birinci ve sonuncu olan

147 13 149
                                    

"Kafana göre hareket etme!"

Yapılandırdığımız dünyanın içindeki küçük bir şehirdeydim ve bütün şehir kafamdı zaten, diyemedim. Zihnimin en ücra köşelerinde gezdiğim sokaklar kalıyor, binaların renkleri birbirine karışıp ele geçiriyor beni diyemedim, yapamadım bunu.

"Kafana göre hareket etme!", "Bunu yapamazsın.", "Yeterli değilsin.", "Burnunun dikine gitme." ve hatırlamaya çaba sarf etmediğim birkaç cümle daha.

Oysa sen yanımda olsaydın Yoongi, bana bakıp gülümserdin. "Aklına ilk geleni yap," derdin. "En doğrusu ilktir çünkü." Ama ben senin hiç ilkin olmamıştım.

Sen de benim sokaklarım olamamıştın.

"İstediklerini yapma!" bir süre sonra yeni "Görüşürüz." oldu. Sense bana hep elveda derdin Yoongi, görüşmeyeceğimizi bile bile bütün isteklerimi yerine getirmeye çalışmamı söylerdin. "Üç günlük ömrünün iki günü benimle harcanıyor," derdin bana. "Bir günü de kendi isteklerine ayır." İsteğim yanımda olmandı, isteklerime ayıramadım günümü Yoongi.

Aslına bakarsak, çokça bencillik yaptım sana. "Senin yaşına gelmek istiyorum!" dedim daha on beşimdeyken. İlk isteğime ulaşır ulaşmaz yeni hedefim oldu: "Dudaklarının tadını bilmek istiyorum!" Sonra öğrendim, doyumsuzdum, doyamıyordum yeni amaç bulmaya. Kanım kaynıyordu, daha on sekizimdeydim ve oldukça deliydim.

"Herkesin bizi öğrenmesini istiyorum!" dedim ve o gün sokak aralarında birbirimiz tarafından değil belki ama gözle görülür biçimde parçalandık. Evimin iki blok ötesi, sardunyaların yanı. Ezbere biliyorum şehrimi Yoongi, sen ise hep unutkan olandın.

"Daegu'ya dönmeni istemiyorum!" dedim, gitmedin benden. Gururum okşanmıştı Yoongi, beni bırakamadığını düşünmüştüm. "On sekizim," demiştim kendime. "Ve sarhoşluğumdan güç alıyorum." Böyle düşündürtmüştün beni. Sonuçta on sekizdim ve sarhoşluğumdan güç alıyordum.

İpler koptu sonra, her gelen isteğimde kırmızı düğümlerden birisi çekildi. Bana bakıyordun Yoongi ama seni göremiyordum. "İyi hissettir beni!" dedim sana, üzülmüştüm oldukça hâlinden dolayı. Fotokopi makinesi sesleri okuldaki öğretmenler odasının içinden ta kulaklarıma kadar geliyordu ve ben seni yepyeni bir kâğıda benzetiyordum. Sıcak ve bembeyaz, hâlsiz ve yorgun, biricik Jeongguk'un yeni boyama defterinden kopan yapraklardan sadece birisi.

"Benim olduğunu kanıtla!" dedim, vücudunu boyattım çeşitli biçimde. Vücudunda farklı farklı beş tane kendime ait dövme olmasını sağlarken de pişman değildim, hâlâ da değilim Yoongi.

"Sokaklarda el ele tutuşalım!" dedim ve biz menekşe saksılarının altında kıkırdayarak sardık ellerimizi, söylesene bana Yoongi, gerçekten göremiyor muydum seni?

"Sen ve ben olalım istiyorum!" dedim sonra, ilk hatam buydu belki, hayır, ben hata yapmazdım. Sen derdin bunu bana. "Mükemmelsin," derdin, beni öperdin, öperdin değil mi Yoongi? "Mükemmelsin," Sonra eklerdin. "Benimsin." Senin değildim işte, sonuçta dediğim gibi, "Sen ve ben olalım istiyorum!"

'Biz' bir kavram olamadık, birbirimizi dolduramadık. Yakıyordum ve yanıyordum Yoongi ama birbirimizi nötrleyemiyorduk. "Sen bugün nasılsın?" diyordum konuşmalarda, "Ben iyiyim." 'Biz' denilen bir şey yoktu artık, meğer yıllarım bir yaz rüyâsından ibaretmiş diyorum bazen. İyi oldu bu, 'biz'lik bir şey değildi rüyâlar.

Sen gittikten sonra istediğim kadar 'biz' diyeyim, ne işime yarar? "Bugün benim işim var!" diyordum ve sen onaylıyordun. "Benim gitmem gerekiyor.", "Bunu benim almam gerekiyor.", "Bugün olmaz, benim dinlemem gerek." Sen hep onaylıyordun, safsatalar savuruyordum (o zamanlar farkında değildim bunun) ama sen hepsini kabul ediyordun.

selfish, yoongguk, one-shot✓Where stories live. Discover now