Bölüm 8- Zaman Sahip Olduğun Tek Silah

206 12 2
                                    

Öncelikle geciken bu bölüm için özür diliyorum. Ardından medyadaki şarkıyla ve ya Bastille-Laura Palmer şarkısıyla okumanızı tavsiye ediyorum. Hangi şarkıyı seçeneğime karar veremedim. Umarım beklediğinize değmiştir. Oy ve yorumlarınız için teşekkürler. Keyifli okumalar :)

Bilimcimle birlikte yavaş yavaş diğer tüm duyu organlarımıda açıyordum dünyaya. Beynimim bir kısmı dün veya daha öncesinde neler olduğunu hatırlamaya çalışırken diğer kısmı şu an nerde olduğumda ilgili gözlemler yapıyordu.

Hatırladığım şey, beraberinde korku ve adrenalin duygusunuda getirmişti. Kaçırılmıştım. Kimin kaçırdığı veya ne zaman olduğuyla ilgili bir tahminim yoktu ama sahip olduğum tek gerçeğin farkındaydım.

Kafamı yerinde tutmakta güçlük çekiyordum. Kendimi gerçek anlamda yorgun hissediyordum. Uykum vardı ve biraz da acıkmıştım ama bu şu an bulunduğum durumumda endişe etmem gereken birşey değildi.

Hala gözümü açamasamda burnuma gelen küf ve rutubet kokusu yüzümü ekşitmeme neden oldu. Kolumdan tüm vücuduma yayılan soğukluk bağlandığım demir sandalyeden geliyordu. Gözlerimi hissettiğim yanmaya rağmen yavaş yavaş açıp etrafa bakmaya başladım.

Eski bir depo benzeri bir yerin ortasında demir-gümüş karışımı bir sandalyeye, kollarım halatla iki yandan bağlanmış bir şekilde oturuyordum. Kolumu, bileğimin biraz üstünden çevreleyen kalın halat, hareket ettirerek çıkamayacağım kadar kalındı. Sandalyenin demir-gümüş karışımından yapıldığını anlamam uzun sürmedi. Vampirler için tahta kazık neyse bizim gibiler için demir-gümüş da karışımı oydu. Tenimizi yakar, uyuşturur, halsiz bırakırdı. Hatta zehirlemeye kadar giderdi. Bağlandığım bu sandalye kolumu yakmakla kalmıyor, içime kadar işleyip beni halsiz düşürüyordu. Kollarımı hareket ettirmeye kalkınca ise hissettiğim bu şeyler daha da artıyordu.

Derin bir nefes alıp demir-gümüş karışımının etkisini azaltmaya çalışıyordum. Etrafıma baktığımda benden başka kimse yoktu. Duvarlar koyu kahvenin en kirli tonunu almış ve küflenmeye başlamıştı. Hiç cam yoktu. Duvar kenarlarını insan varlığından rahatsız olan örümcekler ve ağları kaplamıştı. Köşelerde demir çubuklar ve tahta kutular vardı. Ortamı aydınlatmak amacıyla koyulmuş ama görevini yerine getiremeyen lamba, bir yanıp bir sönüyordu. Oturduğum sandalyenin tam karşışında bir sandalye daha vardı benimkine nazaran daha konforlu bir sandalye.

Ben acıya rağmen halatları çekiştiriken duyduğum ayak sesleri dikkatimin sesin geldiği yöne kaymasını sağladı. Biri önde olmak üzere üç adam yaklaşıyordu. Öndeki patronları olacak ki arkadan gelen adamlar ona göre daha düzgün giyinmiş ve daha sert yürüyorlardı. Yüzünü net göremediğim o adamın sıktığı yoğun parfüm kokusunu, aramızdaki on metreden alabiliyordum. Rutubet kokusuyla karışan parfüm kokusu mide bulandırıcı karışımını ortaya seriyordu.

Ortadaki adam, yüzünü görebileceğim kadar yaklaştığında ışık tekrar gitti. Adamın daha yakınıma gelmiş, lamba ise görevini hatırlayıp yanmıştı. Kafamı kaldırıp beni kaçıran pisliğe baktığımda gördüğüm tanıdık yüz nefesimin düzensizleşip, kalp atışımın hızlanmasına neden oldu.

Karşımdaki, çok iyi tanıdığım bir yabancıydı. Öyle ki şu hayatta bu yabancıya benden daha yakın başka kimse yoktu.

Yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemeyle karşımdaki sandalyeye oturup kollarını birbirine bağladı. Mümkün olduğunca sert görünmeye çalışarak ona bakıyordum. Korku, nefret, acıma, özlem... Hepsini aynı anda hissetmem imkansız olmalıydı. Görmeyi beklediğim son kişi hatta görmek istemediğim, karşılaşmaya, yüzleşmeye cesaretim olmayan tek kişi karşımdaydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 10, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İntikam ZincirleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin