BÖLÜM 3- Oyun

628 19 6
                                    

Selam :) Öncelikle hikayeme oy veren ve yorum yapan herkese teşekkür ediyorum :) okuyanlarada tesekkur ediyorum sans verdiginiz icin :D Neyse uzatmayayım sarki dinleyerek okumayı seviyorsanız #Bastille ft Gabrielle Alpin - Dreams# sarkısıyla dinlemenizi tavsiye ederim :) Keyifli okumalar umarım beğenirsiniz :)

12 yıl önce, ben 6 yaşımdayken, henüz Akademiden kaçmamışken, bana canımı acıtan iğneleri vereli iki hafta olmuşken, annemi görmeye iznim olmadığı zamanlarda, ben 6 yaşına gireli tam 1 ay olmuşken yine aynı oda da, aynı masada önümde çözmemi istedikleri rubik küpün olduğu o lanet yerde, tam 12 yıl sonra yine oturuyordum. O beyaz oda hayatımda girdiğim en kasvetli yerdi. Huzurun, saflığın rengiyle tam bir tezat oluşturuyordu.

O sıralar yani ben 5-6 yaşlarındayken benden, yaraladıkları hayvanları iyileştirmemi istiyorlardı. Birini iyileştirmek can yakıcı bir şeydi. Bundan ölenlerde vardı ama bu onların umrunda değildi. Tabiki onların istediklerini yapmıyordum. Hepsi ahmaklardı. Bunu 6 yaşındayken bile anlamıştım. Henüz ahmak kelimesinin anlamını dahi bilmezken anlamıştım. Ne kadar inatçı olduğumu, onlar ne kadar ısrar ederse, zarar verirse versinler istediklerini yapmayacağımı anlayamayacak kadar ahmaklardı. Onların dediklerini her yapmayışımda bana canımı yakan o iğneleri yapıyorlardı. Canımın çok yandığını hatta bazen acıdan çığlık attığımı hatırlıyorum. Ashley bana sarılıp, saçımı okşayıp "Sabırlı ol hepsi geçicek, ben yanındayım. Her zaman yanında olacağım. Beni kovsan bile gitmeyeceğim." diye beni sakinleştirdiğini hatırlıyorum. İşte o zamanlarda babamdan nefret etmiştim. Ability Akademisinin sahibi babamdan benim canımı bu kadar yaktığı, yanımda olmadığı için nefret etmiştim.

Şimdi yine önümde duran rubik küple oynayıp bana açıklama yapacak kişiyi bekliyordum. Elimde tuttuğum küpe bakıp güldüm. Acı bi gülümsemeydi. Sadece çocukluğumu hatırlamıştım. O küpü asla tam çözmezdim çünkü küpü çözmek basitti. Bense üstündeki renklerle değişik ve uyumlu desenler çıkarmaya çalışırdım. Her seferinde bunun yüzünden azar işitirdim ama kimin umrunda. Yine eskisi gibi oynarken kapı açıldı. Gelen kişi beni şaşırtmadı. Aslında tam da gelmesi gereken kişi geldi. Bayan Benson. Aynen 12 yıl önce her gün yaptığı gibi karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Gözlerinin kenarları biraz kırışmış ama güzelliğini kaybetmemişti. Her zamanki gibi yine kırmızı rujunu sürmüştü. Elimdeki küpe baktı ve gülümsedi eskiyi hatırladığını gösteren bir gülümseme... Tekrar gözlerime baktığında arkama yaslanmış ve kollarımı birbirine dolamış halde sert bir ifadeyle ona bakıyordum. "Büyümüş ve güzelleşmişsin." dedi gülümseyerek. Bense ona 'sadede gel' bakışımı attım. Oda arkasına yaslandı ve "Yaşadıkların seni olgunlaştırmış ama hala inatçısın. Annen için gerçekten üzgünüm. Onu sever..." sözünü yarıda kestim annem hakkında üzülmüş gibi yapmasını midem kaldırmazdı. "Hiç değişmemişsin. Hala sohbete başlarken beni zayıf noktalarımdan vurmaya çalışıyorsun, duygularıma oynamaya ve hala bunun işe yaramadığını anlamamışsın." söylediklerim karşısında şaşırmıştı ama bunu büyük bir ustalıkla gizliyordu. Ne de olsa biz burda duygularımızı gizlemeyi, profesyonel bir şekilde yalan söylemeyi ve dahasını ögreniyorduk. "Peki. Sen istedin. Neden geldiniz?" sorusu beni güldürdü. "Aylardır hatta yıllardır bizi arıyorsunuz ve geri geldiğimizde ise neden geldiniz diye mi soruyorsunuz..." tekrar güldüm. "...korunmaya ihtiyacımız vardı ve bilirsin eğitimimizi tamamlamamız lazımdı." yaklaşık 30 saniye sonra "Sadece bu kadar mı? Başka birşey yok mu?" "Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm bu kadar." dedim ellerimi iki yana açarak. "Eğer seni tanımıyor olsaydım buna inanabilirdim." tekrar sözünü kestim "Gerçekten beni tanıdığını düşünüyorsan büyük bir yanlışın var derim. Beni sadece 6 yaşıma kadar tanıdın ve söylediğin gibi yaşadıklarım beni olgunlaştırdı. Şimdi, tabikide burda kalmamızı istiyorsanız şartlarımı kabul etmeniz gerekir. Korkma büyük şeyler istemeyeceğim." "Pekii dinliyorum." dedi bıkkın bir sesle ve kollarını birbirine bağlayarak. "Öncelikle Ashley ile aynı odada kalıcaz ve odamızda kesinlikle kamera veya bilirsin şu küçük dinleme cihazlarından olmayacak. İçinde ne olduğunu bilmediğim iğne ve ya herhangi bi ilaç istemiyoruz ve son olarak bizi gözetleyen casuslardan olmayacak onun haricinde normal öğrenciler gibi derslere katılacağız. Tabii şartlardan biri ihlal edildiği anda bizi bir daha asla göremezsiniz. Yeterince açık mı?" bunları yerimden kıpırdamadan söylemiştim. Burda olmamızın onların işine geleceğini biliyordum. Teklifimi kabul etmeye mecburdular. "Tamam, kabul ama benimde bazı şartlarım var. Daha doğrusu uyarı diyelim..." masaya doğru eğildi ve "Eğer gizli işler karıştırdığınızı öğrenirsek o zaman sizi öldürürüz. Yeterince açık mı?" ona alaycı bir şekilde gülümseyip "Konuşma bittiyse odama yerleşmek istiyorum." dedim ve ayağa kalktım o da kalktı ve her zamanki gibi çözmediğim rubik küpü verdi. Elimdeki küpü çözerken kapıya doğru yürüyordum. "Her zamanki gibi sıfır yaratıcılık süper düzen. Değil mi?" deyip çözdüğüm küpü ona attım. Küpü yakalayıp "Ha bu arada odana yerleşmeyi biraz ertelemen gerekicek. Dövüş odasında seviyeni belirlemek için küçük bir sınav var." dedi. Yüzündeki gülümsemede beni dövecek iri bir kız bulduklarının sinyalleri vardı. Sınavım buydu.

Beni dövmek için gerçekten iri birini bulmuşlardı ama bu kişinin erkek olması ufak çaplı bir şok geçirmeme yetmişti. Dövüş odası kalabalıktı. Herkes kaçakların nasıl olduğunu merak ediyordu. Çoğu iyi bir dayak yememi ister şekilde bakıyordu. Tabi bu zevki yaşatmak gibi bir niyetim yoktu.

Yediğim üçüncü yumruk beni yere yapıştırmak için yettide arttı bile. Yerde yüzüstü bir şekilde kollarımdan destek alarak duruyordum. Onu yenebilirdim. Onu yenecektim. Onun iriliğini avantaja çevirmeliydim. Annemin bize öğrettiği kuralları hatırladım.

Kural 6: Herkesin zayıf noktası vardır.

Zayıf noktasını bulmalıydım. Sonuçta bende bunun için yetiştirilmiştim. Biraz zamana ihtiyacım vardı.

Gülmeye başladım. Doğrulup bana en yakın duvara yaslandım tek bacağımı kaldırım kolumu üzerine koydum. Herkes 'Nesi var bu manyağın.' dercesine bakıyorlardı. Zaman kazanıyordum. Planım onu sinirlendirmek hatta psikolojisini bozmaktı. Böylelikle zayıf noktasını bulmak kolaylaşıcaktı. Hala gülüyordum. Bana "Neyin var dayak yemek hoşuna mı gitti?" dedi. Nefesimi normal hızına dönmeye başlamıstı. Alaycı ses tonumla "Oo hayır. Sadece, bu gerçekten komik. Düşünsene benim gibi zayıf biriyle kavga etsin diye senin gibi bir devi seçiyorlar. Üstüne alınma." Beni düşürdüğü anlardaki kollarını zafer kazanmış gibi kaldırması onun egosunun bir göstergesiydi. Bende ona oynamaya karar verdim. Herkes bizi dikkatle izliyordu. Tekrar gülüp devam ettim "Açıkca itiraf etmek gerekirse senin yerinde olmak istemezdim. Bu gerçekten acı bir durum yani, Akademinin demeye çalıştığı şey 'Senin gücün anca bu kıza yeter.' haksız mıyım?" Planım işe yarıyordu. Sinirlenmişti. Hatta sinirden titriyordu. Bu da şuan onun dikkatsiz ataklarda bulunmasını sağlayacaktı. Şuan atacağı her yumruk özensiz olacaktı. Buda benim işime gelirdi. Yavaşça ayağa kalktım. "Tekrar düşündümde beni dövebilirsin. Sana acıyorum bu yüzden sana yardım edeceğim." dedim tüm o alaylı acıma mimiklerimi yaparak. Bu hareketim bazılarını şaşırtmış bazılarını da güldürmüştü. İri oğlanın sinirden nefes alıp verişi hızlanmıştı dahası rezil olmuştu. "Seni öyle bir döveceğim ki bana yalvarıcaksın." dedi yumruğunu eline vurarak bense sakinliğimi koruyarak "Ahaa Evet. Demin bunun için sana izin verdim." dedim gülümseyerek. Bu söylediğimin üstüne, suratıma doğru ayarsız bir yumruk atmaya çalıstı. Yumruğunu tuttum. Güçlüydü. Yumruğunu kurtarıp bu sefer üzerime atlamaya çalıştı. Bu hareketinden de sıyrılmayı başarmıştım. Hızını alamayıp duvara çarptı. Arkasını döndüğünde suratına doğru onu devirebilecek bir uçan tekme attım. Yere düştüğünde üstüne oturup sert yumruklar atmaya devam ettim. Hafifce kendinden geçmeye başladığında üstünden kalktım. Çok yorulmuştum. O koca oğlan tüm gücümü harcamama neden olmuştu. Üstüne dudağımı kanatmıştı ve kemiklerim dehşet acıyordu. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Etrafıma baktığımda herkes beni izliyordu. Çıt çıkmıyordu. Herkes şok olmuştu. Ama aralarından biri daha farklı bakıyordu. Tabi bunu düşünemeyecek kadar çok canım yanıyordu. Çıkışa doğru yürümeye başladım. Kapının kenarında duran havluyla yüzümü sildim ve sonunda ordan çıktım.

Ashley'yi bulmam gerekiyordu. Tabi birde odamı. Şuan gerçekten sıcak bir duşa ihtiyacım vardı.

İntikam ZincirleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin