevirirken rahatça arkama yaslanıp sırıttım. Bu ise adamın resmen sinirden kıpkırmızı olmasına neden olmuştu. "Duyuyorum şükür."

"İlk saldıran Onur'du. Sonrasında ise Ufuk'ta doğal olarak karşılık verdi. Ardından ise Onur'un arkadaşları da Ufuk'a yöneldiğinden bu sefer de Ufuk'un arkadaşları onlara saldırdı. Ama ilk saldıran kişi Onur'du."

Sarp gördüğü şeyleri tarafsız bir şekilde sıralarken minnettar bakışlarımı gönderip kafamı yavaşça eğmiştim.

"Hayır. İlk Ufuk saldırdı. Zaten Onur'un halini de biliyorsunuz. Onur hastanedeyken bu herif rahat rahat oturuyor burada."
Tuna ise tam tahmin ettiğim gibi arkadaşını savunmuştu. Ancak öfkelenmek yerine onu da Onur'un babasına yaptığım gibi gıcık etmek adına büyükçe sırıtmıştım.

Komiser gelen başka bir polisle diğer tarafa geçmiş ve bu iki tarafı gerici bir sessizlikte baş başa bırakmıştı. Herkes ters ters birbirine bakarken Fatih bir anda kalkıp Tuna'nın söylediklerine yükselmiş olacak ki saldırmaya çalışmış ama bir polisin onu tutmasıyla başarısız olmuştu. "Yalancı piç"

Sarp onları umursamayıp elini omzuma koyduğunda kafamı ona çevirmiştim.
"İyi misin?"

Tedirgin sesiyle sorun olmadığını belli edercesine gülümsedim. Onun bir suçu yoktu, üstelik sadece kenarda durabilecekken kavgayı ayırmak için uğraşmıştı.
"Daha iyi günlerim olmuştu."

"Muhtemelen."
Tuna'nın sert bakışlarıyla elini omzumdan çekip tekrar sırtını yasladığı duvara dönmüştü.

Girdiği odadan çıkıp bizim yanımıza gelen komiser bir bana bir de diğer tarafa baktıktan sonra tekrar bana dönmüştü. "Çıkabilirsiniz."
Gülümseyip teşekkür ederek ayağa kalktıktan sonra sehpadan bir peçete daha alıp başıma tutarak bizimkilerle beraber karakoldan çıkmıştım. Ancak içeride babasının nasıl olur diye bağırmalarını ve avukatların söylediklerini de çok net duymuştum.

Adamın tavrından da belli olduğu üzere benimle zaten uğraşacaktı. Şimdi çıkıyor olmam sadece onu daha da öfkelendirmişti. Ensesi kalın biri olduğu her halinden belliyken neler yapabildiğini de zamanla görecektim.

"Orospu çocuğu yalan makinesi resmen."

Şamil hâlâ sakinleşememiş Fatih'in omzuna kolunu atıp ilerletirken "Hepsi aynı bok" diye mırıldanmıştı. "Sarp hariç tabi."

Ellerimi pantolonumun cebine sokup titreyerek konuştum. "Götüm donuyor, sikimde değil şu an ne bok oldukları."

Nöbetçi bir eczane bulup pansuman yaptırmış ardından benim iteklemelerimle hızlıca eve vardıktan sonra içeri geçip bir battaniyeyle kendimi dürüm gibi sarıp koltuğa bırakmıştım. Hepsi kahkaha atarak boş yerlere çöktükten sonra Fatih bir şeyler karalamak için kağıt kalem bulmuş ve sehpanın önüne oturmuştu.

"Şimdi bir diss yazalım da oturamasınlar."

Gülüp sonrasında ona katılacağımı söyleyip gözlerimi kapatmış ve uzun süre maruz kaldığım soğuktan sonra bir anda sıcaklamanın etkisiyle üzerime çöken uykuya kendimi bırakmıştım.

Şah - NorminşahDove le storie prendono vita. Scoprilo ora