DÜNYA'YA ALIŞMAK

70 19 32
                                    

Hastaneden çıkalı 1 hafta olmuştu. Yeni hayatıma alışmaya çalışıyordum. Bu süreçte Lavin bana çok yardımcı olmuştu. Hafızamı kaybettiğimi düşündüğü için bana her şeyi anlatıyordu. Ben de bu sayede Dünyadaki rolümü öğrenmiş oluyordum. O beni en yakın arkadaşı olarak görüyordu oysa ben onun biricik arkadaşı Anka değildim. Ben Jusa isimli gezegenden Dünya'ya gelen Alisaydım. Yaklaşık 200 yıldır bunun için uğraşıyorduk. Sonunda ben ve ekibim bunu başarmıştık.

Peki neden Alisa olarak başlamıyordum Dünyadaki hayatıma? Neden farklı bir beden gerekiyordu bunun için?
Çünkü biz Jusalılar Dünyalılar gibi değiliz. Yaklaşık 3 metre boyumuz var ve uzun sivri kulaklarımız. Ellerimizde ve ayaklarımızda insanlardan farklı olarak 7 şer parmak var. Gözlerimiz insan gözü orantısına göre çok daha büyük. İşte tüm bunlardan olayı kendim olarak gelemezdim dünyaya.Dünya'da sahip olacağım bedeni ben seçmedim. Dünyaya iniş yaptığım esnada ölen birinin bedenine sahip olacaktım. Ve işte bu kişi de iniş yaptığım esnada trafik kazasında hayatını kaybeden Ankaydı. Başta hiçbir şeyi hatırlamamamın sebebi ise kolyemin olmamasıydı. Neyseki bu hafıza kaybı uzun sürmedi.

''Sana kahve getirdim.'' dedi Lavin ve elindeki kahveyi yanıbaşımda duran sehpanın üzerine bıraktı.

''Teşekkür ederim Lavin. Sana bir şey sormak istiyorum. Benimle çok ilgileniyorsun tüm bunlar için sana minnettarım. Fakat bunu çok merak ediyorum. Benim senden başka kimsem yok mu? Büyük bir trafik kazası geçirdim. Ve beni arayan soran hiçkimse yok.'' dedim. Lavin sorduğum soruların cevaplarını bir süre düşündü. Sorduğum sorular zor değildi. Ama sonradan anladım ki onun için bu sorulara cevap vermesi zordu.

''Bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyorum Anka. Senin bir ailen yok. Sen yetiştirme yurdunda büyümüşsün. Sen 3 aylıkken annen ve baban trafik kazasında hayatlarını kaybetmişler. Ve kimse senin bakımınla ilgilenmek istememiş. Bana bunları anlatmıştın.'' dedi Lavin gözleri dolu dolu. 

Şunu da ekledi ''Gerçek ailen yok ama ailem dediğin birisi var. Hatta birazdan burada olur.''

Kim olabilirdi ki? Çok merak etmiştim açıkçası. Ailem dediğim birisi ise neden 1 hafta boyunca gelmemişti? Neden bu anı beklemişti? Kafamda bu soruların cevabını bulmaya çalışırken kapı zili çaldı ve Lavin yerinden kalkarak hızlıca kapıyı açmaya gitti. Gelen kişinin kim olduğunu görmek için sabırsızlanıyordum. Kapıda birkaç dakika süren fısıldaşmaların ardından Lavin yanında oldukça uzun boylu ve orta kiloda kumral bir çocuk ile birlikte içeriye girdi. Çocuğun elinde minik şirin bir pasta vardı ve üzerinde 21 yazan mumlar yanıyordu. Elindeki pasta ile yanıma geldi ve ''İyi ki doğdun Anka'' şarkısını söylemeye başladılar. Tam mumları üfleyecektim ki Lavin ''Üflemeden önce dilek tut'' diyerek araya girdi. Dediğini yaptıktan sonra yanındaki çocuk elindeki pastayı sehpanın üzerine bıraktıktan sonra yanıma yaklaştı.

''İyi ki doğdun Sevgilim. Bizi çok korkuttun. Sen gözlerini açmadan 2 gün önce iş için şehir dışına gitmem gerekiyordu. Ancak gelebildim ve şuan yanındayım. Kendini nasıl hissediyorsun?'' dedi. Ve yanağıma bir buse kondurdu. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Bir sevgilimin olması hiç iyi olmamıştı. Barlas yakında Dünya'ya iniş yapacaktı ve burada bir sevgilimin olduğu gerçeğini kabullenebilir miydi? Hiç bilmiyorum. Bildiğim tek şey vardı o da işlerin hiç kolay olmayacağıydı. 

Günler bu şekilde geçip durdu. Devamlı evdeydim. Lavin sürekli benimle ilgileniyordu. Rüzgar ise yani Dünyalı sevgilim iş çıkışlarında her gün beni ziyarete geliyordu. Hatta dün gece odamdaki küçük kanepede uyuya kalmış sabah da işe geç gitmek zorunda kalmıştı.  Anka gerçekten çok şanslıydı. Hayatın başında çok zorluklar çekmişti fakat hayatının belli bir kısmından sonra her şey tamamen değişmiş ve gerçekten ailem diyebileceği iki güzel insana sahip olmuştu. Ayrıca çok başarılı bir eğitim hayatı da vardı. Hocaları tarafından da sınıf arkadaşları tarafından da çok sevilirdi. Aynı zamanda çok aktif bir öğrenciydi. Bir çok başarılı projede yer almıştı. Anka hiçbir zaman yaşadığı olumsuzluklar içinde kaybolmamıştı. Kaderi onu ne kadar dibe çekmek istese de o buna hiç fırsat vermemişti. Her düşüşünde kalkmasını bilmişti. Fakat artık onun yerine onun bedenini kullanarak bunları ben gerçekleştirecektim.

Hastaneden taburcu olalı  2 hafta olmuştu. Bugün dikişlerimi aldırmak amacıyla hastaneye gidecektim. Rüzgar ile birlikte. Normalde Cuma günleri çalışmasına rağmen bugün işten izin aldığını ve tüm gün benimle olacağını söyledi. Lavin ise okuldan birkaç kızla buluşacakmış. Hazırlanmak için odama gittiğimde Lavin arkamdan geldi.

''Bugün senin hayatına son vermek üzere olan faciadan tamamen kurtulduğun gün. Bundan dolayı bugün şık giyinmelisin.'' dedi. Ve hemen dolaba koşup oradan çıkarttığı beyaz hoş bir elbiseyi giymem için bana verdi.

''Saçmalama Lavin alt tarafı doktora gideceğim.'' dedim ve bana verdiği beyaz elbiseyi yatağın üzerine bıraktım. Fakat en sonunda Lavin'in ısrarlarına dayanamayarak elbiseyi giydim. Biraz makyaj yaptıktan sonra salona geçtim.

''Ben hazırım, çıkabiliriz. '' dedim Rüzgar'a. Ve evden ayrıldık. Hastanede işimiz çok uzun sürmedi. Dikişleri aldırdıktan sonra ''Sinema'ya gidelim mi?'' dedi. Ve beni istediğimiz filmi seçip izleyebileceğimiz bir salona götürdü. ''Not Defteri'' isimli filmi izledik. Dediğine göre ikimizin filmiymiş.

Rüzgar çok değişik birisiydi. Alışılagelmişin dışında bir karakteri vardı. Çok iyiydi. Acaba insanların hepsi bu kadar iyi miydi? Sanmıyorum. İyi olan Rüzgardı. Çok romantik birisiydi aynı zamanda. Görünüş olarak da çok hoştu. Jusalı Lexa ki kendisi kardeşim olur , Rüzgarı görse içi giderdi buna eminim. Artık Dünya'da yaşayacağımızı duyduğundan beri deli gibi Dünyalı bir sevgili hayali kuruyordu. Rüzgar benim ilgimi çekmiyordu çünkü benim zaten ilgimi çeken birisi vardı. Jusalı Barlas.

Filmden çıktan sonra ''Eğer yorulmadıysan seni kazadan önce oturmaktan en çok zevk aldığımız yere götürmek istiyorum. Yiyecek bir şeyler de alırız. Gün batımını izleriz. Belki sen de bir şeyler hatırlarsın. '' dedi.

''Hayır yorulmadım, gidebiliriz. '' dedim. Başka ne diyebilirdim ki? Müzik eşliğinde gideceğimiz yere yola koyulduk. Yaklaşık yarım saat sonra arabayı durdurmuştu. Sanırım gelmiştik. Tam arabadan inmeden önce bana gözlerimi kapatmamı söyledi. Bu işin içinde bir şeyler vardı ama anlayamadım ve hiçbir soru sormadan dediğini yaptım. 

''Ben seni tutuyorum, korkma düşmezsin, güven bana .. Dikkat et, yavaş, dur.. Gözlerini açabilirsin. '' dedikten sonra gözlerimi açtım. Ve gördüklerim karşısında çok şaşırdım. Lavin ve tanımadığım ama yüksek ihtimalle Anka'nın tanıdığı iki kişi daha oradaydı. Her yer balonlarla süslenmişti. İskelenin üzerinde bizim gelmemizi bekliyorlardı. İskeleye geldiğimizde Lavin başımızdan aşağıya gül yaprakları dökmeye başladı. Güneş batmak üzereydi. İskelenin ortasına kadar yürüdükten sonra Rüzgar aniden cebinden bir kutu çıkartarak önümde diz çöktü. Kutunun içinde bir yüzük vardı. Herkes nefesini tutmuş bizi izliyordu. 

'' Anka sen benim hayatıma giren en güzel ve en özel şeysin. İyi ki seni tanıdım. Sensiz bir hayat hayal edemiyorum. Ve artık sensiz bir gün dahi geçirmek istemiyorum. Benimle evlenir misin?'' dedi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Hayır diyemezdim. Bu teklifi kabul etmekten başka bir çarem yoktu fakat Barlas bunu duyduğu zaman deliye dönecekti. 

''Evet, ediyorum.'' dedim. Rüzgar elindeki yüzüğü parmağıma geçirdi ve ardından üzerimize küçük kağıt parçaları yağmaya başladı. İnsanlar buna konfeti diyor. Ve müzik başladı, ilk dans müziği. Tam dans etmeye başlamıştık ki o anda olmaması gereken bir şey oldu. Biz dansa yeni başlamıştık ki uzun boylu oldukça yakışıklı bir adam geldi ve Rüzgar'a bir yumruk yapıştı. Araya diğer iki çocuk girdi de olay uzamadı. Rüzgar yumruğun etkisiyle yere düşmüştü, o ayğa kalkmaya çalışırken çocuk da o sırada ismini söyledi.

''Ben Barlas'' dedi. Sonunda gelebilmişti. Fakat doğru zaman değildi. Aynı zamanda işleri de oldukça karıştırmıştı. Şimdi ne olacaktı? Rüzgar ve Lavin'e Barlas'ı nasıl tanıtacaktım? Kim olduğunu nasıl söyleyecektim? 

DEPAYSEMENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin